hesabın var mı? giriş yap

  • bilip bilmeden bol keseden atanları görüyorum.

    bu kadar tükenmiş insan olduğunu görmek şaşırtıcı bir durum değil, aynısı eminim şuan pek çok avrupa ülkesinde var, isviçre’de de durum bu. biraz isviçreli gençlerden bahsetmiştim şurada (bkz: #107961912)

    covid’in ilk dönemleri yöneticim sürekli arayıp hal hatır soruyordu. acayip irite edici. şirket genelinde de sürekli seminerler, call’lar filan vardı, üstüne tuz biber ekiyordu... çıldırırsın... bbg evi gibi bir denetim hissi... yazın bir ara ofisleri açtılar. benim yöneticim de bana haftada 1 gün ofise gidebileceğimi söyledi. ofise gitmek hiç istemediğim halde tamam dedim. zaten sadece 1 ay sonra 2 aylık uzaktan çalışacaktım türkiye’de. 2 defa gittim ofise. 10 gibi gidip 4’ te çıkıyordum. bu esnada gönüllü olarak tam gün, tüm hafta gitmek isteyen birkaç kişi vardı benim hiç anlamadığım. evde bunalıyorlarmış. şaşırdım.

    2 hafta 1’er gün ofise gittikten sonra tekrar konuştuk. yöneticim gittiğim gün sayısını arttırabileceğimi söyledi. bi an sinirlendim. sonra birden ampül yandı. tüm olanları birleştirdim zihnimde o an ve dedim ki “ben evde çok rahatım, hiç sıkılmıyorum, görüşüyorum da insanlarla iş sonrası. ofise gitmeme gerek yok. iyiyim merak etme.” bu sözümle beraber adamın yaşadığı rahatlamayı nerdeyse ekrandan komple hissettim. meğer adam acayip tedirgin yaşıyormuş burn out olacağım diye. “ihtiyaç duymuyorsan hiç gitme! çok iyi” dedi. olaydan sonra da birkaç toplantıda “mause henüz ülkeye geleli birkaç sene oldu ama çok iyi başa çıkıyor covid ile! oldukça iyi gidiyor. süper vs vs” gibi şeyler söyledi. bu defteri böyle kapadık resmen. sürekli arayıp iyi misin, işler nasıl diye soran adam yok oldu. “iyi ya takıl sen” diyen bir adam geldi.

    ben bunu ülkeyi komple kapatmamış bir yerde yaşadım. bütün ilk bahar dağlarda gezdik, yazın her yer açıktı ve insanlar kısıtlı da olsa sosyalleşti. ve bu esnada etrafımda gelir ve iş kaybı olan kimse olmadı.

    bütün bunlara rağmen, sonbaharın gelmesi ile 5 arkadaşım burn out oldu. birkaçı zar zor devam ediyor. bazılarında kayış koptu. rapor aldılar, uzun zaman raporluydular. sonra da part time’a geçenler oldu. birinden hiç haber alamıyoruz. mesaj atıyoruz, iyi olduğunu söylüyor. biri sürekli buluşmak istiyor, sürekli sakinleştirilmesi lazım, sürekli iniş çıkış halinde. biri cidden dehşet zayıfladı. hayalet gibi bir insana döndü.

    uzaktan bu insanları yargılarsanız hepsi iyi gelir sahibi, zengin ve refah bir ülkede hayatlarını yaşıyor. ancak derine indiğinizde korkunç bir yalnızlık yüzünüze çarpıyor. bireyselleşmiş bir hayat var burada, türkiye’deki gibi bir kolektif bir “yaşam savaşı” ruhu yok. eğer kendi çekirdek ailenizle bağlarınız iyiyse * ne ala, yoksa tamamen yalnızsınız. alkol ve ot tek dostunuz olabilir kolayca.

    burn out olan arkadaşlarımdan biri “annenle her hafta görüşüyor musun” demişti bir ara. hergün, bazen günde 2-3 kez konuştuğumu duyunca şaşırmıştı. kendisi 2 haftada bir görüştüğünü söylemişti. şimdi aklıma geldi de bir arkadaşım da 2 ayda bir filan annesi ile konuşuyordu. covid etkiledi mi bilmem.

    ben covid zamanı 4 ay kadar ailemin yanına gidip oradan çalıştım. ailesine 2 saat mesafede yaşayan arkadaşım 2 hafta anca kaldı ailesiyle. bir tanesi ameliyat olduğu için annesi gelip 1 hafta filan kaldı. kendisi gitmedi. ki ailesi ile arası da iyidir oldukça. bizim ekipte ailesinin yanından çalışan insanlar oldu bayağı, bir gün yöneticiden üstü kapalı şöyle bir yorum geldi "ailenizle zaman geçirmek istemeniz çok iyi!" **

    geçen hafta kayakta tanıştığımız bir italyan kızla konuşuyorduk. bak kayaktan gelmişiz, keyfimiz gıcır, resmen sefa pezevengi modundayız. uzun uzun şikayetleştik. * * benim tersime çok sosyal bir hatun, korona öncesi tam bir party girl olarak yaşıyormuş. ancak korona ile dehşet bir yalnızlığa düşmüş o da. ki birkaç hafta önce kenya’ya safariye gitmiş. * * daha yeni tatilden gelmiş, sonra da kayak yapmaya dağa çıkmış. dışarıdan mükemmel bir hayat ama mutsuz. çünkü yalnızlaşmış, yalnızlaşıyor. hatunun bizim ülkemizdeki yaşıtları ev, çocuk, kaynana, ana-baba üçgeninde 2dk yalnız kalacak, burn out olacak zihin berraklığı imkanı yok. bizimki ise yazın gittiği barda barmenle atışmış müşteriyi hiç sıcak karşılamıyorlar diye. italyan ruhu işte :)

    bu arada italyan kızın dediğini çok iyi anladığım bir tecrübem olmuştu. geçen sene şubat gibi italya'ya gittik. henüz virüs güneye inmemiş. uzun soğuklu günlerin ardından italya çok iyi gelmişti. döneceğimiz gün bi bardan bir şeyler alalım dedik. içeri girdim, bar ana baba günü, sipariş verdim. o esnada telefonumla uğraşıyorum. bardaki çocuk gülümseyerek bana baktı ve dedi ki "fotoğraf mı çekiyorsun?" . yok aslında çekmiyorum ama çekebilirim dedim. hatta bir adım ileri gidip "seni de çekebilir miyim?" diye sordum. tabii dedi. gülümseyerek poz verdi. içimin nasıl eridiğini anlatamam. biraz daha italyancam olsa eminim sohbet ederdik pek çok insanla. ben çok sevsem de isviçre'de böyle bir şeyi neredeyse hiç yaşayamacağımı çok iyi biliyorum. olsa olsa barmen "fotoğraf çekmek yasak" gibi bir şey der. bu araya hikaye oldu.

    bir de bazı avrupa kültürlerinde hayatın çok beklendik/planlı olması gerekiyor. misal tatil planı. uuu çok önemlidir. benim çalıştığım ekipte benim tatil planlarım hep en son belli olur. diğer arkadaşlar* 1 sene önceden tatillerini sisteme giriyorlar: xmas, paskalya, yaz tatili, kayak tatili vs. hepsinin tarihini ben bile tahmin edip onlar adına sisteme girebilirim. bi kayak tatili çok net değil. diğerleri ay gibi berrak :) onlar tabii net net yaşarken, benim planımın netleşmesini bekliyorlar. dahası sürekli soruyorlar, “net değil daha" diyorum. buna da bazen çok sinir oluyorum. son dakikaya kadar bekleme lüksüm elimden alınıyor, üzerime "plan yap" baskısı ekleniyor gibi. karşılıklı birbirimizi anlamıyoruz. ben türküm, spontanım, son dakikacıyım. karşımdakiler alman, swiss... onları ise önceden belli olmayan planlar huzursuz ediyor. her şey planlı olmalı. her şey önden netleşmeli. ama böyle alışmışlar. şimdi 1 sene sonraki xmas tatilini bu sene aralık’ta planlayan , rezervasyonunu filan yapan ve “kafam rahat” diyen adamı düşünün, bu adam yazın tatil yapabilecek mi bilmiyor. büyük sıkıntı. gencinden yaşlısına, oldukça tedirgin edici bir şey.

    dağıttım konuyu biraz ama avrupa’da yalnız başına yaşayan, hayatını çok fazla aktivite odaklı sosyalleşmeye dayandıran aksi halde çok sınırlı sosyal ilişkisi olan insan sayısı oldukça fazla.

    bir de insanların sandığınızdan daha komplike aile ilişkileri de var. burn out olan tanıdıklarım birisi ev hanımı. onu saymadım. arkadaşlarımdan birisinin annesi. bir güney amerika ülkesinden buraya gelmiş 30 sene önce. ancak yaşı 60 a gelince birden bire burn out oldu ve ülkesine geri dönmeye karar verdi kadın. 2 tane 20'li yaşlardaki çocuğunu, kocasını filan komple bırakıp gitmek istiyor. ailede büyük bir yıkım oldu. bunun gibi komplike çok fazla aile hikayesi var. bir arkadaşımı hayatında sadece 1-2 kez görmüş babasını. üvey babası ve kardeşleri var. üvey babası ile görüşüyor ama annesi ile görüşmüyor aynı ülkede olmasına rağmen. çok fazla göçmen hikayesi olan ülkelerde bir de bu gömülmüş ama her an yüzeye çıkabilecek acılar/üzüntüler var. insanların klanlar halinde göçmesi, kendi gettolarında yaşaması bu burn outları engelliyor biraz sanırım.

    bize uzak ama biraz anlamak lazım. rahat batıyor demek biraz kolaycılık. dışı bizi, içi onları yakar.

    edit: türkiye'de niye yok bu dersek

    - hayat çok fazla "yaşam savaşı" modunda
    - ülkede çok büyük bir kimlik ve sosyal sınıf çatışması var. insanlar savaşta burn out olamazlar. burn out olacak rahata ulaşmak lazım önce. ayrıca bu savaş ortamı bayağı bi adrenalin salgılatıyor bize.
    - aile bağları. ne dersek diyelim bizi çoğu zaman burn out'tan koruyan bir şey.
    - spiritüel inançlar. din ya da iyilik ya da mesnevicilik ya da adına ne derseniz. bunlar bizi hala bir miktar ayakta tutuyor. ama önümüzdeki kuşak için bunların eksikliği ekstra bir burn out sebebi olabilir.
    - mental hastalıkların önemsenmeyip kaydının tutulmaması. eminim milyonlarca insan burn out olmuştur kaç kez ama bunu önemseyip bir rapor bile alamamıştır. ne kadar çok kayıt o kadar çok case.
    - yazarlardan biri çekirdek çitlemek demiş. çok güldüm buna ama katıldım da. geçen sene buluştuğum arkadaşlardan biri "yahu peki hiç mi özlediğin bir şey yok. bana onu söyle. ne yok orada!" demişti. o sırada caddebostan sahilinde çay-çekirdek yapıyorduk büyük bir grup halinde. * * * * * *. şöyle bi etrafıma baktım ve dedim ki "aha bu ortam yok. arkadaşlarla buluşmuşsun, hafif kargaşık bi ortam, herkes relax, elde çekirdek. tüm akşam çitliyorsun. bi yandan da çay içip tamamen aynı dili konuşup, hunharca şakalaşıyorsun.

  • dizi: game of thrones

    at üstünde salınır gözleri deniz mavisi, önünde diz çökecek *mınakodumun cofrisi, ateşin efendisi demir tahtın varisi, delirt bizi çıldırt bizi khaleesi.

  • dün deprem anında müşterilerini koltukta bırakıp kaçan berberleri, altınlarını bırakıp sokağa fırlayan kuyumcuları, müşterilerini içerde unutan işletme sahiplerini, çocuğu markette bırakıp kaçan kasiyerleri gördük. bir tane öğretmenin öğrencilerini bırakıp kaçtığını görmedik. marifet diye yazmıyorum. olması gereken olmuştur. bir çok öğretmen arkadaş önce öğrencilerinin telaşına düşüp, kendi çocuğu daha sonra aklına gelmiştir. sözlükte ve sosyal medyada her fırsatta öğretmenin tatili, maaşı konuşanlar bunu da konuşsun.
    tanım : sözlükte gündem olması gereken örnek davranıştır.

  • kanuna aykırı yapılan, sigara içme bölümündeki müşterilerin denize uçtuğu balıkçı.

    okuduğuma göre, yetkililer burayı iki kez mühürlemiş. fakat işletme, kanunu siklememiş ve mührü kırarak hizmet vermeye devam etmiş. mekanın süresiz kapatılması gerekiyor. sadece istanbul'da değil, ülkenin en ücra yerlerine kadar, kural tanımazlık hüküm sürüyor. bu kural tanımazlığa karşı duruş sergileyebilecek kafa yapısında hiç bir parti yok. yarın akp gider, chp gelir ama bu sistem kırılamaz. çünkü burası ortadoğu. ideolojilerimiz farklı olsa da kafa yapımız, kanun,
    kural tanımazlıkta, hak yemede, hırsızlıkta, işgalcilikte birleşiyor.

  • baslik dalgalanmis ve insanlarin hakli oldugu noktalar oldugu gibi yanlis noktalar da cokca var. 'mobil bankacilik' nedir iyi tanimlamak gerekiyor oncesinde. ama turkiyenin genel olarak fintech konusunda avrupa'dan onde sayilabilecegi dogru kabul edilebilir.

    bu yine de 'mobil bankacilik' veya 'genel olarak bankacilik' ile karistirilmamali. ornegin birisi baslikta avrupada x bankasinin bankamatigini bulamamaktan yakinmis, ancak 21. yuzyilda hala banka temelli bankamatik kullanimi kotu, ustelik nakit para ihtiyaci aramak daha da kotu. turkiyede bitaksi/uber kullanmiyorsaniz taksiye bindiginizde nakit paraniz yoksa cuvalliyorsunuz. bu hizmetlerin de sadece istanbulda var oldugunu hatirlatalim.

    mobil bankaciliktan kastiniz eger odeme metoduysa turkiye bu konuda cok da ileri degil. siz turkiye kullanim aliskanliklari acisindan degerlendiriyorsunuz ve turkiyede odeme sistemleri altyapisi (hem regulasyonlar yuzunden, hem de bankalarin fonlanma bicimleri ve kullanim aliskanliklari yuzunden) kredi karti ile yuruyor. kredi karti altyapisi da adi uzerinde "kredi" temelli, dolayisiyla siz banka hesabinizda paraniz olsa bile, ucak bileti alirken kredi kartinizdan alip "olmayan paranizi harcayip" sonra onu oduyorsunuz. odeme mekanizmamizin alt yapisini "kredi veren bir kart" ile iliskilendirince ciddi guvenlik onlemleri almak zorunda oluyorsunuz. turkiyenin bu konuda ileri sayilabilmesinin sebeplerinden birisi bu. sadece bu degil ama sizin kullanim aslikanliklariniza uydugu icin bu size ileri, advanced geliyor.

    ornegin basliga sebep olan haberda isvec denilmis. isvec hakikaten insanlarin kredi kartini neredeyse hic kullanmadigi, hele nakit kullaniminin 0'a yakin oldugu bir ulke. cogunlukla swish kullaniliyor ve bir yere (bar, dondurmaci, restoran fark etmez) gidip "nakit geciyor mu?" diye sormak gunumuzde hakikaten normal bir soru. stockholm biraz turistik oldugu icin nakit gecerliligi soz konusu olabiliyor ama yaklasik 3 ayda bir västerås'a gidiyorum ve neredeyse hic bir zaman nakit para harcayamiyorum. sebebi isletmenin cogunlukla kabul etmemesi. aslinda harcamayi tercih ediyorum ama gecmeyince kredi karti ile odemek zorunda kaliyorum, kredi kartim da swedish kron icin once dolar kuru cevirisi yapiyor ve kur farklari guzel hoplatiyor, boyle olunca yakinlarimin swish hesaplarini kullanmak daha mantikli oluyor.

    e peki nedir bu swish? bildigin bir uygulama, banka hesabiniza bagli. ancak siz swish kullanirken satici (orn. dondurmaci) diyor ki 'lutfen not kismina sunu yazin'. sonra siz o not ile birlikte uygun miktari gonderiyorsunuz ve bildigin saticiya telefonunuzdaki ekrani gosteriyorsunuz. yani validation resmen parayi gonderen kisinin telefonundaki bir ekran goruntusune bakiyor. turkiye, hindistan, bulgaristan, romanya gibi ulkelerde hayatta tutmayacak bir model, cunku ciddi guven iliskisine dayaniyor. ama haberdeki taksiciye sorsan "turkiye'de insanlar yardimci olur, guvenir birbirine". oyle degil mevzu.

    turkiyede odeme sistemlerinin geliskin sayilabilmesinin baska garip nedenleri de var. fintech sektorune yakin olanlar bilirler, turkiyede en cok ulkeyle crossborder odeme altyapisi sunan banka is bankasi'dir. dunyada da bir hayli ondedir. gecenlerde katildigimiz bir toplantida bu birimin muduru bulent kutacun bunu nasil basardiklarini anlatiyordu ve iki temel sebebi var. birincisi turk hava yollari. inanmazsiniz ama turk hava yollarinin dunyanin en cok noktasina ucan havayolu olmasi, odeme sistemlerinde ciddi challenge'lara sebep oluyor. adamlar brezilya'ya da ucuyor, arjantin'e de, isvec'e de, hollada'ya da. boyle olunca oradaki butun yerellerin odeme aliskanliklarina uyum saglaman gerekiyor. o zaman gidiyor is bankasina "bu ulkelerin odeme sistemlerine calis" diyor. brezilya'da sizin hayatta duymadiginiz boleto kullaniyor, arjantin rapipago kullaniyor, isvec swish kullaniyor, hollanda ideal kullaniyor. bunlarin tamami o kadar farkli aliskanliklar ve toplum dinamiklerine dayaniyor ki, ornegin brezilyadaki boleto bancario resmen fiziksel kupon gibi kagitlarla eczanelerden, postanelerden odeme yapabileceginiz bir altyapi.

    yine is bankasinin bu tip "garip" odeme sistemlerine entegre olabilmesi turkiye'ye gelenlerin vize alirken odeme yapma ihtiyaclarindan kaynaklaniyor. siz abd'ye gideceginiz zaman abd vizesi almalisiniz ve bunun icin gidip konsolosluga us dolar'i odemeli, bir ton da belge gostermelisiniz. ancak turkiyeye gelen turistler https://www.evisa.gov.tr/ adresinden kendi odeme aliskanliklarina gore vize alabiliyor. siteye girip bakin, normalde gormeye alisik olmayacaginiz odeme bicimleri var. yine is bankasi yapiyor bunu.

    bu tabii ki bir know-how gelistiriyor ve cross-border odemelerde bu know-how'in kullanilabilmesi, bankalarda da bu alanda rekabet doguruyor. turkiyede eticaret yapan bir siteniz varsa, is bankasi, garanti bankasi, yapi kredi gibi bankalarla calisip cin'le bir cinlinin aliskanliklarina gore, rusya'yla bir rusun aliskanliklarina gore ticaret yapabiliyorsunuz. ancak air france da brezilyaya (sanirim) ucuyor, yine de fransa'da eticaret yapiyor olsaydiniz bu ulkelerin size fransizlarin odeme aliskanliklari ile odeme yapmasini beklerdiniz.

    ote yandan regulasyonlarla ilgili gariplikler de var. ornegin turkiyede e-fatura entegrasyonu yeni ve acili bir durumda. kredi karti pos cihazlari uretimi ve bunlarin elektronik ortamda tutulmasi konusu da oyle. hala gelirler idaresi baskanligi, bddk gibi kurumlar online odeme ile ilgili islemlerde verinin turkiye sinirlari disina cikmamasi icin yasalar koyuyor. bu durum odeme sistemcilerin amazon web services, google cloud gibi ekonomik ve teknolojik, olceklenebilir, yuksek uptime'li, evrensel teknolojilerden faydalanamamasina sebep oluyor. hadi diyelim kritik sistemlerini sadece turkiyedeki verimerkezlerinde tutsunlar, bu sefer kullandiklari third-party hizmetler sikintiya ugruyor, cunku bu hizmetlerin %90'i farkli ulkelerdeki cloud altyapilarinda bariniyor. bu surec oyle zincirleme buyuyor ki, su anda turkiyede apple pay, google pay gibi oldukca yaygin ve pratik odeme seceneklerinin sunulamamasina kadar gidiyor.

    yani bankalarimiz "mecburen" bir takim challenge'larla karsi karsiya kaliyor ve bir cok acidan bunlar son kullaniciya turkiye bankalarinin mobil/internet bankaciliginda geliskin oldugu iluzyonunu yaratiyor ama o daha ziyade sizin kullanim aliskanliklarinizla ilgili. topyekun bakildiginda turkiye fintech ekosistemi gercekten de hollanda'dan kat be kat daha iyi, ama sizin temin ederim hollandalilarin bankacilik ve odeme secenekleri bizimkisinden daha fazla.

    daha da kritigini soyleyeyim: almanyada bir tren garinda tuvalet icin 50 cent'i kredi kartinizla odeyebilirsiniz, ama turkiyede bakkallar/benzin istasyonlari bir paket sigarayi bile kredi kartiyla odemekten kacinirlar. elinizdeki tek dijital odeme yonteminin banka kredilerine dayandirilmasinin yan etkileri bunlar. bankamdaki parayi cekmek icin kendi bankamin bankamatigini bulamadikca tuvalete bile gidemeyeceksem, sicarim oyle mobil bankaciliga? bu durum basli baslina fintech konusunda yetkin bankalarin hala son kullaniciya rahat bir deneyim saglayamadigi, ve turkiye tuketicisinin kullanim aliskanliklarinin dijitallestirmeye ayak uyduramadiginin gostergesidir.

    edit: bkm degil tabii yasayi koyan, bddk. hizla yazinca sacmalamisiz o noktayi, eksiseyler'e de oyle girmis, duzeltilse iyi olabilir bkm'yi zan altinda birakmayalim.

  • ''baskalarinin iliskileri benim sorumlulugum degil. tas gibi bir kocaniz varsa ve kendi istegi ile bana geliyorsa, uzgunum, affetmem. ''

    senin sorumluluğun başkalarına değil, kendine olmalı. kendisine saygısı olmayan bir sürtüğün girdiği entry.

  • anneanne.. nene... gibi yorumlar yapanlar donup baksinlar anneannelerine nerede ne yapiyor. bu kadin bugun son albumunu cikardi, icinde muthis sarkilar var. konserinde saatlerce ayakta sarki soyluyor dans ediyor. harika klipler cekiyor vs.

    ajda pekkan'i da kiskanmazsin ya.

  • mantıklı bir durum.

    kadın milleti biz erkekler gibi değil. bizde mesela arz talep dengesi mantıklı. kapitalizmi ruhumuza yedirmişsiz. kadınlardaki durum daha farklı ve karmaşık.

    misal elimizde iki kız olsun. birine didem diyelim, diğerine de irem. didem üç birim güzel irem'se altı birim güzel. siz de altı birimlik bir adamsınız.

    sanıyor musunuz ki irem "bu adam altı birimlik o halde ben bununla naz yapmadan çıkayım" diyecek. ya da didem ben üç birimim en iyisi koşup şunun boynuna bir sarılayım diyecek.

    bok diyecek!

    sonuç olarak her ikisi de yorkshire düşesi olduğundan size yedi bilemedin sekiz birimlik naz yapacak. sanacaksınız ki brijit bardo'nun gençliğinin peşindesiniz.

    o yüzden bir mantıklı erkek türü olarak eforumuzu yedi birimlik zeynep'in peşinden koşarak harcamalıyız. unutmayın ki zeynep'e harcayacağınız eforla, didem veya irem'e harcayacağınız efor arasında çok büyük fark olmayacak.

  • bence şekerli kireç taşına benzeyen mevlana şekeridir. amaçsız gereksiz tatsız. çocukken konya'dan gelenler illa getirirdi bundan yarım kilo kadar falan. kaya tuzu sanıyordum ben onu.