hesabın var mı? giriş yap

  • orijinali kadar başarılı olmasa da başarılı bir remake.

    (bkz: 17 nisan 2005 fenerbahçe beşiktaş maçı)

    - 4-3'lük skor "check"
    - kadıköy "check"
    - beşiktaş'a verilen kırmızı kart "check"
    - fenerbahçe'ye verilen penaltı "check"
    - sergen yalçın "check"
    - fener zenci sever "check"
    - finalde beşiktaş galibiyeti "check"

    ama orijinalde kaleye forvetimizin geçmesi ve tribünlerdeki on binlerce fenerbahçe taraftarının bu acıya canlı şahit olması gibi hoşluklar vardı, bu versiyon biraz daha hafif olmuş.

  • muhtemelen başarısız bir prank'tir. uzaylıların insan formunda yani humanoid olarak tasvir edilegelmiş olması sinemada bugünkü cgi tekniklerinin olmaması, bu tip kostümler üretmenin daha kolay olması ve bu şekilde onu insanla akrabalaştırarak ruh vermenin ve iletişim kurmanın kolay olmasıyla ilgilidir. farklı kıtalardaki canlılar bile bu kadar farklı evrimleşirken farklı bir galaksiden gelen bir canlının toplama kampından kaçmış kemikleri sayılan koca kafalı bir insan gibi görünmesi akla ve mantığa aykırıdır. bu ancak "insanı uzaylılar yarattı" teorisiyle birlikte ileri sürülebilecek iddia olabilir, lakin 200 bin sene önce gelip dünyada insanı yaratan uzaylının 200 bin sene sonra gelip motor arızası nedeniyle nevada'ya falan çakılacağını düşünebilene de herhalde bir ödül falan vermek gerekir.

    debe editi: gezi şehitleri ölümsüzdür.

  • şimdilerde ekranlarda pek görünmese de çocukluğumun güzelliklerinden birisidir charlie brown ve snoopy. birde hayal gücü böylesine güçlü, üretken ve dünyaya böylesine güzel bir eser bırakan insanları hem kıskanırım hemde onlara aşığımdır.

    kimden bahsettiğimi anlamış olmanız lazım, tabii kide charles m. schulz. işine aşık biri olan charles m. schulz 1947'den 1993 yılı(70 yaşına kadar) emekli olana kadar 17.897 çizgi romanın her birini kendisi yazıp çizmiştir.

    bir çok sanatçı gibi schulz'da kendi hayatından ve yarattığı hayallerinden esinlenerek ürettiği sanatında. ilk olarak snoopy'yi ortaya çıkardığında. bunun gençken sahip olduğu spike adlı siyah beyaz bir köpeğe bir şekilde dayandırdı. schulz başlangıçta karikatür köpeğine sniffy adını vermeyi planlıyordu, ancak çizgi romanı piyasaya sürülmeden kısa bir süre önce bir gazete bayisinin önünden geçerken aynı adı taşıyan başka bir köpeğin yer aldığı bir çizgi roman dergisi fark etti. artık yeni bir isme ihtiyacı olan schulz, annesinin ailenin bir sonraki köpeğine snoopy adını vermesi yönündeki önerisini hatırladı ve böylelikle snoopy doğmuş oldu.

    hayatı, sanatına şekil verirken ikinci dünya savaşı'nda görev yaptığı zamanlar ve sonrası gözlerinin önünden geçen schulz, gençken sanat dersleri aldığı minneapolis yazışma okulunda eğitmen olarak çalışmıştı. adı daha sonra ana karakterinin adı olacak olan charlie brown ile orada arkadaş oldu. schulz'un bence en iyi bir arkadaşlarından birisi olduğunu düşünüyorum ki onu hayatında ölümsüzleştirmişti.

    ayrıca schulz okulda çalışırken , muhasebe bölümünde çalışan kızıl saçlı donna johnson adında bir kadınla romantik bir ilişki kurdu. fakat donna johnson onu başka bir adam için reddetti ve schulz'u aşk acısı altında ezildi. ancak bu deneyimini, peanuts çetesindeki charlie brown'ın karşılıksız aşkı olan küçük kızıl saçlı kız adlı bir karakter geliştirmesi için ilham verdi. çünkü oda biliyordu 8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok zordur*.

    daha sonraları 1968'de dr. martin luther king, jr.'ın öldürülmesinden sonra schulz, çizgi romanının ilk siyahi karakterini ortya çıkardı . adı franklin olan bu karakterin babası vietnam savaşı'nda asker olan peanut üyesiydi. ayrıca başka bir karakter woodstock adlı minik sarı bir kuş olgunlaşmıştı ve snoopy'nin en iyi arkadaşıydı. onun adında 1969'daki önemli müzik festivali olan woodstock music and art fair'den almıştı.

    12 şubat 2000 tarihinde hayata gözlerini kapatan schulz doğumundan 101 yıl sonra bile bizi gülümsetmeyi ve dünya çapında yankılanmaya devam eden bir popüler kültür mirası bırakmayı başarmıştır.

    şimdi son schulz'un son sözleriyle yazımı burada bitiyorum.
    --- spoiler ---

    "sevgili arkadaşlar,

    neredeyse 50 yıldır charlie brown ve arkadaşlarını çizme şansım oldu. bu benim çocukluk tutkumun gerçekleşmesi oldu.

    ne yazık ki, artık günlük bir çizgi romanın gerektirdiği programı sürdüremiyorum. ailem peanuts'ın başkası tarafından devam etmesini istemiyor , bu nedenle emekliliğimi ilan ediyorum.

    editörlerimizin sadakati ve çizgi roman hayranlarının bana gösterdikleri harika destek ve sevgi için yıllar boyunca minnettarım.

    charlie brown, snoopy, linus, lucy… onları nasıl unutabilirim?”

    -"bir gün hepimiz öleceğiz, snoopy!"
    -"doğru, ama diğer tüm günlerde ölmeyeceğiz"*
    --- spoiler ---

    kaynak

  • ilk madeni paralar kalıplarla değil darp usulü ile üretilirdi. yani erimiş haldeki maden belli bir hacimde ölçülerek bir satıh üzerine damlatılır o eriyik kendi kendine yayıldığında yuvarlak bir şekil alırdı. sonrasında maden halen şekil almaya uygun bir sıcaklıkta iken, bir dişi mühürün üzerine konulur ve üzerine bir başka mühürün darp edilmesi ile şekil alırdı. bu durumda zaten yuvarlağa yakın haldeki maden üzerine gelen darbe ile her yönde genişlerdi. şekiller de paranın tamanında değil sadece ortasında yer alıyordu. tabi bu arada paranın kalınlığı darbe etkisi vb sebeplerle sikke tam bir yuvarlak da olmuyordu. bu teknolojiye bağlı kalındığında darpın parayı her yönde genişletmesinden ötürü yuvarlak dışında bir şekil yapmak oldukça zor olsa gerek.*

    bu sistem çok uzun dönemler boyunca korunmuştur. sikkelerin madenlerinin kenarlarından tırtıklanmaması için geliştirilen teknoloji göreceli olarak çok yakın tarihlidir. biraz kulak dolgunluğu ile bu teknolojinin mesela bizim için abdülmecit zamanında mecidiyelerin basımına kadar sürdüğünü belirtelim.

    peki neden daha sonraki dönemlerde yuvarlağın yanında farklı şekiller hiç denenmemiştir?
    benim aklıma bazıları zorlama olmakla birlikte bazı cevaplar geliyor.

    1- köşeler yuvarlatılsa bile çabuk aşınabilir.
    2- bütün madeni paraların dar bir silindir şeklinde olması, sadece paranın çapına bakarak paraların birbirinden ayırt edilmesine imkan tanıyor.
    3- portreler yuvarlak şekiller için daha uygun.
    4- yeni basılan paraların toplumca kabul görmesi çok önemli. o yüzden şekil konusunda muhafazakar davranılıyor.

    * bu prosedürü kafamda canlandırdım. ihtimaldir ki madenler ince silindir kalıplara dökülüyor da olabilir. ama o zaman darp edilmeden önce ve halen yumuşak halde iken mühür üzerine taşınması sorun olacaktır. madenin doğrudan mühürün üzerine damlatılması da kenara taşmak, tam ortalanmamak gibi nedenlerde mümkün olmuyordur. dolayısı ile en mantıklı çözüm öncelikle madenin düz bir satıhta soğutulması gibi görünüyor. her durumda mühürler arasındaki maden darp sonucu her yönde genleşecektir bu da ona yuvarlağa yakın bir şekil verir.

  • hayatta en çok özendiğim adamlardandır kendisi.

    bu ekole bayılıyorum. bir şekilde büyük takıma gidiyorsun 5-10 yıl 3. kaleci veya müzmin yedek olarak gençliği yaşıyorsun. sana yılda en az 500 bin euro veriliyor ve sen sadece günü belli saatlerinde spor yapıyorsun, ülke ülke geziyorsun vs. bir de "yedekliği sorun etmiyor abi helal olsun uyumlu adam" falan deniliyor.

    kariyerinde akıllı davranırsan 3-5 milyon euro parayı cebe atarak 35 yaşında yaklaşık 15 milyon lira paran oluyor.

    dert yok, tasa yok, kimsenin senden beklentisi yok. üstüne bir de iyi kötü tanınıyorsun falan. ne güzel lan.

  • ilkokul yılları. anne baba boşanmış. baba bok gibi zengin, ancak sadece kendisine kadar zengin. anne 2 çocukla ortada kalmış, durumlar zor.

    kış günü, bot alınması lazım. mecbur kalınca baba aranır;

    - baba, ayaklarım 36 numara, botlarım ise 34 numara. yenisini almam lazım.
    + anana söyle
    - peki

    birisi "baba" mı dedi?

  • görüntü yönetmenliği olsun, oyunculuk olsun çok yerinde ve üst düzey bir film olmuş. -- bıdı bıdı yapanlara bakmayın siz. amerikan iç savaşı (1861 – 1865) sonrası, kaotik ama gelişmeye yatkın, küllerinden doğmaya çalışan amerika imajını vermeye çalışmışlar. bence başarılı olmuşlar. hikâye insanın içini ısıtan cinsten. baş rolde tom hanks olur da başka türlüsü beklenir mi zaten diyerek izledim. johanna'yı oynayan helena zengel çok iyi oyuncu olmuş şimdiden. karakterdeki değişimi yansıtmak vasat oyuncu işi değildir.

  • aci cekerler. etraflarindaki kotulukleri, kotu kalpli insanlari, acimasiz insanlari gordukce bitmez tukenmez bir sekilde aci cekerler. etrafindaki haksizliklardan etkilenmeyen, baskasinin acisini goremeyen insanin ruhu guzel olmaz cunku.