hesabın var mı? giriş yap

  • erdoğan'ın kılıçdaroğlu karşısında 35.4 alırken mansur yavaş karşısında 41.4 alması bu güne kadar yapılmış en başarısız manipülasyon denemesidir.

  • on altıncı yüzyılın sonlarına doğru kendisi de son günlerini yaşamakta olan liefde isimli bir ingiliz ticaret gemisi, japonya'nın kyushu adasındaki bungo bölgesine demir attı. on dokuz aydan fazla süredir seyahat hâlinde olan ve mürettebatının yarısından fazlası ya ölmüş ya da hastalıklı olan bu gemide, muhtemelen japonya’ya ayak basmış ilk ingiliz olan william adams da bulunmaktaydı. adams ve arkadaşları karaya çıktıklarında portekizli cizvit misyonerler ile karşılaştılar. geminin bir korsan gemisi olduğunu iddia eden misyonerler, japon yerel halka mürettebatın infaz edilmesi gerektiğini söylediler. bunun üzerine tokugawa ieyasu’nun emriyle gemilerine el konuldu ve osaka kalesi zindanlarına mahkum edildiler.

    takvimler 1600 yılını gösterdiğinde tokugawa ieyasu, müttefiği toyotomi klanına sırt çevirdikten sonra hideyoshi’nin* oğlu toyotomi hideyori‘yi, sengoku dönemi’ni bitiren sekigahara savaşı‘nda, liefde gemisinden sökülen top ve gülleler yardımıyla mağlup ederek 1603 yılında yeni shogun oldu ve edo şehrini shogunluğun merkezi yaptı. bundan dolayı, 1603 ve 1868 yılları arasında sürmüş tokugawa dönemi, edo dönemi olarak da bilinmektedir.

    gemiler ve tersaneler konusunda donanımlı olan william adams, yeni shogun tokugawa ieyasu tarafından affedilerek shogunun danışmanı pozisyonuna kadar yükseldi ve edo kalesi’ne serbest erişim iznine tabi edildi. tokugawa’nın kapalı ülke* politikası yüzünden ingiltere’ye dönüşü yasaklanan adams, miura anjin adını aldı. kendisine uraga‘da bir arsa, iki katana ve yüklü miktarda para verilerek japonya’nın ilk ingiliz asıllı samurayı ilan edildi. miura anjin’in avrupa bilgisiyle yaptığı danışmanlığı ile edo şehri gerek ekonomik gerek kültürel anlamda kısa bir sürede şahlandı ve japon rönesansı olarak bilinen bir çağ başladı. yüz elli bin kişilik nüfusuyla japonya’nın en kalabalık şehri hâline gelen edo, artık basit bir balıkçı köyü değildi; dünyanın sayılı büyük şehirlerinden birisi olmuştu.

  • -neden ağlıyorsun şimdi?
    -annem bıraksın beni
    -saçmalıyorsun!
    -böaaaa (ağlama şiddetinde artış)
    -bak şimdi, inan seni tanıyamıyorum emrecan!

    bu diyalog daha bu sabah bir çocuk ile onu yuvaya bırakmaya çalışan babası arasında geçmiştir. sanırsın baba 4 yaşındaki emrecan ile değil de şirketin satın alma müdürü ile konuşmaktadır. babaların sorunu bu işte, mantıklı konuştuklarında çocukların anlayacağını sanıyorlar. hemen "oysa ne güzel izah ettim, neden anlamamakta ısrar ediyorsun" türünden bir yaklaşım içine giriyorlar.

    annelerin öğretmen, hemşire, vb. devlet memuru olduğu ve babadan daha erken bir saatte iş başı yapması gereken ailelerde çocuklar yuvaya baba tarafından bırakılıyor ve yuvaların önünde sabah saatlerinde resmen bir mantık silsilesi yaşanıyor. “bu hareketine anlam veremiyorum” diyen mi ararsın, “kendine bir bak yakışıyor mu bu hareketler hiç sana” diyen mi ararsın “bunu akşam detaylıca konuşacağız” diye gözdağı vermeye çalışan mı arasın “ağlamak sana hiçbir şey kazandırmayacak” diye tavır koyan mı ararsın.

    oysa anne geliyor çocuğu bırakıyor çocuk ağlarsa, ayrılmak istemezse “ben hemen şuradayım, korkma rahat rahat oyununu oyna sen” deyip çocuğu rahatlatıyor kocaman bir öpücükle işine gidiyor. baba geliyor çocuğu bırakıyor çocuk ağlarsa, ayrılmak istemezse “çok değiştin sen beren!” diye bir tartışmanın içine giriyor. sanıyor ki bunu dersem çocuk kendisiyle yüzleşip hatalarını anlayacak ve benden özür dileyecek. babalar çok saf, çocuk dilinden zerrece anlamıyorlar.

    ben de onlardan biriyim, daha bu sabah iki saat konuşarak ikna ettiğim çocuk yine yuvanın önünde benden ayrılmak istemedi, benim verdiğim cevap ise “bunu seninle daha önce konuşmuştuk” oldu. çocuk gözyaşlarını silip “haklısın baba, bir an kendimi kaybettim kusura bakma” dedi… yani dese tam olacaktı ama ben annemi isterim diye tutturdu. tam annesinin iş hayatında yaşadığı zorluklardan bahsedecektim ki öğretmeni imdadımıza yetişti ve gel bak bugün tiyatro yapıcaz diyerek sabiyi kurtardı.

    oysa çalışma hayatında yaşadığımız zorluklar 4 yaşındaki evladımın çok ilgisini çekebilirdi!

  • ev aradığım günlerden birinde emlakçı:
    "ev sahibi evcil hayvan ve bekara sıcak bakmıyor" demişti..
    ben de kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp çıktım evden.

  • kendisi lise öğrencisiyken otobüste denk gelirdik. acaba filmde benim gençliğimi kim oynayacak? merakla bekliyorum.

  • birinin de cikip

    - ulan onun bunun evladi, haysiyetsiz, subyanci, pic
    sen mektep caginda dedigin
    ufacik kizlarin raksindan, gulusmesinden tahrik mi oluyorsun ?

    demedigi hadisedir.

    bu ve bunun gibi pedofili sozde dinci
    ibnelerin torunlari iste bugun gunasiri coluk cocugu kacirip katleden, tecavuz edenler.
    kurtulamadik gitti bu ruh hastalarindan.

  • avrupa'da yaşayan 7 milyon gurbetçi 'otomatik bilgi paylaşımı' anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle zor durumda kalmış. gurbetçilerin türkiye’deki banka hesap bilgileri 30 eylül itibarıyla yaşadıkları ülke idarelerine bildirilmeye başlanmış. gurbetçilerin işsizlik maaşını hatta vatandaşlığı kaybetme riski varmış.*
    zaten avrupa'da açlık ve sefalet var (!) gelsinler buraya.

  • p. l. travers'in 1934-1988 yılları arasında yazdığı sekiz ciltlik kitap serisi ve kitaptan uyarlanan* meşhur 1964 yapımı disney filmi.

    her insan, ama özellikle her kadın için rol modeli olabilecek bir karakterdir mary poppins. aynı bünyede hem nezaketi hem de sağlam duruşu, hem duygusallığı hem de mantığı, hem estetiği hem de pratikliği, hem neşeyi hem de ciddiyeti, hem anaçlığı, sevgi doluluğu ve duyarlılığı hem de sert duruşu barındırabilen bir karakter. kendisi özellikle o dönem için kadınlara biçilmiş işlerden biri olan dadılık yapıyor ama bunu yaparken her zaman kendi kurallarını koymayı ve arkasında durmayı başarıyor. yalnız yaşıyor ve zamanı gelince gitmek ve kalmak arasında bocalamadan uçup gidiyor başka bir yere, başka insanların arasına, başka hayatlara dokunmaya. kaldığı yerde, kaldığı süre boyunca, birlikte kaldığı kişilere tüm sevgi, şefkat ve gerekli disiplini veriyor ama bağlanmıyor. bir yandan geleneksel kadın özelliklerini barındırırken, bir yandan da gelenekselin çok uzağındaki özellikleri de onda görüyoruz. ne istediği ve ne olması gerektiği konusunda net ve bunu düzgün bir şekilde dile getirebiliyor. duygusal olmasına rağmen duygularının esiri olmuyor. kitabın yazıldığı dönem için fazlasıyla yenilikçi bir karakter ve bunu gelenekleri paramparça etmeden yapıyor.

    1964 yapımı film klasik bir disney filmi. hayatta en önemli olanın aile olduğu vurgulanıyor. mary poppins ise aileye gönderilen bir hatırlatma. sözde çocukların dadısı ama karakteri ve yaklaşımıyla çocuklardan çok mr. ve mrs. banks'in hayatlarına etki ederek onlara asıl önemli olanın aile olduğunu hatırlatıyor ve tekrar mutlu olmalarını sağlıyor. son sahne çok tatlıdır... mary poppins evden ayrılması gereken zaman geldiğinde buruktur ama "pratically perfect people never permit sentiment to muddle their thinking" der. bunu derken hafif kendini kandırır gibidir ama sonunda her zaman olduğu gibi dediğini yapar. yüzündeki buruk tebessümle bir aileyi daha mutlu bir şekilde bırakarak uçar gider rüzgarla birlikte başka bir diyara.

    bu ay sinemalara 'mary poppins returns' geliyormuş. umarım üzmez...***

  • bir varil lagım suyunun icerisine bir kaşık şarap koyarsanız, lagım suyu elde edersiniz. bir varil şarap içine, bir kaşık lagım suyu koyarsanız, yine lagım suyu elde edersiniz.