hesabın var mı? giriş yap

  • evlerinde ilk kez misafiriz banyoya gireceğim baktım su kaynar “anne bu nasıl ılıştırılacak” dedim “ha ona öyle gir alışırsın kızım, soğuk suyu ben bilmiyorum” dedi. kendi evinde insan suyun yerini bilmez mi? öyle yıkanması imkansız o kadar sıcak, neyse kayınpederi bekledim ona sordum bana hemen diğer vananın yerini gösterdi. az aptal olsan kadın bildiğin haşlayacak.

    yazlıkta 10 kişiye yemek yapıyorum, çocuk da 3 yaşında bahçede oynuyor, bi geldim mutfaktan ki açmış bahçe kapısını gitmiş. “anne gördün mü oğlanı” “yok ben gazete okuyorum senin çocuğun ya dikkat etmedim” dedi.

    kendi düğünümde şarkı söyledim ben, bir gün tv da müzik programı izliyoruz. “senin sesin nasıldır” dedi bana. “anne düğünde söyledim ya nasıldı” dedim “ne bileyim iyi olsa aklımda kalırdı kötü olsa da kalırdı demek ki vasatmış” dedi.

    oturuyoruz yan yana birden işaret parmağıyla sırtımı dürttü, ne oldu anne dedim hayırdır, “kıyafet mi katlanmış yoksa etin mi taşmış ona baktım, etin taşmış” dedi.

    daha bunlar gibi onlarca say say bitmez.

    vicdan yok, sınır yok, şefkat yok.

    değil kayınvalide evlat olsa sevilmez.

    edit: eltime anlattığım dedikodularla debeye girmiş olmam çok komik oldu:))

    eylem tok ve oğlunu unutmayayım burası muz cumhuriyeti değil.

  • ve yine yeniden ekşi sözlük ve şurekası yazarların ip'lerini savcılığa verirken konu yazarlara lütfedip de "bilader senin bir dava olayın var, bilgilendireyim dedim" mesajı atmaya bile tenezzül etmemişlerdir.

    sonra gezersiniz tv'lerde leoparın kuyruğu diye.

    aferin lan sizi özgürlük savaşçıları sizi

  • yeni çıkan çiftlere salça olunup yanlarında takılınmaz. selam verip, bir bahane bulunup kaçılır. rahat bırakılır.

  • sırt çantalı bir otostopçu görürseniz arabanıza alın. helvanızı yeriz, cenazenizde dostluklar kurarız.

  • --- spoiler ---
    (bkz: hank schrader) dizide ki en dürüst en sağlam ve en güvenilir karakter ama diziye izlerken özellikle 5. sezon 13. bölümde sinir oldum fakat eğer aileyi olayları gerçek hayatta dışarıdan izleseydik en çok bu adamı severdik walter white'a aşırı kızgın olması çok anlaşılabilir walter white'ı el turco'nun elinden kurtardı ayrıca onun yüzünden canından oluyordu ve topal kaldı daha sonra kanser tedavisi masrafları için para toplamaya çalıştı ve dizide ki diğer karakterler gibi hiç bir kötü yanı yok sadece ağır abiyim herkese yardımcı olayım tripleri dışında.

  • itü bilgisayar müh.de okuyan bir arkadaşım, sadece formülleri ezberleyerek girdiği bir sınavda, 1/ohm anlamina gelen mho biriminin mili-ho şeklinde bir birim olduğunu düşünüp, 1000'e bölüp ho'ya (!) çevirip formüle yerleştirmiştir. hoca, sınav kağıdını neyse ki ibret olsun diye sergilememiştir.

  • kutsal kitaplarda sembolize edilmiş öyküleştirmeler barındıran dizi.
    --- 4x1 ---

    saligia'nın s'si olan ve satan*'ın en sevdiği büyük günah kibir işlenmekte bu bölüm. satan ile karşılaşması arabayı satan ilkkan'ın başına gelmektedir.

    sürekli övülmekte, kibirlendikçe satan ile yakınlaşmakta, dönüşmekte hatta aralarına katılmak üzere olmaktadır. ilkkan ersoy ve yılmaz'a “hayatınızda benim gibi gibi var diye yerlere kapanıp dualar edeceğinize” derken o meşhur tanrı-insan-satan ilk kavgası hikayesine atıfta bulunmaktadır.

    bu musallat olan tayfa da -ki yılmaz ilkkan ile yatak odasında konuşurken tam olarak bu kelimeyi söyler “sana çok fena musallat oldular”- önce 1 kişi olarak başlayıp 2-3-4 diye gider ve nihayetinde bir sürü bireyden oluşan aynı şekilde davranan grubun keşfi ile sürer. bu da kitab-ı mukaddeste kendini tanıtırken “we are legion” diyerek sürüden bahseden satanın hikayesini görselleştirmiştir.

    “biz bunu bir grup yavşak arkadaş grubu zannediyoruz, değil, değil.” - yılmaz

    legion'u yendikten sonra aynada hiçbiri yoktur sadece 3 arkadaşın yansımaya vurduğu görülür. ve şu cümle ile perde aralanır:

    “gidiyoruz ilkkan'ım, gerçeklere gidiyoruz”

    şimdi ilginç bir noktadan söz edelim. yılmaz ve ersoy şehir merkezinde kapısı bile olmayan brandadan bir sokak arası meydana girdi, bir alt kattan kurtardıkları arkadaşlarını battaniyeye sarıp çıktı ve bir anda açık gökkubbenin altında pastoral düzeyde kırsal bir çayırda yürür oldular. bu nedensiz değildi:

    solda ağaç var sağda otlayan bir hayvan. ağaç yine son kez değineceğimiz kutsal kitaptaki “iyi ile kötünün bilgisi ağacı”, ağaç tarafının uzaklarından gelip hayvana doğru yürüyen bu 3 insan, yalın gerçekliğin sadece doğa ile doğallık ile yakalanabileceğini anlamıştır belki. kibirsiz, ego kavramı olmadan olanı ile yaşayan hayvanlar ve her şeyi kendi yorumuyla tanımladığını ve bildiğini sanan insan olanlar. gerçeklere gidildi.

    son olarak bu sahne arkaplanında verilen soundtrackın yaratıcısı samuel karl bohn'a teşekkür ederim. kulağımızın pası silindi.

    bunların hepsi böyle olabilir ya da olmayabilir ben olaya böyle baktım diyelim. sevgiler.

    --- 4x1 ---

  • (bkz: justinianus)
    çoğunuz yaş itibariyle tanımaz ama istanbul'un en iyi belediye başkanı justinianus'tur.hiçbir şey olmasa adamın ayasofya'yı yaptırması bile yeter.ah azizim ahh !

  • “insanlar bizim ölmemizi ister. engelli insanlar bunu hayatlarının her günü hisseder. dünya orada olmanızdan hoşlanmaz. bu gerçeklikle yaşarız ve aklımızda şunlar vardır: "hayatta kalabilecek miyim? kendimi koruyabilecek miyim? burada olabilmek için mücadele edebilecek miyim?" bu doğrudur. buna öfke diyebilirsiniz. ben motivasyon diyorum. ilerlemekte kararlı olmak zorundasınız. yoksa başaramazsınız.”

    bu zamana kadar gördüğüm en ilham verici belgesellerinden biri.

    1971 yılında woodstock yakınlarında bulunan ve adına jened kampı denilen ama daha çok crip camp olarak bilinen bir hippi oluşumunun engellilik hakları hareketini başlatmaya nasıl yardımcı olduğuna dair olağanüstü bir belgesel.

    sivil haklar hareketinin; kadın hakları, zenci hakları ve lgbtq haklarından sonra gözden kaçan bölümü olan engelli hakları üzerine belki de çok geç kalınmış bu harika belgeselin yapımcılığını michelle ve barack obama çifti üstlenmiş.

    onları izole eden dünyalarından kopup gelen engelli gençler için, fikirlerini açıkça konuşabilecekleri güvenli bir sığınak olan jened kampı bir devrimin başlangıç noktası oluyor bir bakıma. engelli gençler grubu, kendilerini ait hissettikleri bir yer bulduklarında, abd hükümetini yenebilme yetkisine de sahip oldular. bu harika insanların amerikan engellilik yasası için verdikleri mücadele aynı zamanda tüm dünyadaki emsalleri adına bir eşitlik mücadelesiydi. varolma hakları için savaştılar ve kazandılar. çok az bildiğimiz bir dünyaya karşı gözlerimizi açtılar.

    idrakında olmadığımız bu önemli politik meselelerle derinden bağlantı kurmamızı sağlayan bu şahane belgesel aracılığıyla ve siyasi eylemcilere dönüşerek istediklerini alan bu gençler sayesinde farkına vardık ki; bir yasayı geçirebilsen dahi, toplumun tutumlarını değiştirene kadar bu yasa çok fazla bir şey ifade etmeyecek.

    son olarak "in judith heumann we trust" o sadece bir sivil haklar kahramanı olarak kalmamalı. abd başkanı olmalı.

  • denizde kısmının altını çizerek ortaya attığım iddia. iddiamı tek tek nedenleriyle belgeliyorum:

    adam havuzda yüzüyor. tuzsuz suya alışık. bizim gibi denize değil. biz daha yürüyemezken denizdeymisiz, fotograflarla sabit. yüksek yüzmeye alışkınız. deniz onun için deplasman.

    adam havuzda bile gözlük takıyor. demek ki narin, zora gelemez. denizde gözü yanar. ben gözlüksüz biçimde denizde aşağıda ve yukarıda bir saniye bile kırpmam, su kacirmamayi biliyorum ama agzima, burnuma, kulagima su kactiginda da gik demem. onun gözlük sürtünmesinden dolayı +10 hp (beygir) bana ekle.

    maykıl slip mayo giyiyor. biz şortla yüzmeye alışığız, bu da yavaşlatır. bir gören olmayacaksa maykılın slipten ben de giyeyim 10 hp oradan gelir de gerek yok.

    maykıl bong-ot falan içiyormuş. ben normal sigara bile içmem. alkolüm yoktur. yoktur derken oyle degil, disiplinle: bir yudum, bir nefes dahi içmiyorum. sosyal içici bile değilim, içici değilim, sosyal de değilim. dolayısıyla ciğerler temiz. iyotlu havayı yiyince büyük ihtimal maykılın ağzına 10. kulaçta içtiği tütünden dolayı balgam gelecek, benim en büyük sıkıntım 30 dakika önce yediğim lahmacundan dolayı ağzıma mide özsuyu gelmesi olabilir.

    ondan sonra sakallarım çeneden suya surtup fren yapıp yavaşlatıyor. sakalı da kessem 10 hp de oradan gelir. dikkat edin maykıl ayro-dinamiği sağlamak için sinekkaydı tıraşlı biçimde yarışıyor. öbür türlü suya çenenizin oradan bir sürtme hissediyorsunuz.

    kelebekte falan tabi ki yoruluyorum, hem kurallarına uygun yapmayı bilmem, zaten samimi fikrimi sorarsanız maykıl gibi yarışıp eve ekmek getirmiyorsanız kendinizi gereksiz yere yormaktan başka bir şey değil. ama kulaçlıda ilk 10 metrede çok net tokatlarım. (onlar artistliğine serbest diyor buna. gerçek adı kulaçtır. siz serbestte köpekleme giden adam gördünüz mü amk, fark yersin.)

    ilk 10 metreden sonra geri kalabilirim, profesyonel sporcudur sonuçta. yuzme idmani yapıyor. boyu 193'müş ve kim bilir ortaya çıkmayan ne dopingler vuruyorlar. (şarapova gibi) ama ilk 10 metrede roket gibi fiırlar arayi yarim metre açar salarim ben. sonra o geçtiginde "ben zaten salmıştım" derim.

    hele bir de fırtınalı havada 1 metrelik dalgalara karşı kapışacaksak net 10 metre ayırırım. gerci o havayı tecrube etmediyse yuzebilecegini de sanmiyorum. offroad yuzme teknikleri farkli. buyuk ihtimal "stilim bozulur" fln diyip havuzuna geri doner.