ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
vatanını terk edip kaçan korkak göçmenler
-
başlığı görünce, korkak bir göçmen örneği olarak annemin babaannesinden bahsetmeyi borç bildim.
makedonya'da biri dokuz yaşında, diğeri bebek iki küçük çocuğuyla, savaşmaya giden kocasını beklemektedir. aniden silahlı sırpların yaklaştığı haberi gelir. sadece çocuklarını yanına alarak, ki birini de yolda kaybeder sonrasında, kaçarak tekirdağ'a ulaşır. varlıklı bir ailenin kızı olarak büyümüş bu kadın, hayatta kalmak için hastanelerde hademelik yapar dilini anlamadığı insanların arasında. makedon olduğu halde osmanlı topraklarına vatan deyip savunan kocasının tekrar onu bulması yıllar sürer.
sevdiklerini hayatta tutmak için annesini, babasını, kardeşlerini, dostlarını, malını mülkünü geride bırakıp bilinmeze doğru gitmek buralarda atıp sıkmaya benzemez.
debe editi: kültürel çeşitlilik bir ülke için büyük zenginlik. keşke kirli politikalara malzeme edilmese.
hazırlanan sofraya kimsenin oturmaması
-
mutsuzluk sebebidir.
şimdi ben yaşını almış gencecik bir insanım. sofra hazırladığım insan sayısı üç, bilemedin beştir. onlar da arkadaş, eş dosttur. ama az çok tahmin edebiliyorum bu durumun yarattığı mutsuzluğu.
bir anne var mesela. her gün akşam sofrası hazırlamakla mükellef. zaten sabahtan akşama kadar yalnızlığından çok sıkılıyor. kadının tek mutluluğu akşam yemeğinde ailece sofraya oturup iki çift laf etmek. oğul/kız geliyor, aç değilim diyerek odasına çekiliyor, eş desen bazen geliyor, bazen gelmiyor. gelmeyince de o üç beş tabak, çatal, bardak sofrada piç gibi kalıyor.
annenin o sofrayı geri toplarkenki yüz ifadesi gözünüzün önüne geldi mi? hah. o işte mutsuzluk. kanımca anne ne kadar aç olursa olsun toplarken bıçak gibi kesiliyor iştahı. ama anne ya işte, ses etmiyor. bir sonraki akşam yemeğini bekliyor.
ergenken hepimiz yapmışızdır. "yemiycem!!!" diyerek annelerimizi cezalandırmışızdır. bilin ki o cezaların en büyüğüdür.
sahanda yumurta bile olsa, sofra sofradır sevgili arkadaşlar. siz siz olun, sizin için hazırlanan sofraya herhangi bir zıkkım yemeseniz de oturun. annenin sofrası olur, babanın olur, eşinin olur, arkadaşının olur. ama oturun.
sofraya hazırlanan emeğin boşa gitmesi şu dünyada beni en çok üzen şeylerden biridir. o sofrayı hazırlayan aç değilseniz size çay da demler üşenmeden. yeter ki oturun.
sofra evin direğidir.
bağdat baharat'ın göktaş hukuk'a borçlanması
-
çok fantastik diyaloglara gebe olay.
g: borcunu öde adamı hasta etme tırrek!
bb: delikanlı, biz şimdi sana 1 ay ödeme yapmayalım, sonra yumurta olarak ödeyelim?
(bkz: göktaş hukuk bürosu)
(bkz: bağdat baharat)
emek
-
diyalektik materyalist felsefede insanin dogayla iliskisini kuran, insani insan yapan surectir.
insanoglu yeryuzune ayakbastigi anda dogayla belirli ve kacinilmaz bir iliskiye girer. hayatta kalmak icin ya toplayacak, ya avlanacak ya da dogayi daha buyuk capta donusturerek hayvan evcillestirip tarimsal aktivitede bulunacaktir. bu ekonomik aktivitelere girmeden hayatta kalmasi mumkun degildir. bu anlamda insan emek uzerinden hayatta kalma bicimlerini uretir. sadece bununla da sinirli kalmaz. emek zorunlu olarak hammadesini dogadan alir onu donusturur ve kullanim degeri olusturur. bu surec icerisinde hem kullanim degerini, hem kendisini, hem de dogayi uretir. bu su demektir ki insanin nasil bir insan olacagini emek sureci belirler.
avci-toplayici toplumlarin genelde esitlikci yapida olmalarinin sebebi dogayla girdikleri belirli bir iliski yuzundendir. onu buyuk capta donusturmez, sadece ondan besin toplarlar. bu anlamda emekle arti deger uretmezler, dolayisiyla zenginlik birikimi ya yoktur, ya da cok sinirlidir. bu belirli emek surecinin sonunda genelde, kollektif olarak toplayan veya avlanan insan gruplari, bu surecin meyvelerini de kollektif olarak tuketirler.
gelgelelim arti deger uretiminin mumkun oldugu tarim toplumuna 12000 sene evvel gecmemizle beraber bu defa dogayla farkli bir iliskiye girilir. insan bu kez dogayi daha genis capta donusturmeye baslar. besin kaynagini kendisinin uretmesiyle beraber, arti-deger uretimi mumkun olmus, bu arti degerin kullanilis bicimi de degisik toplumsal yapilara yol vermistir. bahse konu olan donusum de tamamen emek uzerinden gerceklesir. ornegin insan ozel mulkiyeti sivri zakasinda aniden beliren bir ampulle degil, tarimsal uretim biciminin icinde belirli bir zorunluluk sonucu akil etmistir. toprak islenecekse, belirli bir surecte ona "bakmayi" da gerektirir, dolayisiyla insan surekli dolanmak yerine kicini koymayi daha uygun bulmustur.
emegin diyalektik materyalist felsefede anahtar oneme sahip olmasinin temeli de budur. emek sosyal bir kavramdir ve bir surece tekabul eder. bu surecte insan nasil bir insan olacagini, ve nasil bir dogada yasayacagini belirler.
antropolojik bir ornek vermek gerekirse, insan emegiyle hayvani avlar, besinini ureterek hayatta kalir, yine emegiyle postundan giysi ureterek kendisini soguktan korur. bu uzun surecin sonuna bakildiginda insanin vucut tuylerinin buyuk kismini ardinda biraktigi gorulur. insan artik ayni insan degildir, kendisini emegi uzerinden farkli bir bicimde uretmistir. dolayisiyla biyolojiye ve "insan dogasi"na atfedilen bir cok ozellik de emek surecinde sosyal olarak uretilmistir.
peki insan emegiyle hayatta kalma bicimlerini, kendisini ve toplumsal yapisini uretirken doga el degmemis bicimde hayatina devam mi eder? iste burda doganin uretilmesi tezi devreye girer. emek sureci sadece insani toplumsal yapiyi ve hayatta kalma bicimlerini uretmekle kalmaz, dogayi da uretir. bu da kisaca su demektir ki, farkli uretim bicimleri ve iliskileri surec icerisinde dogayi da degisik bicimlerde uretirler. her ekonomik uretimin hammadesi dogadan gelmek zorunda oldugu icin her uretim dogayi icerir. ister agactan elma toplansin, ister genis capli tarim yapilsin, ister nukleer santral kurulsun, bu uretim bicimlerinin belirledigi emek surecinin sonunda doga artik ayni doga degildir, yeniden uretilmistir.
(bkz: production of nature)
marx'in derdinin imaninin emek olmasinin sebebi de budur.
emek en basit anlamiyla dogayla kurulan insan iliskisinin mumkunluk kosulu ve zeminidir.
5 dakika geç kaldı diye öğrencisini döven öğretmen
-
ulan bende dövüyo diyince tekme tokat girişiyo zannettim. bunun neresi dövme lan?
ayrıca hemen bilmeden hocaya bok atmayın yaptığı şeyi kesinlikle savunmuyorum ama görüntüler muhtemelen sürekli gerçekleşen bi durumda -derse geç girip konsantrasyonu dağıtma- hocanın artık sabrının bittiğini gösteriyor.
maalesef meslek liselerinde hocaya saygı duymayıp ondan çekinmeyen tiplerin işi abartarak hocalara kahır yaşattığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
not: işbu entry tüm linç ihtimalleri göze alınarak yazılmıştır.
sma hastası çocuğu için toplanan parayı yiyen baba
-
sma kampanyalarına destek vermiyorum. devletin de bebeklerin tedavisini üstlenmesini kabul etmiyorum.
sen evlenmeden, çocuk yapmadan önce test yaptıracaksın. risk varsa korunmayı bileceksin. sma hastası bebeğin teyzesi, amcası oturduğu evi satıp yeğeninin tedavisine harcar mı? hiç sanmıyorum. devlet neden okul yaptıracak kadar parayı bir bebeğin "deneysel, yani kesin sonuç verdiği henüz kanıtlanmamış" tedavisi için harcasın?
edit : anne/baba kötü niyetli olmayabilir. hükümetimizin ekonomi dehası sayesinde
dolar, bir gecede 18'den 12'ye düştü mü? düştü.
devlet enflasyon %80 derken, otomobil fiyatları %100'ün üzerinde artarken bankalar, senin parana %15 faiz veriyor. dövizde tutsan durum aynı. çocuğunun tedavisi için para toparlamaya çalışan aile bu durumda ne yapsın?
5.2m görüntüleme alan 3 saatlik süpürge sesi kaydı
-
(bkz: white noise) adı verilen ve genelde bebek uyutmak için kullanılan ses kaydıdır. uzun olmasının sebebi uyurken de açık bırakmalarıdır.
hayır çocuğum yok.
dusunen hayvanin onde gideni
-
sağlam yamuk yapmıştır, tanımadan&tanışmadan gönül koyduğum yazarlar kervanına katıldı..
14 aralık ekşi sözlük kemal kılıçdaroğlu buluşması için kendisine katılmak istediğimi belirten bir mesaj attım. 1-2 gün sonra dönüş yaptı ve beni listeye aldığını söyledi. çok mutlu oldum. uzun zamandır istediğim bir görüşme olacaktı. kılıçdaroğlu'na yöneltilecek sorularımı hazırlamaya başladım. sonra benden iletişim bilgilerimi istedi, gönderdim. günü biliyordum ama saati sordum. cumartesi günü de çalışan bir kapitalizm kölesiyim. özellikle yılın bu zamanları çok daha yoğun oluyoruz. saati de söyledi ve o saat için yöneticimle görüşüp izin aldım. yaklaşık 3 saat izin aldım ve o 3 saate gelen müşteri randevularımı arayıp tek tek erteledim özür dileyerek.
neyse sonra kendisi 20 kişilik listeyi açıkladı, heyecanla adımı aradım ama bulamadım. listeyi açıklamasından 120 saniye sonra mesaj attım kendisine, o derece bekliyorum çünkü. unutmadım seni, sen de varsın, geliyorsun dedi. ben de çok absürd birşey sormadım, acaba dedim yedek listeye mi attın beni. yok bildiğin varmışım ekipte ama ne hikmetse ismim yazılmadı. editlesin diye bekledim editlemedi. iletişim bilgilerimi vermiştim, buluşma yeri ve saatini bekledim haber gelmedi.
şu an galiba görüşme yapılıyor ve ben işyerinde çalışıyorum. galiba beni yedek listeye koyduğunu [eğer böyle bir liste varsa] dahi söyleyebilecek kadar bile kıymet vermiyor karşısındakine, diyalog kurduğu yazara. çok daha farklı şeyler yazabilirdim ama yazmıyorum, sağlık olsun. bu vesileyle tanımış oldum kendisini. belki de makul bir mazereti vardır, kim bilir..
kabataş yalancılarının kılıçdaroğlu'na dava açması
-
kemal kılıçdaroğlu'nun kabataş yalanına yönelik eleştirisine havuz medyasının popüler yancılarının başlattığı yine ortaklaşa bir harekat.
işte o isimler:
ahmet kekeç - star gazetesi
ardan zentürk - star gazetesi
halime kökçe - star gazetesi
murat çiçek - star gazetesi
saadet oruç - star gazetesi
ersoy dede - yeni akit gazetesi
kenan alpay - yeni akit gazetesi
fuat uğur - türkiye gazetesi
abdülhamit güler - sabah gazetesi
mahmut övür - sabah gazetesi
esra elönü - haber 7
abdülkadir selvi - yeni şafak gazetesi
kemal öztürk - yeni şafak gazetesi
merve şebnem oruç - yeni şafak gazetesi
yasin aktay - yeni şafak gazetesi
bu arada hatırlatmak gibi olmasın:
yargılanacaksınız
evrim doğruysa bugün maymunlar neden insan olmuyor
jerry west
-
şampiyonluğu kaybettiği halde mvp seçilmesi hikayesi doğrudur ama biraz eksik anlatılır. o final serisi 3-3 devam ederken son maçın son çeyreğine lakers önde girmiştir. o yıllarda finaller mvp oylaması teknolojik yetersizlik nedeni ile online değil, telefon ile yapılmaktadır ve genelde son çeyrek ortaları gibi oylama sonlanmaktadır. fakat bir mucize olur ve lakers maçı kaybeder. normalde şampiyon olan takımın en iyi oyuncusunun alması gereken bu ödülü, yukarıda açıkladığım sebeple jerry west alır.
bu da özlenir mi denilen şeyler
-
halı
3 yıllık yurt hayatımın 3.yılının son çeyreğinde halıya basmayı özledim yeminle.
ömer çelakıl
-
bahsedilen 500 < f(x) < 2015 fonksiyonunu da olu$turmak icin en guzel yontem 4 rakamin birler basamagini yanyana getirmektir ki arkada$ da bunu kullaniyor.. bazi yerlerde "19015" cikiyor onu "1915" kabul ediyor.. neye gore kime gore.. kendisi olsaydi $oyle aciklayacakti:
- bakin, benim herhangi bir iddiam yok.. ben simetri teknigini kullaniyorum ki zaten kuranda da bu teknikten bolca bahsediyor aciklamali ornekler var.. ben sadece boyle bir $ifre buldum ve bu gercek, dogru.. yani dogrulugu kesin.. $uphesi yok.. ama kuran'in $ifresini cozdum de demiyorum bakin.. burdan yanli$ anla$ilmasin insanlar yanli$ anlayacaklar.. bunu da istemiyorum..
mantikli bir tarih cikma ihtimali 10 binde bir demi$.. oysa ki kafamiza gore sifirlari atabildigimize gore ve makul tarih araligimiz 1500 yillik olduguna gore (nasilsa icinden herhangi birinden tutacak bi$iiler cikiyor) aslinda sadece 10'da 1 hatta daha yuksek bir ihtimal.
mesela ek$i sozluk'te "simetri teknigi"ni uygulayalim:
ay ba$ligi: mucizelere kolayca da ula$mak mumkun.. mesela (bkz: ay/24) (ki 24 bildiginiz uzere ayin kendi etrafinda ve dunyanin etrafinda dolanim suresidir dolayisiyla "ay"'in kendi yilini temsil eder).. ay/24'te yilin aylarini anlatiyor..
ama biz tabi bunlarla degil somut gerceklerle ilgileniyoruz.. dolayisiyla teknigi uygulamaya geciyorum..
$imdi oncelikle entry'de anahtar olarak kullanilacak bilgileri aliyoruz.. "ay" ba$liginin sozlukte acilma sirasi (nuzul) 1423.. ilk girilen entry numarasi 9619... icindeki toplam entry sayisi 51...
51, 1423 ve 9619'u yan yana yaziyoruz.. ikisinin ortasini buluyoruz:
9619-1423 = 9568
9568 / 2 = 4784
$imdi orta noktamizi bulduk: 4784
yanyana yaziyoruz
51, 1423, 4784, 9619
birler basamaklarini yanyana getirdigimizde:
1349 rakamini elde ediyoruz..
bu sihirli rakamimiz besbelli ki bir yili temsil ediyor.. ama 1349 "hicri" bir yil gibi durdugundan miladi yila ceviriyoruz ve 1930 yilini elde ediyoruz..
ve ek$i sozluk bize "ay" ba$ligindan tamamen simetrik bir $ekilde "reaching for the moon" filminin yapim yilini donduruyor..
tabi bu formul ba$lik icindeki entry sayisina bagli oldugundan sozlugun mucizeleri de kuran gibi sabit olmaktan ziyade her gun degi$ebilmekte yeni mucizelere kapi acabilmekte, bulmaca cozenler icin daha dinamik bir ortam sunabilmektedir..
zaman makinesi arkası yazılar
-
(bkz: geçmişinizi s!***rim)