hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    our top three guesses for your english dialect:

    1. english (england)
    2. welsh (uk)
    3. us black vernacular / ebonics

    our top three guesses for your native (first) language:

    1. turkish
    2. portuguese
    3. russian

    --- spoiler ---

    o shan't'ı işaretlemeyecektim ya. dayanamadım.

  • action-war tarzında bir şey izleyemeyeceğiz. bunu filmin adı bile açıkça ortaya koyuyor. tarihi olarak dunkirk olayı almanlar tarafından kuşatılmış ingiliz yurtdışı orduları ve bir miktar fransız askerinin içinde olduğu büyük bir tahliye ve kurtarma harekatıdır. tarihin dönüm noktalarından biridir. bu olayı derinlemesine bilenler elbette filmin içeriğini az çok tahmin ediyordur ama bu biraz da yönetmene bağlı bir şey. işin içinde c. nolan varsa her şey olabilir.

    --- tarihi bilgi içerir ---
    alman orduları 10 mayıs 1940'da fransa, hollanda, belçika ve lüksemburg'a saldırarak ikinci dünya savaşındaki batı cephesini açar. bu öylesine müthiş tasarlanmış bir savaş stratejisidir ki 25 haziran tarihinde (45 gün içerisinde) fransa resmen teslim olur ve batı avrupa'nın işgali tamamlanır.

    magino hattı ile korunan fransız topraklarına almanlar birinci dünya savaşında olduğu gibi yine belçika üzerinden girerek görülmemiş bir hızda ilerlemiş, planın bir parçası olarak ordu iki kısma ayrılarak bir grup fransa'nın manş kıyılarına, diğer bir grup belçika ve hollanda kıyılarına ilerleyerek fransız ve ingiliz yurtışı ordularını kuşatmıştır. bkz: harita

    kuşatılan ordu fransa'yı koruyacak esas kuvvetleri barındırdığı için bu fransız ve ingiliz yüksek komutanlıkları için büyük bir şok olmuştur. kuşatılan müttefik ordusu kuşatmayı yarmak için çaba gösterse de almanlar gediğin açılmasına izin vermez ve savaşın kaybedileceğini anlayan ingilizler kuşatılan ordulara hızlıca dunkirk limanına doğru geri çekilme emri vermiştir. almanlar da müttefik ordularını imha etmek için hemen takibe geçse de bu noktada çok ilginç bir şey olur.

    alman batı orduları komutanı rundstedt imha için ilerleyen alman birliklerine dur emri vermiş (batı orduları grubuna dur emrini genelkurmay ya da onların da üstünde hitler vermiş) ingilizler de tahliye için büyük bir fırsat yakalamıştır. rundstedt wehrmacht'ı durdurmasaydı ingiliz ve fransız savaş gücü tamamen yok edilecekti.

    dur emri neden geldi? bu hala tartışılan ve anlam verilemeyen bir konudur. rundstedt ve hitler müttefikleri dunkirk'te kıstırana kadar alman ordusunun fazlasıyla kayıp verdiğini, tankların dunkirk istikametine doğru ilerleyen arazi için tehlikeli olabileceğini, zaten kapana kısılmış ve deniz yolu dışında hareket etmesi imkansız olan müttefik kuvvetlerini luftwaffe aracılığı ile imha edebilirdi. ayrıca alman yüksek karargahı hiç durmadan savaşan alman birliklerinin dinlenmesi ve moral depolaması için dunkirk'e göndermemiş olabilir. luftwaffe komutanı olan reichmarschall goering, dunkirk'te sıkışmış olan müttefikleri ordunun yardımı olmadan, sadece luftwaffe aracılığı ile imha edeceğine söz verir. böyle bir sözün verilmesi yürek ister. ancak goering luftwaffe'ye güveniyordur.

    savaşla birlikte başbakan olan w. churchill her türlü deniz aracının kuşatılmış müttefik kuvvetlerini alması emrini verir. o sırada ingiltere'de bulunan savaş gemilerinden, balıkçı teknelerine kadar tüm araçlar bu iş için mükemmel bir hızda toplatılır ve kurtarma operasyonu gerçekleşir. tahliye yaklaşık bir hafta boyunca devam eder. bir günde 10 bin - 60 bin arası asker ingiltere tahliye ettirilir. bu sırada luftwaffe de ingiliz donanmasını bombalasa da çok az kayıp verdirir. yaklaşık 350 bin asker dunkirk'ten ingiltere'deki dover limanına tahliye edilir. ingilizler bütün ekipmanı dunkirk'te bırakır ve almanlar bunların tamamını ele geçirir.

    filme gelecek olursak, tahliye sırasında luftwaffe'nin bombaladığı royal navy gemileri dışında pek bir aksiyon izleyeceğimizi zannetmiyorum.

    ha olur da film dunkirk öncesini konu alır da 10 mayıs'ta cephenin başlangıcı ve tahliye sonuna kadar işlenirse büyük bir aksiyon görebiliriz.

    edit: gelen ilk fragman filmle ilgili ilk tahminlerimi doğru çıkarmış gibi. zira fragmanda bir tahliye botunda bulunan ingiliz askerlerinin luftwaffe uçakları karşısındaki korkusunu izliyoruz. muhtemelen bunun devamında ortaya çıkacak raf uçaklarıyla birlikte nolan'ın yeteneğini de hesaba katarak mükemmele yakın it dalaşları ve stuka uçaklarının ingiliz gemilerine karşı pikelerini bol miktarda seyreceğiz gibi geliyor. ama yine de daha çok asker psikolojisinin üzerinde durulacağını düşünmekte ısrarcıyım.
    --- tarihi bilgi içerir ---

  • platon'un devlet'inde, thomas more'un utopia'sında, tommaso campanella'nın civitas solis'inde, francis bacon'un nova atlantis'inde, lois lowry'nin the giver'inde dinmğsel, ekonomik ve felsefi açıdan "mükemmel düzen" betimlenir. insanlığın gerçek algısı bu şekilde değildir. günümüz dünyası distopya'nın olduğunu ve olmaya devam edeceğini gösteriyor.

    h. g. wells- the time machine (1895)

    "insanlığın başına neler gelmişti? ya zulüm ortak bir tutku olmuşsa? ya bu arada ırk gelişip insanlığını kaybetmiş ve insanlık dışı, merhametsiz ve karşı konulamaz derecede güçlü bir yaratık haline gelmişse?"

    jack london - the iron heel(1904)

    "lanet olsun sana demir ökçe! çiğneyip geçtiğin insanlık çok yakın bir zamanda silkinip seni sırtından atacak. işaret verildiğinde, tüm dünyadaki emekçiler ayaklanacak. emekçiler tam bir dayanışma içinde ve tarihte ilk defa tüm ulusları içine alan, tüm dünyaya yayılan bir devrim gerçekleştirilecektir."

    yevgeni zamyatin - we (1921)

    "-tatlım sen matematikçisin. hatta daha da fazlası, sen bir matematik filozofusun. şimdi bana en son sayıyı söyle bakalım.
    -yani? ben... ben neyin sonuncusu olduğunu anlamıyorum.
    -bilirsin işte, sonuncu, en üst, en büyük.
    -ama ı, bu çok saçma. bir kere, sayıların sayısı sonsuzdur, sen hangi sonuncuyu istiyorsun?
    -peki sen hangi son devrimi istiyorsun? sonuncu diye bir şey yok, devrimler sonsuzdur."

    franz kafka - der prozess(1925)

    "kadın eli her şeye sessizce çeki düzen verir."

    "oysa geleceğe, olgunlaşmaya ve ilerlemeye yönelik bir umut olmadan anlamlı bir yaşamdan söz edilemez."

    aldous huxley - brave new world (1932)

    "takip edilen bir adam gibiydi, düşmanları, düşündüğünden daha düşmanca davranmadıkça, ya da kendisi daha suçlu ve daha da iflah olmaz bir biçimde yalnız hissetmek zorunda bırakılmadıkça görmek istemeyeceği düşmanlar tarafından kovalanan bir adam gibiydi."

    george orwell - nineteen eighty-four (1984) (1949)

    "en iyi kitaplar; bize bilmediklerimizi söyleyenlerdir."

    "bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."

    ray bradbury - fahrenheit 451 (1953)

    "diğerlerine benzemiyorsunuz. birkaçını görmüştüm, biliyorum. konuştuğum zaman bana bakıyorsunuz. ay hakkında bir şey söylediğim zaman aya bakıyordunuz dün akşam. diğerleri hiç böyle yapmazlar. diğerleri beni bırakıp giderler, konuşmamdan sıkılırlar. ya da beni tehdit ederler. artık kimsenin başkası için ayıracak zamanı olmuyor. beni olduğum gibi kabul edenlerden biri de sizsiniz. bu sebeple itfaiyeci olmanızı garip karşılıyorum. her nasılsa bu iş size hiç uymuyor."

    "kitaplar bize ne tür eşekler ve aptallar olduğumuzu hatırlatmak içindir."

    william golding - lord of the flies (1954)

    "birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz. ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız."

    "yapabileceğimiz en doğru şey, bizi kurtarmalarını sağlamak."

    anthony burgess - a clockwork orange (1962)

    "koltuk altında kitaplar taşıdığını görüyorum kardeşim. bugünlerde hâlâ kitap okuyan birine rastlamak gerçekten nadide bir zevk kardeşim."

    "yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu terbiyeli olmaları söz konusu değildir."

    ursula k. le guin - the dispossessed (1974)

    "parfümler, saatler, lambalar, heykeller, makyaj malzemeleri, mumlar, resimler, fotoğraf makineleri, oyunlar, vazolar, yataklar, çaydanlıklar, bilmeceler, yastıklar, taşbebekler, süzgeçler, minderler, mücevherler, halılar, kürdanlar, takvimler, kristal saplı, platinden yapılmış bir bebek çıngırağı, elmastan rakamları olan bir kol saati, küçük heykelcikler, elektrikli bir kalem açacağı, hediyeler, çerezler, andaçlar, cicili bicili biblolar ve antikalar, hepsi zaten ya kullanışsız ya da kullanılışını gizleyecek kadar süslü; metrelerce lüks, metrelerce dışkı..."

    stephen king - the running man (1982)

    "yoksullar her zaman yanında olacak!
    kendi kendine, doğru, dedi. ben bile ölüm makinesi için bir kurbanın dünyaya gelmesine neden oldum.
    yoksullar er geç yaşama ayak uyduracaklar. değişecekler. on bin ya da elli bin yıl sonra akciğerleri kendi
    filtrelerini oluşturacak. o zaman ayaklanacak ve suni filtreleri çekip çıkaracaklar. onların oksijenin pek
    önemsiz bir rol oynadığı havada sarsılıp tepinerek boğulduklarım görecekler. benim için gelecek nedir ki?
    sadece bir yakınma.
    bir süre acı çekeceğim. bunu tahmin edecek ve gerekli önlemleri alacaklar. belki bazen öfkelenecek, isyan
    edeceğim. acaba havaya bilerek zehir yaydıklarını gizlice açıklamaya çalışacak mıyım? belki. ama onlar bu
    sorunu halledecekler. beni de temizleyecekler, ileride bir gün benim onları temizleyeceğimi
    bildikleri için. sezgilerim bana bu işi başarabileceğimi söylüyor. hatta belki bu bakımdan bazı dâhice
    yeteneklerim bile var. onlar bana yardım edecekler. beni iyileştirecekler. dlaçlar ve doktorlar. ben de o
    zaman fikrimi değiştireceğim.
    sonra... huzur.
    kavgacılığım yaban otları gibi sökülüp atılacak. "

    alan moore ve david lloyd - v for vendetta (1982-1988)

    "size hep hayrandım. ama uzaktan. çocukken, aşağıdaki sokaklardan size bakardım. babama sormuştum ''bu hanımefendi kim?'' diye. o da ''adalet hanım!'' demişti. ben de ''ne güzel değil mi?'' demiştim. "

    margaret atwood - the handmaid's tale (1985)

    "bir şey sadece kıt ve ulaşılması güçse değerlidir."

    "insanoğlu her şeye alışır, derdi annem. yerini dolduracak birkaç şey bulduğu sürece, insanların nelere alışabildikleri gerçekten şaşırtıcı."

    paul auster - in the country of last things (1987)

    "açlık duygusu olmasa, yaşamayı sürdüremezdim. insan olabildiğince az şeyle yetinmeye alışmak zorunda. ne kadar az şey istersen o kadar azla yetinebilirsin. gereksinimlerin ne kadar sınırlıysa o kadar iyi. kent insanı bu duruma getiriyor. düşüncelerini tersyüz ediyor. yaşama isteği yaratıyor, aynı zamanda da yaşamını elinden almaya çalışıyor. bundan kurtuluş yok. ya becerirsin ya beceremezsin. becerirsen gelecek defaya gene becerebileceğine güvenemezsin. beceremezsen bir daha asla beceremeyeceksindir."

    jose saramago - ensaio sobre a cegueira (1995)

    "zorunluluklar insana mucizeler yarattırır."

    "yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra raslantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yerde çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık.""

  • ne kadar kolay olursa olsun, hz. isa'yla kimsenin asik atamayacagi durumdur.