hesabın var mı? giriş yap

  • "22 cvpsz arm brktm 1 kere geri dnmdn. uzydsn dmk beni ihml etmn anlmına glmyr. hiç mi zmnn yok.hiç mi mrk etmyrsn. çok üzyrsn beni felix"

    2 dakika sonra:

    "msj ulşmd diyr. iyonsfre grnce beni arrmsn?"

  • temelde ses ile anlam arasındaki ilişki nedensizdir. yani "masa" sözcüğü ile [m,a,s,a] seslerinin bir araya gelip anlamlı bir kavram şeması oluşturması, yeterince geriye gittiğimizde, tamamen sebepsizdir. konuyla alakalı bazı okumalar için anahtar sözcükler; (bkz: saussure)(bkz: chomsky)(bkz: gösterge)(bkz: sözce)

    yine de biyolojik çerçevede bakarak mantık odaklı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. iki ayak üstünde yürüme, akciğerlerin kapasitesinin artması, başparmağın çoklu hareket becerisi, ses aygıtının gelişmesi vb. evrimsel süreçler dilin "doğuşunun" kaynağıdır. aynı zamanda bu sürecin bir uzantısı olarak beyin mekanizmalarına doğrudan bağlıdır. yani insan vücudunun ve beyninin evrimsel sürecine bakarak dilin kronolojik bir haritasını (kesin tarihler olmasa da) çıkarabiliyoruz. tabii burada bahsettiğimiz dil günümüz dilleri gibi hem kültürel hem de toplumsal bir sistem değil, insan beyninde oldukça büyük bir etkinliğe sahip dil "becerisidir".

    biyolojik evrim sonrasında dili "üretebilecek (production)" ve "gerçekleştirebilecek (realization)" noktaya varan insan, yakın dış dünyasını adlandırmaya başlayacaktır. bu noktada yansıtma kuramını'nın geçerliliğinden bahsedebiliriz ancak durum elbette bu kadar basit değildir. çünkü dil, her şeyden önce, insan hayatının devamlılığını sağlamada oldukça hayati bir araçtır. bu yüzden de salt iletişimden ziyade (ilkel de olsa) sosyal hayatın faydası için kullanılan bir mekanizma olarak düşünmek en doğrusu olur. bu konuyla ilgili bazı abahtar sözcükler; (bkz: biyodilbilim)(bkz: pragmatics)(bkz: nörodilbilim)(bkz: dilin evrimi)(bkz: sinirbilim)

    şu ana kadar yazdıklarım dilin oluşumunu nasıl açıklıyor, bir örnek üstünden birlikte bakalım.

    --- örnek ---

    çok fazla ağaç olmayan, afrika savanalarına benzer bir yerde yaşadığımızı hayal edelim. bize zarar verebilecek canlıların olduğu bir ortam içindeyiz. bu yüzden bir kısmımız avlanırken etrafı gözlemleyerek önceden haber verebilecek kişiler seçiyoruz ve avlanmaya başlıyoruz. derken biri bir aslan görüyor, bunu gruba bildirmek istiyor ve aslanın o grup içindeki adıyla bağırıyor.

    "ba!"

    böylece grup aslan geldiğini anlıyor ve oradan kaçıyor. şimdi aynı grubun göç ettiğini ve daha yeşil, ormanlık bir alana geldiğini varsayalım. grubumuz bu yaşam alanını "to" olarak adlandırsın ve ortamdaki tehlikeli canlı da kaplan olsun. yine bir av sırasında benzer bir durum olduğunda aynı kişi farklı bir ad kullanma ihtiyacı duyacaktır. kaplan genel anlamda aslana benzer bir fizyolojiye sahip olduğundan ilk benzettiğimiz canlı o olacaktır elbette. ama hem farklılıklarından hem de ortam değişikliğinden dolayı ekstra bir betimleme yapmamız gerekecektir. çünkü sonuçta aslan, "kaplan" değildir. bu noktada yapılacak en mantıklı betimleme kaplanı "orman aslanı" olarak tanımlamak olduğundan nöbetçi şöyle seslenecektir;

    "to-ba!"

    --- örnek ---

    bu örnekten de anlaşılacağı üzere insan dili kavramlar arasında ilişkiler kurarak gelişir ve büyür. anlambilimsel şemalar pek çok diğer şemaya uzantılar geliştirerek dilin örüntüsel yapısını besler. yani olguları başka olgulara benzeterek, benzemeyen noktalarda ise farklılıklarını tanımlayarak adlandırırız. bir başka deyişle temelde dilin altında yatan mekanizma, insan aklını karmaşık bir yapı haline getiren örüntüler üzerinden işler. bu kez anahtar sözcüklerimiz ise şöyle; (bkz: semantics)(bkz: anlambilim)(bkz: budundilbilim)

    elbette dilin oluşumsal süreci bu kadar basite indirgenecek bir konu değildir ancak şimdilik burada bırakmak yeterli olur diye düşünüyorum. işbu entry dilin kültürel bağlamına çok da girmeden yazılmıştır. ilerde dil ve kültür için de ayrı bir entry girerim.

  • başlık: kemerde sahile gelen ruslari kovaliyorum beyler

    1.ben osmanlı torunuyum o kevaşelerin sıcak denizlere inmelerine izin veremem

    2.@1 sebepsiz güldüm piç şuku

  • "sim city'de okul karşısına hapishane yaptırdığım için halk ayaklanınca şehri ateşe vermiştim. ondan beri gördüğüm en kötü kriz yönetimi bu."

  • hastanede...

    yaşlı bi teyze var, kontrole gelmiş.

    -niye bekliyoz biz?
    -raporu alıcaz.
    -baktılar mı bana?
    -baktılar.
    -ee niye bekliyoz biz?
    -raporu alıp gidicez.
    -hee, iyiymiş miyim ben?
    -iyiymişsin.
    -ölmem di mi?
    -ölmezsin babanne.
    -amaan ölüp napıcam bu soğukta, toprağın altı buz gibidir.
    -di mi yaa? ölme sen.
    -ölmem di mi?
    -yok yok.
    -e niye bekliyoz?
    -raporu bekliyoz.
    -daha da ölmem ben.
    -ölme babaanne.

    canım teyzem yaa, sen çok yaşa e mi! :)

  • görünüşe göre, yönetmelikte yer alan "ticari taksi plakası taksiciliği meslek olarak yapacak kişilere verilir, plaka kiralanamaz, kiralanırsa iptal olur" manasına gelen maddeyi hayata geçirecekler. taksisini kendi çalıştırmayanların plakalarını iptal edecekler. şimdi sıçtınız taksi plakası galerileri.

    plaka ağalarıyla savaş başlasın artık!

  • kılıçdaroğlu'nun "pazartesi gününden itibaren mecliste bizi izleyin" sözünden itibaren 3 gündür canavar gibi demokrasiyi savunan chp grubunun kürsüye millet adına el koyması olayıdır.*

    "meclisi teorik olarak ortadan kaldıracak 5. değişikliğin tartışmasını neden gecenin köründe yapıyoruz? bu işi sabah milletin gözünün içine baka baka yapacaksınız!" diyerek chp'li milletvekilleri bir anda kürsünün etrafını işgal etmişlerdir.

  • tütünü içip denerken, bir tık hafif içimli olanı alınız. tütünü eve getirdiğinizde çiftli bir gazete kağıdının veyahut battal boy bir çöp poşetinin üstüne yayın. tütünü yaydıktan sonra elinizle yumruları aramaya başlayın. bulduğunuz tüm yumruları çok fazla oynamadan tiftik tiftik ayırın. tütün biraz havalansın. bu havalanma süresi mevsime göre değişmekte fakat sürekli kontrol ederseniz sıkıntı yaşamazsınız. tütün ilk aldığınızda hafif nemlidir, azıcık o nemi gittiğinde ters-düz edin diğer tarafı da hafifçe kurusun. burada en önemli kısım tütünü takır takır kurutmamanız. bu tabi zamanla oturacak bir şeydir. çok kuruttuğunuz tütün zehir gibi olacak ve hem içimi zorlaşacak hem de kolay toz olacaktır. sonrasında ise; örneğin tütünü 1 kilo aldınız, 200-250 gram kadarını (göz kararı) bir buzdolabı poşetine koyun. geri kalanı ise bir saklama kabına koyun. bu kabın ağzını jelatin, alüminyum folyo vb neyiniz var ise onunla kapatın ve en son kapağını kapatın. tabakanıza tütün koyarken buz dolabı poşetine doldurduğunuzdan koyun. böylelikle tütününüz sürekli ağzını açıp kapamanızdan dolayı kurumayacak, küflenmeyecek veya nemlenmeyecektir. buzdolabı poşetine koyduğunuz tütün miktarını da siz zaman içerisinde kendiniz belirleyin. eğer 200-250 gramı bitirene kadar poşetin içindeki tütün kuruyorsa daha az tütün koyun. tütün poşetinin, kaba hesapla, 10-15 kere açılıp geri kapanması sonucu tütün kuruyup tadı sertleşecektir.

    bunun dışında plastik tütün sarma makinası kullanmayın derim ben. biz tütün içenler genellikle az sigara içebilmek için veyahut sigara çok pahalı diye tütün içiyoruz (ben de uzun zamandır sigara içiyordum fakat bu akşam eve dönüşte tütün alacağım). sarma makinası ile sarılan tütünden hiç bir zaman zevk almadım. elle sararak hazırlayın tütününüzü. hem sarması bir süreden sonra sizin için ayrı bir keyif olacak, hem de tütünün lezzetini daha iyi alacaksınız. elle sarma sigaralarda kesinlikle filtre kullanın (benim tercihimdir. fanatiklere selam olsun). tütünün içimini kolaylaştırır, sizi tıkamaz. zaten kendinizi zehirliyorsunuz bari filtreli için. aşağıda filtreli sigara sarımının bir örneğini bırakıyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=kywz6dsq5bk

    kağıtla ve filtre ile oynadığınız süre bu videonun süresini sakın geçmesin. eleman çok bile oynamış kağıt ile, bu süre sizin için maksimum süre olsun. elleriniz kolay terliyor ise kağıdın içinde tütünü yuvarlama süresini düşürün. hafif nemlenen, kırışan kağıdı sarmak zorlaşacaktır. bu videoda görünen o yuvarlama hareketini ne kadar çok yaparsanız, sigaranız o kadar biçimsiz sarılacaktır. tercihen 2-3 yuvarlamadan sonra filtreyi koyup, aynı yuvarlama hareketini filtreye yaparken kağıdı mümkün olduğu kadar gergin bir şekilde filtreye sarmanız gerekmekte. zamanla oturan bir alışkanlık, bir süreden sonra yoğun trafikte bile yapabilir hale geleceksiniz (benzetmemi mazur görün, sakın trafikte sarmayın, mutlaka tıklarsınız öndekine).

    15 yıllık tiryakisiniz diyelim (benim 17 sene olmuş) sigarayı bırakmanın en güzel yolu öyle direkt olarak kesip atmak falan değildir. şahsen sigara içmeyi çok seven ben, bırakamıyorum. sigarayı en güzel tütün ile bırakabilirsiniz. 3-4 kere bıraktım her biri 1 ay sürdü ama öncesinde tütün içerek bırakabildim. bırakamazsanız da en iyi ihtimalle sigaranın içinde yer alan yüzlerce zehirli maddeden kurtulmuş olursunuz. bir paket sigara 18 lira olmuş, o da ayrı bir zarar. ayda 550 lira sigara parası veriyoruz o da günde 1 paket içiyorsanız. benim 800-900'ü buluyordur rahat.

    tütünün kendi zararı dışında tek bir dezavantajı var (aslında mükemmel bir avantaj) her yerde çıkarıp yakamıyorsunuz. hadi şimdi 30-40 yaş aralığında insanlar bile ergenler gibi, toplumun kendini eleştireceğinden korkuyor. oysa kime ne? ben tütün içiyorum, evet fakirim ondan içiyorum? sanane?

    olmaz. her yerde çıkarıp saramazsınız tütünü. en güzel yanı da budur. sadece kendinizi rahat hissettiğinizde içersiniz. bu da günlük sigara kullanımınızı azaltır. sigarayı bırakma yolunda da bir adım daha atmış olursunuz.

  • matematiği gün geçtikçe zorlaştırmasına rağmen hala süresini uzatma gibi bir gerekliliği yerine getirmeyen kurumun sınavı. çok ilginç gerçekten, tarih, coğrafya, ingilizce ve matematik sorularının her biri için aynı süre veriliyor. misal ben fonksiyonun bir birim yukarı taşınmış halinin integralini alıp 0-1e oluşan dönel cismin hacmini bulup sonrasında altta oluşan silindirin hacmini bundan çıkarıcam ve sonucu bulucam, sözelci arkadaş da şıklardan almanya'nın ikinci dünya savaşındaki müttefiklerini işaretleyecek veya dilci arkadaş 3 satırlık paragraftaki boşluğa uygun kelimeyi işaretleyecek. üçümüze de 1buçuk dakika, çok adil valla.

    edit: pek çok mesaj geldi, istemediğim bir şekilde sanki burada sayısal alanların süresinin arttırılmasını değil de, sözel alanların süresinin kısaltılmasını istediğim sanılmış. bakın arkadaşlar ülkede verilen eğitimin(sözel ya da sayısal ya da dil) hiç bir şekilde bu ölçme-değerlendirme sistemiyle uyuşmadığının farkındayım, özellikle eğitimciler bunu hatırlatıyor ancak biz zaten 12 sene bu saçmalığın, pisliğin, yanlış yöntem ve müfredatların, tarih öncesi yöntem ve bilgilerin beynimize tıkıldığı sistemde, 2 milyon öğrencinin girdiği sınavdan 1.2 milyonunun 180 barajını geçemediği öğrenci potansiyeline sahip bir ülkenin az da olsa bilinçli, hedefi olan öğrencileri olarak pek çok şeyin farkındayız. bu ülkede sözelcilerin, eşit ağırlıkçıların ve dilcilerin(kısaca sayısalcı olmayan herkesin) ne kadar dışlandığının, iş imkanlarının yetersizliğinin, sayısal seçmedikleri için aptal olarak nitelendirildiklerinin de farkındayım, sırf bu hastalıklı sistemdeki bu algı yüzünden ben sözele yatkın bir öğrenciyken işsizlik korkusuyla sayısala yöneldim. hiç bir alanı, bu alanın öğrencilerini, öğretmenlerini küçümsemek gibi bir niyetim yok, ancak gerçekten objektif olarak cevap verin, hanginiz sözel bir soruyla, 7/24 kullandığınız dille yazılmış ve bunun üzerinden çözeceğiniz bir soruyla(yabancı dile de sonuçta gün içinde sürekli maruz kalıyoruz), tamamen semboller ve sayılar üzerinden işlenen ve çözülen bir sorunun aynı sürede çözülebileceğini iddia edebilir. hanginiz denklemde tek bir rakamı koymadı, işlemi eksi yerine artı aldı diye, farkında olmadan soruyu sonuna kadar çözüp, hem süre hem de net kaybediyor?cümledeki tek bir harfi yanlış okuduğunuz için, 1,5 dakika ayırdığınız soruyu yanlış çözdüğünüzü sanmıyorum.

    kıssadan hisse, amacım kimseyi küçümsemek ya da sayısal>sözel gibi sığ, cahil insan argümanları sunmak değil, üniversite yerleştirme sınavında sayısal alan öğrencilerine de bi yerlerinden ter akmayacak, bir çözdüğünü bir daha kontrol edebilecek, sağlıklı bir şekilde ölçülüp değerlendirilebilecek sürenin verilmesinin gerekliliğini vurgulamaktır.