hesabın var mı? giriş yap

  • bir aysel tuğluk açıklaması. tuğluk; "kürt siyasetçileri olarak şunu açık ve net söylüyoruz. bir tek gerillanın burnu kanarsa bunun hesabını sorarız. hükümete çağrımız, herhangi bir provokasyona meydan vermeden, tek bir gerillaya zarar gelmeden, bunun tedbirleri alınarak çekilme sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasıdır." demiş.

    başbakan türk askeri için böyle bir çıkış yapamadı, tek askerimize zarar gelirse bunun bedelini ödetiriz diyemedi ya. şimdi susup izlesinler. baraj yapımını durdursunlar, karakolları yıksınlar, gerilla geçerken selam dursunlar. alkışlar hükümetimize.

  • yemek yerken -özellikle hızlı bir şekilde yediğimizde- besinlerle birlikte bir miktar havayı da yutarız. hıçkırık ise bu havanın tekrar dışarı atılması için vücudumuz tarafından geliştirilen bir tepkidir. diyafram çok hızlı bir şekilde büzüşür ve hızla nefes almamızı sağlar, bu sırada ses tellerimizin bulunduğu kısımdaki hava bloke edilir ve bu durum ağzımızdan "hıckkk!" şeklinde bir ses çıkmasına sebep olur.
    mideden kaynaklanan bu olayın diyaframla bu kadar yakın bir ilişkisinin bulunma sebebi, bu iki organı kontrol eden sinir hücrelerinin neredeyse iç içe geçmiş olmasıdır. bu yüzden genelde yemek yedikten sonra hıçkırırız, sindirim sistemi durduktan sonra hıçkırık da kesilir.

  • gittiğim ilk biletli tiyatro oyununda başrol oynamıştır. 2071'de türkiye oyununa, wikipedia'ya göre 1994 yılında, anneme ısrar ettiğim için, tek başıma gitmiş, kendisini ve tüm oyunu büyülenerek seyretmiştim. annem bir tek bilet almıştı, ama oyunu eve yakın bir yerde sanıyordu, halbuki oyun uzaktaydı ve ben çok istemiştim izlemeyi. o da dışarıda oyun bitene kadar beni beklemişti. 9 yaşında bir çocuk olan bendenizin tek başına oyuna gelmesine şaşıran diğer izleyiciler, bana oldukça ilgi göstermiş, içecek yiyecek ısmarlamış, hatta oturduğum zemini yükseltmek için montlarını koyup görebilmemi sağlamışlardı. gördüğüm ilgi karşısında muazzam bir gururla oyunu seyre dalmıştım. oyunda, rasim öztekin'in karakteri, günümüzde (1994) dondurulmuş, 2071'de uyanmıştır. türk lirası dolar karşısında değer kazanmakta (1 türk lirası 82 dolar gibi bir radyo anonsu vardı), kadınların baş tacı edildiği ve atatürk'e büyük saygı duyulan, ona hiç hakaret edilmeyen bir gelecek öngörülüyordu. 2071'deki her şeye şaşırıyordu ama bu üç şeyi unutmuyorum. zira her biri en büyük alkışlara sahne olmuştu, özellikle atatürk kısmı - usta oyunun sonunda bu kısımdan bahsediyor, alkışlar salonu yıkıyor, ben ise tüm alkışlar arasında büyük fark yaratan son atatürk alkışıyla bir başka gururlanıyordum.. ustaya saygıyla.

  • simdi biraz fantastik gelebilir; ama gercek.

    iki yil once bitirdigim, oncesinde de iki yil suren bir dunya turu seruvenim oldu. katildigim gemi ile okyanustan okyanusa, limandan limana dolanmistim. yasadigim bu donemi yillar sonra hatirlamami saglayacak anilar biriktirme karari almistim ilk adimimi attigimda disari. bu minvalde, en basta cok klasik olan gittigim ulkelerden magnet ya da kartpostal biriktirmek geldi aklima ama sonra cok siradan buldum bunu ve vazgectim. ne yapsam diye dusunurken aklima cok zor ama inanilmaz bir sey geldi.

    bitirebilmem yillarimi aldi; ama degdi.
    amerika'sindan japonya'sina kadar, hindistan'dan isvec'e kadar, portekiz'inden tut da turkiye'ye kadar butun maviliklerden gectim. ve bu seyirler sirasinda geminin arkasindan sarkittigim kucuk bir kova ile sular topladim ve bir kavanozda biriktirmeye basladim. gunu gelip de son okyanus suyunu kavanoza aldigimda hedefime ulasmistim. bir kucuk iksir sisesi aldim ve butun topladigim sulardan birer kasik alarak o sisede harman yaptim.

    dunyanin dort bir yanindan topladigim, tam yedi denizin suyu var bende. bir gun karsima biri cikar da evlenecek olursam, mustakbel kisiye teklifimi sacma bir yuzukle degil, emegimi verdigim bu kucuk sise ile yapmayi dusunuyorum. mecaz anlamda degil, gercekten dunyayi avuclarina sermis olacagim.

  • bayram tatili için memleketine giden ev arkadaşı otobüs servisine binerken "aşkım beni unutma, varınca ara demek"
    akabinde adamın kızarıp bozarması, otobüste yan tarafta oturan kadının yolda adama oğlum aslında yakışıyorsunuz, bu devirde böyle şeyler normal artık demesi...
    herifin yol boyunca stres olması

  • zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.