hesabın var mı? giriş yap

  • bilhassa bazı bilgisayar ve konsol oyunları ile gerilim filmlerinin vazgeçilmez unsurlarından biridir bu. filmin ya da oyunun bir anında mutlaka kahramanlar bilim adamının kaydettiği günlüğe ulaşırlar. kaydettiği diyorum, çünkü bu üzeri tozlanmış ciltli bir defter de olabilir, bir dizi ses bandı ya da video kaydı da... yani sonuçta kimsenin kalbini kırmak istemiyorum. kültürün sanatın klişesi olacak tabii. hayat da zaten bir klişe yumağı değil mi kedi gibi oynadığımız ama hala içimizdeki boşluğa dokunan ve bizi alev alev üşüten? (la yörü git!)

    burada beni rahatsız eden 2 şey var dostlarım:

    1. ısrarla bu günlüğü okuyan insanların deneyin sonucuyla ilgili olarak şaşırmaları.

    2. bilim adamının kaydın bir yerinde "hiç böyle yapmazlardı", "bugün tuhaf bir şey oldu" vs vs... deyip "kaçın lan kaçın arrrrrooooovvvv geliyle" diye bir dehşet mesajıyla olayı bitirmesi.

    bakın bir örnek verelim:

    3 aralık

    bugün yıllardır süren araştırmalarımın ilk sonuçlarını almaya başlıyorum. koyun-tavuk-insan ve gergedan dna'larını karıştırıp arsenikte beklettim. üç ay boyunca düzenli olarak plütonyum ve uranyum zerkedip, radyoaktif ışınlara maruz bıraktım. sonuç şaşırtıcı... kuluçka evresi başladı.

    19 ocak

    aman yarabbi... bugün çok tuhaf bir şey oldu. bu "şey"... bu "şey"... ama hayır, artık onun bir ismi var. ona at serumu deneyinde kaybettiğim bacanağımın adını verdim... onun adı artık cengiz.

    27 ocak

    doğalı bir hafta oldu ama şu an cengiz'in vücut fonksiyonları 38 yaşındaki bir adam, 4 yaşındaki bir gergedan, 14 aylık bir tavuğunkine eş değer. koyun kısmıyla ilgili yaş tahmini yapmak istedik ama sonuç olumsuz. en sonunda cengiz'in döş kısmından bir numuneyi vedat milor'e gönderdik. "erzurum civarında otlamış 6 aylık yağlı kuzu bu... kekremsi, güzel..." diye mail attı. o kısımları komple kesip kavurma yaptık. şu an cengiz'in döş kısmı yok.

    4 şubat

    hiç böyle yapmazdı... koyun kısmını yediğimiz için artık otla besleyemiyoruz. sanırım bir canavar yarattım, bugün asistanım erkan'a kendi yumurtalarını atmış. sanırım artık aman allam yo yo yooooodoooooooo....

    *

    yooooooo tabii... ne bekliyordun, ne olacaktı? bayrama el öpmeye mi gidecektin cengiz'le, düğünde halay mı cekecektin? yoooooo tabii.

    işte bu noktada video görüntüsünün aniden bulanıklaşması, ses kaydının bozulması ya da günlüğün ilgili kısmının cardattanak yırtılmak (kan iziyle birlikte) suretiyle "kayıp" olması çok olağandır. ama dediğim gibi beni asıl sinirlendiren bu günlükler ulaşan insanların tepkileri: "burda ne olmuş böyle tanrım..." lan ne olmuşu var mı, deney adı altında binbir mahluku karıştırıp aşılaya aşılaya hayvan etmişler, canavar etmişler hepsini. ne bekliyordun ki? deneyse en güzel deney gregor mendel'in bezelye deneyidir kardeşim. biliyorsunuz deney sonunda mendel, bezelye'nin yanında giden en güzel şeyin pirinç pilavı ve ayran olduğu sonucuna vardı. bakın üç yüz yıldır yiyoruz, bakliyatçı çiftçinin de yüzü gülüyor. allah razı olsun. geçenlerde mendel'in günlükleri çıktı yky'den. okudum. ziraat bankası tarım kredisine başvuran çiftçi günlüğü gibi günlüğü. ne bir fevrilik var, ne bir aşırılık. bezelyeler kıvama geldi diyor, mavi gözlü sedat yanımdaydı diyor bilme ne. bilimse bu da bilim, günlükse bu da günlük işte.

  • babam sorumsuz bir adam olduğundan, hayatı boyunca hiçbir işte dikiş tutturamadı. biraz da şanssız adamdı, neye elini atsa kuruttu durdu. bu yüzden asla maddi olarak düzlüğe çıkamadık. çok şükür hiçbir şeyimiz eksik olmadı ama yarınımızdan da hep endişe ettik.
    şanssız adamdı dedim ya, üniversiteyi kazandığım sene iyice dibe vurdu.

    üniversite eğitimimi dedem (babamın babası) sayesinde bitirdim desem, sanırım babama haksızlık etmiş olmam. üstelik bunu o da kabul eder. aklına geldikçe ''sen yat kalk dedene dua et'' diye hatırlatır durur.

    mavi önlük, beyaz yaka ile okula adım attığım ilk günden, lise son sınıfa kadar her sabah ayakkabımın içine harçlık bırakan dedem; üniversite hayatım boyunca da her ay emekli maaşını benim hesabıma aktardı. bu fedakarlığa rağmen 2 sene okulu uzattım, of! bile demedi. mekanı cennet olsun.

    diğer dedemle pek içli dışlı olamadım mesafeler yüzünden. ben tatillerde köye gitmeyi sevmezdim, o da gariban adam; ancak 2-3 yılda bir gelirdi. çocukluk işte, şimdi imkanım olsa gölgesinden ayrılmam.

    teyzem anlattı, duyunca mahvoldum. ölmeden 2 hafta önce ''yazık'' demiş.
    - yazık bize, hiçbirşey yapamadık çocuğa. uzak ilde bir başına yavrucak. ne bir kez yanına gidebildim, ne üç kuruş parayı denkleyip yollayabildim, kızmıştır bana.

    bir öğle vakti köy kahvesinde kalbine yenik düştüğü gün, gömleğinin cebinden adımın soyadımın yazdığı küçük bir kağıt çıkmış.
    adım, soyadım ve hesap numaram.
    duyunca mahvoldum..

    nurlar içinde yat güzel dedem.

    ve yeteri kadar öpemediğim için o pamuk ellerini, kızma bana. çocukluk işte, şimdi imkanım olsa gölgenden ayrılmam.

  • gezi parkı eylemleri sırasında twitter’da destek tweetleri atıp, sonra silmişti. açıklama olarak da benim küçük çocuğum var demişti. “ulan bizim çocuğumuz yok mu, burada ölenler çocuk değil mi?” diye tepki gösteren levent kırcaya da ‘ihtiyar sen benim dengim değilsin’ diye cevap vermişti. böyle bir adamdır. hatırlatayım istedim.

    debeediti: levent kırca’ya saygıyla

  • yeni bebeği olan bir arkadaşım sohbetimiz sırasında hayatının çok değiştiğini ve daha önce farkında bile olmadığı ürünlerin artık hayatında çok önemli bir yere sahip olduğunu mesela örnek olarak artık bebek bezi markaları konusunda uzman haline geldiğinden bahsetti.
    bende kendisine bugün çok basit ürünlermiş gibi görünen "kullan at bebek bezleri" sektörünün ilk oluşumu sırasında çok ciddi problemler çıktığını ve bu problemin son derece akılcı bir algı yönetimi operasyonuyla çözüldüğünden kendisine bahsettim ve arkadaşım olayı benden dinleyince çok şaşırdı ve bunu mutlaka yazmalısın dedim. bugün bu değerli "bebek bezi uzmanı" arkadaşımın isteğini yerine getiriyorum.
    dünyada ilk kullan at bebek bezi amerikan procter&gamble firması tarafından "pampers" markası altında üretildi. bu marka önce amerikada sonrada tüm dünyada o kadar başarılı oldu ki mesela bir çok arap ülkesinde bebek bezi yerine direkt pampers kelimesi kullanılmaya başladı.(işte biz buna başarılı marka yaratmak diyoruz. sizin de ürününüzün ismi bir eşyayı anlatmak için kullanıldığı zaman artık pazarlamaya ihtiyacınız son derece azalır. markanızın böyle bir popülerliğe ulaşabilmesi için uygulanacak çeşitli algı yönetimi teknikleri bulunmaktadır. bunu da araya not olarak ekleyeyim merak edenlerle ayrıca paylaşırız)
    pampers bebek bezinin icat edilme hikayesi şöyle başladı. 1956 senesinde p&g araştırmacısı victor mills yeni dünyaya gelen torununun altını klasik pamuklu bezlerle değiştirmekten ve bu işin pisliğinden usanmaya başlamıştı. işte kullanıp atılabilir kağıttan bebek bezi fikri o dönemde aklına düştü ve hemen idaresi altındaki ar-ge çalışanlarına konu üzerinde kafa patlatmaları talimatını verdi. en sonunda çalışma arkadaşı norma lueders bake'le beraber 1961 senesinde kullanıp atılabilir bir bebek bezi üretebildiler. ürün gerçekten dönemine göre müthiş potansiyeli olan bir buluştu. p&g yöneticileri hemen bu buluşun üzerine atladı ve reklam ajanslarından buna güzel bir isim bulmasını istediler ve kısa bir süre sonra pampers markası doğdu.
    p&g yöneticileri sevinçten havalara uçuyorlardı. çünkü o dönemlerde anneler için en büyük mesele yeni doğan bebeklerinin altını değiştirmek için bir ton bezi yanlarında taşımak zorunda olmaları,kirlenmiş ve pis kokan bezleri daha sonra evde yıkamak üzere eve gidene kadar sürekli yanlarında taşımaları ve evde de müthiş bir çamaşır yıkama ve asma faaliyeti içinde canlarının çıkmasıydı. kolay taşınabilir ve yıkama derdi olmadan direkt çöpe atılabilir böylesine bir bebek bezi ürününün müthiş ölçeklerde satılacağını tahmin etmek için pazarlama uzmanı olmak falan gerekmiyordu.
    işte bu öngörüyle piyasaya yeni çıkacak bir ürün olmasına rağmen p&g yöneticileri pampers bezlerini üretebilecekleri kadar üretip piyasaya çıkar çıkmaz tüm market raflarını doldurmasına yönelik olarak planlarını yapmışlardı. yönetim kurulu toplantılarında herkes birbirini tebrik ediyor ve kazanılacak karlar ve müthiş karlılık bilançoları tüm yönetim kurulu üyelerinin hayallerini süslüyordu.
    üstelik sıkı çalışarak kendilerine göre ürünün konumlandırmasını da harika yaptıklarını düşünüyorlardı. buna göre tüm anneler pampers ürününün kendilerine vereceği rahatlık duygusuna var güçleriyle koşacaklardı. ürünün pazarlama sloganını "sizin rahatınız için" olarak belirlemişler ve her paketin üzerinde özgür bir şekilde mutluluktan çıldıran gülen anne resimlerini kondurmayı da unutmamışlardı.
    en sonunda 1961 senesinin sonlarına doğru pamper kullan at bebek bezleri amerikanın her tarafındaki marketlerin raflarını büyük bir reklam kampanyası eşliğinde istila etti. tahmin edebileceğiniz üzere amerikalı anneler böyle bir ürünün çıktığını duyar duymaz rafları bir kaç günde tam takır ettiler. amerikanın her yanından gelen satış rakamlarını takip eden p&g yöneticileri zevkten ve neşeden mest olmuş haldeydiler. eğer satışlar böyle giderse neredeyse başka ürün satmalarına gerek kalmayacaktı.
    bir kaç ay sonra garip şeyler olmaya başladı. zirveye doğru at koşturan satış rakamları amerikanın her yerinde çakılmaya başlamış ve pamuklu bezden imal edilen geleneksel bebek bezleri gene çamaşır iplerindeki yerini almıştı. neler oluyordu ?
    p&g yöneticileri,satış müdürleri ve reklam ajansı sorumluları toplantı üstüne toplantı yapıyorlar ancak bu sert düşüşün sebebini bir türlü anlayamıyorlardı. kağıt üstünde her şey mükemmeldi ama anlayamadıkları bir sebepten ötürü satışlar giderek dibe vurmaya başlamıştı.
    o dönemlerin amerika'sında aynen bugünün türkiye'sinde olduğu gibi insan psikolojisi ve algı yönetiminin markaların başarısında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu gerçeği tam anlaşılamamıştı. şansları varmış ki yönetim kurulu üyelerinden birisi psikoloji bilimiyle ilgilendiği için belki de dönemin ilk algı yönetimi uzmanlarından olan psikolog william kessen'i tanıyordu ve aklına durumu ona danışmak geldi.
    algı yönetimi uzmanı kessen konu kendisine aktarıldığı zaman yardımcı olabileceğini düşündüğünü belirtti ama böyle bir danışmanlık için p&g firmasından istediği danışmanlık ücreti p&g gibi büyük bir firma için bile oldukça yüksek bir rakamdı. william kessenle yapılan görüşme ve istediği ücret p&g yönetim kuruluna söylenince tepki çok sert oldu ve kessen'den algı yönetimi danışmanlığı alma fikri red edildi çünkü elli dört sene önceki amerikan firma yöneticileri de aynen bugün türkiyede iş başında olan bazı firma sahipleri gibi "bilginin önemi ve değeri" konusuna daha uyanamamışlardı.
    tabii kessen'in teklifini red etmeleri işleri değiştirmedi. satış rakamları her geçen hafta daha da düşüyor ve işler giderek bir kabusa dönüşüyordu. en sonunda başka çareleri kalmayınca p&g yönetim kurulu william kessen'i çağırmaya karar verdi. bu çağrı üzerine firmaya giden kessen (tabii öncekinden daha yüksek bir ücrete) durumu incelemeye başladı.
    p&g firması ve pampers markasının anlı şanlı yöneticilerinin aylardır çözüp tespit edemediği sorunu kessen'in anlaması bir haftasını aldı ve sadece anlamakla kalmayıp etkileri bugüne kadar gelen son derece kesin bir çözüm de üretti.
    algı yönetimi uzmanı william kessen'in ortaya çıkardığı gerçek şuydu. pampers ürününün kendisinde hiç bir sorun yoktu,sorun yanlış dizayn edilen imaj çalışmasıydı. buna göre pampers bebek bezlerinin ana teması olan "rahat ve mutlu anne" imajı bebek sahibi anneler ve onların çevresi tarafından kendi rahatı ve mutluluğu için bebeğinin üzerinde daha önce denenmemiş bir ürün kullanan "bencil anne" şeklinde algılanmıştı. kısacası pampers ürününe yanlış şekilde konumlandırılan "rahat ve mutlu anne" imajı ters tepmiş ve annelerin suçluluk duygusu yaşamalarına sebep olmuştu. paketlerin üzerindeki "sizin rahatınız için" sloganı da işin katmeri olmuştu.
    william kessen sorunu ortaya çıkardıktan sonra çözüm önerisini de belirtti. buna göre imaj tamamen değişecek ve artık ana tema bebeğin "rahatlığı ve mutluluğu" olacaktı. paketlerin üzerindeki slogan "bebeğinizin rahatlığı için" şeklinde yeniden yazılacak ve ürün görsellerinde de mutlu ve annesine minnettar olan bebek resimleri kullanılacaktı. resim (aynen paylaştığım pampers paketi üzerindeki annesine minnettarlık ve sevgiyle sarılan bebek gibi). bu şekilde kessen bir kaç uzman dokunuşlar pampers'in üzerine yanlış konulan algıyı tamamen değiştirmiş ve oldukça farklı yepyeni bir algı ortaya koymuştur. kısacası algı yönetimi yapmıştır.
    p&g idarecileri kessen'in raporuna şaşırmakla beraber dediklerini yapmaktan başka çareleri yoktu. müthiş bir çalışmayla kısa bir zaman içinde ürünün konumlandırılması ve imajı değiştirilerek yeni pampers paketleri raflardaki yerlerini aldı.
    sonuç muhteşemdi. amerikanın her tarafındaki anneler sanki bekledikleri ve içlerini rahatlatacak onayı almışlar gibi market raflarındaki pampersları yağmaladılar, durum öyle bir hale gelmişti ki p&g fabrikaları marketlere ürün yetiştiremiyordu.bu pampers çılgınlığı amerikadan sonra avrupaya oradan da dünyanın geri kalanına kontrolden çıkmış bir yangın gibi yayıldı ve yazının başında belirttiğim gibi bazı ülkelerde bebek bezi kelimesi yerine pampers sözcüğü kullanılmaya başlandı.
    işte bugün türkiyenin en ücra köşelerinde bile görmeyi kanıksadığımız ve bebek sahibi arkadaşımın artık uzmanlaştığını söylediği atılabilir bebek bezi sektörü bu şekilde doğdu. bu başarının arka plandaki kahramanı psikolog ve algı yönetimi uzmanı william kessen'de sektör tarihine geçen bu başarısının gururuyla ofisindeki çalışmalara geri döndü.
    işte hepimizin "bebek bezi" deyip geçtiğimiz ürünün başarısının arkasında
    bu kadar akıllıca bir algı yönetimi operasyonu var. bugün amerikada ve avrupada pek çok firma tam da böyle başarı hikayelerini bildikleri için algı yönetimine ve bu konudaki uzmanlara gereken değeri veriyorlar ve bu firmaların piyasaya çıkardıkları çok başarılı markalarda bu verdikleri değerin karşılığını aldıklarının ispatı.
    umarım ülkemizdeki firma sahiplerimiz ve kurumlarımız algı yönetiminin şirketleri,ürünleri ve kazançları için ne kadar önemli olduğunu kavramak için elli sene beklemezler.

  • "oğlumla evimin bahçesinde futbol oynarken ikimiz de en sevdiğimiz futbolcular olurduk. oğlum ben olurdu, ben de prim olurdum."

    arda turan

  • 15 yıllık evliyim, yatakta sıçıyorum. karımla karşılıklı birbirimizin üzerine işeyip geğirerek öpüşüyoruz. facial cumshot üzerine bir de ağzına işiyorum hatta.

    saçma önerme.

  • fırçalama değil, düzeltmedir. nevşin'i de dezenformasyon konusunda kibarca uyarmıştır. programı baştan sona izledim.

    öncelikle "almanya tarihinden ders almış bir ülkedir" diyenler 90'larda yakılan türk evlerini hatırlasın.

    gelelim konuya.
    türkiye'deki çerkeslerin dilinin yaşaması devletten önce, çerkeslerin sorumluluğunda diyor adam ki haklı. söylediği şey mantıklı, daha çocukluktan ana dilini öğretemezsen yeni jenerasyona, dilin tabii ki kaybolur.

    nevşin'in iddia ettiği gibi asimilasyon ciddi bir konudur. sistemli bir çabadır. türkiye'nin ise çerkes kültürünü asimile etmek gibi bir davranışı yok. korumak için de yok. nötr.

    bugünden bakarak geçmişi değerlendiremezsin. mesela bak bugün nasıl ki almanya'daki türkler kendi dillerini koruyor, türkiye'deki ermeniler ermeni okullarında çocuklarına dillerini öğretiyor. tamam maarif kanunu var. tamam ermeniler lozan'daki azınlık maddelerinden faydalanıyor.

    ama türkiye cumhuriyeti vatandaşı çerkes kökenli birinin vakıf kurma ve meb'e bağlı bir okul açmasına engel var mı? yok.
    bu okulda seçmeli ders olarak çerkesçe okutulabilir mi?
    https://www.cerkes.org.tr/…i-ders-olarak-okutulacak
    okutulabilir.

    yine meb'e bağlı okul bünyesinde bir dil kursu (ingilizce kursu gibi) açılabilir mi?
    kanunen bunda da bir sıkıntı yok.

    mevzu tamamen bütçe ve birilerinin elini taşın altına koymasıyla ilgili.

    ilber'in söylediği çok basit, sen önce kendi kültürüne değer vereceksin. sen yaşatmak için çabalayacasın. bu senin sorumluluğun.

    nevşin'e almanya örneğini vermesinin sebebi de siz kendi suçunuzu hafifletmek için "ama türkler de asimilasyoncu, ama fransızlar da şöyle, ama bulgarlar da böyle" diye dezenformasyon yapıyorsunuz, buna dikkat edin diye uyarıyor.

    not: nevşin daha ilk dakikada "yörükler de asimile oldu mesela" diyerek kullandığı kavramlardan ne kadar bihaber olduğunu gösteriyor.