hesabın var mı? giriş yap

  • bu gece hbo’da finali yayınlandı. 4. ve son bölümü.

    yavaş başladı, hızlı bitti bu mini seri.

    --- spoiler ---

    buradaki yorumlar ve eleştiriler finalle birlikte biraz daha kökleniyor. hakikaten de katarina ve büyüklüğünden çok -tarihten silinmeye çalışılan- potemkin ve katarina aşkı anlatılmış dizide. madem o kadar potemkin anlatacaktınız; bari ingiliz diline geçmiş potemkin village sözü nereden gelir, ona bari değinseydiniz.

    genel oyuncu seçimlerindeki sorunlar var, bir kişi hariç. katarina’nın oğlu paul’u oynayan joseph quinn müthiş iş çıkarmış.
    bir ezik ancak bu kadar güzel canlandırılırdı.

    bunun ötesinde türkleri güzel harcamışlar dört bölümde. yerler biriz. adamlar resmen kırım’a yürüyerek giriyor. türkiye deplasmanının kolay geçmeye başladığı yıllar. bizim takımın başında 3. mustafa var. o daha eski kafalı. katarina tabii ki deli petro (peter the great) dönemindeki askeri modernleşmenin ekmeğini yiyor.
    bizde de bu üst üste mağlubiyetlerden sonra 3. selim gelecek. o da reformist. orduyu falan yenilemeye çalışacak. ama düşüş başlamış bir kere. bu modernleşme süreci ancak imparatorluğun çöküşünü bir 100 sene daha erteleyecek.

    --- spoiler ---

  • "varoş mekanlarda eller havaya yapmak" kitabımızın 76. sayfasında bulunan rehberdir.

    öncelikle herkes kitabın ön sayfasını açıp baksın, çünkü en geç 2010 tarihli olmalı basım yılı kitabın.

    evet,

    ders1: ikilemeler, tekerlemeler, kulak aşinalığı olan yerel söylemler

    örn: baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana(portakalı soydum baş ucuma koydum)

    ders2: esnaf ağzı hölölöyler, lololar, savuşturma tarzları

    örn: tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim(boş bakkal taşak tartar, sinekli bakkal ve müthiş uyum)

    ders3: baskılı söylemler, bağlaçlı-edatlı tekrarlar

    örn: döneceksen dön, boş kaldı bak defterim, seveceksen sev artık veresiye sevgilim(yine bakkal ağzı var burada)

    ders4: kalple ilgili şeyler söyle prim yapar hep

    örn: kalbim tezgah altı, bir tek seni istiyor, zamlar devam ederse o mahşeri bekliyor.

    şimdi bakalım neler çıktı;

    baş ucumda portakal olsan ilaç olurdun bana
    severdim yarım yarım, sıkardım ara sıra.
    kalbim çarpar oldu, hep turuncu turuncu,
    kimseler dokunamaz, pütürlüdür vücudu.
    tartacak bir şeyim yok, sinek avlar bu halim,
    yarım kilocuk da olsa, yine benimsin sevgilim.

  • adam olup olmadığını bizzat kendisi sorgulayan hasan'dır. adam değildir...

    mevzu 1983 yılında geçiyor. 1986 yılında ufak rakı 1.500 tl. enflasyon oranları tüketici için 1986'da %30.7, 1985'de %44.2, 1984'de ise %53.5. rakıya her yıl enflasyon oranında zam geldi desek, 1983 yılında 35'lik rakı 520 tl demektir. peki! kaç para ulan bir flüt?

    bahsi geçen flüt bugün 16.27 tl'ye alabildiğiniz plastik blok flütlerden. yamaha olsun dersen 253 tl.

    enflasyon hesaplayıcıya 2023 yılının 253 tl'si, nisan 1983'de kaç para dediğinizde çıkan sonuç 0.0009 tl. 6 sıfırı eklersek 900 lira yapar. bu yamaha olan. diğerini alırsan 60 lira yapıyor. hasan, adam değilsin! az iç de oğluna flüt al...

  • aynı zamanda pek kimsenin asgari ücret almadığı,
    örneğin bir işçiye asgari ücret veririm dediğiniz zaman gülerek uzaklaştığı,
    insanların gerçekten 'maaş' aldığı,
    inanmazsınız belki ama maaşla kahvaltılık bile alınabildiği,
    ve şaka değil bak gerçekten emekli ikramiyesiyle ev alınabildiği dönemdir.
    emekli ikramiyesi ve ev.

    @malibudur ve @kasmayagerekyok nickli arkadaşların hatırlatması üzerine;

    dolarda da bir enflasyon olduğunun ve doların alım gücünün de seneler içinde azaldığının, o günün 100 doları ile bugünün 100 dolarının da aynı şeyi ifade etmediğinin altını çizmek gerekir.

    buradan
    artan dolar miktarını ve haliyle doların değerinin düşüşünü görebilir,

    buradan da
    yıllara göre aşağı yukarı bir hesaplama yapabilirsiniz ki asgari ücretin dolar bazında da değer kaybettiği çok net görünüyor.

    edit: ekleme

  • öneminin ne zaman anlaşılacağını çok merak ettiğim değer veya başka bir bakış açısıyla özellik. sürekli yanımızda taşıdığımız, her gün dakikalarca hatta saatlerce beynimize dayalı olarak tuttuğumuz bir cihazın özelliği. tüketicilerin çon büyük bir kısmı böyle bir değer olduğudan haberdar bile değil. diğer bir kısmı da nükleer enerjiye karşı çıkma konusunda gösterdiği hassasiyeti her gün cebinde taşıdığı radyasyon kaynağı konusunda göstermiyor malesef. üreticilerin de işine gelmiyor olsa gerek ki, bu konunun üzerinde fazla durmuyorlar. heralde ürettikleri aletin bir radyasyon kaynağı olduğunu hatırlatmak istemiyorlar.

    halbuki çok önemli bir pazarlama stratejisi olarak kullanılabilir sar değeri. artık günümüzde kimsenin sar yüzünden cep telefonu kullanmaktan vazgeçeceğini sanmıyorum. dolayısıyla öyle veya böyle herkes cep telefonu kullanmaya devam edecek. ama sar değeri düşük modeller üretilir ve tüketiciler bu konuda bilgilendirilirse çoğu insanın telefonun özelliklerinden çok bu değere göre seçim yapacağına ve dolayısıyla zamanla tüm üreticilerin bu konuya daha titizlikle yaklaşacağına inanıyorum.

    tabi ki çevremizde sağlığımızı tehdit eden tek faktör sar değil. sadece evimizde bile, telsiz telefondan kablosuz modeme kadar pek çok zaralı cihaz bulunduruyoruz. ama bu boşvermişliği anlamak da gerçekten mümkün değil. unutmamak lazım ki sar etkileri uzun vadede ortaya çıkacak ve belki de yakında kanser oranlarında tüm dünyada bir patlama yaşanacak. hatta yaşanıyor malesef.. cep telefonu alırken en azından ayda bir kullandığımız kamerasının kaç piksel olduğuna dikkat ettiğimiz kadar sar değerine de dikkat etmemiz gerekmiyor mu sizce de?

  • uçakta zaten hostesler 700-800 km hızla koştukları için birisinin kafasına konması yeterlidir. boşa yorulmasın.

  • bizimki; 14 yıllık hayatı boyunca defalarca ishal oldu, coşkun arkadaşları tarafından kovalandı, eve kaçak giren kedilerle savaştı, bunun kanatları çok uzamış diyen psikopat dayı tarafından kanatları kesildi, yemi dışında fantazi olsun diye tadına bakmadığı yiyecek içecek bırakılmadı, kafesinden firar etti, evin içinde köşe bucak arandı yorganın altından çıktı, su sevdası yüzünden akan muslukların altına girdi, geniş ağızlı bardakların içinde boğulma tehlikesi atlattı, manevra kabiliyetini ölçmek için bir odadan diğerine uçarken üzerine kapı kapatıldı, kaleye geçirilip pinpon topuyla ters köşeye yatırıldı... ve daha birçok şey.

    ama eceliyle gitti, yakışmadı.

  • oturduğum evin arazisi vaktiyle gecekonduymuş. işte devlet tapu vermiş, sonra müteahhitler girmiş, binalar dikilmiş vs. araziyi veren gecekondu sahibi şu an birkaç daire sahibi.

    düşünüyorum, adam babamla aşağı yukarı aynı yaştadır. babam ömrünü bir memur maaşıyla kirada geçirdi. kimsenin arazisine konmadı, hele kamu malına çökmedi. zor günler geçirdiği de oldu, kirayı ödeyemediği de. eninde sonunda bir şekilde denkleştirdi ödedi. sonunda elinde hiçbir şey yok.

    fakat öteki adam vaktiyle dikti çadırını, yaptı kerpiç evini. tapu sahibi oldu, sonra birkaç ev sahibi oldu. ben o araziye dikilen evlerden birini almak için ömrümün beş yılını ipotek ettim. her ay taksidini ödüyorum; virüsmüş, salgınmış, işler kötü gidiyormuş bakmadan.

    babam ve onun soyu cezalandırıldı, bu adam ve onun soyu ödüllendirildi. gecekondu budur.

  • gören de sanacak ki; ibb diye bir ülke var türkiye'nin komşusu. türkiye'de mükemmel bir fiyat istikrarı sağlanmışken ibb ülkesinde halka zulüm olsun diye habire zam yapılıyor.