ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
diyarbakır'da 10 çocuklu annenin yardım çığlığı
-
yardım aldığında ilk yapacağı şey yine çocuk olacaktır.
türkçede son ile biten kelime olmaması
-
doğrudur.
zira türkçede ilk heceden sonraki hecelerde "o" seslisinin bulunduğu hiçbir sözcük türkçe değildir.
(bkz: şimdi dağılabilirsiniz)
gezip tozmalarda 36 poz hakkı olunan zamanlar
-
filmin baş tarafındaki yanık bölümün geçilmesi amacıyla ilk bir kaç pozun çok da gerekli olmayan çekimlere harcandığı, film makarasının sonunda ise "hadi yaaaa!.. bitti!.." diye hüzünlere gark oldunduğu zamanlardı. geziye gidildiğinde yanına bir kaç makara fazladan boş film almaktı. başkalarının pozlarını çektiğinde kendine de kalsın diye fotoğrafçıya "kafa + 1 sayıda basılacak usta!.." diye tembihlendiği, manzara pozlarında ise bazı şaşkın fotoğrafçıların "ulen kafa yok ama iyisi mi iki tane basayım bundan..." diyerek hesabı şişirdiği günlerdi. okul gezilerinden sonra fotoğraflar dağıtılırken para toplama ya da para verme telaşıydı. önce birer tane örnek baskı alınıp daha sonra çoğalttırılırken, "ulen bu da falancanın filanca kuzeniymiş, nerden görecem herifi bir daha?!?" deyip sayıya dahil edilmediği, sonra da o falancanın "aaaa, kuzenim için yok mu?!?" diye arıza çıkarttığı bir dönemdi.
hey gidi hey.
auguste escoffier
-
fransız mutfağının gelmiş geçmiş en büyük şefi. 1847'de fransa'da doğdu. 12 yaşında dayısının yanında komi olarak çalışmaya başladı. 19 yaşında dönemin iyi restoranlarından le petit moulin rouge'da çalışmaya başladı, mutfaktaki üstün başarısından dolayı üç senede mutfak şefi oldu. sonra ünlü otel girişimcilerinden césar ritz ile tanıştı, kısa bir süre sonra da beraber savoy hotel'i şletmeye başladılar. 1920 yılında fransız mutfağına katkılarından dolayı legion d'honneur unvanının sahibi oldu.
escoffier, servis ve mutfak organizasyonuna kökten değişiklik getirmiştir. eskiden yemeklerin hepsi aynı masaya konulmaktaydı. bu şekilde yiyecekler daha yenmeden soğuyordu. escoffier, yemeklerin planlı bir düzenle sunulduğu menü anlayışının yaratıcısı olarak bilinmektedir. sunum sanatını sadeleştirmiştir. onunla gelen anlayış, herkese bir veya iki çeşit yemek sunulması ve herkesin yemeğini menüdeki sıraya göre yemesidir.
tarsus amerikan kolejinin agd'yi okula almaması
-
amerikalılarla araplar arasında geçen olay.
biz türkleri ilgilendiren tek yanı bizim topraklarımızda cereyan etmesi.
yurtdışında balayı olmazsa nişanı atarım diyen kız
-
`zaten reis faizleri düşürdü bu neyin korkaklığı ya erkek ol azıcık` diyen bir sevgili iceren serin hikaye.
insanın şişmanladığını fark ettiği an
-
ananenin "güzelleşmişsin" dediği andır.
500t
-
500t otobüsleri aslında otobüs değildir. mutantdır, canlı organizmadır, binen yolcuları içine alır eritir ağzına sıçar sonra posasını belli duraklarda dışarı atar. yaşayabilmek için yenilerini alır.
175 cm'den kısa erkeklerin yaşama nedeni
-
boyum 176 cm olduğu için içime su serpildi. balkona bayrak astım, şuan ailemle birlikte 10. yıl marşı söylüyoruz.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: yozgattan polo kazak aldım
1. logusunda adam atı zikiyor amk.
kpss 2011
-
arkadaş sınavı filan boşverdim, ulan adam sınavdan çıkarken verilen silgi-kalemtraş ve kalemleri çöpe atıyor, ve sınav gözetmeni olan hocada bunu çöpten topluyor. hoca ya söyledim, " ihiyacı olan vardır benimkileride alın" diye, adam "kalemi olmayan öğrencilerim oluyor onlara dağıtıyorum yıl içinde" dedi.
bi tarafta şerefsiz-ler- sırf bedava olduğu için çöpe atar verilenleri, bir taraftada başkasının çocuğu kalemsiz silgisiz olduğu için bir öğretmen bunları çöpten toplar. işte memleketin hali....
uçurumdan düşen adam ve aşırı sakin arkadaş grubu
-
bi sakatlık yaşamamasını umduğum atlama. ki kendi dediğine göre " yoğk "
toprakta yavaşlatıp, ters perendeler atarak durdu ehheh. ben en çok adam dan dun giderken " la yavaş oğlum nidiğon lağn " diyen kişiye güldüm. lan ne etmesi mi var, adam düşüyo işte patates çuvalı gibi.