hesabın var mı? giriş yap

  • teşkilâtı mahsusa, ittihat ve terakkî cemiyeti bünyesinde enver paşa'ya bağlı olarak kurulan gizli bir teşkilattır. teşkilatın, türkçü ve islâmcı siyasî görüşler doğrultusunda, yurt içi ve yurt dışında, karşı-istihbarat, propaganda ve örgütlenme eylemlerinde bulunduğu bilinmektedir. çeşitli ifadelere göre 1911'den itibaren etkin olmuş, 5 ağustos 1914'te harbiye nezareti'ne bağlı resmî bir örgüte dönüştürülmüştür. 8 ekim 1918'de ittihat ve terakkî hükûmetinin iktidardan ayrılması ile birlikte teşkilâtı mahsusa da resmen tasfiye edilmiştir.

  • bunun kocası protokol filan imzalamasın. boşanma davasını ben ücretsiz hazırlayacağım. tazminat almadan bu kadını bırakmak olmaz. mallığın lüzumu yok.

  • havanin neredeyse her zaman guzel oldugu ada. denizi de cogunlukla sakin ve ilikmis. zaten mevsimine gore adanin bir tarafinda deniz (okyanus) dalgali diger tarafinda sakin oluyormus. internetten hava tahminlerine baktiginizda havanin yagmurlu oldugunu dusunup aldanmayin. adanin bir bolumu yagmur ormanlari ile kapli oldugundan, hava tahminleri yagmur gosterebiliyor her zaman. lakin gideceginiz kucuk kasabanin hava tahminlerine bakarsaniz daha guvenilir (ve de gunesli) tahminlere ulasabilirsiniz. ama haleakala'ya tirmanmaya kalkarsaniz, tepede soguk ve yagmurlu bir hava ile karsilasabilirsiniz.

  • dövemez. kesin bilgi.

    öncelikle çocuk yetiştirme üzerine birkaç kelam etmek istiyorum. çocukları yetiştirirken onlara dünyaya dair bazı gerçekleri, sınırları öğretmek bizim görevimiz. sıcak bir eşyaya dokunmaması gerektiğini ona anlatır uyarırız, dokunursa canının yanacağını söyleriz. nasıl bir duygu olduğunu merak ederse anlatmak için kalorifer peteği gibi anında yakmayacak ama uzun süre temas ederse yanma hissedeceği bir nesneye dokundururuz elini. bu örneğin binlerce farklı çeşidi çocuk büyütürken yaşanır. çocuklar yine de bazı şeyleri kendisi denemeye çalışır, deneyerek öğrenir. o sırada onunla konuşarak pekiştirme yaparsınız vs. tabii bunlar böyle kitabî şekilde olmaz, yaşamın içinde, akışın içinde vuku bulur.

    çocuklara sınırlarını öğretmek ebeveynin görevidir. sınır koymak çocuğu daha sakin kılar çünkü nerede duracağını bilememek çocuk için içsel bir huzursuzluk nedenidir. sınırlanmak, kapsanmak ölçüsünde yapıldığı zaman bir ceza değil, yatıştırıcı bir unsurdur. çocuğunuza sınır koymazsanız zaman içinde huzursuz bir çocuğunuz olur, bu huzursuzluk davranışsal ve duygusal olarak tezahür eder. çocuğu böyle yetiştirip 5-6 yaşına getirince, çocuk dış dünyayla etkileşime girince ve çözülemez sorunlar ortaya çıkınca ebeveyn kendini yetersiz ve çaresiz hisseder. çocuğunu döven birçok ebeveyn dayağın vuku bulduğu anda çözümsüz hissedip çocuğuna vurur.

    yani ebeveyn yetersiz ebeveynlik yapar, çocuk bunun sonucunda belli bir davranış sergiler ve cezasını dayak yiyerek çocuk çeker. bazense ebeveyn tahammülsüzdür ve çocuğun yaşına göre normal davranışını bile çekilmez bulur ve çocuğu döver. yani sorun yine ebeveynle ilgilidir.

    şimdi de başka bir açıdan bakmak istiyorum. bir yetişkin bir başka yetişkine kızdığında vurmazken, hatta bırakın vurmayı kaba bile davranmazken çocuğa niye vuruyor? çünkü yetişkin laftan anlıyor diyenler lütfen laftan anlamaz buldukları yüzlerce tanıdıklarını bir düşünsün. bu kişilere vurmamanızın, kabalık etmemenizin nedeni laftan anlamaları değil, onlara vurdugunuzda alacağınız risk. o insanların size vereceği fiziksel ya da duygusal yanıt sizi durduruyor. sizinle iş akitlerini feshetmeleri, sizinle ilişkilerini kesmeleri, onların da size vurması, sizi artık sevmemeleri gibi ihtimaller sizi durduran.

    oysa çocuğunuz, doğası ve koşullar gereği, sizi kayıtsız şartsız seven ve size muhtaç bir insan. siz ne yaparsanız yapın sizi seveceğine ve yanınızda olacağına emin olduğunuz birisi. o yüzden ebeveyn bir kertede bunun rahatlığı ile kötü davranıyor çocuğa. ne de olsa onu terk etmeyecek ya da sevecek çocuğu.

    dostlarım, romalılar...
    insanoğlu güzellikler kadar, bu yukarıda söz ettiğim gibi çirkin haller de barındırır yüreğinde ve zihninde. çok ve koşulsuz sevmek harikadır ama sınırlarınız olmak zorundadır. ingilizce'de sevdiğim ve türkçe'de tam karşılığı olmayan bir kalıp var: taking for granted.

    bir insanı çok sevmek ve olduğu gibi sevmek, bazen bize ne yaparsa yapsın sevmekle karışıyor. size yapılan ve toleransınız olmayan bir davranışı kabul etmediğiniz bir anda, bunu karşı tarafa ciddi bir tutumla anlatmazsanız bu tutumlar artarak devam eder. ve en nihayetinde taking for granted denilen bu davranışa maruz kalırsınız. sonra da sorunun karşınızdakini çok sevmek olduğunu zannedersiniz. dayak yiyen çocukların maruz kaldığı şiddetin önemli bir nedeni bu haldir işte ama onların ebeveynlerinden başka alternatifi maalesef yok. siz siz olun kendinizi hiçe saymayın, yoksa dayak yiyen çocuklar gibi hırpalanır, çok sevmenizin sorun olduğunu zannederek elinizde kırık bir kalple kalakalırsınız.

    ve hepsinden önemlisi lütfen ama lütfen çocuklarınıza vurmayın. bu davranışların açtığı yaraların ne kadar derinlere indiğini çok iyi bilen bir insan olarak söylüyorum, bir çocuk annesinden babasından asla dayak yememeli. kesin bilgi.

  • ağır ceza mahkemesi önündeyiz başkanın sanığa son sorusu

    -niye kaçtın üç yıldır
    -(şiveyle) guran çarpsın aha bu gaç dedi ben de gaçtım (beni göstermekte)
    başkan bana döndü
    -sayın başkan sanık kendi yordamınca haklarını ve olup olacakları sordu ben de hukuki kanaate istinaden yakalarlarsa hiç kurtuluşun yok tutuklanırsın dedim ( üye hakim yüzüne dosyayı kaldırmış gülmekten krize girecek )
    başkan
    -avukatın doğru söylemiş, yaz kızım sanığın tutuklanmasına...

  • bilindiği üzere bu internet ünlüsü kadın tekrardan ekşi sözlüğe konuk olacak.arkadaşım yarın tıp bayramı o kadar başarılı doktorlarımız var.bir tanesi çıksaydı daha kaliteli olmaz mıydı?
    lütfen bu kadının başlığını hortlatmayın.
    kampanyaya destek bekliyorum ve olacağına inanıyorum.
    tanım:ünlümsüye karşı açılmış bir başlık.
    edit: düzeltme