hesabın var mı? giriş yap

  • ınstagram'da yüz binlerce takipçisi olan z kuşağı tiplerinin sanki şarkıyı kendi söylüyormuşçasına üzerine videolar çektiği komedi durum.
    altında da yorumlarda kızlar ölüyor bitiyor.

    nasıl leş bir dönemden geçiyor türkiye, ben anlamadım.

    akım diyorlar ya... irin akıyor irin.

  • çobanın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş.. yanına bir cherokee yanaşmış. cerruti ayakkablar giyen, ray-ban gözlüklü bir sürücü aşağıya inmiş ve çobana sormuş:

    - eğer kaç tane koyuna sahip olduğunu bilirsem, bana onlardan bir tanesini verir misin?

    çoban bir adama, bir de koyunlarına bakmış..
    - pekala anlaştık, diye cevap vermiş..

    genç adam arabasını park etmiş, telefonunu bilgisayarına bağlamış google earthe girmiş, gps'ini kullanarak yeri taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açıp ve 150 sayfalık bir rapor basmış ve çobana dönmüş;
    - tam olarak 1586 adet koyunun var, demiş..

    çoban da;
    - doğru, koyunu alabilirsin; diye cevap vermiş..

    genç adam bir tane almış ve cherokee'inin arkasına koymuş..

    bu sefer çoban genç adama dönmüş;
    - eğer ben senin ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu bana geri verirmisin? diye sormuş.

    adam güvenle;
    - evet neden olmasın, diye yanıtlamış..

    çoban;
    - sen dünya bankası'nda danışmansın demiş..

    adam, çobanın bildiğini görünce, şaşırarak sormuş;
    - peki nasıl oldu da bildin?

    çoban;
    - çok basit, diye cevap vermiş..

    birincisi; buraya çağrılmadan geldin..
    ikincisi; benim bildiğim bir şeyi, bana söylemek için benden bir koyunumu istedin..
    üçüncüsü ise; yaptığın işten bir bok anlamıyorsun, çünkü koyun yerine köpeğimi aldın..

  • koç grubuna bağlı şirketlerden birisinin görüşmelerinde baya baya yazılı sınav yapmışlardı.

    sorulardan birisi şuydu: kendinizi hangi hayvana benzetiyorsunuz?

    ulan zaten insan kaynakları denen oluşuma gıcığım bi de böyle abuk subuk sorularla insanı çığırdan çıkarıyosunuz tövbe tövbee.

    ördek yazdım ben de. çıkarsın bakalım ne anlam çıkarıyosa diyerek.

    1.5 ay sonra aradılar işe kabul edildiniz diye.

  • insanların bel bölgesine diz sokmaktır. dalga geçmiyorum. minibüs, servis gibi araçlarda, sırtınızda iki adet diz hissediyorsanız mesela, 'önde insan oturuyor' algısına sahip olmayan bir anadolu çomarı arkanızda oturuyordur.

  • - arkadaşlar duşumuzu aldık gidiyoruz. lütfen.
    - hocam duşu birlikte mi aldınız peki?
    - evet. sonradan gözlemci arkadaş da katıldı hatta bize.
    - vay ibneler!

  • bununla seyahat etmek her babayiğitin harcı değil; bugün bunu birkez daha gördüm. bence bir insan metrobüse binerken ne kadar ayakta kalabiliyorsa, hayatta da ancak o kadar ayakta kalabilir; limit nokta bu.

    gündelik hayatta olduğu gibi burada da rakiplerini alt etmenin türlü türlü yolları var. mesela kapıyı tutturabilmek çok önemli. ilk duraktan biniliyorsa, oturarak gitmenin en önemli kuralı bunu başarabilmek. zaten diğer duraklardan biniyorsan, oturarak gitmeye değil de binebilmeye odaklanman lazım.

    bulunduğun mevkiyi iyi savunacaksın. o nasıl bir psikolojiyse, nasıl bir gözü dönmüşlükse artık; çevrendeki azılı kalabalık metrobüsün kapısının açıldığı ve nefeslerin tutulduğu, saniyelerin yıllar sürdüğü, heyecanın doruk noktasına ulaştığı o bölümde babasını bile tanımadığından, senin üzerine basıp geçmesi işten bile değil. kendisi metrobüse binip de çocuğu kapıda kalan ve binemediği için ağlayan ne insanlar gördüm. adam çocuğunu bile takmıyor lan?

    bir de messi'ye durdurulamaz derler. 1 sene metrobüsle seyahat etmiş, bu konuda deneyimli 2 adam bul, messi'ye sahada nefes aldırırlarsa adımı değiştiririm. o nasıl pozisyon korumaktır arkadaş?

  • uzun zamandır içinde bulunduğum insanlardır.
    haftasonları starbucks'a giderim. bir kahve alırım. boş masalardan birine oturup dizüstü bilgisayarımı çıkarır otururum. bilgisayar yoksa da elimde telefon olur.
    twitter'da timeline'ı 10'larca kez yenilemekten başka birşey yapılmıyor o telefonla. bazen de sözlüğe bakıyorum okunacak birşeyler var mı diye.
    kulaklığım genellikle takılı oluyor. parça listemde ne varsa onlar çalıyor bir taraftan.
    kahvem bitince de kalkıp gidiyorum.
    evden çıkıp cafede tek başına oturmak biraz mantıksız gelebilir ama "tedbil-i mekanda ferahlık vardır" demişler. ben de öyle yapıyorum. bir parça daha iyi oluyor sanki.

  • her insanın hayatında en azından bir kere yaşadığı huzur.

    güzelce yüzünü yıkıyorsun. pencereyi açıp dışarı doğru geriniyorsun. kuş sesleri... güneşin yavaş yavaş doğuşu. sevdiğin kıyafetleri giyiyorsun...

    şaka lan şaka. perdeyi bile açmıyorum, güneş yüzüme vurmasın diye. pantolonu asansörde giyiyorum. sokayım böyle hayata.