hesabın var mı? giriş yap

  • kardeşle bodrum'dan akyarlar'a dönerken çevirmeye yakalanırız...

    -iyi akşamlar beyefendi alkol var mı?
    -sadece 1 bira içtim memur bey
    -anlıyorum, bi kontrol edelim o zaman. üfler misiniz lütfen.

    üflenir....
    -değdi mi şimdi 1 bira için ehliyeti kaybetmeye?
    -nasıl yani?
    -limitlerin üstünde çıktı, alıcaz ehliyeti
    -ama memur bey, ben yani sadece 1 bira, nasıl ...
    -şaka şaka... sana bira diye su içirmişler, sıfır çıktı. bi daha o bara gitmeyin.
    -teşekkürler memur bey.
    -iyi akşamlar

  • --- 6x5 spoiler ---

    hodor meselesiyle ilgili ufak bir anektodu da aktarayim,

    3 yıl önce, michael ventrella diye bir eleman, bir konferansta george r. r. martin ile tanışır. konferansın yapıldığı yerde, martin ile birlikte aynı asansöre binerler. martin, asansörün düğmesine kendisi için basar ve diğer kişilere de hangi katı istediklerini sorar. sonra, ventrella'ya dönüp "hep bir asansör operatörü olmak istemişimdir" der. birlikte gülerler ve odalarına giderler.

    bir süre sonra, martin ile venrella tekrar asansörde karşılaşır ve aralarında şu diyalog geçer.

    + ben sanırım kitabınızdaki bir karaktere neden hodor adını verdiğiniz buldum.
    - öyle mi?
    + asansör operatörü olmak istediğinize dair sözleriniz üzerinde düşündüm. bence, hodor'un "hold the door" lafının kısası olduğu çok bariz.
    - (martin gülmeye başlar) gerçeğe ne kadar yakın olduğunu bilmiyorsun.

    bu da, ventrella'nın 2 yıl önceki blog postu.
    https://ventrellaquest.com/2014/04/20/got-got/
    --- spoiler ---

  • bu seneye eurocup'tan takım çalarak başladılar. önce rytas'ı aldılar, sonrasında tofaş, darüşşafaka ve galatasaray'ı da bünyelerine kattılar. bcl için öneli hamleler bunlar. partizan'ı getirmek için de çok uğraştılar ama euroleague hedefi ve vaadi olan partizan yanaşmadı. seneye partizan ve virtus euroleague'de oynatılmazsa onlarda bcl'ye gelebilirler.

    tabi takım kalitesinin artması açısından iyi olsa da bcl'in önünde çok yol var. henüz doğru düzgün yayın hakkı almış değil ve altyapısı yok. şu anda doğru düzgün websiteleri bile yok ki basketbolu futboldan ayıran belkide en önemli özellik istatistikler ve rakamlar. eğer düzgün bi şekilde bunu yapamazsanız pazarlayamazsınız. mesela shane larkin'in bir maçta 49 sayı atması efes'in mükemmel geçirdiği sezondan bile daha fazla etkileşim topladı. yani basketbol bu tip istatistikler üzerinden pazarlanan bir spor. o yüzden etkileşim açısından çok fazla iş yapmaları ve ciddi bütçe harcamaları gerekir. şu andaki durumları bsl'den hallice.

    lig geniş olduğu için takım kaliteleri hala düşük. türk takımları bir nebze kaliteyi artıracak. eğer seneye virtus ve partizan'ı getirebilirlerse ciddiye alınabilir bir organizasyon olacaklar. şu anda hala eurocup'a denk bir organizasyon değil. bu tabi olamayacakları anlamına gelmiyor.

    panathinaikos sürekli euroleague'i tehdit ediyor ama biryere gidebilecekleri yok. gitmeleri de bir dalga falan oluşturmaz. hatta euroleague'in kafası sakinleşir. zaten önemli olan elindeki organizasyonla neler yapabildiği bcl'in. rytas'ın ve galatasaray'ın iddialı takımlar olması türkiye'deki popülaritesini artıracaktır. keza pınar karşıyaka'da gelirse ciddi bir türk taraftar kitlesi oluşturacaklar. pınar karşıyaka eurocup'ı düşünebilir belki. pınar karşıyaka özelinde benim tercihim bcl'den yana olur açıkçası. f4 yapabilecek potansiyele sahip oldukları bir organziasyon, ayrıca galatasaray darüşşafaka ve tofaş'ta f4 mücadelesi verecek. bu çekişme taraftarları açısından çok çekici olacaktır.

    önümüzdeki sezon taraftarsız başlayacağa beziyor. ekonomik olarakta kimse güçlü değil. o yüzden ne olacağını söylemek güç. bcl'in iyi anlaşmalar yapabileceğini sanmıyorum ama bir sonraki sezon için kapasitesini kanıtlayabilir. birkaç eurocup takımı ile birlikte eurocup seviyesinde bir lig olabilir.

  • (bkz: üslup bazında bizi benzetirler)'den sonrasını okumadım.

    maşallah. ne yetenekler var sende be ekşi sözlük! ne yetenekler! adamın üslubunu karl marx'a benzetiyorlar! üstelik, kültürel değerlere de saygılı, karı-kızla alakası olmayan bir yazar! bravo!

    mesela benim çektiğim planlara da hep 'yaa sanki steven spielberg çekmiş' derler. öyle yani. çok şanslısınız kızlar. bir tane değiliz ki. birimiz karl marx'a benzer, birimiz steven spielberg'e.

  • bir dönem diyetisyene gidilmiş ve başarılı bir şekilde 10 kiloya yakın kilo verilmiştir. daha sonra çeşitli nedenlerle diyet bırakılmış ve o 10 kilo aynen geri alınmıştır. bu geri alma sürecine askerliği nedeniyle şahit olamayan arkadaşa asker ziyaretine gidilir. arkadaş nizamiyeden çıkar çıkmaz sorar: "olm sen diyetisyene gidiyodun, naaptın diyetisyeni mi yedin?"

    eve dönülür, eşofmanlar giyilir, yürüyüşe çıkılır, spor salonuna yazılınır.

  • 1. "gunu kurtarma modunda olamayiz. buyume modunda olmak zorundayiz."
    2. " basarisiz olduktan sonra pisman olmayacagini biliyordum. tek pisman olacagim konu hic denememektir, girisimde bulunmamaktir."
    3. "hayat, pratik zekali olmayanlarla takilmak icin cok kisadir."
    4. "cogu zaman hakli olan kisiler, fikirlerinde esneme yapabilen kisilerdir."
    5. "icat, aykiri bir durumdur. her zaman anlasilmak istiyorsan yeni bir sey yapma, icat etme." *
    6. " elestirilmek istemiyorsan yeni bir sey yapma."
    7. "online satilmayacak urunleri bulmak zordur."
    8. "musteriler urunlerden memnun kalirsa o urunleri aralarinda konusurlar. musterilerinin kendi aralarinda konusmalari sonucunda ortaya cikan reklamdan daha guclu bir reklam yoktur." *
    9. "yenilikci biri olacaksan yanlis anlasilmalara hazirlikli olmalisin."
    10. "uzun donemli dusunuyorsan sonradan pisman olmayacagin, hayatini iyilestiren, guzellestiren kararlari almalisin."

    jeff bezos

  • bağımlılıkla mücadele ve sağlıklı yaşam ile ilgili uzaktan eğitim yoluyla verilen bir seminerde öğrencinin, peygamber efendimiz gün içinde 2 saat uyurmuş demesi üzerine rehber öğretmenin 'günün koşulları gereği olduğunu, günümüzde çocukların 22.00-08.00 saatleri arasında uyku düzenini sağlaması gerektiği' şeklinde cevaplaması üzerine durumu babasına (imam hatip lisesi müdürü) iletmesi ve babasının da 'çocuğun peygamber sevgisi ve dini hassasiyetleri üzerinden travma yaşaması' şeklinde şikayeti üzerinden milli eğitim'in başlattığı soruşturma.

    (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/…a-baslatildi-1828507) haberin metni bu şekilde.

    eğer ki durum burada anlatıldığı gibiyse gerçekten ülkenin içinde bulunduğu durumun gittikçe çok daha vahim bir yere doğru gittiğinin resmidir. demek ki bilimsel konuşmak suç. söyleyin de bilelim.

  • insanları gözünde fazla büyütmek.
    onlar zaten kendilerini o kadar büyük görüyorlar ki, bir de sen büyütünce, karşında tanrı pozisyonunda seni yargılayan biri oluveriyor.
    "hele bi' otur soluklan yeğenim" jokerinizi elinizden hiç bırakmayın.

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • saat alarmı sabah saat 7.45 e kuruluyken saat 7.35 te uyanıp tuvalete girmek, siz tuvaletteyken çalmaya başlayan alarmı susturamamak..