hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    bıktım bu fasfakir olup canını verebilecek durumdayken milyarder olunca paranın önemi yok diye tribe girip paraya dokunmayan karakterlerden. olum sen orda neyin ne olduğunu görüp kaçmışsın sonra başlarım böyle hayata diyip geri dönmüşsün 450 kişinin ölümünü görmüşsün cidden 3 5 kişinin ölmesiyle baştaki durumundan çok mu şey değişti deliricem. ayrıca kızın ailesini unuttun şrfsz

    diziye puan 8.5/10
    --- spoiler ---

  • jack daniels'i nasıl içtiğinizin bir önemi yok. ister buzlu için ister kokteyl yapıp için. ister kolayla için.

    ama single malt scotch whisky'den söz ediyorsak buzsuz içilmelidir. zira single malt viskiye, tadını düzeltmek için konulan birkaç damlanın üzerinde su bile karıştırılması caiz değildir. buz da viski içinde ısınacağı için eriyecektir ve viskinin tadını gereğinden fazla seyrelticektir. whisky on the rocks diye bir tabir vardır bu iskoç icadıdır. adamlar eskiden nehir yataklarının dibinden ufak taşları toplarlarmış onları viskiye atarlarmış. işte taşın soğuğu viskiyi soğuturmuş, doğrudan buz olmadığı için de viskiye gereğinden fazla su karışması söz konusu olmazmış. daha önce de bu başlık altında muhtelif defalar dile getirildiği üzere bunun modern karşılığı viski taşıdır. alırsınız viski taşınızı buzdolabına koyarsınız. viski içeceğiniz zaman atarsınız içine. hem viskiyi buz gibi soğutur hem de fazla suyla tadını sulandırmaz.

    şurada en dandik single malt olmuş 300-400 lira, ona para verirken bir problem yok, yanında biraz daha para verip bi viski taşı alamıyorsanız dümdüz buz atıyorsanız da ne diyeyim size aq.

    buyrunuz biraz da komikli: https://www.youtube.com/watch?v=yvg1u-faqhy

  • aynı psg'de olduğu gibi, arsenal'in başındaki başarısı da, kulüp içerisindeki kültürü ne kadar değiştirebileceğine bağlı olan teknik adam.

    arsenal'de son 10 senede kulübe bir salgın hastalık gibi yayılmış olan bir rehavet kültürü var. takım sahibi kroenke'nin saha içi başarılar yerine finansal başarıya odaklanması ve kulüp içerisinde tek adam olan arsene wenger'in, başarıya yönelik bir hırs kültürü yaratmak yerine, ilk 4'e girmekle yetinen bir rehavet kültürünü ortaya çıkarması, arsenal'in son 10 senedeki en temel problemiydi.

    arsenal içerisinde, oyuncusundan, antrenörüne, yöneticinden, hocasına hiçkimsenin saha içi başarı bağlantılı hedefleri ve bu hedeflere ulaşamadıkları takdirde ödeyecekleri bir fatura olmadı. bu rehavet kültürü, oyuncular üzerindeki baskıyı azalttığı için oyuncuların kendilerini göstermelerine fırsat veriyormuş gibi olsa da, hedef ve yönlendirmeden yoksun oyuncular, kendilerinden beklenen gelişmeyi bir türlü gösteremediler. arsenal taraftarı, walcott, wilshere, ramsey, ox gibi yeteneklerin, yıllar boyu oyunlarının üzerine hiç bir şey koyamayışlarını izlemek zorunda kaldı ve yeni nesil iwobi ve bellerin gibi oyuncuların da aynı duraklama dönemlerine girişlerine de bu sezon şahit olduk. ox'un, klopp'un yönetimi altında bir anda bambaşka bir oyuncuya dönmüş olması, arsenal içerisinde nasıl bir rehavet kültürünün yerleştiğinin bir göstergesi gibi.

    yeni teknik direktörün tanıtıldığı ilk basın toplantısında, arsenal ceo'su ivan gazidis, teknik direktör seçimindeki 3 kritik faktörden birisini, "a record of developing players through detailed tactical instruction and cultural demand" olarak tanımladı. yani, detayli taktiksel yönlendirme ve oyunculardan daha fazlasını isteyen bir kültür yaratma isteği, emery'nin seçilmesindeki önemli faktörlerden birisiydi.

    emery, futbol dünyasındaki en detaycı adamlardan birisi ve her oyuncusuna saatler süren video görüntüleri vererek, hem kendilerini geliştirmelerine hem de rakibi çözmelerine yardımcı olduğu biliniyor. zaten, sevilla ve valencia dönemlerinde de, bir üst seviyeye çıkardığı oyuncuların sayısına bakarsanız, bu adamın yöntemlerinin işe yaradığını görebilirsiniz. arsenal, hiç bir zaman city ve united gibi kulüplerin finansal gücüne ulaşamayacağı için elindeki malzemeye level atlatmak, kulübün birinci önceliği olmak zorunda.

    emery'e şu an en sık yöneltilen eleştiri, "psg ile şampiyonlar ligi alamadı" eleştirisi ve bu argümanın 2 problemi var.

    birincisi, psg yönetimi, emery'e oyuncu geliştirme vizyonunu uygulama fırsatını hiç bir zaman vermedi. psg'nin içerisinde de, aynı arsenal'de olduğu gibi, yönetim ve lauren blanc tarafından yerleştirilmiş, oyuncuların şımartıldığı bir rehavet kültürü var. hatta, sezon başında, emery, formasyonu 4-3-3'ten, 4-2-3-1'e çevirmek istediğinde, oyuncuların yönetime giderek bu değişikliği istemediklerini soylediklerini ve yönetimin de emery'i veto ettiğini biliyoruz. bu yüzden, psg-emery ilişkisi daha sezon başında bitmişti bile diyebiliriz. daha ilk günden başlayan oyuncu-hoca güç çekişmesi, çok pahalı ve şımartılmış oyuncuların lehine sonuçlanmıştı. ilginç olan, psg'nin yeni hoca olarak, emery'nin asabi versiyonu tuchel'i seçmiş olması. arsenal'e benzer bir şekilde, psg de, rehavet kültürünü ortadan kaldırmayı deneyecek ve bunu yapmak için yıpranan emery yerine, taze kan tuchel ile devam etme kararı aldılar.

    yukarıda bahsettiğim eleştirinin 2. problemi, şampiyonlar ligi'nin yapısını görmezden gelmekten kaynaklanıyor. ne kadar paranız olursa olsun, hangi oyunculara sahip olursanız olun, şampiyonlar ligi şampiyonluğunu "olmazsa olmaz" bir hedef olarak koyamazsınız. eğer, bu kupayı alamamak, başarısızlık olacaksa, o kulübe hiç bir hoca dayanmaz. man city, dünyanın en iyi hocasına ve sınırsız kaynağa sahip ama geçen sene monaco'ya, bu sene de liverpool'a elendiler. bu, guardiola'nın kötü bir hoca olduğu anlamına mı geliyor? hayır. şampiyonlar ligi, bu seviyede kazanma alışkanlığı olan takımların her zaman avantajlı olduğu bir turnuva. bok gibi paranız olması, hiç bir zaman real madrid, barcelona ve bayern'i yeneceğinizin garantisi olamaz. real'in, organizasyon olarak 100 senede öğrendiğini, bir hocadan 2 senede kulübünüze enjekte etmesini beklemeniz de pek gerçekçi olmaz.

    emery'nin arsenal'deki şansı, şımarık ve tembel bir kadrodan daha çok, rahata alışmış ancak istekli bir grup bulacak olması. geçen sezon içerisinde, oyuncuların sahada ne yapacaklarını bilmemelerinden şikayet ettikleri basına sızdı ve yeni dönem ile beraber böyle bir sorunları olmayacağına eminim. emery'nin eski öğrencisi joaquin'in de "emery, bana o kadar çok video verdi ki, evde popkorn kalmadı" sözleriyle çok güzel açıkladığı üzere, arsenalli oyuncuların eğitim ve yönlendirilme ihtiyaçlarının karşılanacağı kesin gibi. burada asıl kritik mesele, takımın bu yeni kültüre nasıl adapte olacağı ve oyuncuların bu bilgi yüklemesine verecekleri reaksiyon. bana göre, emery'nin psg macerası, onun açısından yanlış bir seçimdi. lejyonerleri alıp kupa alma işi, başka bir hoca türünün uzmanlık alanı (tuchel bile o türe giriyor mu bilmiyorum). bu yönüyle, kendisinin arsenal'e daha iyi uyum sağlayacağını düşünüyorum. kısa vadede başarılı olup olmayacağını, oyuncuların ona uyum sağlayıp sağlayamayacağı belirleyecek ve bu gerçekleşmezse, arsenal yönetimi ve taraftarı, umuyorum wenger'e gösterilen sabrın yüzde birini emery'e de gösterir.

  • fransız arabaları, alman arabalarına rağmen kendilerine pazar bulabilme başarısına sahiptir.

    debe edit'i: hiç beklemediğim bir entry ile ilk defa debe'ye girmiş olmam bir yana, yaklaşık 14 senedir yazıyor olduğum sözlükte, en beğenilenlerimde gelmiş geçmiş en iyi olarak birinci sıraya oturmuş olması ilginçmiş gerçekten. madem öyle, güzel filmler ve şarkılar unutulmasın. #50283014 filmleri izlensin, #52593384 şarkıları dinlensin.

  • büyük çalışma.

    yalnız şu cümle çok komik değil mi?
    --- spoiler ---
    trabzonsporlu birinin zamanının değerli olduğunu düşünüyorum.
    --- spoiler ---
    hem saatlerce, günlerce uğraş, böyle kol bir liste yap. hem de bizim zamanımız değerli" de. resmen işsizlik lan şu liste.
    ahaha.

    - hangi takımı tutuyorsunuz?
    + trabzonsporluyum.
    - o zaman sizin zamanınız değerlidir.

    ahhahahahha.

    edit: inşallah trabzonlu arkadaşlar bu entryi okumamıştır. çünkü zamanları değerli.

  • güzelliği karşısında büyülenilen keopatra uğruna mısır'dan marmaris' e kadar zor şartlarda getirtilen özel mısır kumlarından (ona güzel bir plaj yapıp, aşkını kazanmayı amaçlayarak) oluşan plajın adı.

  • 1970'ler beşiktaş... yıldız teknik üniversitesi'nin iki öğrencisi, annem ile babam, muhtemelen bir eylemde, aynı çevrenin içinde karşılaşırlar. bölümündeki tek kadın öğrenciymiş annem, istanbullu, hırslı bir kadın. babam bildiğiniz köylü çocuğu, odtü'den kaçmış ytü'ye gelmiş.
    bir gün annem vapurda beşiktaş'tan üsküdar'a geçerken bir olay yaşanır: faşistler annemi vapurun pervanesine atarlar, kurtulur, karaya çıkarılır, orada da üstüne saldırırlar. neyse, eve gelir, dedem geç kaldığı için kızmış, "ne olursa olsun bu sofraya 7'de oturulacak" der, annem ertesi gün evden kaçar. rahat hareket edebilmeleri için evlenmişler, arkadaşları öyle dedi. bir de babamın anneme abbasağa parkı'nda evlenme teklif ettiğini biliyorum. günler geçer; çok kısa bir sürede evlenirler. beşiktaş'ta bir sürü hatıraları var, bazı günlerde, bazı duvarlarda görülebilen... "bak biz burdayız" diye kırmızı kırmızı göz kırparlar bana... hep olay, hep debdebe...
    günlerden bir gün annem çalıştığı fabrikaya gider, gece nöbetçi. trafoda bir yangın çıkar, bir işçi içeride kalmış, annem girip, kurtarır adamı, kendisi yanar... 10 gün yaşar, sonra ölür ankara'da... öldüğünde 25 yaşında...
    bana da bu hikâye kaldı; bazen bir insanı kurtarmak devrim yapmaktır... bazen bir insanı kurtarmak dünyayı kurtarmaktır...
    bir insanı, düşüncesi, ırkı, dili, dini fark etmeksizin sevmek, hiç tanımadığı bir insan için canını verebilmek...