hesabın var mı? giriş yap

  • 50 karaktere takilmayan hali:
    sigara içen ve içmeyen tek yumurta ikizlerinin yuzlerinin karşılaştırması

    once fotograflari verelim:
    foto1: soldaki ikiz sagdakinden 17 sene fazla sigara icmis, goz torbalari ve dudak catlaklari tespit edilmis.
    foto2: ikisi de su anda sigara iciyor. sagdaki soldakinden 14 sene once sigara icmeye baslamis.
    foto3: sagdaki sigara iciyor, soldaki icmiyor. sagdaki ikizde fazladan kirisiklik tespit edilmis.
    foto4: soldaki sigara icmiyor, sagdaki 29 senedir iciyor. sagdaki ikizin goz cevresinde fazladan yaslanma tespit edilmis. (soldaki sigara icmeyenin saclar beyazlamis, sagdaki komur gibi. demek sigara bir ise yariyor.)

    arastirma icin biri uzun sure sigara icmis, digeri ise hic sigara icmemis veya sigarayi uzun sure once birakmis tek yumurta ikizleri kullanilmis.
    her fotografta sigara icen ve icmeyen farkli taraflarda.

    edit: linkler duzeltildi.
    edit: linkler duzeltildi, 10/09/2018
    edit: linkler duzeltildi, 14/07/2019

  • bir adam bir gün bir petshopa giriyo kendisine en yakın duran papağanı gösterek
    -pardon bunun fiyatı nedir diyor
    -10000$ efendim
    -neden bu kadar pahalı peki
    -efendim o 300 tane kelime biliyor
    biraz uzaktaki papağanı işaret ederek
    -peki bunun fiyatı nedir
    -20000$ efendim
    -peki bu neden pahalı
    -o aynı kelimeleri hem ingilizce hem türkçe söylüyor
    onun yanındaki papağanı göstererek
    -bunun fiyatı nedir
    -30000$ efendim buda kelimeleri her dilde söylüyor
    adam biraz daha bakındıktan sonra dükkanın yüksek bir yerinde asılı olan papağanı görüyor ve soruyor
    -bunun fiyatı nedir
    -100000$ efendim
    -bunun özelliği nedir
    -valla bu pek konuşmuyo ama ordaki 3 papağan buna "hocam" diyorlar

  • sen ver yabanci dizileri filmler, ver instagrami, ver facebooku, ver foursquarei, ver twitteri, herkes birbirinin hayatindaki en guzel anlari gorsun, kimse sikintilari dertleri tasalari gormesin, sonra bu kadini mutlu etmeye calis.

    kardeslerim bakin. ben senelerimi insan psikolojisine vermis adamim. bu olaylarin bu kadar farkindayim. guzel bir hayat yasiyorum, ortalamanin cok ustundeyim. buna ragmen sabah benden daha zengin birini gordum mu canim sikiliyor. adamin yasiyla hemen kendi yasimi oranlayip, onun zamaninda nelere sahip olup olamayacagimi hesapliyorum. ben bile bu kadar maruz kalmisken, bu kizlar nasil maruz kalmasin.

    sonra ne oluyor? komsusunda gordugunu kendisinde bulamayan kadin mutsuz oluyor.
    1) adami begeniyor parasi az geliyor.
    2) parasi iyi oluyor, adami begenmiyor.
    3) parasi iyi adam iyi, adam bunu sallamiyor.
    4) her sey tamam, bu sefer aileler, baldizlar vs. isin icine giriyor bok oluyor.

    bu ulkede mutlu olmak kolay mi a dostlar? her sey mutsuz olmamiz ustune dizayn edilmis.

    ey genc kadinlar, beklentinizi yukseltmeyin. yaninda mutlu oldugunuz, size deger veren birini bulursaniz evlenin gitsin.

    sozlukte zaman gecirmek de bir yasa kadar.

  • inatla fiş/fatura istenmesi gereken yerlerdir. esnaf, bu durumda bir çakallık hamlesi ile çekmeceden eski fiş arayacaktır fakat özellikle yapılan işlemin/alışverişin fişi istenmeli, zorla vergi ödettirilmelidir bunlara.

  • bugünkü yazısında; "yaşadığım son bir ayı düşünüyorum; bana verilen armağanı..." demiş.
    acaba armağandan kastı ali taran mı? yoksa range rover mı?
    şahsen ben olsam range rover'ı düşünürdüm.

  • sanırım kariyerimde yaptığım en iyi tercih henüz başlarında (17-20 yaş) az maaşla sadece tecrübe için bir sürü farklı firmada çalışmak oldu. "yeni başlayanlara az maaş verilsin" diye demiyorum: minnet etmeyeceğin para, başka firmaya sıçrama kararını kolaylaştırıyor.

    o sayede bir sürü farklı çalışma ortamı, şirket kültürü gördüm. ne yapmak istediğim, nasıl bir firmada çalışmak istediğim, emeğimin karşılığının ne olduğu gibi konularda zamanla daha iyi fikir edindim. iyi firmayı kötü firmadan ayırabilmeyi öğrendim. ilerde kendi şirketim olursa nasıl olmasını istediğime dair fikirler edindim.

    o firmalardan biri bana ev kirası, araba taksidi, yeme içme masraflarını karşılayacak bir para kazandırmış olsaydı bugün hala eskişehir'de aynı firmada çalışıyor olabilirdim. eminim hayatımdan memnun da olurdum. ancak sağolsunlar, verdikleri asgari ücret beni yeni maceralara itti.

    kariyerimin ilerleyen kısımlarında en uzun süre çalıştığım firmalar bana kendimi geçindirip üstüne biraz kendimi şımartabilecek para ile çok imkan veren ve en rahat çalışma ortamını sağlayan firmalar oldu. en sonuncusu da microsoft. eğer önüme kendi işimi yapma fırsatı çıkmamış olsaydı bugün muhtemelen hala microsoft'taydım ve muhtemelen yine hayatımdan memnundum.

    peki kariyerimin ilk yıllarında o kadar az parayla nasıl yaşadım? eskişehir'de anne/baba evi, ankara'da ofisteki bir yer şiltesi ile makarna günleri, istanbul'da ise ofis mutfağının kalebodur zeminine karton serip üstünde yatma ve boş kola şişelerinin depozitosuyla kokoreç alma* şeklinde. o günlerin hepsi microsoft'a alınmam sürecinde abd'ye giderken sunduğum iş tecrübesi belgelerinin parçası oldular.

    steve jobs'ın "stay hungry, stay foolish" ile vurguladığı da buydu sanırım. kendini hemen bir yere bağlama, gerekirse biraz aç kal, biraz budala kal, biraz keşfet.

  • köyde sobanın alevinde cnbc e den spartacus izlerdim geceleri.şimdi para vererek o zevki alamıyorum

  • muhtemelen en büyük pişmanlığı, michael jordan'ı nike'a kaptırmak olan firma. hikaye şöyle:

    1980'li yılların başında, michael jordan hâlâ kuzey carolina üniversitesi'nde kolej basketbol oyuncusuyken, aralarında nike ve adidas'ın da bulunduğu birçok spor giyim şirketi onunla sponsorluk anlaşması yapmak için girişimlerde bulundu. o zamanlar nike, spor ayakkabı pazarında adidas'a kıyasla nispeten daha küçük bir oyuncuydu. ancak nike'ın yenilikçi yaklaşımı ve jordan için benzersiz bir ayakkabı ve kıyafet serisi yaratma isteği michael jordan'ın dikkatini çekti.

    nike'ın jordan'a attığı adım devrim niteliğindeydi. ona, daha önce yapılmış hiçbir şeye benzemeyen, artık ikonik olan air jordan serisini, kendi imzasını taşıyan ayakkabı serisini teklif ettiler. adidas ise daha geleneksel bir yaklaşıma sahipti; jordan'a tasarım sürecinde aynı düzeyde yaratıcı kontrol ve katkı sunmuyordu. michael jordan aslında adidas'la çalışmak istiyordu ancak nike'ın teklifi zamanının ötesindeydi.

    michael jordan'ın menajeri david falk, nike ile anlaşma sağlanmasında etkili oldu. jordan'da basketbolu aşacak ve kültürel bir fenomen haline gelecek bir marka yaratma potansiyelini gördü. air jordan ayakkabıları yalnızca sporcular arasında değil, aynı zamanda hayranlar ve spor ayakkabı meraklıları arasında da oldukça popüler hale geldi. nike ve michael jordan arasındaki bu ortaklık her iki taraf için de oyunun kurallarını değiştirdi.

    buna karşılık adidas, jordan'ın basketbol sahasının ötesindeki potansiyelini göremedi.
    adidas, bireysel sporcu markası oluşturmaktan ziyade takımları desteklemeye daha çok odaklanıyordu. adidas, daha geniş bir kitleye hitap edecek imza niteliğindeki bir ürün serisi yaratmak için jordan gibi karizmatik ve sıra dışı bir sporcuyla ortaklık kurmanın değerini tam olarak anlayamadı.

    sonuç olarak michael jordan, nike ile anlaşma imzaladı ve markayla olan ortaklığı, spor pazarlama tarihindeki en başarılı ve ikonik işbirliklerinden biri haline geldi. air jordan ayakkabı ve giyim serisi, jordan'ın basketbolu bırakmasından on yıllar sonra bile gelişmeye devam ediyor. adidas, tüm zamanların en iyi sporcularından biriyle kalıcı bir birliktelik kurma fırsatını kaçırdı.

    özetle adidas, michael jordan'ı nike'a kaptırdı çünkü çığır açan bir sporcu-marka ortaklığı yaratma potansiyelini fark edemediler ve ona nike'ın sunduğu düzeyde yaratıcı kontrol ve vizyoner bir yaklaşım sunmadılar.

    dailymail

  • dünyaya ders verecekmiş. türkçe dersi mi?

    lafa gel: ''o kadar yabancıya inat, tüm dünyaya ders verirdim.''

    başka bir ülkede bu lafı söyleyen adamlara klinik tedavi tavsiye ediyorlar dostum.