hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın en doğal talebi. yıllardır kiraya vereceğim zaman adli sicil kaydı ile findeks notunu isterim. ekonomik gücü olmayan veya yüz kızartıcı bir suçtan hüküm giymiş bir kimse ile kim kiracı-kiralayan ilişkisine girmek ister ki?

  • eve gelen bir koli üzerinde adım, soyadım ve evlilik soyadımı gören 9 yaşındaki ege şaşırır...

    ege: anne, senin amerikalı arkadaşın fazladan bir soyadı yazmış yanlışlıkla.
    romica: fazladan değil, o benim evlenmeden önceki soyadım.
    ege: nasıl yani?
    romica: evlenince babanın soyadını kullanmaya başladım.
    ege: neden?
    romica: yasalar gereği öyle oldu.
    ege: ama o yasa değişmiş, şimdi kızlar soyadını kullanabilirmişsin...
    romica: ama son on yılda yaptığım her şeyi babanın soyadıyla yaptım, o yüzden değiştiremem.
    ege: babamla evlenmeden önce yaptığın her şeyi de kendi soyadınla yapmıştın ve değiştirdin ama!
    romica: öyle oldu maalesef...
    ege: garip...
    romica: ?
    ege: hep senin kadar tuhaf biriyle evlenmek istediğimi düşünürdüm...
    romica: eee?
    ege: ne bileyim soyadını değiştirmişsin, çok... ezik... evlenmek için soyadından vazgeçecek biriyle asla evlenmezdim!
    romica: ezdin oğlum beni cidden :)
    ege: eee? niye sırıtıyorsun o zaman?
    romica: hiiiç, hoşuma gitti :)
    ege: öfff, hala çok tuhafsın...

  • zengin olmayabilir ama en azından daha insanca koşullarda yaşar.
    kimse oraya gidince zengin olabilirim diye düşünmüyor burada gördüğü yozluklardan bir nebze olsun uzaklaşmak için orada yaşamayı düşünüyor.

  • başlığın en beğenilen entrysini debe'de görünce genelleme yapmanın pek doğru olmadığını yazmak için biraz içimi dökeyim istedim.

    annem akciğer kanseri olduğunu öğrendiği vakit babamla evliliklerinin 36. yılıydı. doktor bizimle konuştu, nispeten şanslısınız dedi. kaburga kemiğinin üzerinde yoğunlaşmış, iki kemiği alıp tedavi etmeyi deneyeceğiz. ameliyat başarılı geçer umarım dedi. babam bir yandan gözünden akan yaşları sildi bir yandan da şükürler olsun diye sevindi. yaklaşık 12 saat sürdü ameliyat. hatta doktor bey ameliyattan çıkınca bayıldı o derece zordu. annem yavaş yavaş iyileşti. o süreçte babam resmen bebek gibi baktı. doğru düzgün internet kullanmayı bilmeyen adam yemek sitelerinin kurdu oldu. her gün sevdiği yemekleri yapıyordu kendisi. yoğun işi vardı ama gelir gelmez mutfağa dalıyordu. ulan bugün size bir musakka yapacağım var ya böyle bir şey yemediniz hayatınızda diye geyik muhabbetini başlatırdı. evdeki herkes bilirdi ama ses etmezdi, o musakka bizim için değil annem içindi. günler güzel geçmeye başladı çünkü annemin sağlığı yerine gelmiş, yüzünün rengi yerinde, pikniğe gidiyoruz, eğleniyoruz vs rüya gibi.

    aradan 1.5 yıl geçti. öksürük başladı. kontrole gittik, hastalığın akciğerde nüksettiğini öğrendik, en ileri evre. öğrendiğimiz gün kuzenin düğünü var. annem çok neşeli, herkes orada, düğünden önceki gün herkes öyle eğleniyor ki kendi arasında, kardeşimle ben hariç. sadece ikimiz biliyoruz annemin herkese veda gecesi olduğunu, böyle bir kalabalığın bir sonraki buluşmasının cenazesinde olacağını. düğün bitiyor, ertesi gün biz söylüyoruz lisan-ı münasiple mevcut durumu. doktor bize "gerçekçi olacağım şansı varsa altı ay yaşar" dediği zaman yaşadığım hissi kimse yaşamaz umarım, altı ay da yaşayamadı zaten. biz bunu anneme söylemedik tabii. ama kendisi anlamıştı. kimsenin umudu yoktu. tek kişi hariç, babam. bebek gibi baktı yine ona. kemoterapi çok ağırdı. yerinden kalkacak dermanı olmuyordu iki gözümün çiçeğinin. babam altını temizlemeye varana kadar her şeyi hiçbirimize bırakmadan kendisi yaptı. bir akşam fenalaştı, evindeki son akşamı oldu. bir saha getiremedik yanımıza.

    8 yıl bitti. hala ilk gün gibi. bu süreçte babam hala çocuk gibi hassas. biz dahil olmak üzere herkes "uygun biriyle" evlenmesinin iyi olacağını söyledi ama o hâlâ yanaşmıyor buna. tek kelime: istemiyorum.

    babamın ağzından cafcaflı sözler duymazdık biz. öyle romantizm falan çok uzak şeylerdi. 12 yaşından beri dişiyle tırnağıyla hayat mücadelesi verip bir yerlere gelmişti. çocuk olamamak böyle bir etki bıraktı belki üstünde. annem hep derdi sizi de dışarıya çıktığınız zaman pencereden bakıp aslan oğlum benim diye uğurluyor diye ama biz bunu hiç duymadık kendisinden. seviyorum, aşığım kelimeleri dökülmedi hiç ağzından ama bir daha yüzünü asla göremeyeceği annemin adının her geçtiğinde gözlerine bakarım. o yemyeşil gözler hemen buğulanır, hemen lafı değiştirmeye çalışır.

    neyse çok uzattım. belki istisnadır, belki azdır bunu yapan ama yok değil kardeşim işte. gözümle gördüm ben, birebir yaşadım.

  • şanslı nesildir, o put gibi adamı sınav kağıdına çizdiği tank, uçak, helikopter gibi resimlerle gülümsetebilmiş ve sınıfın en yüksek notunu almış bireyleri vardır bu neslin.

  • patagonya'da yaşıyorsun ve kaynağı belirsiz bir şekilde aşırı zenginlik sahibi olmuşsun. patagonya yetkilileri seni araştıracak. dava dosyası açacak, delil toplayacak, mahkeme sürecek, erteleme, ihtiyati tedbir, yurtdışı yasağı, mahkeme sonucu, temyiz, karşı dava falan derken birkaç sene geçecek, mahkeme süresi kadar bile içeride yatmayacaksın, o paralar da kimseye yar olmayacak.

    patagonya gibi bir ülkede bunlar olmasın diye ne yaparsın? paranın bir kısmını birilerine verirsin. kalanını dışarı çıkarırsın. çıkan kısmı seni bir ömür yaşatır. dağıttığın kısmı da senin kaçmanı sağlayacak kadar gözleri kapatır. ardından davalar sürer. sen de portekiz'de aldığın oturma izninin keyfini sürersin.

    neyse ki patagonya'da böyle şeyler olur. bizde olmaz. bizde anında adalet yerini bulur.

    edit: patagonya.

  • lan aklıma aziz yıldırım geldi gece gece.

    'göreceksiniz uefa çatırdayacak' diyordu.

    aziz başkan sana zamanında az sövmedim ama çok değişik bir adamdın he :)