hesabın var mı? giriş yap

  • geçenlerde yeni açılmış acıbadem akasya starbucks'a gittim. önümde bir müşteri siparişini verdi, setcard uzattı. starbucks görevlisi henüz o kartla ödeme alamadıklarını söyledi. müşteri de yanında başka kartı veya nakiti olmadığı için tamam iptal edelim o zaman siparişi dedi. görevli sorun değil ikramımız olsun deyip müşteriye ücretsiz olarak siparişini teslim etti.

    yani sadece kahveleri değil ticaret ahlakları da güzel.

  • 2. dünya savaşı devam ettiği sırada, savaşı kazanmak için amerikalıların aklına alternatif parlak! bir fikir geldi. kazanmak için yarasaları kullanma fikri!

    ilk olarak pennsylvanialı bir diş doktoru olan dr. lytle adams' ın aklına geldi bu dahiyane! fikir. bir seyahat dönüşünde arabasında öğrendi pearl harbor baskınını ve aynı anda frontal lob, parietal lob, oksipital lob, temporal lob, serebellum' un çalışması ile ortaya çıktı bu müthiş idea. kaynağı ise adams' ın new mexico’daki carlsbad mağaralarını ziyaret ettiği yarasalardı.

    ana fikir şuydu; bir şafak vakti 1.000.000 ( birmilyon ) yarasanın bir uçak vasıtası ile japonların üzerine bırakılmasıyd tabi yarasalar uçuştan önce sakinleştiriliceklerdi ( çok ince bir düşünce.). uçak hedefin üstüne geldiğinde yarasalar bırakılacak ve düşerken kendilerine gelen yarasalar her tarafa uçmaya başlayacaklardı. gece yaratıkları oldukları için, kolayca yanabilen japon binalarında buldukları her deliğe gireceklerdi. yaklaşık on beş dakika sonra, zaman ayarlı bombalar şehrin dört bir yanında binlerce yangın başlatacaktı.

    böyle demoniac bir planı hayata geçirmek tabi ki saçma gibiydi ama adams' ın çevresi bayağı genişti özellikle dönemin first lady’si eleanor roosevelt’e çok yakındı. dolayısı ile franklin delano roosevelt' e ulaşması hiç zor değildi. planını bir şekilde fdr ile paylaştı, konuyu danışmanları ile görüşen fdr “bu adam deli değil,kulağa ne kadar olanaksız gelse de önerisini düşünmeye değer.” dedi ve proje ulusal savunma araştırmaları komitesi ve hava kuvvetleri’ne gönderildi.

    yarasaların bir çoğu bomba taşımaya uygundu ama tercih edilen ve bu iş için tercih edilen yarasa türü kuyruksuz meksika yarasasıydı.normalde bir yarasa 10-20 gr. ağırlık taşıyabiliyordu ama bu çok düşük bir kapasiteydi zira ordunun elindeki en hafif bomba 1 kg. ağırlığındaydı ayrıca o irtifada yarasaların yaşayıp yaşamayacakları bile belli değildi. çalışmalara bir süre devam ettiler hatta ilerleme bile kaydettiler, bu sırada adams daha yüksek maliyetle olan başka bir projenin, kendi projesinin önüne geçtiğini öğrendi ve tarihe geçen şu sözleri söyledi " evet! biz burada savaşı kazandırması garanti olan yarasa bombaları üzerinde çalışıyoruz, onlarsa küçük atomlarıyla oynuyorlar. ağlamak istiyorum."

    hükümet artık adams' a destek vermiyordu tüm masrafları cebinden karşılamak zorunda kaldı hatta evini bile bu proje uğruna sattı. adams yarasa taşımak için kullanılan bir düzenek tasarladı, toplamda her yarasa bombası, 1040 tane yarasayı ve bir paraşütü uygun koşullarda taşıyabiliyordu. projede göreli kimyager louis feiser ise napalm adını verdiği yeni bir yanıcı maddeyi kullanmayı tercih etmişti bunu selüloit bir kaplama ile çerçevelemiş ve ağırlığını 17,5 grama indirmişti.

    3 mayıs 1943’te yapılan testler başarıya ulaşmadı, 15 mayıs 1943' te ( new mexico- carlsbad hava kuvvetleri merkezi) ikinci testleri yaptılar ve yarasalara sahte bombalar bağlanmış ( gerçek bomba olduğu takdirde bir felaket olabilirdi.) yarasaları uçaktan attılar ve yarasalar bulabildikleri her deliğe girdiler.

    louis feiser bu durumdan umutlandı 6 tane yarasayı aldı ve üzerine gerçek bombalar yerleştirdi, sakinleştirilmiş yarasaların bombalar patlayıncaya kadar hareketsiz duracaklarına inanıyordu ve tabi ki yanıldı... yaraslar çöl sıcağı ile birlikte kendilerine geldiler ve her yöne uçuşmaya başladılar çok kısa süre içerisinde kontrol kulesi alev aldı ve sıçrayarak tüm tesisi etkisi altına aldı proje gizli olduğu için itfaiyede içeri alınmamıştı görevlilerin yapabildiği tek şey tüm tesisin kül olmasını izlemekti.

    bu tam bir fiyaskoydu fakat planın işe yaradığını göstermişti 6 yarasa bir hava üssüne bunu yapabiliyorsa bir milyon yarasa japonya' ya neler yapmazdı?
    fakat ordu ikna olmadı adams planı’na verilen destek geri çekildi ve proje suya düştü.

    projenin aptalca olmasının yanında bir de başımıza bela olan plastik patlayıcıların geliştirilmesinde katkısı çoktur.

    ahh adams ahh..

  • akp'nin kendisi %39 alabileceğine inansa 3 saat sonrasına seçim organize ederler.

    kandırmayın milleti.

  • çok severim ben bu amcaları. beyaz peynir konusunda çok hassas olurlar ve her yerden beyaz peynir almazlar. ama buldukları yerleri de sürekli değiştirirler. bir dönem köşedeki bakkal süper olur, sonra bozar. bir dönem köşedeki süpermarket iyidir ama bir süre sonra mandırayı değiştirdiğinden orası da bozar. bir ara arka sokakta bir peynirci açılır, bir-iki ay oraya devam edilir. sonra orası da kesmez. bütün bir ömür kahvaltı sofrasında beyaz peynir kritik ederek geçer ve aslında hoş bir durumdur bu. çünkü beyaz peynir hakikaten önemlidir ve iyisi süper olur.

  • drama yazımının en önemli noktalarından biri karakterlerin nasıl temellendirildiği ve değişimlerin nasıl anlatıldığıdır. çünkü drama inandırıcılıktan beslenir ve filmin geçtiği ortam gerçek hayattan alınsa da karakterler ve onların motivasyonları gerçeğin yorumlanmasıdır.

    bu yorumlamaların inandırıcı bir şekilde yapılması da gerçekten zordur. çünkü yazımın her bir anında tutarlı olmanız gerekir. bir karakterin başına bir şey geldiğinde ve o karakter buna bağlı olarak değişim geçirmeye başladığında bunu dengeli bir şekilde yapmalısınız. örneğin bir karakteriniz olsun bu karakterin başına önceleri kötü şeyler gelsin ancak hikayenin akışı için bu karaktere bir değişim yaşatmayın. daha sonra finalde istediğiniz yere ulaşmak için en ufak bir şeyde karakteri değiştirmeye kalkarsanız tutarlı olamazsınız. eğer bu konuda titiz çalışmazsanız da hikayenizin ve karakterinizin inandırıcılığının arkasından el sallarsınız.

    bunu engellemenin en iyi yolu yazmaya başlamadan önce kendinize kurallar koymak ve bu kuralları her bir karaktere eşit şekilde uygulamaktır. böylece izleyici kuralı fark etmese bile yazdığınız hikayedeki tutarlılığı hissedecektir. işte the godfather serisi de karakterlerini anlatırken böyle net bir kural etrafında hareket eder. bu kural nedir, karakterlerin değişiminde nasıl kullanılmıştır birlikte bakalım.

    --- spoiler ---

    the godfather serisi temelde karakterlerini güçlü ve zayıf olarak ayırır. ancak bunu yaparken "fredo'nun zaafları olsun da hikayeye heyecan gelsin." ya da "mantıklı bir adam lazım tom bu işleri halletsin." diye bir düşünce yok. her karakterin gelişiminin getirdiği durumlar var ve dediğim gibi bir tek kural ile tüm karakterlerin mantığını görebiliyorsunuz. nedir bu kural? serideki herkes michael hopf adlı yazarın "zor zamanlar güçlü insanlar yaratır, güçlü insanlar iyi zamanlar getirir; iyi zamanlar zayıf insanlar yaratır, zayıf insanlar zor zamanlar getirir." sözüyle açıklanabilir. şimdi corleone ailesinin üyeleri üzerinden bu söz nasıl yazım mekaniği haline gelmiş tek tek ilerleyelim.

    ilk sırada tabi ki don vito corleone var. vito, sicilya'da doğar. babası ve abisi yerel bir mafya tarafından öldürülür. daha sonra annesinin de gözleri önünde vurulduğunu görür. 9 yaşındayken de göçmen olarak amerika'ya gelir. ancak hemen ülkeye giremez. çünkü çiçek hastalığı belirtileri vardır. bu yüzden belli bir süre karantina'da yalnız başına kalır. yaşı ilerlediğinde new york'un, little italy denilen bölgesinde yaşamaya başlar. burada küçük odalı bir apartman dairesinde eşi ve çocuklarıyla kalır, pek para kazandırmayan işlerde çalışır. vito daha sonra don fanucci nedeniyle işsiz kalır. bu yüzden arkadaşlarıyla birlikte ufak tefek hırsızlıklara başlar. bu durumu haber alan don fanucci, kendilerine haraç vermelerini istediğinde de onu öldürür. böylece "don" ünvanı kendisine geçer.

    gördüğünüz gibi vito, zor zamanların yarattığı bir karakterdir. bu yüzden gücü elinde tutmayı sever. ayrıca italyan göçmenlerinin içinden çıkmış, onların nasıl zorluklarla mücadele ettiklerini görmüştür. bu yüzden insanlarla ilişkisinde her zaman uzlaşmacıdır. çünkü köşeye sıkıştıracağı bir insanın çaresiz kalması durumunda "kendisine" dönüşeceğini bilir. ayrıca vito çevresindeki herkese yardım eder. örneğin ikinci filmde evinden atılan bir kadın için gidip ev sahibiyle konuştuğunu görürüz. buradan da ilk filmde gördüğümüz "iyi zamanların" kendisi tarafından getirildiğini söyleyebiliriz.

    madem ailenin büyüğünden başladık o zaman yaş sıralamasına göre gidelim. ikinci sırada sonny corleone var. aslında santino, babası kadar olmasa da zor zamanların içine doğmuştur. ancak etrafını tanıyacak yaşa gelene kadar babası "don corleone"ye dönüştüğü için bu zamanların etkisini bu karakter üzerinde göremeyiz pek.

    ayrıca sonny büyürken babası bulunduğu muhitin en önemli insanıydı. buradan da şunu çıkarabiliriz. sonny, evet sinirlerine hakim olamayan bir insan. ancak normalde sinirli olan insanlar toplumdan dışlanmamak için bununla baş etmeyi öğrenir. mesela bir restorana gittiniz ve karnınız çok aç, yemeğiniz bir türlü gelmiyor. çok sinirli bir insan olsanız bile yemek yiyen diğer insanların yanında öfkenizi göstermezsiniz çünkü sonuçta siz rezil olursunuz. ancak sonny hayatı boyunca kendisini bu şekilde kısıtlamaya gerek duymadı. zaten insanlar onu sinirlendirmemeye çalışıyordu. ancak sonny en uygunsuz yerde bile sinirlense insanlar tepki gösteremiyordu çünkü vito corleone'nin oğlu zaten. ne diyebilirler ki?

    bu güç de elinde olduğu için sonny'nin sinirlenme bariyerleri gittikçe düştü ve sonunda bu durum onun hayatına mal oldu. çünkü connie'nin eşi carlo'ya çok sinirlendi ve bu durum onun temkinli bir şekilde düşünmesine engel oldu. eğer orada aniden sinirlenmeyip beklese tuzağın içine çekilmeyecekti. bu yüzden her ne kadar sert bir karakter gibi görünse de sonny, iyi zamanlar'da büyüdüğü için kendisine zaaf olacak bir durumun önüne geçemeyen bir insan oldu.

    tom hagen'ın soy adına bakıp "e bu adam corleone mi?" diye düşündüyseniz filmleri tekrar izlemenizi tavsiye ederim. çünkü tom'un bir evlat olarak ailenin hiçbir üyesinden aşağı kalır bir yanı yok. hatta fazlası var. tom, filmde de bahsedildiği üzere sokakta yaşarken sonny tarafından bulunmuş ve birlikte yaşamaları için eve getirilmiş. bu sırada vito, onu evlatlık oğlu olarak kabul etmiş.

    tom da aslında sonny gibi "iyi zamanlar"da yetişmiş olsa da aileye sonradan katıldığını bilir. ayrıca vito'nun kendisine yaptığı iyiliği asla unutmaz. bir de her ne kadar herkes tarafından kardeş olarak görülse de kendisi sicilya kökenli değildir. bu da onu diğerlerinden ayırır. bu yüzden tommy aslında zor zamanların yarattığı bir karakterdir. kendisini aileye bir şekilde borçlu hissettiği için gidip hukuk okumuş ve avukat olmuştur. ayrıca michael ortaya çıkana kadar vito'ya yardım eden en yetkin ve temkinli insandır. zor zamanlardan gelme bir insan olarak da vito'nun iyi zamanlar yaratmasına yardımcı olmuş bunu yaparken de asla zafiyet göstermemiştir.

    tom ve sonny'den sonra sırada zafiyetleri en açık şekilde görülebilen ortanca kardeş fredo corleone var. fredo aslında babasının işleriyle alakalı olmayacak bir insandır. ancak vito, onu michael gibi senatör yapmayı da planlayamaz. çünkü fredo, anlık düşünen anlık yaşayan çok da cesur olmayan bir adamdır.

    peki bu karakter neden bir tom olamamıştır? çünkü tom, çocukluğundan beri zorluklar ile mücadele etmiştir. fredo ise hayatı boyunca hiçbir zorluk çekmemiştir çünkü iyi zamanların yarattığı bir adamdır. sorumluluklarını düşünmez. moe greene'nin yanına gönderildiğinde bile işle değil başka şeylerle ilgilenir. sorun çıkardığını bilse de bu konuda artık değişemez çünkü muhtemelen çocukluğunda yaptığı hatalar sürekli yanına kaldı. bu yüzden tedbirli olmak ya da olayların sonucunu düşünmek gibi bir alışkanlık geliştirmedi hiç. çünkü fredo, iyi zamanların yarattığı zayıf bir adamdır. film serisi boyunca da fredo'yu hep yetersizliği üzerinden işlediler zaten. ancak dediğim gibi bu yetersizliğin nedeni aslında hiçbir zaman yeterli bir insan olmaya ihtiyacı olmamasıdır. sonuç olarak da ailenin en sert ve en kurnaz adamına karşı oyun oynamış bunu da canıyla ödemiştir. olayların sonunu düşünmediği sırf buradan bile anlaşılabilir.

    fredo'dan sonra sıra michael corleone'ye geldi. michael'ın değişimi aslında üç film boyunca devam ediyor. bu yüzden elimizde çok fazla detay var. ancak önemli olan soru şu; michael neden fredo ya da sonny gibi olmadı? çünkü michael da kardeşleri gibi iyi zamanlara doğmuş bir karakter. ancak michael kardeşlerinden daha ileri görüşlü bir insan. bu yüzden ailenin durumunu abilerinden farklı görüyor.

    bu ileri görüşlülük ve olaylara daha geniş bakabilme yeteneği sayesinde michael etrafındaki tehlikeyi daha net anlayabiliyor. örneğin fredo, vegas'ta gününü gün ederken michael orada kimin kendisine sorun çıkaracağını düşünüyordu. muhtemelen gençliğinde de böyleydi ve bu nedenle ailesiyle arasına mesafe koymaya çalıştı. ancak başarılı olamadı. bir kere işin içine girdikten sonra da tıpkı babası gibi sahte de olsa ailesi için "iyi zamanlar" yaratmaya çalıştı.

    son sırada da ailenin en küçük üyesi connie corleone var. ki değişim anlamında serideki en radikal karakterlerden biridir kendisi. connie, birinci filmde çokça şımartılmış bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. bunu nereden biliyoruz? çünkü vito aslında onun evlendiği kişiden memnun değil ama yine de izin veriyor buna. zaten sonny hakkında konuşurken de "çocuklarımı çok şımarttım." diyordu. bunun örneğini de en iyi connie üzerinde görüyoruz.

    aslında filmde kadınlara çok az yer veriliyor ancak apollonia ve carmela corleone'den gördüğümüz üzere sicilyalı kadınlar normalde güçlü, gururlu ve mağrur yapılılar. ailelerinde kötü bir şey olsa bile eşlerine destek olmaya devam ediyorlar. örneğin carmela'yı hiçbir zaman ağlarken ya da dövünürken görmüyoruz. zaten kadın bir yerde şarkı söylüyor. başka sahnede de vefat etmiş oluyor ama scorsese filmlerindeki gibi histerik de değiller.

    connie ise başından beri bu kadınlardan farklı. çünkü muhtemelen vito'nun birinci filmin başında yaptığı, connie hakkında verdiği ilk taviz değil. ayrıca üçüncü filmde babasının eski bir arkadaşı tarafından doğum gününde hediyelere boğulduğunu da öğreniyoruz. bir de aile işinin karanlık yüzünü hiç görmüyor connie. o yüzden "iyi zamanlar"ı sonny ya da fredo'dan daha çok yaşıyor diyebiliriz.

    connie'nin değişimi ise şöyle oluyor: kendisi eşini kaybettikten sonra savruk bir hayat yaşamaya başlıyor ancak daha sonra michael'ın ne kadar zor durumda olduğunu anlayıp geri dönüyor. çünkü aslında durumun iyi olmadığını, kardeşinin ve ailesinin başından beri "zor zamanlar"ın içinde olduğunu fark ediyor. zaten üçüncü filmde de zor zamanların yarattığı dişli bir karakter olarak görüyoruz kendisini.

    --- spoiler ---

    bu örnekleri andy garcia'nın canlandırdığı vincent için de genişletebiliriz hatta. ancak yeterince örnek olduğunu düşünüyorum. çünkü gördüğünüz üzere kural hiçbir karakterde şaşmıyor. bir karakterin geçmişine ve yaşadıklarına bakarak motivasyonunu görüyorsunuz ve yapacaklarını tahmin edebiliyorsunuz. film serisinin hiçbir anında senaryo size "şimdi bu karakter neden böyle bir şey yaptı ki?" diye sordurmuyor çünkü karakterler çok tutarlı.

    bu tutarlılık da film serisine inanılmaz bir gerçekçilik kazandırıyor. bu gerçekçilik de aynı kuralın hiç aksatılmadan tekrar tekrar uygulanması sayesinde ortaya çıkıyor. bunu bir fizik hipotezi gibi düşünün. eğer bir hipotez tekrar tekrar denenir ve her koşulda işe yaradığı görülürse yasa haline gelir. bu filmde de işte böylesine metodik bir çalışma var karakter yazımında.