hesabın var mı? giriş yap

  • merhaba;

    sorum: abuk subuk makyaj videoları çeken, botoks manyağı, vasıfsız, idot, sığ, eğitimsiz, niteliksiz, boş, hem de boştan bile daha boş, son derece riyakar ve zırcahil youtuber'lerin; 13 yaşındaki neslin duygularını sömürerek, gerizekalı gibi büyümelerine sebebiyet vermesi durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

    not: bu arada severek izliyoruz danla hanım...

    twitter hesabım: https://mobile.twitter.com/mudaraa_

  • -ya salak mısın sen?
    -aşkım vallahi elimden kaydın
    -ne demek elimden kaydın ya hasta
    -bak iyilik edelim dedik kötü olduk iyi mi?
    -resmen başım ağrıyor
    -migrenin mi?
    -yok salaklığın
    -hadi, başa döndük yine...

    allahım canımı al da kurtulayım. sakarlık dediğin ne noktalara kadar ilerleyebiliyor şaşırıyorum bazen. koltukta uyuyakalmış sevgiliyi, romantizm, aşk adamlığı adına; sarsmadan, bomba imha ekibi amiri gibi kavrayıp; odaya, tertemiz yatağımıza taşıyayım, yatağa koyunca uyanır, uyanınca da bu ilgi karşısında duygusallaşıp kesin beni arzular diyerek çıklan yolda sevgiliyi yatak odası ile salon arasındaki o daracık koridorda elinden kaçırmak da neyin nesi? hayır kız düştükten sonra üstüne basmayayım diye sıçrarken kızın koluna takılmak, darbenin ve kolunu ezmenin acısıyla bir anda uyanan nazlı yarin seni zeybek oynar bir halde görmesi nasıl izah edilir.

    neden aşkım hadi yatağa geçelim, uyuyorsun bak demek varken 60 kiloluk sevgiliyi kucaklayıp odaya taşıyabileceğini düşünmek ve sonuç odaklı hareket ederken asıl mevzuyu elden kaçırmak da neyin nesi? dünya üzerinde, komik videoları saymazsak kaç kişi vardır böyle yapan? biz kaç kişiyiz sevdiceği odaya taşırken yere düşürüp üzerinden geçen?

    -bak aşkım vallahi kazaydı
    -gülüyordun ama
    -ya ne gülmesi seni ezmeyeyim derken
    -bi de ezseydin
    -olur mu hiç, yere düşen sahibini at bile çiğnemez
    -salaksın yemin ediyorum
    -kolun iyi mi?
    -acıyor
    -bastım ya ondandır
    -aa sahi mi? embesil

  • genelde tasavvuf, özelde ise onun artık bir nevi aforoz edilmiş bir kolu olan hurufilik ile postmodern edebiyat anlatısını harmanlamak gibi dahiyane bir fikirle yola çıkan roman. kitabın karakterlerinden celal salik'in köşe yazıları eserin belkemiği konumunda.

    kitabın ilk bölümden önce esrar ile alakalı iki epigraf karşılıyor bizi. romanın gideceği yön hakkında bize ipucu veriyor yazar. zira sır kavramı tasavvufta önemli bir kavram. aynı zamanda romanın son kısmında bürüneceği polisiye ruh hali de esrar kavramı ile yakından ilişkili.

    romanla alakalı detaylı konuşmak için önce hurufilik neymiş ona bakalım. türk dil kurumu'na göre tanımı: "kur'an'ın harflerinden birtakım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep." fazlulluah esterabadi tarafından kurulduğu söyleniyor ki zaten kitapta da bu gizemli adamın bahsi geçiyor. kendisi idam edildiği için daha sonraları ünü giderek yayılıyor. orhan pamuk, bu adamın kurduğu esrarlı mezhebi her şeyin görünen anlamının arkasındaki ikinci anlam ile ya da başka bir deyişle batınî mana ile ilişkisi bağlamında mevzu bahis ediyor.

    hurufilik denilen akımın köklerinin çok eskilerde yattığını da eklemek lazım bu arada. harfler ve sayıların kutsal anlamlar ihtiva ettiği inancı eski çağlardan bu yana mevcut imiş. mesela hepimizce bilinen ünlü pisagor bu minvalde bir tarikat dahi kurmuş. aslında popüler birçok gizemli, dini yahut seküler topluluğun temelinde bu tür harf, sayı mistisizmi var diyebiliriz. geometri kavramının da bu noktada önemini unutmadan vurgulayalım.

    orhan pamuk, gnostik tandanslı tüm bu gizemciliği kullanarak memleketimizin belki iki yüz yıldır tartışageldiği taklit ve asıl kavramlarını ele alıyor. şizofrenik ruh halinin toplumsallaşmasını büyük bir ustalıkla ortaya koyuyor. yüzlerdeki gizli manalardan asırlık yaralarımızı teşhise çabalıyor. nihayetinde ortaya destansı bir postmodern başyapıt çıkıyor.

    kitapta orhan pamuk'un ısrarla üzerinde durduğu başka bir tasavvufî karakter daha var: mevlana celaleddin-i rumi. yazar onun hayatı üzerinden bazı çıkarsamalar yapıyor. rumi'nin en bilindik eseri mesnevi bağlamında hikayeyi gerçekle karşılaştırıyor. metinlerarasılık üzerine orhan pamuk'un görüşlerini öğreniyoruz. bu noktada kâh hayy bin yakzan'ın kâh robinson crusoe'nun bahsi geçiyor.

    aslında kara kitap içerik bakımından romanda söz edilen alaaddin'in dükkanını andırıyoruz diyebiliriz. dünya kadar karmaşık, anlam yüklü ve bir o kadar anlamsız.

    tüm bu bahsettiklerimiz haricinde kitabın esas hatlarını belirleyen şeyh galip'in hüsn ü aşk adlı eseri tabii ki. bunun dışında kitapta bahsi geçen meselelere dair şu başlıklar incelenebilir.

    (bkz: hikaye anlatmak)
    (bkz: tebdil-i kıyafet)
    (bkz: gerçek)
    (bkz: rüya)
    (bkz: 1001 gece masalları)
    (bkz: bektaşilik)
    (bkz: istanbul)
    (bkz: mevlevilik)
    (bkz: modernleşme)
    (bkz: batılılaşma)
    (bkz: edgar allen poe)
    (bkz: nostalji)
    (bkz: bundan evvelki tramvaylar ne kadar iyiydi)
    (bkz: ahmet rasim)
    (bkz: muhyiddin ibn arabi)

  • sıkıntılı bir evliliğin son demleri.
    allahın günü evden kovuyor filan. para yok pul yok, sığınacağım kimse yok. düşmanıma bile dilemediğim bir kardeşim var, kocamdan beter. kocam almaya geldiğinde tıpış tıpış geri dönmek zorunda kalıyorum. onur gurur yerlerde.
    yaklaşık 3-4 yıl kadar sürdü bu durum. iş bulamadığım için boşanamıyorum, aile evine sığınamıyorum, aşağılanıyorum, psikolojim dibe vurmuş.
    kpss'ye filan girmiş, atanamamıştım.
    açıktan atamalar vardı, adliyenin sınavına başvurdum.
    hiç kızmayın, döne döne referans aradım, bulamadım.
    yaradana emanet girdim mülakata.

    açıklanan 55 kişilik nihai listenin 55.sırasında ismimi gördüm. mucize kısmı bu.
    evraklar toparlandı, istenen belgeler ayarlandı filan, başlayış yapmanız için çağıracağız dediler, başladım beklemeye.
    durdular durdular, tam da doğum günümde çağırdılar, memuriyete girişim doğum günümde oldu. bu da doğaüstü olan kısmıydı.

    kimilerinin beğenmediği, basit, değersiz bulduğu o kıytırık memuriyet benim hayatımı kurtardı. kelepçelerimden, mecburiyetlerimden, ezilmekten kurtardı. o beğenilmeyen üç kuruş maaşım beni zalime minnet etmekten kurtardı. doğum günüm ikinci kez miladım oldu.

    15 yıldır hem doğum günümü, hem mesleğe girişimi kutlarım. doğum günümde aldığım terfim en güzel doğum günü hediyemdir 15 yıldır.
    ekleme: ilk debem. çok teşekkür ediyorum.
    kocamı boşadım. aile evine de donmedim. kardeşimle iletişimi kestim. kimseye minnet etmeden sıfırdan hayatımı kurdum. muhteşem bir hayatim var.

  • ilk defa geçtiğimiz pazartesi gecesi bir sosyal mecra paylaşımı sayesinde tanıdım bu köyü. sonra hakkında yazılanları okudum, çekilenleri izledim. rüyama falan girmeye başladı artık. ben köy hayatından falan hazeden insan değilim. ama içten içe çekti beni kendine. pazar günü arkadaşlarımı gaza getirdim ve gittik.

    öncelikle köy cinli hayaletli vs. falan değil. bunu bu şekilde yansıtan herkesin aq.

    konumu sebebiyle oksijene doyacağınız bir yerde, mis gibi temiz hava.

    çok tatlı bir çiftin işlettiği bir kahvaltı evi var, ismi "ninemin kahvaltı evi". öncelikle orda kahvaltımızı yaptık, hatta tabiri caizse ne varsa önümüze yığdılar, neyi yiyeceğimizi şaşırdık. ve hepsi organik, çok lezzetli.

    ordan çıkıp köyü dolaştık, zaten 10 15 dk sürüyor. sonra kahveci mehmet abinin kahvesini içtik. kendisi çok tatlı bir insan, çok sevdim.

    saydığım kişiler dahil köy nüfusu 10 kişiymiş. ben yaşlıların nasıl geçindiğini, nasıl yaşadığını çok kafama takmıştım. düşündüğüm gibi değilmiş, yaylaya gidip geliyorlarmış.

    evler yıkık dökük, bu manzara çok üzücü. kendi içimin dışa vurumu gibiydi sanki, belkide buydu beni oraya çeken. ama devlet oraya elini atmış, her türlü çalışması yapılmış, ilerleyen zamanlarda planlandığı gibi olursa bu yer ıssız olmaktan çıkar, şirince gibi ziyaretçi akınına uğrar.

    ulaşımın biraz zor olması dışında hiç bir sıkıntısı yok. en yakın zamanda tek başıma kafamı dinlemek için yeniden gideceğim.

    çok gezen, gezdiği yerleri ballandıra ballandıra anlatabilen biri değilim, o yüzden anlatımım için affınıza sığınırım.