hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'de dağıtımı yapılmaya başlandığı takdirde, milletce hiç çekinmeden yiyeceğimiz et türü. sebebi basit, türkiye'deki islam anlayışı , para için dinin yasakladığı şeylerin yapılmasını makbul gören bir seviyeye geriledi. ucuz olması sebebi ile diyanet bile fetva verebilir, "helal etin çok pahalı olduğu yerde domuz etinin hükmü kalkar" diye. israfı, lüksü, yalanı, hırsızlığı, dolandırıcılğı haram kabul etmeyen diyanet burada da bir esneklik yapar artık.

  • psikologsanız klinikte karşınıza sıklıkla çıkacak (ya danışan olarak ya da danışanın hikayesi olarak) hikayelerin en temel unsurları olabilir kaçıngan bağlananlar. şıp diye anlarsınız:

    - "bağlanmaya hazır değilim" derler ya da düşüneceklerdir. ama düşünmenin sonunu getiremezler, sürekli bir arada kalmış hali yaşayıp karşılarındakine de hayatı zindan edebilirler.

    - ufak tefek kusurlara takılırlar: yemek yiyişleri, ailesiyle alakalı alakasız bir şey vs.

    - eski sevgilileri burnunda tütüyordur (literatürde "hayalet eski sevgili" denilen şey oluşur, eski sevgililer yüceltilir ve kusursuzlaştırılır).

    - başkalarına kur yaparlar, hatta yanınıza bile yaparlar. ya da kurs yaptığınızın düşünülmesini sağlamaya çalışırlar. saklamaya çalışırlar vs (kişi erkekse, erkek arkadaşıyla olan görüşmesini "bir arkadaşım" diyerek gizler mesela kıskançlık hissi oluşturması için).

    - karşı tarafa hisleri olduğunu söyler ama onu sevdiğini açıkça söylemez.

    - samimi bir görüşmenin ardından günlerce aramaz, işler tam yoluna girmişken korkar ve "kaçar", elde edilmiş olarak görünmeyi istemez.

    - ilişki içerisinde olduğu kişiyle konuşurken zihinsel olarak ortamı terk eder, "dalıp gider", dinliyor gibi görünürken başka şeyler düşünür vs.

    - sır saklar, belirsiz bırakır, karşısındaki insan sürekli bir gizemi çözmeye çalışıyor haldedir.

    sayarken bile bunaltan daha nice özellikler.

    oyun oynamayı seven, gizemli ve elde edilmesi zor kişi görünümüne girmeye çalışan bu insanların ennn zor kısmı ise terapiyi kabullenmelerinin zor oluşudur.

    son olarak, geçmişlerinde sıklıkla atıfta bulundukları bir bağlanma travması muhakkak bulunur...

  • bu mudur erkeklik? bu mudur delikanlılık? bir adama kaç kişi dalmışlar dövmüşler yuhhajajajjahhhahahaha

    "nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" vecizesinin gerçekleştiği olay

    edit: ilk satırlarda geçen "erkeklik" "delikanlılık" kelimelerinin bir üst entry ile daşşak geçmek için ironi içerdiğini anlamayan dallama yazarlara selam olsun...

    dallamedit : içimin yağlarını eriten görüntülere sahne olan olay

  • bazı şeyler kitaplarda, filmlerde, şarkılarda karşımıza çıktığında kalbimize dokunuyor, hoşumuza gidiyor, duygulanıyoruz, empati yapıyoruz. gerçek hayatta benzer durumlarla karşılaştığımızdaysa kurgudakine benzer şeyler yaşayan insanlara tahammül edemiyoruz... ne garip değil mi?

    aylardan beri çeşitli aşamalardan geçiyorum. inkar ettim, isyan ettim, kendimi dağıttım, bol bol ağladım, okudum, eve kapandım, kendimi dışarıya attım... çoğunu da tek başıma yaptım. yolu hala yarılayamadım.
    “güçlüyüm bak, böyle de eğleniyorum hah hayyy!” diye oynamadım. arabeskleşmedim, şarkılarla, sosyal medya mesajlarıyla laf sokmadım, haber alabileceğim, haber taşıyabilecek tanıdıklarla görüşmedim ama yine de zaman zaman tesadüfler sonucu, zaman zaman merakıma yenik düştüğümden dolayı öğrendiğim her yeni bilgi canımı biraz daha yaktı.

    hediyelerde, anılarda, fotoğraflarda soykırım yaptım. bazı fotoğrafları silmeye kıyamadım, o kadar güzellerdi ki... baktım olmuyor, gittim kendime yeni bir telefon aldım doğum günümde, o kıyamadığım fotoğrafların olduğu telefonu gözlerimi kapatıp fabrika ayarlarına döndürdüm, oğluma verdim. çok sevindi çocuk.

    bugün pazar ve evde oturuyorum. en şen kahkahalarda bile içindeki kırıklıkları gizleyemeyen bir kadınla harcanamayacak kadar kıymetli bir gün büyük şehirde. ben de oturdum, bilgisayarımın damarlarına sızmış geçmişin son kırıntılarını temizliyorum. bütün o gezilerdeki, bütün o güzel fotoğrafların iki kişilik olması haksızlık. bir fotoğrafı iphoto’da kesiyorum. öyle güzel gülümsemişim ki... ama ne yapsam da omuzumda kalan eli çıkartamıyorum. o kadar şey yaşadım, o kadar aşamadan geçtim, hiçbir şey bu el kadar koymadı... metin altıok'un şiiri geliyor aklıma, sezen aksu’dan dinliyorum...

    şimdi biraz ağlayacağım. arka arkaya birkaç sigara içeceğim. bir mola vereceğim ve sonra temizliğe devam edeceğim. dezenfektanlarla girişeceğim, parlatmaya çalışsam da biliyorum bazı lekeler hiç silinmeyecek. olsun. 21. yüz yıla yakışır bir hızda olmasa da yavaş yavaş, sakin sakin ilerlemeye devam edeceğim. gün gelecek, kendimi kendime yaptıklarımdan dolayı affedeceğim.

    omzumda bir kesik el ki hala durmadan kanar...

  • sucul, yılan benzeri amfibi tür, toprak altında kalmış su kanallarında yaşar ve tamamen kördür. ortalama olarak 20-30 santimetre boyundadır. evrimsel süreçte neredeyse hiçbir işe yaramayacak kadar körelmiş, kolayca kırılabilecek uzuvlara (kollara ve bacaklara) sahiptir. kollarının ucunda üç adet, daha da körelmiş olan bacaklarının ucunda ise iki adet parmak bulunur. olmların deri renkleri, yapıları ve dokunulduğunda verdikleri his, aynen insan derisine benzer, bu sebeple kimi zaman "insan balığı" olarak bilinirler ve "deniz kızı" gibi birçok köy ve kasaba efsanesine kaynaklık etmişlerdir. türün hem balıklar gibi solungaç yarıkları vardır, hem de karasal sürüngenler gibi akciğerlere sahiptirler. ancak akciğerler çok nadir kullanılır, daha sıklıkla solungaç yarıklarına başvurulur. gözlerinin üstü kalın bir deri tabakasıyla kapanmıştır. bu tabakanın altında gözlere ulaşmak mümkündür; ancak bu gözler çalışmamaktadır. bu da, evrimsel süreç içerisindeki körelmenin en canlı örneklerinden biridir. bu gözlerin, tıpkı en ilkel atalarda olduğu gibi sadece ışığın varlık-yokluk durumuna tepki verebildiği düşünülmektedir, görme işlevini kesinlikle yerine getiremez (halbuki neredeyse tam olarak gelişen bir göz yapısı bulunmaktadır; sadece evrimsel süreçte körelmiş ve kullanılamaz bir hale gelmiştir). olmların birincil duyu organları koklama ve duyma organlarıdır.

    genel olarak italya, slovenya, hırvatistan ve herzegovina'da bulunurlar.

    (bkz: proteus anguinus)

    kaynak: evrim agaci

  • milyon dolarlar verip aldığınız world class kalecinizin sabit bir bölgede oynamaktan dolayı mutsuz olması.

  • david le breton'a ait bir tanım olan başvuru yüzü, insanın içselleştirmiş olduğu yüz imgesidir. yüzü için referans olarak kabul ettiği tek yüzdür. kendisini düşündüğünde başvuru yüzü çağrışır.

    başvuru yüzü gençliğe aittir ancak yıllar geçse bile zihindeki varlığı sürer. bir fotoğrafını ya da aynadaki aksini inceleyen kişi kendini başvuru yüzü ile karşılaştırır. yaşlandığımızı bize hatırlatan ilk şey, başvuru yüzü ile karşılaştırdığımız güncel simamızdır. nostaljik bir duygu ile yapılır bu karşılaştırma.

    plastik cerrahiye en sık başvuru nedenlerinden birisi, başvuru yüzüne en yakın ifadeyi yüze sabitlemeye dair nafile çabadır. başvuru yüzü bireyin en olumlu anımsadığı kimlik duygusunun da çağrıştırıcısıdır. ona bu denli güçlü tutunulmasının bir nedeni de kimlik duygusu ile bu bağlantısıdır.

    başvuru yüzünü canlı tutan şeylerden biri de bizi o yüzle anımsayan sevdiklerimizdir. aile, partner, arkadaşlar gibi seneler boyu duygusal yatırım yaptığımız ve bize yatırım yapan insanlar, bizi başvuru yüzümüzle hatırlar. yaşlandıkça hem başvuru yüzü ile güncel simamız arasında fark açılır hem de o yüzü hatırlayanlar yavaş yavaş hayatımızdan çıkar, böylece başvuru yüzünün yitimi duygusu güçlenir.

    hayatta - hayatın kendisi dahil - her şey geçici olduğu gibi, görünümler de geçicidir. bazen insan zihni bu geçiciliği zihninde ve hatta bedeninde durdurmak, bilinçdışında ölüme başkaldırmak ister. başvuru yüzü, belki bir açıdan da bu içsel çatışmanın bir parçasıdır.