hesabın var mı? giriş yap

  • bu duruma aminoasit dekarboksilasyonu sonucu ortaya çıkan biyojen aminler sebep olur. balık ve süt ürünü tanımlamasından ziyade balık ve fermente ürünün zehirleyici etkisinden bahsetmek daha doğru olacaktır çünkü sütün laktik asit fermentasyonu ile yoğurda dönüşümü esnasında aminoasit dekarboksilasyonu ile biyojen amin şekillenir ve yine balık florasında yer alan mikroorganizmaların balığın bekletildiği sürede oluşmasına sebep olduğu biyojen aminler, yoğurtta bulunan biyojen aminler ile sinerjist etki göstererek zehirlenmeye yol açar.

    "bayat balık" ifadesinden kasıt aslında (biyojen aminler ve buna bağlı olan zehirlenme için) içerisinde mikroorganizma aktivitesine bağlı olarak dikkat çekici miktarda biyojen amin oluşumuna elvermiş olan balıktır (salmonella, staphylococ vb. gibi gıda zehirlenmesi yaratan unsurlardan bağımsız olarak değerlendirildiğinde). avlanma sonrası geçen zamana paralel olarak balıktaki biyojen amin seviyesi artacaktır. bu miktarlarda biyojen amini tükettiğinizde, yalnızca balık kaynaklı tüketim söz konusuysa etkilenmeyebilirsiniz, etkilenseniz dahi sonuçlar balık + yoğurt kombosundaki sonuçlardan çok daha hafif olacaktır. bu durumun sebebi yukarıda da bahsedildiği üzere biyojen aminlerin birbirleri ile sinerjist olarak yani etkilerini çok daha fazla artıracak şekilde etkileşimleridir.

    önemli not: "bayat olarak nitelendirilen balığı tükettiğinizde muhtemelen etkilenmeyebilirsiniz" cümlesinden kasıt "aynı ürünün yoğurtla birlikte tüketilmesine kıyasla etkiler çok daha az olacaktır" ifadesidir ve bu durum tamamen biyojen amin formasyonu açısından söz konusudur. bayatlamış ve uygun şartlarda muhafaza edilmemiş bir üründe gıda zehirlenmesine yol açabilecek bakteri ve / veya toksin oluşumu ayrıca mevcuttur ki, bu bağlamda bu entryi okuyup bayat balık tüketimine meyletmeyiniz.

  • bunu söyleyen adam cumhurbaşkanı başdanışmanı.

    demokrasiyle yönetilen ülkelerde bunu söyleyeni yaka paça gözaltına alırlar. biz saltanatı oylayacağımız için bizlik bir durum yok pek.

    "istediğimiz sonuç çıkmazsa iç savaş çıkar" demekle, kim jong un'un tek aday olarak girdiği seçimde %100 oy alıp sevinmesi arasında hiçbir fark yok. baktığınız zaman ikisi de demokrasi.

  • standart avrupalıdır. zengliği lüks arabaya binmek olarak algılamaz, araba onun için kısa/orta mesafe ulaşımını sağlayan araçtır sadece. ihtiyacını görecek olan aracı alır, elindeki kaynakları hayat kalitesini yükseltecek başka şeylere aktarır.

  • hastasıyım şu başlığın valla. çok yaratıcı yazarları fark etmemi sağlıyor. mesela bir yazar demiş ki: "almanya'da çöpçülerin bindiği araba." ben böyle şahane aşağılama kombosu görmedim. adam arabayı kötüleyeceğim diye bir meslek grubunu ve o meslek grubunun nezdinde bir kitleyi aşağılmaya çalışmış. almanya'da çöpçülerin bindiği arabaysa ne mutlu almanlara. mis gibi gelir eşitliği var demektir bu. işçi sınıfı güzel arabalara binebiliyor demektir. bundan daha güzel birşey olabilir mi. almanya'da temizlik işçisinin veya herhangi bir çalışan sınıfın golf'e veya muadili bir arabaya binmesi o toplumu yüceltir. senin ülkendeki belediye temizlik işçisi değil golf, 97 model kompakt bir arabayı zor alıyorsa bu senin ülkendeki gelir adaletsizliğini ve otomobillere uygulanan şahane vergileri gösterir. sen hala kendini başkalarının üstünde görmeye devam et.

  • bilgisayarı kapatırken eskimesin diye mouse, klavye, monitör vs. tüm fişlerini ayrı ayrı söküp paketlemek. her açışta tekrar bilgisayarı kurmak. bunun üstüne mallık yoktur sanırım.

  • ana sınıfındaki veletlerle kumda oynarken..

    aynur(5) : çok güzel kumdan çorba yaptım yemelisin
    ben(-15) : ımmmh nefis olmuş bu ya harika ki bu hepsini yerim
    samet(6) : ben de koyun kestim kumdan çiğ köfte yaptım size hadi yiyin
    ben : e ben kırmızı et yiyemiyorum nasıl olacak ?
    samet : yaa dert ettiğin şeye bak yeşil koyundan yaptım ben onu..

    ulan.. hala gülüyorum.. bayağı yoğurdu birde oturup..

  • currents, "let it happen", "new person, same old mistakes", "love / paranoia" ve her ne kadar çok sevmesem de "the less ı know better" gibi devasa hitler barındıran bir albümdü. buna rağmen albümün kalan şarkıları en fazla ortalama denilecek bir seviyedeydi. the slow rush ise bu saydığım 4 şarkı ölçeğinde devasa hit şarkılar içermiyor. buna rağmen çok daha dengeli ve iyi bir albüm toplamda. "ı wanna say it's alright, you're just a man after all" derken ve "how could ı love again?, how could ı ever ask for more?" diyerek bitirirken içinizde çok derin yerlere dokunuyor. currents gibi barda duyduğunuzda herkesin "let it happen işte ya" diyeceği bir albüm değil bu, daha çok evde ışıklar kapalı, kendinizle başbaşa odanızda dinlerken size eşlik edecek harika bir yol arkadaşı. içine girmesi biraz çaba istiyor ama karşılığını fazlasıyla veriyor.

  • ara ara oluyor bu. hayali bir sesin bana yönelttiği sorulara karşılık veriyorum. kendimle ilgili bazı yanlış bilinen şeylere açıklık getirmeye çalışıyorum. kendimle ilgili merak ettiğim bazı gerçekleri, kendimi de incitmeden yanıtlamaya çalışıyorum. yanıtlamaktan kaçındığım, bazı hassas kitleleri kıracağını düşündüğüm sorulardan espriler yaparak kaçıyorum. karşılıklı gülüyoruz. röportajın sonunda teşekkür ediyorum. havlumu alıp çıkıyorum. ayna karşısında saç kuruturken verdiğim yanıtlardan bazılarını beğenmiyorum. şöyle ya da böyle diyebilirdim, daha şık olurdu diyorum. ama yine de güzel bir röportaj oldu diyerek banyoyu terk ediyorum.