hesabın var mı? giriş yap

  • bir çalışanın her gün her saat aynı verimlilik ve performansta çalışabileceğini düşünen yönetici olmuş çalışanların haklı gördüğü durumdur.

    neymiş efendim, çalışanlar yaptıkları işi değil çalışma sürelerini hesaba katıyorlarmış; çalışmanın tanımı bu zaten. iş yerine adımını attığın anda çalışıyor sayılırsın. adam daha bunu bile bilmiyor, adamı yönetici yapmışlar bir de. üstüne bi de gelmiş burda kapitalizmin vahşi çarklarını yağlıyor.

    tabi suç bu tip çakma yöneticilerde değil, suçlu hep çalışan olur. ya az çalışır ya bilgisizdir, cahildir vs

  • saçma sapan şekilde 9 tane lahmacun yediğim gün mide ağırları çekmeye başlamıştım. babam geldi ve anneme sordu;

    + ne oldu buna yahu!
    - lahmacun yemiş çok
    +kaç tane yemiş?
    -9!
    +bırakın ölsün allahın belası...

  • iskoçlar akşam 10 dan sabah 8 e 4.200.000 oyu sayamazken bizim 3-4 saatte 50 milyon oyu saymamız heraldi gelişmişlik göstergemiz...

  • olm ne güzel köpek lan. çocuğu koruyor ama dövenin de tanıdık olduğunu bildiğinden pasif direniş gösteriyor. tutup kolunu falan parçalar istese ama mesela hafifçe ısırıyor falan.

    çogzel lan.

  • dostluk, azim, en iyisi olma, çalışkanlık, gibi alt metinler nasıl erken mangalarda yer bulup günümüze kadar tesir etti?

    her şey gibi bu temalar da gökten inmiyor ilk hayata geldikleri devrin yapısını ve gelişim süreçleri boyunca solunan havayı günümüzde dahi taşımaktalar. manganın kültürel açıdan şekillenmesi, her ne kadar meiji dönemi ve öncesinde kendine özgü örneklere sahip bir asya çizim geleneği olsa da, büyük ölçüde japonya’nın ittifaklarca işgali ve “2. dünya savaşı” sonrasını bulmakta. bu ilk temalar; aşırı milliyetçi geleneğin, savaşın kaybı ile beraber yıkık bir ülke ile karşılaşmasından sonra politik ve ekonomik en önemlisi de insani değerleri yeniden inşa çabasının halkta bulduğu yankının bir yansımasıdır.

    ittifak işgali ile japon militarizmini ve bunları yücelten her türlü yayının yasaklanması beklenmedik şekilde yayımlanmalarına hala izin verilen mangalara yönelimin önünü açtı ve bu da sanatta büyük yaratıcılıklara ve teknik gelişmelere gebe oldu, manga halkın her kesimine bir şekilde hitap eden bir anlatı tarzı halini aldı.

    gerekli olan çalışkanlık, ailevi değerlerin tahsisi, dostluk gibi temalar tabii ki vatandaşlardan beklenen unsurlar olduğu gibi vatandaşların da manga gibi en basit eğlencelerinde talep ettikleri temalardı ve manga da bu yönde evrildi.

    bu hengamede iki yetenekli sanatçı tezuka ve hasegawa ileride “shounen”(genç erkeklere hitap eden manga), ve “shojo”(genç kızlara hitap eden manga) olarak karakteristik kazanacak çok yönlü manga tarzlarının ilk tohumlarını büyük inovasyonlar ve yaratıcılıklarla beraber mangaya serpiştirdiler.

    pek çok farklı eser olmasına karşın daha anlaşılır olabilmesi adına en büyük etkiyi yaratarak kendisinden sonra gelenleri şekle sokanlara bakarsak;

    bu dönemlerin ürün olan ve çok büyük ses getiren “mighty atom”(astro boy), “shounen ruhu” denilen dostluğa değer veren, azimli ve yaptığı işte en iyi olmaya çabalayan geleneğin yaratılmasında ilk basamak görevi gördü. serinin yaratıcısı “tezuka” teknik anlamda animasyonda ve mangada geliştirdikleriyle beraber manganın babası olarak kabul edilir. kendi adına sahip “tezuka ödülleri” günümüzde dahi en prestijli ödüllerden birisi konumundadır.

    öbür koldan “machiko hasegawa”nın yarattığı “sazae-san” kolay bir hayat sürmeyen bir karakter olarak savaşlar sırasında yıpranmış hatta evsiz kalmış milyonlarca insanın temsili haline geldi, dönemin havasına uygun olarak çevresel unsurlara karşı neşeli bir direnç gösteren “sazae-san” günlük yaşantı bazlı mangaların ve shoujo’nun öncüsüdür.

    üşenmezsem daha da derinlemesine ve ileriye dönük incelemek gerek tabii. yine fena olmadı gibi.

  • ufacık esnaflık hayatında yapabileceği en büyük salaklığı yapmış kuruyemişçi. haydi yavrum soldan soldan.

    edit: şahsın kuruyemişçiyle bir bağlantısının olmadığı iddia ediliyor.

    yeni edit: şahsın kuruyemişçide dönüşümlü çalışan insanlardan biri olduğu da iddia ediliyor.

  • asik olmak. zamanla ask biter falan derler ama hikaye. ilk gordugum gunden beri asik oldugum kadinla evlendim suan karsimda oturuyo dizi falan izliyo ben de ona bakiyorum. her sabah her aksam her an bakmaktan bikmiycagim insan. bi imzanin onemi yok elbet o imza olmasa da ben askla bakardim yine ama.

    duzenli bi hayat kurabilmek icin evlilik onemli sey. bi kere hayatiniz tamamen duzene giriyor. surekli gez toz eglen bi yerden sonra insani yoruyo. insan evine gelip huzur bulmak istiyo. bi de coluk cocuk olunca neslinin devam edecegi dusuncesi dahi mutlu ediyo insani. icgudusel bisey heralde.

    esasen evlilik hukuksal sonuclari olan bir kurum. mesela ben ölsem kalsam sahip oldugum malvarligi esime ve cocuguma gececek. ayrica nesep bagini ortaya koyabilmek acisindan da onemli. sonuc olarak tum toplumsal ve dinsel kaliplardan cikilsa dahi vazgecilmeyecek bir kurumdur.

  • dünyanın en asap bozucu şeylerinden biri. ilk sorulduğunda babamın mesleğini söyleme gafletinde bulunmuştum "pikocu" diye. sonra muhabbet "pikocu ne?", "nasıl yani terzi mi?", "overlokçu mu oluyor o?", "hele bir anlat şunu" diye öyle uzamış ve ben anlatmayı başaramadıkça o kadar canımı sıkmış, beni sınıfta öyle rahatsız edici derecede ilgi odağı haline getirmişti ki sonraki senelerde "emekli", "serbest meslek" diye geçiştirmeye başlamıştım. onlarda bile öğretmen tatmin olmazsa "nasıl serbest meslek? öyle geziyo mu yani?" diye dalga geçebiliyordu. sonunda bir sene "bilmiyorum" bile dedim artık dayanamayıp. "bilmiyor musun? babanın yaptığı işi bilmiyor musun?" raddesine gelmişti ama o kadar sıkılmıştım ki gönül rahatlığıyla "bilmiyorum" demeye başlamıştım. o beni rahatlatmıştı.

    işin ironik tarafı 14 yıldır ekşi sözlük'te pikoyu ve pikoculuğu anlatan yegane entry'ler bana ait.

    edit: "terzi diyeydin ya" demişler. terzi demeyi denedim, "terzi gibi" dediğim oldu ama düz "terzi" diye sallamayı içime sindiremedim. veteriner babayı doktor diye tarif etmek gibi olacaktı. sanki babamın mesleğinden utanıyormuşum da yalan söylemeye ihtiyacım varmış gibi hissedecektim. o yüzden "terzi" demedim "terzi gibi" dedim ama o daha çok probleme yol açtı.

  • üniversitelerden siyaseti temizlemek yerine ilkokuldan itibaren "farklı düşüncelere saygı" diye bir ders koyalım. daha çok işe yarayacaktır.

    8 yıl sonra gelen edit: başlık başa. yazar tüymüş ya da uçurulmuş.