hesabın var mı? giriş yap

  • 18-19 yaşındayım o zaman. bir gün sürekli takıldığımız bilardo cafe'de üç arkadaş oturuyoruz, muhabbetteyiz. derken cafeye üç kız geldi bir masaya oturdu. cidden çok güzellerdi ama. fena. neyse dedik tanışalım bir şekilde ama nasıl. hiçbirimizin de gidip konuşmaya yemiyor.

    madboy: kola gönderelim. hayırdır falan diyeceklerdir illa, zaten deyişlerinden anlarız, ters giderse, kapıdan ilk girenlere kola ısmarlayacaktık, öyle bir karar almıştık sebebi bizde saklı, siz girdiniz size ısmarladık deriz.
    -: meyve suyu gönderelim kola belki içmezler ama meyve suyunu kesin içerler. bazı insanlar var ya kola içmez.

    garson osman abi çağrılır.

    madboy: abi şu arkadaşlara üç meyve suyu sana zahmet. neli olduğu farketmez. sana diyecekler biz istemedik şu arkadaşlar gönderdi dersin.
    osman abi: tamam.

    osman abi gitti meyve suyu yapmaya. o sıra kızlardan biri kalktı lavaboya gitti. gitti gelmez. o sıra osman abi masaya meyve sularını bıraktı. kızlar o lavaboya giden söyledi hesabına buna bir şey sormadılar muhabbetlerine devam ettiler. osman abi bekliyor hayırdırı ama diyen yok. osman abi'ye ayrıl yaptım kaşla gözle. dedim içimden lavabodaki gelir der hayırdır diye çağırırlar nasıl olsa. geldi o da oturdu. o da sandı herhalde masadakiler söyledi yine bir hareket yok. dedim osman abi al parasını bizi karıştırma.

  • büyük yazarları diğerlerinden ayıran çok belirgin bir özellik var. kötü yazarlar genelde olaylara odaklanırlar. merkezde ya dünyayı değiştirecek bir buluş ya da insanlık tarihini etkileyen bir gizem olur. bu nedenle yazılan metinlerde gerçekçi bir anlatım ve derin karakterler göremeyiz. iyi yazarlar ise böyle şeylere ihtiyaç duymazlar. mesela gorki, muhteşem kitaplarında çocukluğunu, öğrencilik hayatını falan anlatır. tolstoy, insanın çelişkilerine yönelir. aradaki fark ise bu yazarların insanın duygularını ve düşüncelerini aktarmadaki yetkinleriyle ortaya çıkar. burada önemli olan sadece bu düşüncelere sahip olmak değildir. çünkü kendisini azıcık sorgulayan insan bunlara ulaşabilir ancak herkes bir insanın ne düşündüğünü düzgün bir şekilde ifade edemez.

    netflix'te yer alan violet evergarden da temelde bu konuyu işler. bir karakterin hayat deneyimiyle, insanların yaşantısına dahil oluşuyla duyguları ifade etmenin ne olduğunu ve bunun insanlar için önemini anlatır. şimdi hayao miyazaki inceliğine yaklaşan animemiz, bu zarif anlatımı nasıl kurmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    önce animenin ana karakteri violet ile başlayalım. çünkü serinin burada yaptığı çok dikkat çekici işler var. animeyi izlemeye ilk başladığınızda violet için sürekli tool ve doll ifadeleri kullanıldığı için kendisi savaş için tasarlanmış android gibi bir şey mi acaba diye düşünüyorsunuz. insanlara yaklaşımı, kullandığı kelimeler, yemeği yakıt, uykuyu şarj olmak gibi değerlendirmesi de bu şüphenizin artmasına neden oluyor. ancak durum böyle değil. kendisi ordu içinde büyüdüğü ve gerçek hayata hiç karışmadığı için ortalama insanın aşina olduğu en basit konuları bile öğrenmemiş öncesinde. dostluk, arkadaşlık, sevgi nedir bilmiyor ve bunları öğreten biri de çıkmamış karşısına. gilbert biraz deniyor ancak savaşın ortasında oldukları için çok bir fırsatı da olmuyor bunlara.

    biz de kendisinin duyguları keşfetme ve bunları ifade etmeyi öğrenme sürecini izliyoruz. animenin burada slice-of-life örneklerine benzer bir tarafı da var. slice of life animelerde genelde günlük hayattaki karakterlerin yaşadığı durumlara şahit oluruz. bu türdeki animeler kendi içlerinde güzel anlatımlara sahip olsalar da iki temel sıkıntıları var. birincisi anlatılan hikayeler sıradan olaylardan seçildiği için kimi zaman dramatik özelliklerini yitirebiliyorlar. violet evergarden ise savaş atlatmış bir ülkede geçtiği için herkesin derin kayıpları var. her bölüm neredeyse ricky gervais'in after life dizisi kadar etkili diyebiliriz. bu nedenle violet'in hikayesini diğer animeler gibi günde üçer beşer bölüm izleyemiyorsunuz. ben de mesela yedinci ve onuncu bölümden sonra ara vermek zorunda kaldım. ancak bunun nedeni serinin akıcı olmaması değil. bölümler sizi darmadağın ettiği için ara verip izlediğiniz olayları sindirmek daha güzel oluyor. çünkü bölümleri arka arkaya yutarsanız anlatılan hikayelerin unutulma ihtimali var. biraz zaman verip hikayenin içinize işlemesine fırsat vermek de emeğe saygı açısından daha mantıklı geliyor.

    slice of life'ların ikinci problemi de yine günlük olayları anlattıkları için çatışma eksiği yaşamaları. atıyorum bir slice of life, kasabada geçiyorsa buradaki herkes iyilik timsali oluyor zaten. bu nedenle karakterlerin mücadeleleri de çok sert yaşanmıyor. bir fullmetal alchemist'ten, bleach'ten falan çıkıp geldiğinizde bu çatışma eksikliği animeyi izleme isteğinizi azaltıyor. violet evergarden'da ise savaş aslında tam olarak bitmemiş. ayrıca kullanılan flashback'ler ile serinin ihtiyacı olan çatışma sağlanabiliyor.

    ayrıca anime karakter gelişimini de çok güzel yansıtmış. aslında ilk dört bölümde violet, neyle mücadale ettiğini bile anlayamıyor. beşinci bölümde iki ülke arasında diplomatik krize yol açabilecek bir göreve atanması ise gereksiz büyük bir adım gibi görünüyor en başta. ancak violet'in bir yerden sonra dönüşmeye başlaması lazım. mektup yazmanın önemi ve insanlar arasındaki yakınlığın nasıl kurulacağını öğrenmesini bu bölüme çok güzel dahil etmişler.

    karakter gelişiminin diğer adımlarını da violet'in geçmişiyle paralel yürütmüşler. yazdığı mektuplar ile hayatına dokunduğu her insan violet ile benzer anılara sahip. bu nedenle dışarıdan bakınca aslında violet onlara yardım ediyormuş gibi görünse de daha derinlerde bu karakterler violet'in duyguları anlamasını sağlıyor ve gelişiminde bir adım oluyor. böylece biz de birbirinden muazzam hikayelere şahit oluyoruz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak anime'ler için hala genel bir ön yargı var insanlarda. ancak şu seri, netflix'in çoğu yapımından daha iyi diyebiliriz. ayrıca hollywood büyüklüğü nedeniyle hantal bir yapıya sahiptir. yeni türde karakterlerin anlatılması bile uzun zaman alır. mesela şimdilerde kadın karakterleri öne çıkarmaya çalışıyorlar ama miyazaki bunu 80'lerde yapıyormuş zaten. aynı şekilde hollywood, duygusal anlamda gelişmemiş karakterlerin insanlarla ilişki kurmaya çalıştığı hikayeleri irdelemeye başladı ama violet evergarden çıkmaya çalıştıkları zirveye bayrağını çoktan dikmiş durumda.

  • adamın otobüsünün üzerine taş yağdırıyorlar resmen. cumhuriyetin temellerinin atıldığı kentin geldiği duruma bakın resmen rezillik. tarihe kapkara bir leke olarak geçecek durumdur.

  • marketten bir seyler alacaktim sigara vs. kasaya geldim onumuzde bir baba kiz, babanin uzerinde eski bir mont ust bas perisan bir muz var elinde kasaya verdi kasiyer uzgun uzgun bakiyor. cebinden bozukluk cikadi verdi 1.40 lira mi ne pahaliymis dedi gercekten dedi. gozlerim doldu tutuldum kaldim o an uzaklastilar kendime geldim cikolata falan aldim kostum peslerine kiza verdim babasi utanarak tesekkur etti. ellerindeki muzu ikiye bolmusler uzaklastim agladim aglayacagim. sinemaya gidecektim kendimden utandim dolaniyorum avmde oyun katina geldim millet cocuklarini getirmis egleniyor oyle bakiyorum aklimda ikisi de. bilet almistim beklerken geldiler oyun makinelerine bakiyorlar kiz o icinde toplar olan sisme seyler var icindeki cocuklari izliyor. yok boyle bir aci bozukluklarimi topladim 10 liraya kart aldim kiza verdim babasi kartla oynasin diye verdim sandi, git oyna dedim kiza. babasi dolu mu diye sordu evet abi dedim tesekkur etti. kactim oradan icim yaniyor param da yok baska bir sey yapamadim. boyle bir adalet olamaz millet trilyonlarla oyun oynarken o kiz kis gunu montsuz gezemez, vicdandan dinden imandan bahsetmesin kimse. bugun de gidip arayacagim onlari mont alacagim o kiza babaya da para vericem utana utana. gitmiyorlar gozumun onunden ey sozluk bizler nasil insanlariz niye bu kadar koruz anlatin bana.

    bulamadim gezdim baktim saatlerce yok, bazen olmuyor o dakika bir yolunu bulmaliydim. kendi cocukluguma yenildim belki oynarsa, cikolata da var ulan ne mutlu olur simdi dedim cocukluk iste fukara bir cocukluk. para yoktu ama neler icin bulmadim ki kafam durdu kafam kaybolup gittim. su basliktan yazdiklarimdan ovgu alsam nolur one ciksa nolur ne yapacagim. insanlar muhtac insanlar ac gorun susmayin durmayin. yaptigim yardim degil sevabini da istemem cennetiniz de sizin olsun, populerlik hikaye. bizim hatamiz bunlar benciliz arkadas iste elestrim kendime.