hesabın var mı? giriş yap

  • devletlerden ve uluslararası oluşumlardan "dürüstlük" bekleyen saf tipleri şaşırtmıştır. tüm bunlar çıkar ilişkisidir ve türkiye diplomatik hataları yüzünden yalnızlaşmıştır. kimsenin "bize karşı" olduğu yok. siz gerçekten eğitilmezsiniz. kurtuluş savaşı'nda ülkenin dört bir yanı paylaşılmışken direnç gösterdiğimizde ve mustafa kemal atatürk'ün önderliğinde klasik tabirle "henüz ölmediğimizi" ispat ettiğimizde ülkemizi işgale gelmiş olan italyanlar ve fransızlar dahi bir anda taraf değiştirirek ya bize yanlamış ya da toz olarak yunanları yalnız bırakmıştı. bugün sorsan herkes fransa'ya, italya'ya söver... e işlerine gelince yunanlara karşı bizi desteklediler ama? neden? bizi çok sevdikleri için mi arka çıktılar? bizi çok seviyorlarsa neden bir sene öncesinde ülkemizi bölmeyi ve paylaşmayı amaçlıyorlardı?

    uluslararası ilişkilerde bunlar yok. diplomasi var. çıkar var. türkiye de bu konuda inanılmaz zayıf, cahil, beceriksiz kişiler tarafından yönetiliyor. ülkenin büyük bölümünün gazla çalışan, geçmişte yaşayan karbonhidratçı kitleler olması da tabii ciddi bir sorun.

    ulan "bunlar karşı olduğuna göre iyi yoldayız" nasıl bir kafa, böyle saçma bir zihniyet olabilir mi? açıp baksanıza kaç senedir bu ülke ab yardımı alıyormuş, kaç yıldır çeşitli ab programları kapsamında belirli standartlar geliştirmiş ve birliğin önemli dış ortaklarından biri olarak yatırım almış?

    ab kimseyi seviyor ya da sevmiyor değil. günü gelir ab türkiye'yi savunurken yunanları itin bir tarafına sokar. olmamış şeyler değil bunlar. yunanistan'a giderseniz onlar da ab'den ve diğer güçlerden şikayet edecektir türkiye'ye "hak ettiği ceza" verilmediği için. yani yunana sorsanız o da "bizi eziyorlar, türklere arka çıkıyorlar" diyor.

    velhasıl bırakın bu suçluyu daima dışarıda arama zihniyetini, biraz yüzleşin kendinizle. yüzleşelim. petrol çıkarıyorsak çıkaralım da şu "tüm dünya bize karşı" saçmalığını bırakalım.. inanın kimsenin o kadar da umrunda değiliz. olsak dahi bu "türk düşmanlığı" kaynaklı değil, tamamen siyasi ve diplomatik bir mesele. sen bugün yunanistan'ın güçlenmesini istemiyorsun çünkü komşun. senin için risk oluşturabilecek bir ülke. di mi? "yunan" olmasıyla alâkası yok bunun. orada senin açından tehlikeli olabilecek başka bir ülke olsaydı yine aynısını söyleyecektin.

    neyse ya sıkıldım. aynen kanka, ab karşı çıkıyorsa doğru yoldayızdır. böyle devam.

    ***

    edit: "dürüstlük beklemeyecekmişiz ama hep türkiye mağdur oluyor" diyenler oldu, "hadi akdeniz'i açıkladık da fırat'ın doğusundakiler ne olacak" yazanlar oldu... açıklamaya çalışayım.

    arkadaşlar öncelikle türkiye'nin hep mağdur olduğu yok. öyle bir dünya yok. bunu neye dayanarak söylediğinizi anlamıyorum gerçekten. türkiye cumhuriyeti neredeyse 100 yaşına basacak. öncesini de sayarsanız 700 küsür yıllık osmanlı devleti var. siz tüm bu süreçlerde hep bizim mağdur olduğumuzu ve düşman bellendiğimizi mi düşünüyorsunuz? öyleyse kusura bakmayın ama bu sizin cahilliğiniz oluyor, şimdi size 1299'dan beri "türklerin avantajlı çıktığı ve uluslararası kamuoyu tarafından haklı görüldüğü" konuları mı yazayım? sorun tam olarak bu işte: millet bizim arkamızdaysa, "biz zaten haklıydık!" deyip işin içinden çıkıyorsunuz. iyi de başkaları öyle düşünmüyor. bu konuda da yunan "biz haklıyız zaten" diyor mesela, bizse "avrupa birliği ikiyüzlülük yapıyor" diyoruz. bu tamamen bakış açısıyla ilgili bir durum. objektif değerlendirirseniz bu tarz onlarca, yüzlerce ve hatta belki binlerce "türk yanlısı" ve "türk karşıtı" tutum bulabilirsiniz. inanın bunların neredeyse hiçbiri türk olmamızla ilişkili değil, tamamen çıkar kaynaklı. açıp bakın o nefret ettiğiniz "emperyalist dıj güçler" son 200-300 yılda osmanlı ve türkiye'yi yerine göre nasıl desteklemiş. bunu büyük devletleri savunmak adına söylemiyorum. okuyan herkes abd'den ölesiye nefret ettiğimi bilir. demek istediğim şey sadece şu: "dünya bize karşı" düşüncesi gerçek sorunu görmezden gelen yanlı bir tutumun sonucudur.

    hadi burası böyle, fırat'ın doğusunu ne yapacağız, adamlar resmen bize karşı diyen oldu... ben diplomasinin her şeyi çözeceğini söylemiyorum. bazen her şeyi doğru yapsanız da acı çekersiniz. biz öyle bir durumda değiliz. biz her şeyi yanlış yaptık. suriye'yi, iran'ı, amerika'yı, rusya'yı... hepsini kızdırmayı, kendimize düşman etmeyi başardık. böyle bir tabloda kimseyi durduramazsınız. abd süper güç olabilir ama bir halkı ve yönetim kadrosu var. vietnam'da neden boğuldular, güçsüz oldukları için mi? alâkası bile yok. siz de iyi ilişkiler geliştirir, iyi kozlara sahip olursanız amerikanlar size "çıkın gidin lan burdan" diyebilecek olsa dahi en azından iki kez düşünür bunu. "biz burada türkiye'yle bozuşursak iyi olmaz" diyebilir. sonuç itibariyle dünyayı yöneten bu haydutlara diplomasi zaten sökmez ama bunlar diplomasi olduktan sonra tartışılacak şeyler. bizde o yok. yalnızız ve bunu kendimiz yaptık, bu kadar basit.

  • temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı bir hayatı makul gören halk.

    edit:daha kolay anlaşılması için, yakın zamanda batan ülkelerden yunanistan'da halk bizdeki mevcut durumdan daha iyi bir vaziyetteydi. demek ki halk iktidarın cebine müdahalesine izin vermedi.
    bizde yatak odamıza girmişler, evin her köşesini talan etmişler.
    kimi umutsuz şekilde kenara çekilmiş izliyor,
    kimi ses çıkarıyor, yargının keskin kılıcıyla tanışıyor.
    bir de stockholm sendromlu arkadaşlar var.
    evine yapılan baskını alkışlıyor.

  • annem kendisine ingilizce ogrenmeye gidiyorum diye evden cikar babamla bulusurmus yil 1972. ingilizce yalan olmus ben gercek...

  • sistem hacklemekten ziyade öğretmenlerden birinin kullanıcı adını ve şifresini okuldaki bilgisayarlara kaşla göz arasında keylogger atarak ele geçirmiş bir liseli.

  • mercedes benz bayii vardı bizim orada. heralde mercedes benzerleri yazmak istiyorlar ama tabelaya sığmadı diye düşünüyordum. amcaya "mercedes gibi" yazarsanız sığar demiştim. anlamadı salaklar.

  • bisikletle her sabah gazete dağıtan çocuklar vardı. gazeteyi rulo yaparlar, bahçeye fırlatırlardı. evin sahibi uyuşuk uyuşuk çıkar gazeteyi alırdı. gazeteci çocuk "günaydın mistır brown" falan der, sonraki eve yollanırdı. gazeteci çocuklar 11 - 12 yaşlarında falan olurlar, harçlıklarını çıkartmak için çalışırlardı. lan bizi annemiz bakkala yollamazdı küçüğüz, kazıklanırız, parayı kaptırırız diye. elalemin çocuğu o yaşlarda harçlığını çıkartsın, serbest teşebbüsün ruhunu kapsın, biz de mal gibi büyüyelim. eh haliyle o velet büyüyünce ticarete atılır, bütün dünyaya mal satar, bill gates olur, rockefeller olur. biz de böyle güdük kalırız tabi. ah ah...