hesabın var mı? giriş yap

  • böyle durumlarda ikinci bir araç daha olacak. iki tane görevli koşarak gelen kadını deli gömleğine sarıverip atacaklar içine. sokaklar hem köpeklerden hem delilerden temizlenecek. bir taşla iki kuş.

  • minnesota üniversite tarafından pandeminin geleceği hakkında "part 1: the future of the covid-19 pandemic: lessons learned from pandemic influenza" isminde bir araştırma yayınlanmış. araştırmaya göre 1 buçuk 2 yıl sürecek bir pandemi içerisindeyiz. üç senaryodan bahsediliyor.

    senaryoların grafikleri

    senaryo 1: 2020 baharındaki ilk covid-19 dalgasının ardından yaz ve sonrası dahil sürekli olarak 1 ila 2 yıllık bir zaman aralığı boyunca meydana gelen ve 2021'de yavaş yavaş azalan bir dizi tekrarlayan daha küçük dalgalar gelir. dalgalar coğrafi olarak farklılıklar gösterebilir ve hangi sosyal mesafe önlemlerinin mevcut olduğuna ve nasıl hafifletildiklerine bağlı olabilir. bu senaryo dalga piklerinin yüksekliğine bağlı olarak, 1-2 yıl boyunca periyodik olarak önlemlerin sıkılaştırılıp gevşetilmesini gerektirebilir.

    senaryo 2: 2020 ibaharındaki ilk covid-19 dalgasının ardından 2020 sonbaharında veya kışında daha büyük bir dalga ve 2021 yılında bir veya daha fazla küçük dalga gelecektir. bu modelde sonbaharda daha katı sosyal mesafe önlemleri ile enfeksiyon yayılımını azaltmaya ve sağlık sistemlerinin bunalmasını önleme amaçlanmalıdır. bu model ispanyol gribi salgınında görünene benzer. ispanyol gribi salgını mart 1918'de küçük bir dalga olarak başladı ve yazın azaldı. 1918 sonbaharında çok daha büyük bir tepe noktası oluştu. 1919 kış ve ilkbaharında üçüncü bir tepe oluştu, bu dalga 1919 yazında azaldı ve salgının sonunu getirdi. 1957-58 salgını benzer bir yol izledi, daha küçük bir tepe noktası ve ardından çok daha büyük bir tepe noktası ve düşme dalgası izledi. birbirini izleyen küçük dalgalar birkaç yıl daha devam etti. 2009-10 salgını da aynı şekilde bir bahar dalgası ve ardından daha büyük bir tepe noktası ve düşme dalgası izledi.

    senaryo 3: 2020 baharında ilk covid-19 dalgasını devam eden iletim ve vaka oluşumunun yavaş yanması takip eder, ancak net bir dalga oluşumu yoktur. yine de bu örüntü coğrafi olarak bir miktar değişebilir ve çeşitli alanlarda uygulanan hafifletme önlemlerinin derecesinden etkilenebilir. bu üçüncü patern geçmiş grip salgınlarında görülmese de covid-19 için bir olasılık olmaya devam etmektedir. bu üçüncü senaryoda büyük olasılıkla açılmadan sonra tekrar hafifletme yöntemlerine yerine getirmek gerekmeyecektir ancak vakalar ve ölümler devam edecektir.

    umalım ki üçüncüsü gerçekleşsin. sars-cov alınan katı önlemlerin yanında böyle bir yol izlemişti.

  • "gotik mimarinin prensibi, sonsuzluğun hayal edilebilir kılınmasıdır." samuel taylor coleridge

    herbert read'in "tüm zamanların en ruhsal üslubu" olarak adlandırdığı ve gördüğünüz hiçbir şeye şaşırmamanız gereken akıl dışı bir mimari üsluptur. temelde tanrı'ya yükselmeyi esas aldığı için bak bak bitmeyen yükseklikte inşa edilen yapılarda yükselen tonozlar, gökyüzünde süzülen uçan payandalar ve görkemli vitraylarıyla yer çekimine meydan okuyan gotik mimari, yeryüzünde cenneti yeniden yaratmaya çalışır. uhrevi olma iddiasındaki bir üslubun temel amacına uygun olarak, yapıda kullanılan her taşı -oyması kolay olduğu için genellikle kireç taşıdır- dantela gibi örüp yapıyı bedensel ağırlığından arındırmak esastır. ilk bakışta şaşı bak şaşır karmaşıklığında baş döndüren bu süslemeler ritmik bir düzende ilerler ve her süsleme belirli bir konu veya konu gruplarını anlatacak şekilde dizayn edilmiştir.
    chartres katedrali
    amiens katedrali
    köln katedrali

    ziyaretçilerin kendini bamya gibi hissetmesine neden olan ihtişamlı yapıların ezici yüksekliği ve göz kamaştırıcı dekorasyonuyla özellikle 13. yüzyılda ortalığı kasıp kavuran gotik mimari, zamanla yerini insanı merkeze alan ve bütünlüğün daha rahat algılanabildiği rönesansın rasyonel ve ideal estetiğine bırakmıştır.

  • ömer aşık'ı ilk 2004 senesinde sahada görmüştüm. o zaman okuduğu istanbul ticaret üniversitesi takımında oynuyordu, daha doğrusu oynamaya çalışıyordu diyelim. devamlı aynı kategoride bulunduğu için bizim üniversite ile, 2004-2006 arası her sene maçımız oldu istanbul ticaret'e karşı.

    burda da yazılmış, "basketbola geç başladı", "hızlı gelişti" şeklinde. ama bu "hızlı gelişim"in ne kadar hızlı olduğunu insanlar tam net bilmiyor. onu anlatmaya çalışacağım.

    2004'te ilk gördüğümde, yürümekte ve koşmakta zorlanan, pozisyon alırken nerde duracağını tam bilmeyen, ama rebound sezgisinin iyi olduğu her halinden belli bir adam vardı. uzun eksikliğinden 195 boyumla ömer'i tutmak zorunda kalırdım ama aradaki 15cm farka rağmen beklediğim kadar zorlanmazdım.

    2005'te gördüğümde gözle görülür bir fark vardı. adamın yürüyüşü bile değişmişti. reboundlarda artık çok daha etkili, yavaş yavaş post-up oyunlarını geliştirmiş, her fırsatta smaç kovalayan bir ömer vardı. hafiften bünyemi zorlamaya başlamıştı koskoca okulda nasıl uzun olmaz, ben niye 3 numara halimle bu adamı tutuyorum lan diye içten içe isyan etmeye başlamıştım. ama yine de 10 sayı civarında tutabiliyorduk.
    hatta maçı kaybettik, bizim hoca da maç sonu "ulan bu iki garibim tuttu 210'luk adamları, siz bi guardı tutamadınız maç gitti." şeklinde azarlamıştı bizim guardları. bizi garip olarak nitelendirdiği için üzülsek mi, ömer'i tuttuk diye sevinsek mi bilememiştik.

    2006'da artık üniversite ligi seviyesi için fazla olmaya başladı. zaten hem sayı hem rebound krallığında direk tepeye oynuyordu adam, bunun üstüne iyice özgüven sahibi olmuştu. o yüzden iyice domine etmeye başladı bizi. biz de hafiften ağlamaya başladık, "ya bu eleman 2 sene önce zor yürüyordu nasıl böyle oldu bir anda" diye.

    daha sonra ben mezun oldum koptum basketboldan. 2008 gibi baktım ömer, türkiye'yi domine ediyor. şimdi sıra nba'de...

    mip ödülüne yakın olduğu söyleniyor. bence adamın most improved player ever ödülünü alması lazım. 8 senede "yürüyemeyen, top tutamayan ömer"'den, "dünyadaki sayılı pivotlardan ömer"'e evrildi adam.

    (bkz: respect)

  • sene 2009, avea'nın avealılarla sınırsız konuşma paketine sahip olduğum zamanlar. süper pinti ve yüzsüz arkadaşıma bu pakete sahip olduğumu söylemek gibi bir gerizekalılık yaptığım için telefonumu benden daha çok kullanıyor olması son derece sıradanlaşmıştı benim için. beraber gittiğimiz kursta kendisine sorgusuz ve rutin bir şekilde telefonu teslim ediyordum sevgilisiyle yarım saat iğrenç "aşkişkom nasılsın" muhabbetini yapsın diye. gün boyu yine bedava telefon olduğu için normalde hiç aramadığı insanları araması da artık "haber" niteliği taşımıyordu.

    paraya kıyıp nasıl yaptığını bugün bile anlamadığım şekilde yeni telefon almıştı. yine bir gün telefonumu istedi, sonuç olarak bedava telefon neden istemesin ki (bu arada gerçekten böyle düşünüyordu, zaten sınırsız konuşma hakkı var, sanki ben bu tarifeye ekstra para vermiyormuşumcasına benim 'bedava' telefonumu kullanma hakkında en ufak şüphe duymuyordu) verdim telefonu, en az bir saat geçti, baktım kendi telefonu da benimki de masada duruyor ve ikisi de açık.

    "hayırdır ne yapıyorsun" dediğimde "abi yaa telefonumun şarjı çabuk eskimesin diye tamamen şarj bitmeden takmayayım dedim, hazır senin bedava (!) hattın varken kendimi senden aradım şarjımın bitmesini bekliyorum" dedi.

    küçük hesapların adamı kimdir, nasıl olunur o gün ufkum açılmıştı.

  • valla ligin haline bakıyorum da, perez'in örnek göstermesi küçümsemek değil, olsa olsa iltifat olur gibime geliyor. ben olsam tamamen görmezden gelir, yok gibi davranırdım.

  • iletişim daire başkanlığı çalışanı arkadaşlar tarafından hala bir kusur bulunamamış başlık. fahrettin abilerinden fırçayı yiyecekler bu gecikmeler yüzünden.