hesabın var mı? giriş yap

  • her sınıfta, atatürk'ün fotoğrafının yanına asılması gereken, simge görsel dir.

    sağlık sıhhat yerindeyken " kızları okutmayın, buluğ çağında evlendirin yoksa çok ayıp olur günah olur " diyen yobaz tipler, can boğaza gelince o okumuş kızların elinde şifa arıyorlar.

    yok mu depremi engelleyen, roketleri düşüren şeyhlerinin öğrettiği bir dua? oku, üfle, zımba gibi ol. niye namahrem eli değdiriyorsun vücuduna.

    edit: iftira attığımı söylemişler buyurun kendi ağzından dinleyin: video

    nasıl da saydırıyor hem okuyan, hem çalışan kadınlara.

  • kimi zaman kisinin kendisini oldurebilecegi sekillerde bile olabilir.

    bir ornek verelim hemen...

    bilindigi gibi, normal sartlar altinda, hicbir ozel cabaya gerek duyulmaksizin suyun ustunde/askida batmadan durabiliriz. bunun en buyuk sebebi de cigerlerimizdeki havanin -ki ortalama bir kisi icin 3 litre civarinda olan akciger kapasitesi, sporcularda 7 litreye kadar varabilmektedir- vucut yogunlugumuzu dusurmesidir.

    bu bilgilerden yola cikarak, cok merakli ve de akilli ben, "ulen akcigerlerimde hic hava birakmadan suya atlarsam bakalim ne olacak?" seklindeki bir soruyu -ki cevabi da belli- kendime sordum. sormakla yetinsem gene iyi... cigerlerimdeki tum havayi son damlasina kadar ufledim... ama arastirmaci bir kisi olarak burada duracak degildim ya... ardindan hemen havuza atladim. yani iyi bok yedim. ahaaa...

    aklima gelen ikinci soru*;
    "hani havuza altadin ama niye gidip en derin yerine atladin be adam?" 5 metre, boru degil ki!!

    evet dogru tahmin. dogal olarak tas gibi dibe coktum... eee cigerlerde de hava yok. yani nefes tutayim desem o da mumkun degil. kol bacak desen onlar da kar etmedi. dedik "buraya kadarmis"... ama benim gibi salaklari dusunduklerinden midir, yoksa malzeme bol geldiginden midir nedir taa havuzun dibine kadar inen korkuluklar vardi. ben de sans eseri o korkuluklara yakin atlamisim. (bunu da suya atladiktan sonra ogreniyorum ha.) onlara tutunup cikabildim yukariya. kisacasi kasla goz arasinda kendimi olduruyordum... sorsan muhendisiz bir de ha. hesap, kitap, mantik... lafmis hepsi...

    hikayemizden cikan sonuc;
    kulaga ters gelecek ama bunu evinizde deneyin. kuvette falan...

  • yi sun shin, 1545-1598 yılları arasında yaşamış koreli bir amiral ve ulusal bir kahramandır görsel. daha önce denizcilik eğitimi almamış olmasına rağmen, amiral yi deniz savaşlarında hiç yenilmemiş ve komutasındaki tek bir gemiyi bile kaybetmemiştir.

    çocukluğu

    yi,, hanseong'da doğdu. ailesi, koreli deoksu yi klanının bir parçasıydı. büyükbabası yi baeg-nok siyasetten emekli oldu. yi sun-sin babası yi jeong, aynı şekilde siyasetçiydi. yi'nin çocukluğunun en önemli olaylarından biri, tanınmış bir bilim adamı olan ryu seong-ryong ile tanışıp arkadaş olmasıydı. çünkü savaş sırasında ryu'nun amiral yi'ye olan desteği yi'nin başarıları için kritikti.

    ayrıca yi, gençliğinde arkadaşlarıyla savaş oyunları oynamayı seven liderlik yeteneği gelişmiş biriydi. sonrasında kendi yayını yapıp kendi oklarını denedi. ordu için kendi altyapısını hazırladı.

    askeri hayatı ve turtle ship'i geliştirmesi

    1576'da askeri subay olmak için hükümet sınavlarını geçtikten sonra yi, çeşitli ordu ve donanma görevlerinde görev yaptı. kıskanç meslektaşları tarafından iftira atılarak suçlandıktan sonra iki kez ihraç edilmesine rağmen, 1591'de sol cholla eyaletindeki deniz kuvvetlerinin komutanlığına atandı. burada askerlerini eğitmeye ve kobukson(turtle ship) geliştirmeye odaklandı. kobukson'un tarihteki ilk zırhlı savaş gemisi olduğu düşünülmektedir. inşasında, üst güvertesi mürettebatını korumak için zırhlı plakalarla kaplandı ve düşmanları binişten vazgeçirmek için sivri uçlar ve bıçaklar bu plakalara tutturuldu. geminin yayında, topun ateşlenebileceği ve geminin konumunu gizlemek için duman bulutları yayabilen bir ejderha kafası vardı. top ve silahlar da geminin arka ve yan kısımlarından ateşlenebiliryordu görsel.

    japonya ile savaşlar

    yi'nin hazırlıklarının bir sonucu olarak kendi kuvvetleri, kore ordusunun aksine, japonlar 1592'de kore'yi işgal ettiğinde onlarla savaşmaya hazırdı. yi'nin güney sahilindeki zaferleri, kore'deki japon birliklerinin tedarik ve takviyelerini etkili bir şekilde kesti ve japonlara gidecek yardımları engelledi. 1593'te yi'ye tüm kore filosunun komutası verildi, ancak barış görüşmelerinin ardından 1597'de tekrar sadakatsizlikle suçlandı ve rütbesi düşürüldü. japonlar daha sonra ikinci bir işgal başlattı ve neredeyse kore donanmasının tamamını yok etmeyi başardı. yi, kalan birkaç geminin komutanı olarak görevine geri döndü ve savaşlardaki yenilmezlik rekorunu sürdürerek kısa süre sonra kore'nin denizlerini kontrol altına aldı.

    ölümü

    savaşın son seferi sırasında geri çekilen japon güçlerini kovalarken koltukaltı civarına isabet eden başıboş bir kurşunla hayatını kaybetti. ölümüne en büyük oğlu yi hoe ve yeğeni yi wan tanıklık etti. ölümünden sonra kendisine savaş ve sadakat dükü ünvanlarının yanısıra birçok ünvan layık görüldü.

    kaynaklar: en.wikipedia, britannica, antiquealive websiteleri.

  • yakın bir dostuma güzel bir müşteri memnuniyeti deneyimi yaşatmış market.

    arkadaşım kanyon'daki mağazalarında gezinirken yere düşüp kırılmış bir ürünün ıslak zeminine basarak kayıp düşüyor ve şans eseri fiziksel olarak ciddi bir yaralanma yaşamıyor (ama 2 hafta topalladım dedi) bu esnada cep telefonu kırılıyor vs.

    mağaza yetkilileri kendisi ile hemen ilgileniyorlar, özürler vs. neyse uzatmayalım dostum doktor kontrolüne gideceğim diyor, "beyfendi elbette gidin, her türlü masrafı karşılayacağız" diyorlar. türkiye şartlarında olayın sıcaklığı ile verilen bu tür sözler genelde tutulmaz ama duyduğu ağrı sebebi ile doktora gidiliyor, neyse bir şey yok.

    kırılan telefonunu tamir ettiriyor + doktor faturası mağazaya bir dilekçe ile veriliyor ve 10 gün içinde tüm masrafları ödeniyor.

    diyeceksiniz ki "ee yapılması gereken yapılmış", ekşi sözlükte o kadar çok rezalet okuyoruz ki, müşterisine gerçekten doğru muamele ve yaklaşım yapan yerleri de arada bir övmek lazım. hep sopa olmaz biraz da havuç verelim.

  • - arkadaşlar duşumuzu aldık gidiyoruz. lütfen.
    - sifonu da çektiniz mi peki hocam?
    - ne sifonu pardon?
    - hani maçın içine sıçtınız ya. o bakımdan...

  • babamı da kaybettiğimiz oyun. koskoca beyin cerrahı adam. arabaya biniyoruz "pokestop varsa söyle sağa çekicem" diyo. geçen gün yazlığa gittiler, gece on bir gibi "napıyosunuz?" diye aradım "iyi altı kişi çıktık sahilde pokemon topluyoruz" diyo. bak altı kişi. yaş ortalaması 50 falan bu arada. sözde biz oynuyoruz diye ne olduğunu anlamak için indirdi benim levelı falan geçmiş şu an. dışarı bi çıkıyo bi daha görebilene aşkolsun. akşam yiyecek bi şeyler almaya diye çıktı bir saatten fazla bekledik. pokemon iyi pokemon güzel de evde çocuklar aç.

  • fanatizm gerçekten tedavi edilemeyen bir hastalık. n'olmuş kadın kendisiyle özdeşleşen, her golünden sonra çalan bir şarkıyı gidip futbolcuyla beraber söylemişse. ne kadar ilginç kafalar ya. hemen taraftarlığı sorgulanmış. napacaktı gidip düşman mı olacaktı?