hesabın var mı? giriş yap

  • hello greece!

    i am from turkey! my name is mustafa, in other words, moustapha!

    i hope that pease may be in the world. like atatürk said. (he did not step over greek flagg)

    ok, no more mister nice guy... i have home in istanbul. (in other words, konstantine). if you like to try turkish food like imambayıldı (in other words, imambayıldıkis), you can contact me... i have big house near taksim. (30 km... it is beylikdüzü).

    thanks and kalimera!!!!!!!

    mustafa

  • yıllardır neden yapılmadığını ben de merak ediyorum. imam atamaktan daha anlamlı ve verimli olacağı kesin.

  • sorumsuzca yaptığı alışverişleri yüzünden gelen kredi kartı borcunu zavallı marshall'a yığması, çevre dostu bir avukat olmak isteyen marshall'ın hayaline engel olması, kıyafetlerine ayakkabılarına gereksiz bağlılığı ve bunları hayatının merkezine koyması, sorumsuzluğu, herkesin işine karışıp durması ile lily dizide en sevmediğim ve itici bulduğum karakter.

  • bir çok insan müthiş fikirleri olduğundan ama paraları olmadığı için bu fikirleri hayata geçiremediklerinden yakınıp durur ancak l'oreal denen dev güzellik ürünleri markasının kurucusu eugène schueller'in beş parasız bir şekilde işe başlayarak azimli ve akıllı bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı milyarlarca dolarlık dev başarı aslında "parasızlığın" sadece bir bahane olduğunu ispatlamıştır.

    1904 senesinde paristeki üniversitesinden kimyager olarak mezun olduktan sonra evine kapanan genç eugène schueller her gece evinin mutfağında türlü boyalarla deneyler yapmaktadır ve amacı tamamen doğal görünen bir saç boyası bulmaktır.

    geceleri evinde ürettiği saç boyalarını ufak şişelere doldurarak sabahın ilk ışıklarında şehirdeki bayan kuaförlerini tek tek gezmekte ve bunları türlü taktiklerle ikna ettiği yerlere satmaktadır. işleri o kadar güzel gider ki bu beş parasız kimyager genç iki sene içinde biriktirdiği paralarla kendi şirketini açar. l'oreal markası doğmuştur.

    schueller işlerini büyütmek için kadınları saçlarını güven içinde boyatabilecekleri konusunda bilinçlendirmesi gerektiğini biliyordu. aklına gelen fikirse süperdi. o dönemlerde "la coiffure de paris" isimli bir moda dergisi bayan kuaförlerinde popüler olmuş bir dergiydi ve kadınlar saçlarını yaptırmak için sıra beklerken harıl harıl bu dergiyi okurlardı.

    schueller bu dergide kimyager kimliğiyle makaleler yazmaya başladı. şirketinin ismini hiç geçirmeden yazdığı makalalerin konusu tabii ki "saç boyaları ve boyama teknikleriydi". yazıları bayanlar tarafından okundukça daha fazla ürün sattı ve kısa süre sonra tüm dergiyi devir alarak kendi ürünlerini çaktırmadan öven bir içeriğe kavuşturdu.

    girişimci kimyager schueller bu sıralarda saç boyalarının satılması için en önemli insanların kuaförler olduğunu anlamıştı. onlarla iyi geçinmek ve mutlu etmek için elinden geleni yapıyor türlü türlü kampanyalar düzenliyordu. böylece fransadaki kuaförlerin büyük bir kısmı onun ürünlerini bayanlara "şiddetle" önermeye başladılar.

    schueller'in bir başka süper akıllı fikriyse parisin en güzel semtinde süslü püslü bir "saç boyama akademisi" açması ve başına rus çarının sarayında çalışmış aristokrat bir rus kuaförünü oturtmasıydı. fransanın her yanından gelen kuaförler bu "seçkin" okulda saç boyamanın tüm inceliklerini öğreniyorlar ve tabi doğal olarak "l'oreal" markasının dünyadaki en iyi boya olduğunu kendi kuaför salonlarında bayanlara ballandıra ballandıra anlatıyorlardı.

    1920'li yıllara gelindiğinde kadınlar çalışma hayatına daha fazla girmeye ve otomatik olarak bakımlarına çok daha fazla önem vermeye başladılar. tabii bu schueller ve şirketi l'oreal için harika bir gelişmeydi. fransa sınırlarını aşıp dünyanın dört bir tarafında mal satmaya başlamışlardı.

    bu dönemlerde schueller koyu saçlı kadınların saçlarını sarıya boyatma taleplerinin arttığını farketti ve çok kısa bir zaman içinde saçların rengini açan yepyeni bir ürünü piyasaya sürdü. o dönemler schueller'in bu ürün şişesini eline alarak etrafındakilere " bu minicik şişeden servetler kazanacağız çünkü gün gelecek milyonlarca kadın saçlarını sarıya boyatmak isteyecek" dediği söylenir.

    (ufak bir not : hanımların türkiye'de "oryal" olarak kullandıkları terimin l'oreal saç açıcısının tüm dünyada tek ürün olduğu dönemlerden kalma bir benzeşim olduğunu düşünüyorum tabi sadece bir fikir)

    l'oreal firması bu tür fırsatları her zaman ilk farkeden firma olmuştur. mesela fransada ilk defa işçilere yönelik ücretli izin kanunu çıktığı zaman schueller iuzun yaz tatillerine çıkacak işçilerin plajları dolduracağını düşünmüş ve bilin bakalım hangi yeni ürünü piyasaya sürmüştür ? cevap veriyorum:güneş yağı. tabii çuvalla para kazandıklarını söylememe ayrıca gerek yok.

    l'oreal firmasının en büyük başarılarından biri de bilime ve ar-ge çalışmalarına büyük bütçeler ayırmasıdır. kendisi de bir kimyager olan schueller'in talimatıyla daha ilk yıllarında koca bir araştırma enstitüsü kurulmuş ve en modern cihazlarla donatılmıştır. burası öyle bir hale gelmiştir ki mesela 1950 senesinde sadece araştırma departmanında yüz adet uzman kimyager çalışmaktaydı. tabi o dönemlerden bugüne kadar l'oreal firmasının bir çok yeni ürün keşfedip piyasaya sürmesinin arka planında bu bilime verilen büyük önem yatmaktadır. fransa'da beş parasız yeni mezun öğrenci eugène schueller'in evinin mutfağında başlayıp bugün milyarlarca dolarlık koca bir endüstri devi haline dönüşen l'oreal ve kurucusunun başarı sebeplerini özetlersek.

    1) bayanların istek ve ihtiyaçlarını, dünyadaki gelişmeleri göz önüne alacak şekilde iyi takip edip harika bir zamanlamayla en kaliteli ürünleri onlara sunmak

    2) güzellik ürünleri sektöründe büyük bir ağırlığı olan kuaförlerin ve moda dergilerinin bayanlar üzerindeki etkileme güçlerini kullanmak.

    3) bilime çok büyük önem vermek ve sürekli yeni geliştirilmiş ürünleri bayanların hizmetine sunmak. bir gün aklınıza harika bir girişimcilik fikri gelir ama birileri "senin paran yok başaramazsın" diyerek cesaretinizi kırmaya çalışırsa lütfen eugène schueller'in mutfağını ve sıfırdan kurduğu dev l'oreal imparatorluğunu düşünün.

  • sistemin dışına çıkmadan bundan emin olmamız mümkün müdür? bunu test etmek için evren simülasyonuyla yapay zekalı insanlar yaratıp onların simülasyon olup olmadıklarını anlayıp anlayamadıklarına bakmak isterdim *

  • şu anda onun şehrinden kendi şehrime giden bir otobüsün 21 numaralı koltuğunda yazıyorum bunu. onu başka bir şehirde bırakıp tekrar beni kimsenin beklemediği o eve gidiyorum...virusten dolayı 3 aydır onu göremedim... geçen cuma biraz umut ve koskoca bir korku ile yanına geldim. acaba beni unutmuşmudur diye korktum... çok korktum... bu dünyadan yok olup gitmeye razıyım... yeter ki beni unutmasın... mutfakta yerde oturmuş bebeklerin o mutfak eşyaları ile oynama rituelini gerçekleştiriyordu... kızım dedim... bana baktı bir an... elindeki eşyaları düzenli ve sakin bir şekilde bıraktı elinden. ayağa kalkıp bana yürüdü ellerini uzattı. kucağıma aldım. başını omzuma koyup defalarca baba dedi... sonra bana evdeki insanları tanıtmaya başladı. anne anne, dede , teyze.... diye.. sanki ben onları tanımıyorum gibi... sonra bana odasını gösterdi oyuncaklarını. sonra otur dedi oyuncak oynayalım... bir odada 6 7 kisi otururken ben ayağa kalkınca baba otur diyor. giderim yine diye... otur... maalesef 4 gün sonra otur dese dahi oturmadan yola çıkmak zorunda kaldım... dün gece onu ben uyuttum annesinin 4 aylıkken uyuturken dinlettiği ninniyi açtım... gülümseyerek uyudu... 25. mayıs tarihinde vefat etmişti annesi.. üzerinden 1 25 mayıs daha geçti...