hesabın var mı? giriş yap

  • kaledeki boz ayısıyla, belinde silahla gezen çakma polatıyla, şikeci ve ırkçı kaptanıyla, tribal burak ve selçuk karakterleriyle, apaçi almancılarıyla, para için galatasaray düşmanı tüpçüyle evlenen ve camiasına ihanet eden çakma imparatoruyla, hizipçiliğiyle, kulüp taraftarılığından kurtulamayıp kendi futbolcularını yuhalayan ve ıslıklayan stadyum seyircisiyle, kendisini ıslıklayan taraftara ana avrat küfrederek cevap veren futbolcusuyla tam bir sevimlilik abidesi takım.

  • benim için şu sıralar; yemek yedikten sonra üstüne sigara içmekten vazgeçip, yemek yedikten sonra üstüne yemek yemek olarak devam eden olgu. güzel bırakamadım sanırım.

  • arkadaş bir tek benim başıma mı geliyor bilmiyorum ama internetten hangi sıkıntımı araştırırsam araştırayım muhakkak bir şekilde kansere bağlanıyor.

    örneğin kolumda kırmızı iki üç nokta görüyorum araştırıyorum:
    ... kırmızı lekeler gibi birçok belirti cilt kanserinin habercisi olabilir.

    arkadaşım "ağzımda aft çıktı" diyor beraber bakıyoruz:
    ... aft görünümlü yaralar ağız kanserinden iyi ayırt edilmediği takdirde tedavi için çok geç kalınmış olabilir.

    iş yerinde belim çok ağrıyor, bel ağrısına bakıyorum:
    ... uzmanlar bel ağrısının kanser habercisi olduğunu söyledi

    herkes felaket tellalı olmuş çıkmış...

  • ekleme: başlıklar birleşince bu da kabak gibi ortada kaldı*.

    tayyip erdogan'in yillar gectikce mukemmelestirdigi ve her sorulan soruya cevap verirken kullandigi bir algoritma var. ıletisim okumus bir insansi olarak irdelemeye calistim.

    bu algoritma bir kac adimdan olusuyor ve eger zamani varsa tum adimlari (1'den 7'ye hepsini), zamani daha kisitliysa bazilarini (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullaniyor.

    daha iyi anlatabilmek icin bir ornekle aciklayacagim. erdogan'in kucuklugune donup, evdeki vazoyu kirdigini varsayacagim.

    tayyip evde yalnizdir ve annesi eve gelince vazoyu kirilmis olarak bulur.

    annesi: tayyipp! vazoyu mu kirdin!

    adim 1: yapilan yanlisin ifade edilme seklini degistir, onu yanlis olmaktan cikar ve iyi bir sey gibi goster.

    - vazoyu kirmadim, parcalarina ayristirdim ve yeniden sekillendirilebilmesi icin bir duzenleme yaptim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "agaclara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup tasiyoruz."
    "degismedim, gelistim."
    "alkolu yasaklamiyoruz, kullanimini duzenliyoruz."

    adim 2: o sucu isleyecek / hatayi yapacak dunyadaki son insan olduguna ikna et.

    - ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? ben de vazoyum. vazonun daniskasiyim. o vazo alindiginda, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukari tasiyan benim. vazonun gunesten rengi solmasin diye onu depoya koyalim diyen, kimse kiskanmasin, nazar gelmesin diye arkadaslarim gelince ustunu orten yine benim. o vazonun bir numarali destekcisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "biz niye agac kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon agac diktik."
    "biz niye yargiya baski yapalim, turkiye'deki en buyuk adalet sarayalarini yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en buyuk olanaklari saglayan biziz."

    adim 3: soz konusu olayin onemini indirge, olayi normallestir, hatta yaptiginin az bile oldugunu orneklerle acikla.

    - ayrica ben vazonun yeniden duzenlenmesine neden bu kadar tepki gosterdigini anlamiyorum. vazo, daha cok eski komunist ulkelerde kullanilan, artik miyadini doldurmus bir sus esyasi. bak amerika'ya, bak ıngilitere'ye var mi evlerde vazo? hic filmlerde goruyor musun? modern evlerde goruyor musun? anca cavusesku donemindeki romanya'da, sosyalizm ilettinden kurtulamamis ukrayna'nin oblastlarinda kullanilan, barok bir sey vazo. var mi modern dunyada vazonun yeri? yok. bu tepkiyi anlamak mumkun degil. bence vazonun yeniden duzenlenmesinde gec bile kalindi.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "alkol duzenlemesi sadece bizde yok ki. bunu biz mi uydurduk? bakin iskandinav ulkelerine, fransa'ya, ıngiltere'ye, hepsinde kat be kat daha fazla kisitlama var. bizdeki duzenlemeler daha baslangic seviyesinde."

    adim 4: sefkatinle, erdeminle karsidakini ez. ıstesem yapardim ama yapmadim de.

    - simdi bana boyle suclamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kirardim. her gun evdeyim, vazoyla basbasayim. madem boyle hasmane bir tavrim var neden kirmadim? ıstesem kirardim hatta yok ederdim. ama yapmadim. sahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadim, cunku ben senin dusuncelerine saygi duyuyorum. ınsanlarin vazoyu sevme hakki benim icin kutsal. vazoyu vazo oldugu icin degil yaradandan dolayi seviyorum. ben bu evde vazolarin teminatiyim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    bunu sadece erdogan degil, tum parti kullaniyor aslinda. guncel ornekleri "gezi olaylarinda, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya melih gokcek'in dedigi "sizi bir kasik suda bogardik ama kahretsin ki demokratiz."

    adim 5: soruyu asla cevapsiz birakma. soruya "varsayalim dediginiz dogru" seklinde cevap ver. bunun olasiligini kabul et ve bu olasiliga karsi da sorumlu bir sekilde davrandigini goster.

    - varsayalim dedigin dogru. vazonun basina soyledigin seyler geldi. bu her seyin benim yuzumden oldugunu mu gosterir? pencereler ceyran yapmis, kedi kosarken vurup kirmis olabilir. ben bunlarin arastirilmasi icin komsunun oglu mustafa'ya gerekli talimatlari verdim. dunku ruzgarin hizini arastiracak, kedinin davranislarini inceleyip bana rapor verecek. eger bir yanlis tespit edersem o kediyi once ben cezalandiririm. o pencereleri once ben tamir ederim. her seyi takip ediyorum, her seyi evimiz icin, evimizin guzelligi, ferahi icin yapiyorum.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "polisin geziparki olaylarinda asiri gaz kullanmasiyla ilgili sikayetler var, dogru. bunlarin incelenmesi icin gerekli yerlere talimat verdim. eger boyle bir sey varsa, incelecek, geregi yapilacak. boyle bir seye izin vermeyiz, veremeyiz."

    adim 5: soruyu soranin bu konudaki samimiyetini sorgula.

    - simdi bir de soyle bir nokta var. salondaki vazo, dunyada ilk defa yeniden duzenlenen vazo degil. madem vazolar konusunda boyle bir hassasiyetin var, alt komsunun vazolari, hem de 1 degil tam 2 vazosu, oglu tarafindan kirildiginda neden tepki gostermedin? o zaman neredeydin? ya da tasinirken seramikleri kirilan ayse teyzeyle birlikte neden goz yasi dokmedin? bu vazonun farki yalnizca benimle ilgili olmasi mi? burada amac uzum yemek degil, bagciyi dovmek. vazo bahane.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "madem agaclari bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin icine universite yapilmasin diye yirtinirken neredeydiniz? neredeydi bu kalabaliklar?"
    "madem basin ozgurugu diye bu kadar yirtiniyorsunuz, 28 subat doneminde neredeydiniz?"

    adim 6: olaydan yirttin, kendini iyi gosterdin. simdi bu avantaji rakibini kotu gostermek icin kullan.

    - bu vazo kirmak falan hep ali'nin (kardesimin) yapacagi seyler. o yapar bunlari. gecen sene cam dolabin penceresini kiran, kucukken babamin pikabina top atan kim? ali. ali'nin zihniyeti kirar ancak vazoyu. bunun arkasinda da o var; ben sana soyleyeyim. simdi babamin harcliklara karar verecegi donem yaklasiyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklinca boyle bir camur atma yolu buldu. bunlari babam hep goruyor. babam dogru karari verir, benim icim rahat. ben hep konusuyorum babamla."

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "bu gosteriler, kargasalar hep chp zihniyetinin bir urunu. bunlarin arkasinda onlar var, secim yaklasiyor ya aklinca oradan vuracak. marjinal guruplari orgutleyip, uc bes capulcuyla kargasa cikartmaya calisiyorlar. ama biz halkimizi biliyoruz, halkimiz bunlara itibar etmiyor. halk her seyi goruyor."

    adim 7: konu kapandi, cevap verildi. konusmani kendini ve yaptiklarini overek zirvede birak.
    - ben bunlara bakmiyorum anne. ben isime bakiyorum. bak 2 senelik ortaokul hayatimda, sinifin en caliskani olmusum. herkes beni parmakla gosterir hale gelmis, diger cocuklarin annesi de ogullarina tayyip gibi ol evladim der duruma gelmis. bu durumdayiz. din 5, beden 5, matematik 5. bu durumdayiz. ben isime bakiyorum, dersime bakiyorum. ailemiz icin hayirli bir evlat olmaya, ailemizi, babamin da dedigi gibi evelallah apartmandaki ornek aile konumuna tasimaya calisiyoruum, calisacagim.

    bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

    "ekonimi soyle guzel, imf borclari soyle az, milli gelir soyle yukseldi vs vs."

    kaynak: http://www.ozanbey.com/…cevap_verme_algoritmasi.asp

  • 2. evliliğimin boşanma duruşması 22 ocakta.

    ilk evlendiğim eşim de benden sonra bir başkası ile evlendi, daha sonra boşandı.

    ben bir daha evlenir miyim, evlenmez miyim bilmem. ama tecrübelerimden yaptığım çıkarımları naçizane sizlerle paylaşayım, madem başlık açılmış...

    boşanmaya bir anda karar verilmiyor * , aksine uzun zaman boyunca bir düşünce sürekli içini kemiriyor duruyor. "acaba" sorusu bir kere içine yerleştiğinde kemiriyor ha kemiriyor. ve inanın ki, eşiniz için de aynı süreç başlamış oluyor.

    şöyle bir örnek vereyim;

    15 temmuz 2020 günü kendi kendime bir karar verdim. anılar, yaşanmışlıklar ve sevgimiz için ilişkiye 1 sene daha mühlet verdim. kendi kendime dedim ki "15 temmuz 2021 tarihinde, o an aramızın ne kadar iyi veya kötü olduğuna bakmaksızın bir karar vereceğim. ya tamam, ya devam.."

    anlamışsınızdır ki; bu kararı verdiğim zaman sorunlarımız vardı eşimle. o da bunun farkındaydı pek tabi. nitekim ekim ayında eşim geldi ve boşanmak istediğini söyledi. dedi ki;

    "neredeyse son 2 senedir yaşadığım bu hayatın benimle ne ilgisi olduğunu anlamaya çalışıyorum"

    ben de düşüncelerimden bahsettim ve boşanma kararı aldık. sonra benim aklıma aile terapisti geldi, bir seans gittik. ama terapistin elinde sihirli bir değnek yok. bazı şeylerin düzelmeyeceği aşikardı. 1 hafta sonrasında kesin olarak boşanacağımız konusunda anlaştık.

    eşimle o kadar iyi eğlenirdik ki, çevremizdeki arkadaşlarımız sırf biz eğlenirken o ortamda olmak için yanımıza gelirlerdi. parmakla gösterilirdik. diyaloglarımız, atışmalarımız, dans etmemiz, beraber şarkı söylememiz insanları kıskandırırdı. kıskandıklarını da açıkça söylemekten çekinmezlerdi.

    öyle ki; kardeşim bir gün babamın yanına gitmiş ve demiş ki "baba sana sorsalar, abime nasıl bir eş istersin deseler, şimdiki eşini eşini anlatırdın" o kadar uyumlu görünüyorduk ama değilmişiz.

    nelerden uyumsuz olduğumuzu örneklerle anlatmayacağım, gerek yok. her ilişkinin, her insanın kendi içindeki dinamiği farklı. asıl olan; insanın kendisini tanıması + eşini tanıması. hayattan beklentiler ve aksiyonlar uyuşmazsa, iyiyken ne kadar iyi olduğunuzun hiç bir önemi olmuyor.

    madde madde aktarabileceklerim şunlar;

    - konuşamıyorsanız
    - tartışmadan kaçıyorsanız
    - kişisel alanlarınıza saygı göstermiyorsanız
    - rahatsızlıklarınızı dile getirmekten rahatsız oluyorsanız

    boşanmak en en en ennnn iyi şey olacak sizin için.

    boşandıktan sonra daha iyisini bulabilir miyim düşüncesiyle geri adım atmayın. her insan ilişkiye kendi dinamiğini katar, bu da demektir ki bambaşka haz durumları, bambaşka sorunlar. ama karşınızdaki insanla artık konuşamıyorsanız veya konuşmuyorsanız, ikiniz de kendi hayatlarınıza ıstırap etmeyi bırakın.

    kimsenin gazına gelmeyin.

    aile terapisti şu yönden güzeldir, iki tarafı da açıkça dinleyen, iki tarafı da o an tanıyan, bu konuda profesyonel eğitim almış ve sizin aranızda -o an yaşanması gereken tartışmaya- profesyonelce hakemlik edecek kişidir terapist. sana karşı duyularını kapatan eşine dönüp "hayır sen bu konuda hatalısın" diyebilecek ve farkındalık yaratacak kişidir. ama dediğim gibi, elinde sihirli bir değnek yok. olmuyorsa zorlamanın da anlamı yok.

    tek tavsiyem aile terapisti, ama kişisel düşüncem içinize uzun zamandır sinmiyorsa ve bu duygu karşılıklıysa boşanın gitsin.

    evlilik kurmak zordur, boşanmak maksimum 20 dakika sürüyor. kararı alırken bunu aklınızdan çıkarmayın.

  • 90'ların başı, bir yaz gecesi. arkadaş evinde toplanılır. güzel vakit geçirilir, kafalar da çeşitli yollarla güzelleşmiştir. geyik yapmaktan bıkıldığı noktada tv açılır, sesi kısılır, karanlıkta çıt çıkarmadan seyredilir. derken yukarı kattan* bir cam kırılma sesi gelir. burada atlanmaması gereken nokta, ev sahibinin imitasyon katana koleksiyonu olduğudur. ve hepsi de aşağı katta, bulunduğumuz salonun duvarlarında asılıdır. cam kırılma sesinin ardından sanki telepatik uzaylılarmışız, sanki yıllardır bunun için eğitilmişiz, sanki biri bir düğmeye basmış gibi hepimiz sessizce kalkar ve duvardaki kılıçları alırız. gerçek kılıç olmadıklarından keskin değillerdir ama elde çok ürkütücü durdukları da bilinmelidir. psikopat ninjalar gibi karanlığın içinde kılıçları havaya kaldırır, gözümüzü merdivene dikeriz. saniyeler sonra tvnin ışığında şüphelinin ayaklarını görürüz. merdivenden yavaş yavaş iner. başı gözüktüğü anda ev sahibi ışıkları yakar. göz göze gelinir. karşılıklı çok kısa bir donmanın ardından topluca haykırmaya ve adama doğru koşmaya başlarız. adam ışık hızıyla yukarı fırlar ama durmayız. kovalamaya sokak boyunca devam ederiz. ama hırsız akıl almaz bir hızla kaçar. hoş, yakalamak istiyor muyuz, yakalasak ne yapacağımızı biliyor muyuz belli değildir. adamın o an ne hissettiğini canlandırmaya çalışıyorum gözümde. dört adam. dördü de entel kuntel tipler. şortlu, gözlüklü, keçi sakallı, 20'li yaşlarda gençler. ellerinde japon işi kılıçlarla pozisyon almış seni bekliyorlar. hatta içlerinden biri yeniçeri taarruzundaymış gibi allah allah allah diye bağırıyor. "ne kadar postmodern" diyecek zamanı olmuş mudur?

    edit: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12497984.asp

  • bir artiztin huzunlu sonunu izletti bize az once. a a adana diye diye gitti. twitter hesabindan kendinden once yarisan yarismaciya ozurlu kontenjanindan katilmis heralde yazmis. bahsettigi yarismaci 30.000 lira kazandi kendisi ilk soruda elendi. boyle tipler ilk soruda elenince acaip bir huzur kapliyor icimi.