hesabın var mı? giriş yap

  • sanatın görünmeyen, biyolojinin ise yadsınamaz bir gerçeği.

    öyle ya da böyle, da vinci bu eseri yaratırken illa ki sıçmaya gitti. elinde fırçası ile hafif sallanarak, belki de çok kritik bir hamleyi düşünürken "dur lan, bi' sıçıp geliyim." diye düşündü ve sıçtı. görüldüğü üzere sanat bile yeterince fularlı değildir.

  • tespitteki bahsedilen tipler bu ülkenin sırtındaki kamburudur. yok olması gerekir.

    debe editi: böyle kekoların üstünden debeye girmek istemezdim.

  • başlık: sevgilim eve iç çamaşırsız döndü

    1. gece dışarı çıkmıştı.. bu ne demek lan şimdi.

    3. altına sıçmıştır belki hemen aklına kötü şeyler getirme panpa.

  • acemilik egitiminde bir üsteğmen asker arkadaşıma oğlum diye hitap etti. çocuk da dedi ki yalnızca babam bana oğlum diyebilir komutanım. sonra komutan bizi kenara cekti dedi ki şu mala söyleyin kısa dönem dövmedim ilk olur.

  • evet. yine ben geldim.

    bu başlığa yazmayı seviyorum. umarım herkes sıfır bulaşık ve hazırlıkla, her öğünü hazırlayabilir duruma gelir.

    neyse yine çok pratik ve bulaşıksız ama birno kadar da leziz tarifle geldim.

    elzem olan malzemeler,

    fırın (bekar adamın kurtarıcısı)
    fırın poşeti (marketteki en ucuz şeylerden)
    fırın tepsisi (kirlenmeyecek, rahat olun)
    varsa alüminyum folyo (çok gerek yok, emniyet için)

    efenim tarifimize gelirsek, ilk kural, kuralın olmamasıdır.

    evde ne varsa,

    patates,
    soğan,
    biber, (acısı size kalmış, ben sivribiber severim)
    bezelye,
    fasulye,
    mantar, (kendisi ile aşk yaşıyorum. tabii ki kültürlü)
    sarımsak, (efsaneler ölmez)
    domates, (sulandırır, tercihen çok fazla dilimsiz)
    havuç, (pişince daha sağlıksızmış)

    hangilerini canınız çekiyorsa ve varsa, soyup, dilimleyip fırın poşetinin içine atıyoruz.
    sonra yine aynı poşetin içine salça, tuz, yağ ekliyoruz.

    şimdi gelelim, can acıtıcı kısma.

    inanın böyle de fırına atsanız lezzeti muhteşem bir sebze yemeği elde edeceksiniz ama mümkünse bu poşetin içine bir miktar, et ya da tavuk atabilirseniz iyi olur. etin ya da tavuğun şekli şemali önemli değil, danayı ya da tavuğu bütün olarak koymayın yeter.

    tercihen, et ise kuşbaşı, tavuk ise sote, pirzola gibi parçalar olabilir.

    bunların hepsi poşete girdikten sonra, poşetin içine ister dıştan avuç avuç avuçlayarak, ister içine o tertemiz elinizi sokarak bir miktar karıştırınız.

    sonra elinizi yıkayıp, poşetin ağzını gerekli aparat ile büzüp, içine nolur nolmaz kirlenmesin diye alüminyum folyo sarılmış fırın tepsisine yatırınız. ağız kısmı yine de bir miktar havada kalsın. (zaten ekstra bir su olmadığı için taşma olmaz da, şimdi söz verdik bulaşık çıkmayacak diye o yüzden)
    üst göbek kısmına da kürdan ile 3 tane delik açın pıt pıt pıt.

    atın fırına şimdi tepsinizi, pişsin. tavuk varsa 1 saat, et varsa 1.5 saat pişiriyorum ben.

    sonra fırından çıkarıp, tepsiyi masasa nihalenin üzerine koyun. fırın poşetinin içindeki su qkmayacak şekilde şişkin yerinden makasla bir kapak açın. dikkat burada yüksek sıcaklıklı buhar var, yanmayın. önce bir kesik atıp, buharın çıkmasına izin verin. iyi yakar benden söylemesi.

    açtığınız kapaktan, kaşıkla yiyeceğiniz kadar yemeği tabağınıza alın.

    eğer yemeği 2 ya da 3 günlük olarak yapmışsanız. kalan yemeği de, ilerde ocakta ısıtabileceğiniz bir tencereye alırsınız. 3 günlük yemeğiniz çıkmış olur.

    yemin ederim yazması, yapmasından daha zor.

    afiyet olsun efenim.

    ha unutmadan, tepsideki alüminyum folyoyu atmayın. zaten temizdir. başka bişi için de kullanın. pahalı zira.

  • (bkz: retorik soru)

    yine de olayı sayısala dökmek maksadıyla, 2010'da bir internet sitesinde yapılan ve 600 kişinin katıldığı anket sonucuna göre, kitap kapağının karar vermede %79 etkili olduğu ortaya çıkmış. kapağın karar vermedeki önemsiz ya da baskın rolü toplamda %8, minör ve major rolü toplamda %89 olarak belirlenmiş ve cover matters başlığı ile yayınlanmış.

    nihayetinde kitap dediğimiz de yayınevleri için bir tüketim ürünü olduğundan, o da marketing araştırmaları, "90 saniye kuralı" ve "z stili" ambalaj tasarımına tâbi. bu yüzden kitap kapağı tasarlayan tasarımcılar var, demek ki kapak önemli.

    benim üç favorim var; misal, aynı kitabı biraz daha fazla ödeyerek bu üç tasarımcıdan birinin kapağıyla almayı tercih ederim. biri daha önce bahsi geçen hasan ali yücel klasikleri serisi tasarımı, tasarımcısı kim, bilmiyorum. diğer iki tasarımcı ise can yayınları'ndan utku lomlu ve penguin random house'dan chip kidd.

    güzel kapak karar vermede etkili en önemli faktör değil ama önemli faktörlerden biri özetle.

  • büyük bir sirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün new york üzerinde balonla dolasmaya cikar. aksilik bu ya, pusulasini asagiya düsürür ve kaybolur. inmek icin uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara icen bir adam görür ve alcalir:

    "pardon. ben neredeyim acaba?" diye sorar.
    "yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icindesin" der adam.
    yönetici sinirlenir:
    "sen mühendissin degil mi?" diye sorar.
    "evet." der adam. "nereden bildin?"
    "cünkü basim belada ve sana bir soru soruyorum. verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
    "sen de yöneticisin degil mi?"
    "evet sen nereden bildin?"
    "cünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icinde kaybolmussun, pusulan yok, berbat durumdasin. fakat bu simdi benim sucum oldu."

  • zincir'in disinda olmak. soyle anlatayim;

    simdi nasil oluyo da oluyo bilmiyorum ama sevgilisi olan insanlarin hep sevgilisi oluyor. yalniz olmuyorlar pek. bu insanlarin daha once de sevgilileri vardi, simdi de var, gelecekte de olacak. artik kendi aralarinda tarikatlar mi, yoksa baska bir sey mi bilmiyorum. iste siz de bu insanlarin olusturdugu bu zincire girdiniz girdiniz, yoksa omru billah sap gibi kalirsiniz. yalniz o zincire bir kere girdikten sonra olay guzel. buzlu bademler, hellolar mellolar eksik olmaz (burada sampanya patlama sesi hayal edilecek, bir de zengin adam kahkasi)