hesabın var mı? giriş yap

  • özellikle pandemi başladığından beri dikkatimi çeken ve kullanımı giderek artan hadise.

    telefonu veya bilgisayarı açıyorum, yemek söyleyeceğim. fiyatlara bakıyorum, şu neymiş 24.99 yazıyor, açıyorum bir bakıyorum fiyatın yanında "kişi başı" yazıyor. ulan bu ne?

    meğer menünün yanında "2 kişilik" yazıyormuş. verdiğin bir tane sıradan, bir tane de dandik hamburger. birkaç patates, taş çatlasın 1 litre kola.

    ilk çıkan ikili menüler nedense kişi başı fiyatla çıkmıyordu? ya sen kimsin benim alacağım menüye kişi başı fiyat yazıyorsun. (bkz: sen kimsin ya)

    bunu denetleyecek bir kurum yok mu ? bunun yasak olması lazım değil mi yani?

    6lı tabak çanak setine de 300 lira yerine kişi başı 50 yazsınlar. ne bileyim araba firmaları da arabalar 5 koltuklu olduğu için 500.000 liraysa kişi başı 100.000 diye satsın. böyle bir şey olabilir mi ya?

    bu hadsizliğe biri dur demeli. kimse benim yiyeceğim menüyü ikiye bölemez.

  • 91 saatin sonunda, müreffeh bir muhitte bir çocuğun, annesinin naaşının kokusu takip edilerek bulunup enkazdan çıkarıldığı bir günde, hele ki annesi ve babası arabaya bir şey almaya çıktığı esnada aynı apartmanın altındaki dişçide anneannesiyle içeride olan bir başka çocuk enkaz altında kalıp ölmüşken, 2 yaşındaki bebe ateş küçükyumuk doğanlar apartmanı enkazından bir "mucize" olup canlı çıkamamışken ve onları kimse konuşmazken bir tane mucize, umut, şükür lafı daha duyacak takatim kalmadı. kafamı nereye çevirsem illüstrasyon, mucize, umut, köfte, ayran, dua eden el emojisi. bir milletin döşek buldukça kıvrılıp yatan uyku hastası gibi her felakette durup 1 kez olsun felaketi ve tekrarlanacak akıbeti düşünmek yerine sürekli tekil iyi olaylara sarılıp parti yaparak gerçeklerden kaçmasından kusacak gibiyim.

  • (23 nisan öncesi okulda yapılacak etkinlikleri içeren bir bilgilendirme yazısı gelmiş, atatürk büstüne bırakılmak üzere bir adet karanfil istenmiştir. ege (5 yaş) karanfilini alıp okula gitmiştir. akşam okul dönüşü...)

    romica: eee, ne yaptınız bugün?
    ege: ne olsun sanki, çeşitli faaliyetler.
    romica: 23 nisan neymiş peki biliyor musun?
    ege: çocuk bayramı, atatürk hediye etmiş çocuklara.
    romica: atatürk kimmiş peki?
    ege: aman anne ya bilmiyor musun? ulu önder, düşmanlardan kurtardı ya!
    romica: canım senin neler bildiğini merak ediyorum...
    ege: biliyor musun anne, atatürk tek başına atmamış düşmanları...
    romica: öyle mi? kimlerle beraber atmış peki?
    ege: eski dedeler, nineler, anneler, babalar beraber savaşmışlar!
    romica: öyle mi?
    ege: evet, ve hepsi kendini feda etmiş vay canına!
    romica: peki çiçek koydunuz mu büste?
    ege: yan sınıftaki bütün öğrenciler bıraktı, gördüm.
    romica: sizin sınıf bırakmadı mı?
    ege: bir kişi hariç herkes bıraktı?
    romica: kim bırakmadı?
    ege: ben bırakmadım, öğretmenim de çok ayıp dedi.
    romica: neden bırakmadın?
    ege: anne, o sadece heykel, benim gerçekten nefes alan, ip atlayan, şarkı söyleyen bir kız arkadaşım var!

  • iş gorüşmesi için gazeteden telefonunu aldıgım şirketi arayınca:

    - iyi günler, iş ilanı için arıyorum ben
    - evet, ben yardımcı olayım.
    -.....
    -.....
    (buralar kısa bir öngörüşme ve adres alımıyla geçti)

    - isterseniz şimdi gelebilirsiniz gorüşmeye
    - tamam geliyorum, birşey lazım mı gelirken alayım (evet aynen böyle dedim)

  • doğum gününden bir gün önce ablanın evine gidilir, yaş 33.

    abla 8 yıl önce sıradan bir adamla evlenmiştir, kız kardeş anlam verememiştir bu duruma, dünya da bu kadar yakışıklı karizmatik erkek varken neden bu adam diye...
    o sıralarda kendisi çok parlak bir adamla çıkıyordur, ve arka planda onunla sevgili olmak isteyen başka erkeklerde vardır. (kızımız güzel sonuçta)
    halihazırda sevgilisi olan adam kıza evlenme teklif eder, ama kızımız maymun iştahlıdır, sonuçta bir ömür geçirilecek ya ötekiler daha iyiyse...
    yıllar böylece geçiverir daha iyisi daha iyisi derken.

    bir gün kızımız bakar etrafında parlak, karizmatik, yakışıklı erkekler dolaşmaz olmuş, insanlar onu birileriyle tanıştırmaya başlamış kendi yeteneğini kaybetmiş gibi…

    “şöyle bir adam var, ama boşanmış, ama çocuklu” vs. laflarını duymaya başlar kızımız. inanmak istemez duyduklarına, tamam yaş ilerlemiş olabilir ama hala güzeldir, hala ruhu herkesin peşinde koştuğu o kızın ruhunu taşımaktadır.

    gece olur, abla enişte ve iki sevimli çocuk yatak odasına uyumaya giderler, içeriden sohbet ve gülüşme sesleri gelir, sıcacık bir yuvanın gülüşme sesleri...
    kızımız koca salonun kanepesinde gözlerini tavana dikmiş uyumaya çalışmaktadır. daha önce kendini hiç bu kadar yalnız hissetmemiştir.

    gözlerini kapatır, sabah olduğunda geçmişteki güzel günlerine uyanabilmek umuduyla,

    sabah olur, gözlerini açar güzel kızımız; yaş 34.

    edit: güzel kızımız şuan evli ve çocukludur. boş yere ümitlendirdiği için kızanlar olmuş :)

  • ttb diyor ki 87 bin vaka var bugün. fahrettin ise yine 3bin küsür vaka var diyerek yüzü hiç kızarmadan konuştu.
    sağlık bakanı dediğiniz adam, istanbul'da 164 kişi ölmüş iken ülke genelinde 92 kişi öldü dedi daha geçen gün.
    istanbul'da bir hastanede sedye sırasını gördük bugün paylaşılan bir videoda.
    hastaneler önündeki sadece test için bekleyen insanların kuyruğunu da gördük.
    başka ülkede olsa idi bu hadiseler, şu an yeni sağlık bakanı kim olacak diye tahminler yapıyordu halk.
    bizim ülkemizde ise yüzleri hiç kızarmadan halkı suçluyorlar hala.

    bütün dünya karantinaya girdi, bizim vasıfsızlar okulları açmanın yollarını arıyor.
    eğitim aşklarından da değil; özel okullara para pompalamak için.
    darbe olunca tankın altına yat dediğiniz millete, salgın gelince evinde yat diyemediniz.
    ölümleri ve vakaları gizliyorsunuz. bırakın muhalifleri, sizden olanlar bile bundan emin.
    sebebi ne peki? ekonomi sekmesin diye. musluktan akan para kesilmesin diye.
    sırf para için bu halkı ölüme terk ediyorsunuz.
    çünkü ölümler sizin umurunuzda değil. insanlar annesiz kalmış, babasız kalmış umurunuzda değil.
    çünkü sizler vicdan sahibi insanlar değilsiniz. makam ve para gözünüzü kör etmiş.
    sırf ekonomi tekeri dönsün diye, insanları bile bile feda ediyorsunuz.
    her fırsatta müslümanlıktan dem duran, herkesi dinsizlikle suçlayanlar allahtan korkmadan kuldan utanmadan bu millete yalanlar söylüyorsunuz.

    sizler her gün test yaptırıyorsunuz. ama halk yaptıramıyor.
    halkın test yaptırabilmesi için semptom göstermesi gerekiyor.
    yaptırsa bile sonucunu kafanıza göre açıklıyorsunuz.
    ölüm nedenini bile gizliyorsunuz. yalan söylüyorsunuz bu millete.
    tayyipten korktuğunuz kadar allahtan korksanız, bu ülkeyi bu hale getirmezdiniz.
    ama sizin yerinizde olsam tayyipten değil, halktan korkardım.

    sen milletsin. asil olan sensin. onlar ise vekaleten orada.
    düşünsene, birine vekalet veriyorsun noterden.
    vekaleti veren, vekaleti verdiği kişiden korkuyor. bu çok saçma gelmiyor mu size de?
    asalet sahibi olan benim. sen sadece vekilsin. ve o vekaleti istediğim an azledebilirim.
    ama korkuyorum. işte bu akıl tutulmasıdır.
    korkmayın. susmayın. bir kişi konuşursa, atarlar içeri. bin kişi konuşursa yola gelirler.
    burası kuzey kore değil. o ıslak rüyalarınızdan uyanın.
    bu halkın tepesi atarsa, kaçacak ülke ararsınız.
    halkına ihanet eden, bedelini öder. kendini halktan üstün ve güçlü gören, sarhoş olur.
    ve her sarhoşluğun bir ayma vakti vardır.
    kendinize gelin efendiler.

    en merak ettiğin şey ne deseler, sizi işaret ederim. hepinizi.
    bunların sonu nasıl olacak derim.
    bakma merak ediyorum dediğime, sonunuzu çok iyi biliyorum.

  • currents, "let it happen", "new person, same old mistakes", "love / paranoia" ve her ne kadar çok sevmesem de "the less ı know better" gibi devasa hitler barındıran bir albümdü. buna rağmen albümün kalan şarkıları en fazla ortalama denilecek bir seviyedeydi. the slow rush ise bu saydığım 4 şarkı ölçeğinde devasa hit şarkılar içermiyor. buna rağmen çok daha dengeli ve iyi bir albüm toplamda. "ı wanna say it's alright, you're just a man after all" derken ve "how could ı love again?, how could ı ever ask for more?" diyerek bitirirken içinizde çok derin yerlere dokunuyor. currents gibi barda duyduğunuzda herkesin "let it happen işte ya" diyeceği bir albüm değil bu, daha çok evde ışıklar kapalı, kendinizle başbaşa odanızda dinlerken size eşlik edecek harika bir yol arkadaşı. içine girmesi biraz çaba istiyor ama karşılığını fazlasıyla veriyor.