hesabın var mı? giriş yap

  • dün imamoğlu, “6 aydır cumhurbaşkanından randevu istiyorum, şu anki 10 yıllık otobüsler miadını doldurdu, her biri milyon km’ye sahip, ancak alacağımız 300 otobüs bir türlü cumhurbaşkanlığı tarafından imzalanmıyor.” demişti.

    tevfik bunun külliyen yalan olduğunu, bizzat kendisinin bu otobüslerin alınması için uğraştığını ve cumhurbaşkanının imzası ile onaylandığını söyledi.

    ardından gürkan hacır, ibb’nin chp’li meclis üyesinden gelen mesajı okudu. tevfik 180 derece kıvırarak “bu otobüsler için 90 milyon euro dış kredi gerekiyor. cumhurbaşkanlığı şu anda büyükşehirlerin hiçbir dış kredisini onaylamıyor bütçe açığı sebebiyle” dedi.

    gürkan’dan “ee büyükşehirlerin zaten neredeyse tamamı chp’li” gülüşü gelince sırıtarak “yok urfa, antep falan da var” şeklinde yanıt verdi.

    adam 2 dakika içinde 20 yalan söyleyip, bir de başkalarını yalancılıkla suçlayabiliyor. gerçekten inanılmaz.

  • cüneyt arkın. ben çok küçükken bir organizasyona katılmıştı. daha net göreyim diye brandaya tırmanmıştım. o da "atla bakayım ordan şimdi malkoçluğu gibi" demişti. 4 metre yükseklikteydim, lafını dinleseydim şu an kötürümdüm amk.

  • açılıyor diye dünyayı ayağa kaldıran andavalların neden anlamadığını anlayamadığım durumdur. 1.3 km'lik tünel için dünyada ilk muamelesi yapıp somali'den başbakan getirteceksin, arızalanınca biz demiştik diyenlere andaval diyeceksin.

    andavalın bayrak taşıyanı sensin be arkadaşım.

  • - birşey mi var beyefendi??
    - pardon?
    - neden bakıyorsunuz sürekli??
    - pardon çok özür dilerim, birine benzettim sizi...
    - ...
    - ve ben onu çok özledim...
    - ...
    - sizin gibi renkli kocaman bakan gözleri vardı onun da... saçları sarıydı, teni beyazdı... gerçi son gördüğümde saatlerce kucağımda uyuttuğum için onu, doyamadığım için oynamaya onlarla, dağınıktı biraz saçları mesela, ama her zaman bakımlıydı...

    gülünce dişleri kocaman görünürdü, ve hiç sevmezdi bunu; çok düşkündü güzelliğine... oysa ben de tam tersine, en doğal zamanlarında, gerçekten içten güldüğü anlarda aşık olurdum ona... şimdi düşünüyorum da, hep ima etmişim, hiç söylememişim onu "çirkinken" daha çok sevdiğimi... inanmazdı muhtemelen, ama söyleseydim keşke...

    gülünce tombullaşırdı yanakları, işte tam da o anda avuçlarımın içine alırdım güzelim yüzünü; gözlerimi gözlerine dikerdim, kırpmadan bakardım ona... gözlerimiz dalarken koyu sohbete, biz susardık... sahi, ne kadar da "bir"mişiz aslında...

    gizli saklı haberleşirdik, kimselere belli etmezdik... telefonu açtığımda "naapıyosun sen bakiim" derdim çocukça, "sen yaapıyosun" derdi... havadan sudan konuşurduk, hep kaçak oynardık, ertelerdik asıl söylenmesi gerekenleri, söylemek istediklerimizi...
    bir sessizlik olurdu konuşma arasında tam yeri geldiğini belli eden... "özledim seni" derdi, "burnumda tütüyorsun" derdim... inanırdım, inanırdı...

    yanyana geldiğimizde iki yabancı gibi bakardık birbirimize... yasaktık sanki nedense... mesafeli kalırdık başka insanların yanında, heyecanla yalnız kalacağımız anı beklerdik... ilk fırsatta dokunurdu dudaklarımız... öyle ateşli öpüşmeler değil, eşsiz dokunuşlardı bizimkisi, benzeri olmayan...

    günler birktirirdim ona, anlatılması gereken hikayelerle geçen günler... hepsini anlatmaya vaktimiz olmazdı hiç, çoğunlukla onu dinlerken, onu izlerken öldürürdüm zamanı... vazgeçmek ne kolaydı, ucunda o olunca... hep anlatan ben, hep ketum oluverirdim onun yanında...
    yanıbaşında...
    ne güzeldi hep onunla olmak, yanıbaşında... nefesini kıskandıracak kadar yakınında, omuzlarımız birbirine dokunacak kadar dipdibe... parmaklarını parmaklarıma dolayabileceğim kadarlık mesafede...

    "senden de, senin sevginden de vazgeçemiyorum, ne olur sen de vazgeçme benden" demişti son defasında... vazgeçtiğimi söyleyecek cesareti toplayamamıştım ona, yapamamıştım;
    meğer ne kadar zordu sadece onun için herşeyden vazgeçmeyi göze aldığımı söyleyebilmek...
    hep yazdıklarımı, ancak yazarken anlatabildiklerimi kulağına fısıldayabilmek isterdim, yapamadım...
    "seni seviyorum" diyordu," özledim" diyordu... "eskiden olduğu gibi günün bilmemkaç saatini birlikte geçirebilmek için neler vermezdim" diyordu...
    ama sadece "geliyorum" dese yeterdi bana;
    demedi, diyemedi...

    hani siz az önce telefonla konuşurken gülümsüyordunuz, gözleriniz kısılıyordu ya, ne bileyim, ona benzettim sizi birden fena halde... ne kadar canlıymış anılarım, ne kadar tazeymiş yaralarım, ne kadar kırıkmış hayallerim meğerse...

    * * *
    - birşey mi var beyefendi??
    - pardon?
    - neden bakıyorsunuz sürekli??
    - pardon çok özür dilerim, birine benzettim de sizi, dalmışım biraz... çok özür dilerim...
    - herneyse, önemli değil...
    - tekrar özür dilerim, iyi günler...

  • bir ürün şekersiz ama tatlıysa bizi şekerden uzaklaştıran bir alternatif olduğunu düşünüyoruz genel olarak. bugün yapay tatlandırıcılardan insanların beklediği bu olumlu etkinin her zaman güçlü bir seçenek olmadığını gösteren pek çalışmalar vardır. vücudun şekere verdiği tepki ile yapay tatlandırıcılara verdiği tepkinin aynı olmadığını kanıtlamak için yapılan araştırmalar olumsuz sonuçların varlığını ortaya koymaktadır.

    sistemin işleyişi ise oldukça basittir. dildeki tat reseptörleri, tadı algılar algılamaz beyne “şeker geliyor!” mesajını göndermektedir. beyin “mesajını pankreasa iletiyorum!” der ve insülin salgılamaya başlamaktadır. gelen şekerler parçalanmasıyla tokluk hissi oluşmaya başlamaktadır. fakat gelen mesajın içi boş ise sistemin kafası karışabilir.

    purdue üniversitesi, psikolojik bilimler bölümü’nün yapmış olduğu bir araştırma yapay tatlandırıcıları, vücudun mükemmel dengelenmiş sisteminin bozucusu olarak görmektedir. kalori yerine vücudu kandırmayı pavlovcu şartlandırma ilkelerine dayandırmaktadırlar. yani zil çalınca yemeğinin geleceğini bilen bir köpeğin sistemini yaşıyor oluyoruz. dahası, bu tekrarlandıkça sistem gelen tatlı sinyallerine güvenmemeye başlıyor ve böylece artık açlık ve tokluk arasında ayrım yapamaz hale gelmiş oluyor.

    şekerli tadın, vücudumuzda neden olduğu reaksiyonları değerlendirdiğimizde, bu gıdaların aşırı tüketiminin insülin seviyesindeki dengesizliği tetikleyip tip 2 diyabete ve vücudun yeterli kalori almaması sonucunda refleks olarak daha fazla acıkmasına ve ardından daha fazla yemesine, yani obeziteye, sebep olduğunu belirtmemiz doğru olacaktır.

    yapay tatlandırıcılar şekerden daha az kalori içeriyor ve böylelikle şeker yerine tek başına alındığında kilo kaybına katkıda bulunuyor. fakat vücudu gereken makro besinler ile doyurmadığımız için var olan acıkma hissinin önüne geçilememiş oluyor. yapay tatlandırıcılarla ilgili uzmanları endişelendiren nokta, bu maddelerin giderek daha fazla ürüne girerek günlük almamız gereken dozdan daha fazlasına maruz kalmamıza sebep olmasıdır.

    tatlandırıcı tipleri:
    aspartam sofra şekerinden 180-200 daha tatlı bir tatlandırıcıdır. uzun yıllar birçok diyet ürünün içerisinde bulunmasına rağmen güvenilirlik konusundaki tartışmalar sebebiyle ürünlerden yavaş yavaş kaldırılmaya başlanmıştır. bazı ürünlerin içindekiler kısmında aspartam, e951 olarak ifade edilmektedir.

    sakkarin sofra şekerinden 400-700 kat daha tatlı bir tatlandırıcıdır. en iyi tanınma yöntemi tüketildikten sonra ağızda bıraktığı metalik tat olarak ifade edilmektedir. hayvan deneylerinde mesane kanseri riskini arttırdığı gösterilmesine rağmen insan üzerindeki çalışmalar hala soru işaretlerini cevaplamış değildir. tamamen kalorisiz ve besin öğesi içermeyen bir tatlandırıcıdır. bazı ürünlerin içindekiler kısmında sakkarin, e954 olarak adlandırılmaktadır.

    sükraloz sofra şekerinden 600-1000 kat daha tatlı bir tatlandırıcıdır. sükralozun bir kısmı dışkı ile atılırken bir kısmı emilip ve metabolize edilmektedir. bazı ürünlerin içindekiler kısmında sükraloz, e955 olarak adlandırılmaktadır.

    acesülfam potasyum genelde fırınlanacak ürünlerde kullanılan acesülfam potasyum (ace k) sofra şekerinden 200 kat daha tatlıdır. asesülfam potasyum ile ilgili çok fazla hayvan çalışması olmasına rağmen insan çalışması maalesef oldukça azdır. bu hayvan çalışmalarının bazılarında acesülfam potasyumun uzun vadeli hafıza fonksiyonlarına zarar verebileceği yönünde bulgular vardır. bazı ürünlerin içerisindeki acesülfam potasyum, e950 olarak adlandırılmaktadır.

    tatlandırıcıların mide florası üzerinde de bir hayli etkisi vardır. sindirim sistemininiz ikinci beyninizdir ve bedeninizdeki birçok fonksiyonu kontrol eder. bu kontrolün kumandası ise sindirim sisteminizde bulunan bakterilerde saklıdır. işte tam olarak bu sebepten sindirim sistemi floranızın durumu oldukça önemlidir. bakterilerin yaşaması, çoğalması ve doğru oranda olması ise yedikleriniz ile yakından ilişkili. durum böyle olunca tatlandırıcıların mide bakterileri üzerine etkisini incelemek oldukça kayda değer bir hal almaktadır. tatlandırıcılar mide florasını bozmaktadır. bu durum sadece kan şekerine değil, diğer tüm sağlıklı yaşam komponentlerine etki etmektedir. bu sebeple sağlıklı bir mide florası için tatlandırıcı tüketmemek en iyisidir.

    şeker ikamesi olarak kullanabileceklerimiz:
    agave şurubu
    agave bitkisinin en çok nektarı verdikleri dönem, ölmeden önce çiçek açtıkları zamandır. fakat günümüzde agave nektarına olan talebin artmasıyla çiftçiler büyüme döngüsünü kısaltarak daha fazla nektar tedarik yöntemine başvurmaktadırlar. bu da biyolojik çeşitlilik eksiğine yol açmaktadır.

    agave için piyasadaki en sürdürülebilir seçenekler sertifikalı organik ve adil ticaret ürünleridir, çünkü bu sertifikalar ürünlerin pestisit kullanılmadan üretildiğini garanti eden ürünlerdir.

    akçaağaç şurubu
    saf akçaağaç şurubu doğal bir üründür ve ağaçların onu üretmek için ilaçlanması gerekmez. katkı maddeleri, stabilizatörler veya suni aromalar içermez.

    sürdürülebilir yöntemler kullanılarak üretilmiş akçaağaç şurubu aldığınızdan emin olmak için ambalajında usda organik ürün etiketinin olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.

    stevia
    stevia bitkisinden yapılan ve sıfır kalorili bir şeker ikamesidir. bu bitkiden şeker üretilirken ilk adım olarak bitkinin yaprakları suya batırılır, sıvısı süzülür ve saflaştırılır. ardından ürün kurutularak toz haline getirilir ve tatlandırıcı elde edilir. stevia bitkilerinin çoğu, güney amerika ve çin’deki büyük tarım işletmeleri ve şirketleri için yetiştirilmektedir. peru’da, bu büyümenin bir kısmı ormansızlaştırılmış yağmur ormanı arazisinde yapılıyor ve toprak erozyonu, atık üretimi ve su kirliliği ile ilgili sorunlar yaratıyor. daha sürdürülebilir yöntemlerin kullanılması için savaşan perulu çiftçiler, ülkede markaları için “rainforest alliance” etiketini ilk alan çiftçiler olmuşlardır.

    stevia satın alırken organik ve rainforest alliance sertifikalı ürünleri tercih edebilirsiniz.