hesabın var mı? giriş yap

  • durduk yere yaşamı sorgulattıran histir. zamanında yırtık slayer tişörtü giyerdim lan ben şimdi takıda sıra kapmaya çalışıyorum diye düşünürken zorla halaya kaldırmaya çalışan yenge sayesinde kendinize gelirsiniz.

  • bende enteresan bir anısı ve obsesif bir yönü olan film.

    bu filmi ilk izlediğimde yıl yanlış hatırlamıyorsam 2006 falandı, izlediğim gün tam 14 şubattı.rastgele gelişti bu tesadüf.. filmin konusu ile de paralellik gösterdi haliyle..o gün bugündür her 14 şubatta bu filmi izlerim.8 yıldır hiç şaşmadım.

    işte bu da böyle bir anımdır.

  • cnn ınstagram linki üzerinden gördüğüm kaza.

    yorumlarda çokça emniyet şeridini kullanmalıydı yazılmış.
    yolu uzatmalıydı. her gün bu hareketi emniyet şeridinde yapmaya çalışan insanları görüyorum. başlığı da bu yüzden açmak istedim. emniyet şeridinin böyle bir kullanım amacı yok. yolu uzatın. ne kendi hayatinizi ne de baskasinin hayatını bu şekilde 3kurus benzin parası için riske atacak hareketlere girmeyin.

  • şu şekilde olabilir;

    +yakışıklı olduğun kadar kühtahsın.
    -ben küstah filan değilim. o nerden çıktı?
    +ben de onu diyorum yakışıklı olduğun kadar küstahsın zaten.

    diyip kaç. son cümleni anlayana kadar baya uzaklaşmış olursun.

    edit: imla.

  • bizim hastalığımız bu işte!!

    hiç yaşamadığımız durumlar için yargıyı dağıtmak/eleştirmek/hüküm vermek!!!

  • başnot: okumaya başlamak üzere olduğunuz bu entry'de, dizinin 4. sezon 10. bölümüne dek epey ağır birçok spoiler bulunmasının yanısıra, ilerleyen bölümler için de tehlike teşkil edebilecek bilgiler mevcut olabilir. eğer, neden basitçe spoiler tuşuna basıp olası tatsızlıkların önüne geçmediğimi sorguluyorsanız, cevabım daha basit: şu an içinde bulunduğunuz başlık, breaking bad'deki sinekli bölüm. başlığın doğası gereği, yukarıda birçok spoiler okumuş ve aşağıda da okumaya devam ediyor olacaksınız. kısacası; brace yourself, spoilers are comin'!

    ~~

    öncelikle bir şeyi kabul etmek gerek; "fly", yani dizinin 3. sezonunun 10. bölümü, gerisinideki 29 bölüm ile kıyaslanamayacak kadar uçurum-vari bir tempo düşüklüğü içindeydi. sizleri te 1. sezona, yahut 2. sezona döndürecek değilim. "fly"'ın hemen bir öncesindeki "kafkaesque"'i hatırlarsak, bu uçurumun ne denli ölümcül olduğunu fark edebiliriz. vince gilligan'a şükürler olsun ki, "abiquiu", voltajın yeniden yükseltildiği, dozun yeniden arttırıldığı bölüm olmanın yanısıra, izleyicilerin "alışıktıkları" diziyi izlemeye devam edeceklerinin de habercisi oldu. ha, "abiquiu", "fly" gibi düşük tempolu bir bölüm olsaydı, diziyi izlemeyi bırakacak olanlardan mı olurdum? kesinlikle hayır. daha önce yazdığım herhangi bir sinema entrisine denk gelmiş olanlar bilecektir ki, sinema ve dizi dendiğinde kasvet dozu yüksek, sembolik anlamlarla bezeli, oyuncuların yeteneklerini sergileyebilmek adına uzunca süreler alabildiği işlere meyil ediyorum. peki doğrusunun da bu olduğu yönünde bir düşüncem var mı? kesinlikle hayır. elbette çokça tercih edilen, beğenilen, sevilen işler vurdulu-kırdılı-patlamalı-koşuşturmalı olacaktır. sektörün emri bu. işte bu yüzden vince gilligan'a şükürler olsun ki, azınlığı memnun etmek yerine çoğunluğa yöneldi ve tek bir kemer sıkışın ardından araba yakmalı, kamyon taramalı, kan dökmeli bölümler hazırlamaya devam etti. aksi halde, ben ve benim gibi beğenen az sayıda kişi birkaç bölüm ihya olacaktı ve ardından bum! ani bir izlenme oranı düşüklüğü ile diziye sağlanan reklam gelirleri giderek azalacak ve dizi sonlanmak zorunda kalacaktı. sanırım işin bu açısından bakarsak, yani diziyi halen izleyebiliyor olduğumuzu düşünürsek, "fly"'ın -bölüm sayısı hala artmakta olan- onlarca bölümlük bir dizide yegane düşük tempolu bölüm olması, hepimiz için hayırlara vesile olmuş demektir.

    "fly"'ın gerekliliği açısından daha evvel bu başlıkta ve farklı platformlarda çeşitli tartışmalar dönmüş. bu entry'yi okuyanlar da fazla uzaklara gitmesin diye yine bu başlıktan bir akil adam bakınızı vereyim, hem king dain'i, hem de ifadelerini destekleyeyim diyorum.

    (bkz: breaking bad'deki sinekli bölüm/@king dain)

    aslında bu bölüm, sadece walter white'ın iç dünyasına açılan bir kapı niteliği taşımıyor. (yine dikkatli izleyiciler fark etmişlerdir ve etmemiş olanlarsa -gönlüm ister ki- bir şekilde fark etsinler) 4. sezonun 10. bölümü'nün*, yani "salud"'un zirve noktalarından biri olan, jesse pinkman'ın meksika'daki pişirme labaratuvarındaki solosu, "fly" bölümü ile hem doğrudan hem de dolaylı yoldan birçok bağ taşıyor. doğrudan bağlardan ilk akla gelen, kesinlikle, jesse pinkman'ın, "fly"da olmayanı ettiği walter white'ın diline pelesenk olmuş "contamination" kelimesini kullanmak durumunda kalmasıdır. ki, bu kelimeyi yine anafikri walter white'a ait olan "...and then we gonna clean up every possible sources of contamination. and only then we cook!"** çıkışında kullanıyor. sanırım "fly"'ın ve söz konusu bölümün walter white'ın manyaklığa varan titiz çalışma azmine tuttuğu aynanın jesse pinkman üzerindeki kalıcı etkilerinden daha fazla söz etmeye gerek yok. jesse pinkman, walter white için, 2. sezonun 12. bölümü "phoenix"'teki bar sahnesinden de anımsanabileceği gibi, bir yeğenden hatta bir oğuldan farksızdır. walter white ise, jesse pinkman için, asla sevilen bir hoca olamadı belki ama kesinlikle çok şey öğrenilen bir baba oldu.

    "fly"... olanca durağanlığı fakat kesinlikle muhteşem derinliği ile dizinin en dolu bölümü... hem, ilk sezondan günümüze kadar dizinin şoför koltuğunda kim var? walter white. muavin koltuğunda kim var? jesse pinkman. eh, bu iki yol arkadaşının kafa kafaya olduğu koca bir bölüm çıkmış karşımıza. izleyip tadını çıkaracağımız yerde...

    -----------
    **: "...sonra da tüm olası kontaminasyon* kaynaklarını temizleyeceğiz. ancak o zaman pişirmeye başlayabiliriz!"
    -----------

    ~~

    dipnot: kalbur üstü her sözlükte irili ufaklı entryleri olan ben, altı yıllık sözlük hayatımda hiç bu kadar sakin sakin entry yazmamıştım. doğruyu söyleyin doktor bey, ölecek miyim?

  • yıllardır yaptığı programlarda akit gazetesi çalışanlarını onur konuğu olarak ağırlayan bir kiralık maşadan beklenen davranıştır.hata bardakçı'da, ne işin var orada ?