hesabın var mı? giriş yap

  • atatürk'ü kullanıp para kazanmaya doymamış birinin yeni hedesi.

    bununla sürekli allah ve bilmem ne diye kitap çıkaran adamlar arasında cidden ne fark var?

  • atin vatandasliktan be. nolur atin. hemen, sevinerek cikarlar. turkiyenin gotu boklu vatandasligina kalmadilar - vatansiz kaldiklari, bu muameleyi gordukleri anda gittikleri ulke aninda siginma hakkini verir, kafalari rahat yasarlar.

    (bkz: valla mi lan)

  • bu kazmalar topluluğunun başına bir de teknik direktör olarak aykut'u koysalar izleyen kör olur samimi söylüyorum.

  • gerçek çilekten yapay çilek yaptı adam. 2 gün uğraştı. ne yaptığını bilmesem nükleer santraller için yeni uranyum yakıt hücresi yapıyor sanırdım.

  • yaklaşık 8 saat sarj süresi, 16 saat kullanım süremiz olması.

    nokia 3310 2 saatlik sarj süresi, kullanım performansına bağlı olarak da aşağı yukarı 48-72 saat kullanım süresi ile insandan çok daha mükemmel bir yaratık bence. bu ne biçim kusursuz tasarım olm?

  • kendisinin gerçek yüzünün bir gün görüneceğini biliyordum. birkaç ay önce beşiktaş'ta açtığı yeni mekanının açılış kadrosunda barmendim. kendisi daha tadilattayken apar topar herkesi işe başlatıp angarya iş yaptırdı, maaşları asgariden konuşup tüm personelin önünde "arkadaşlar sizleri burda evinizmiş gibi çalışmanızı istiyorum burada çok çalışan çok kazanacak, biz diğer kan emici işletmeler gibi olmayacağız, iyi çalışırsanız size istanbuldaki en yüksek maaşları vereceğim açılıştan sonra ilk işim bu olacak" dedi, hepimiz moloz taşırken ve çıkan çöpü toplarken. kimsenin böyle bi beklentisi yoktu, herkes sektörde yıllarını vermiş tecrübeli ve donanımlı personeldi, hepimiz en lider yerlerde iyi pozisyonlarda çalışmıştık. sektördeki ortalamayı verse kafiiydi. bu sözünü tutmadı. 1 ay içinde 5 müdür kovdu. kimsenin üstü altı belli değildi. kaos vardı. mekanda 2 ay olmuş hangi işletme sahibi bir kez olsun personeliyle miting yapmaz? tanışmaz? derdini sormaz? "arkadaşlar merhaba, hypetia'ya hoşgeldiniz. biliyorum çok yoruldunuz, çok fedakarlık yaptınız. 14 16 saat çalışıyorsunuz. hepsini görüyorum ve emin olun ki açılış süreci bittiğinde hepinizle ilgileneceğim. bakın x müdürünüz yeni geldi, bundan sonra muhatabınız odur, sorusu önerisi olan var mı yoksa hep beraber ekibi tanıyalım" diyebilirdi. ama 2 ay boyunca mekanın dekoruyla ilgilendi. herkes fazla mesai yapıyor ama maaşını bile net bilmiyordu. personelle iletişim kurmadan bütün gün oval masasında mekana daha nasıl bir dekorasyon objesi koyabilirim diye asistanlarıyla toplantı yapıyordu. mekan açıldığında daha menü basılmamıştı menü! ama azra'ya göre her şey mükemmeldi. daha kasiyeri yoktu mekanın, bir stajyeri zorla kasiyer yapıp her hatasında mobbing uyguladılar. bara da kimseyi bulamadılar, çünkü barmenleri tiplerine göre yargılayıp işe almadılar. 1 ay boyunca açılış kapanış tek başıma çalıştım. ve ben her allahın günü orayı ve orada olmayı çok seviyormuşçasına çalıştım. çünkü öbür türlüsü içime sinmezdi. sonra barın başına azra arkadaşının oğlunu getirdi. 1.5 sene barboyluk yapmış 24 yaşında bir çocuk. iş bilgisi sıfır, yani ciddi anlamda sıfır, ben onun 3 ay bile bar gördüğüne inanmıyorum. neyse. işletmeyle ilgili olumlu iş yapan, azraya burayı daha iyi işler hale getirmek isteyen tüm müdür ve personel görmezden gelindi. müdürlere önce 3500 denip 2500 maaş yattı. erkeklerin düşüncesinden nefret ediyor, etrafında ona hayran erkek görmek istiyordu. benim de maaşım 2 kere eksik yattı. biri asgari olan ilk ay, diğeri de azrayla yüzyüze konuştuğum maaş olan 3000 liranın olduğu maaş. bu şekilde de bezdirip istifamı verdim diğer herkes gibi. oraya giden de bilsin ki oradaki personeli çok iyi söğüşlüyorlar. zaten bu zihniyetle de çok başarıya ulaşacağını sanmam. hayatınızda hiç görmediğiniz, tanımadığınız, cafcaflı cümleler kuruyor diye spiritualist ilan ettiğiniz kendine psikolog diyen insan personele kendi hatası olmayan sebeple bağırarak rencide ediyor. derdini sormuyor. bu insan mı kadınlara yol gösterecek? bu insan mı kitap okumanın ne kadar medeni bir şahsiyet yarattığına bizi inandıracak? biraz örnek aldığınız insanları seçerken seçici olun ya. ego akıyor kadından ego. onu görmek için mekanına gelen misafirlerle muhatap bile olmak istemeyen, çünkü hayranlarından dahi nefret eden ve arkalarından surat ekşiten azra, ne ekersen onu biçersin. her şeyin sahte. ve çok zevksizsin bu arada.

  • evrenden çeşitli sıcaklık istatistikleri:

    141679 * 10^27 kelvin
    planck sıcaklığı. büyük patlamadan 10^-43 saniye sonra evrenin sıcaklığı.

    13*10^18 kelvin
    büyük hadron çarpıştırıcısında yaşanan ağır nükleer dönüşümlerin sıcaklığı.

    10^13 kelvin
    büyük patlamadan 100 mikrosaniye sonrası sıcaklık.

    4*10^12 kelvin
    proton - antiproton tepkimelerinde oluşan sıcaklık.

    10^11 kelvin
    type ii supernova'nın sıcaklığı.

    10^10 kelvin
    büyük patlamadan 1 saniye sonra her şeyin sıcaklığı.

    10^9 kelvin
    büyük patlamadan 100 saniye sonra her şeyin sıcaklığı.

    5,1*10^8 kelvin
    tokamak füzyon test reaktöründeki plazma sıcaklığı.

    10^8 kelvin
    kontrollü nükleer füzyon sıcaklığı.

    13,6*10^6 kelvin
    güneş'in çekirdek sıcaklığı.

    29727 santigrad derece
    atom bombası patlamasından 1 milisaniye sonra oluşan sıcaklık.

    27727 santigrad derece
    yıldırım sıcaklığı.

    14727 santigrad derece
    tungstenin kritik noktası.

    9667 santigrad derece
    sirius a'nın yüzey sıcaklığı.

    5505 santigrad derece
    güneş'in yüzey sıcaklığı.

    5377 santigrad derece
    dünya'nın çekirdek sıcaklığı.

    3550 santigrad derece
    elmasın erime noktası.

    3410 santigrad derece
    tungstenin erime noktası.

    1749 santigrad derece
    kurşunun kaynama noktası.

    1650 santigrad derece
    bir uzay mekiğinin atmosfere girme sıcaklığı.

    1557 santigrad derece
    bunsen ocağı alevi sıcaklığı.

    1538 santigrad derece
    demirin erime noktası.

    1397 santigrad derece
    mavi gaz mumu alevi sıcaklığı.

    1064 santigrad derece
    altının erime noktası.

    1027 santigrad derece
    lav sıcaklığı.

    660 santigrad derece
    aluminyumun erime noktası.

    464 santigrad derece
    venüs'ün ortalama yüzey sıcaklığı.

    326 santigrad derece
    kurşunun erime noktası.

    233 santigrad derece
    kağıdın yanarken sahip olduğu sıcaklık.

    163 santigrad derece
    kibritin yanarken sahip olduğu sıcaklık.

    100 santigrad derece
    suyun kaynama noktası.

    80 santigrad derece
    sıcağa en dayanıklı hayvan olan pompei solucanının yaşadığı sıcaklık.

    58 santigrad derece
    dünya üzerinde kaydedilen en yüksek sıcaklık. el aziziye - libya (1922)

    48 santigrad derece
    avrupa'da kaydedilen en yüksek sıcaklık. atina - yunanistan (1977)

    42 santigrad derece
    insanlar için ölümcül vücut sıcaklığı.

    37 santigrad derece
    ortalama insan vücut sıcaklığı.

    35 santigrad derece
    kaydedilen en yüksek deniz sıcaklığı (kızıldeniz).

    33 santigrad derece
    tereyağının erime sıcaklığı.

    15 santigrad derece
    antarktika'da kaydedilen en yüksek sıcaklık. vanda station (1974)

    2 santigrad derece
    buzdolapları için tavsiye edilen sıcaklık.

    -39 santigrad derece
    civanın donma noktası.

    -89 santigrad derece
    dünya üzerinde kaydedilen en düşük sıcaklık. vostok station - antarktika (1983)

    -196 santigrad derece
    nitrojenin kaynama noktası.

    -205 santigrad derece
    uranüs yüzeyindeki ortalama sıcaklık.

    -210 santigrad derece
    nitrojenin donma noktası.

    -220 santigrad derece
    neptün yüzeyindeki ortalama sıcaklık.

    -229 santigrad derece
    plüton yüzeyindeki ortalama sıcaklık.

    -259 santigrad derece
    hidrojenin kaynama noktası.

    -269 santigrad derece
    sıvı helyumun kaynama noktası.

    -270 santigrad derece
    uzaydaki ortalama sıcaklık.

    -272 santigrad derece
    bilinen en soğuk ortam olan bumerang nebula'nın sıcaklığı.

    -272 santigrad derece
    helyumun donma noktası.

    -273,149999999 santigrad derece
    laboratuar ortamında üretilen en düşük sıcaklık. low temperature labratory - helsinki (1999)

    -273,15 santigrad derece
    sadece teorik olarak mümkün olan entropinin minimum değerine ulaştığı nokta. mutlak sıfır.

    kaynak: rasmussen college
    *** copy paste değil, alın teri.

  • tartışmasız doğru harekettir.bu sınavlara yılda 1-2 defa giriyorsunuz,sınav saatinden 1 saat önce orada olacak şekilde programlanın.sınavı unutturacak derecede büyük kaza bela olmadığı sürece zaten 1 saatten fazla sürmez yolunuz.

  • iliklerime kadar midemi bulandıran kavram.

    öncelikle bana bu entry'i yazmam için ilham veren olaya değinmek istiyorum. ben ki bilmemkaç aylık boyner holding stajımda ofise, daha sonra likya'yı yürüdüğüm dağcı botlarımla gitmiş, ümit boyner'le üzerimde yeşil parka montla filan tanışmış biriyim. hani, artık düşünün. yeni başladığım iş yerim ise çok sıkı olmamakla birlikte kıyafet konusunda biraz daha kuralcı, haliyle gidip kendime yeni ciciler aldım sırf iş için. haliyle bu cicilerin çok ama çok büyük çoğunluğu siyah, kalanlar ise ya lacivert ya da beyaz. zaten günlük hayatımda da koyu renkler tercih eden bir insanım, böyle seviyorum, ben buyum kısaca. bir ayağı bizim ofiste dünyalar tatlısı bir kıdemli ablamız ise beni ne zaman görse şu cümleleri kuruyor.

    'yavrum gencecik kızsın, neden hep siyah giyiyorsun? bak sen esmersin, sana renk çok yakışır. zaten artık kıyafet çok ucuz, 30 liraya 40 liraya tişörtler var. git bak yavru ağızları (?), gül kurları (???) al kendine.'

    yani, evet 30 lira 40 lira 'ucuz' gibi geliyor. fakat bana öyle gelmiyor sözlük. bana 'lüzumsuz bir harcama' olarak geliyor. üstelik 'sırf bana yakışıyor' diye rahat etmediğim ya da sevmediğim bir şeyi giymek olarak geliyor. sebep? şimdi itiraf edeyim, ihtiyacım olduğu zaman ben de gidip fast fashion markalarından alış veriş yapıyorum. hatta sizin o çok dalga geçtiğiniz istiklal mango'sunun en üst katındaki outlet'ten 10-20 liraya alıyorum ne alacaksam. zira kıyafete para vermek bana saçma geliyor minimal bir tarzı olan biri olarak. eşyalarını iyi kullanan biri olarak da pek eskitmiyorum. delindiğinde dikiyor, sahiden artık yırtılana kadar filan giyiyorum. zira senelerdir dişimi tırnağıma takıp para kazanıyorken bir kıyafet parçasına 100 lira vereceğime o parayla prag'da 4 gün hostelde kalabiliyorum. böyle bakınca 'ucuz'luk kavramı değişiyor insanın, değil mi? neyse.

    gelelim işin sosyal ve çevresel boyutuna, zira eminim ki hiç birinizin en ufak bir fikri yok.

    bu fast fashion minnoşları her ne kadar dışardan kurumsal gibi gözükse de içerde bir çöplük yatıyor. birincisi, taşeronlarla çalışıyorlar ve türkiye pazarı artık sektöre pahalı geldiği için çoğu uzak doğuya kaymış durumda. şimdi, etik olarak bir firmanın tedarikçilerini ve hatta tedarikçilerinin tedarikçilerini denetlemesi gerekir. bu ne demektir? benim 'minnoş' adında bir markam olsun ve antep'teki 'katmer' adında bir firmadan kırmızı tişört satın alayım örneğin. antep'teki katmer markası da benim ona verdiğim yüklü siparişi tek başına üretemeyeceği için fıstık, ceviz ve fındık isimli daha küçük markalardan ürün satın alsın. günün sonunda ben aslında ceviz'in fabrikasından çıkan ürünü etiketleyip size satıyor oluyorum fakat benim ceviz ile hiç bir diyaloğum olmuyor. fakat ceviz sigortasız işçi çalıştıran, ek mesai ücretlerini ödemeyen, şirket içi taciz vakalarını örtbas eden, çocuk işçi çalıştıran, illegal yoldan göçmen çalıştıran, zehirli kimyasalları nehre akıtan, tişörtleri kırmızıya boyarken çıkan zehirli gazların salınımını engellemediği için çalışanlarını kanser riskine sokan bir yer diyelim ki. ben minnoş markası olarak ne kadar şahane bir kurumsal kimlik çizsem de, hayır işleri yapsam da, kendi kurumsal yapımda etik kurulumdan toplumsal cinsiyet eşitliğine kadar harika bir yaklaşım sergilesem de, tedarik zincirimi denetlemediğim için aslında halt ediyorum. benim gidip katmer'i denetlemem lazım. eğer katmer, kendi tedarikçileri olan ceviz, fındık ve fıstık'ı denetlemiyorsa; benim gidip onları da denetlemem lazım. diyeceksiniz ki 'oha malmazel, yok artık'. senin o 'yok artık' dediğin şeyi boyner yapıyor mesela. neden? çünkü fast fashion değil. zira fast fashion ve etik kavramları birbiriyle çok çelişiyor mon cherie.

    devam ediyorum, bir diğer husus, her şeyde olduğu gibi, geri dönüşüm. dünyada geri dönüşümü en rezil sektörlerden biri tekstil. neden? zira tekstil atığı gibi bir kavramı dahi çoğumuz duymamışızdır, bilmiyoruz ve alışkanlığımız yok. ben şanslıydım, öğretildim bir şekilde, size de anlatayım. üzerimizdeki kıyafetler ya organiktir (pamuk, keten, ipek), ya da petrolden elde edilen plastik türevleridir (polyester). organik tekstil ürünleri geri dönüştürülebilir. fiberleri tekrar kullanılır ya da yine ülkemizde çok yaygın olmayan kırpıkçılık şeklinde tekrar kullanılır. organik olmayan tekstil ürünleri ise, karbon salınımı kontrolü olan fabrikalara yakıt olarak satılır. fermuar düğme, aksesuar gibi şeyler de materyallerine bağlı olarak tekrar kullanılır ya da eritilir.

    teoride ne güzel.

    pratikte, bu tekstil ürünleri geri toplanamıyor bebikler. 'ama benim annem onu yer bezi yapıyor'. ya tatlım, tamam, yapsın tabi ki. ama yer bezi olarak da kullanımı bittikten sonra ne oluyor, problem o? ben söyleyeyim size, çöpe gidiyor. zira tekstil atığı geri toplamak değil ülkemizde, henüz dünyada alışkanlığa oturamamış bir şey. fast fashion öyle hızlı yayılıyor ki (sadece giyim değil, ev aksesuarları, örneğin english home), geri dönüşüm pratiklerimiz bu hızın çok ama çok gerisinde kaldı.

    e peki sürdürülebilir bir fast fashion mümkün değil midir? teoride elbette mümkün. fakat çok uzak ve zahmetli bir ihtimal, bu nedenle pratikte (muhtemelen) asla mümkün olmayacak. baktığımız zaman fast fashion markalarından h&m bir şeyler yapmaya çalışıyor, tedarik zinciri denetiminden geri dönüşüme kadar; ancak ne kadar başarılı ya da ne kadar içten, orasını bilemem. neticede bir çaba var diyebilirim yalnızca.

    çözüm?

    tüketmemek. biliyorum bunu duyduğuna çok üzülüyorsun ancak doyumsuz benliklerimizi zincirlemediğimiz sürece problemin bir parçası olmaya devam edeceğiz. tüketme arkadaşım. ihtiyacın yoksa, tüketme.