hesabın var mı? giriş yap

  • servetlerine servet katmak icin arap kabilelerinin kucagindan inmeyen devlet "buyuklerimizin" koca turkiye'yi ne hale getirdiginin bir ornegidir.

  • bak sen bunu böyle rahat rahat iddia edebiliyorsun. iyi güzel. ama başka biri de çıkıp akp, nasyonel sosyalist alman işçi partisinden, nazi den farkı yok diyebilmeli o zaman. öyle arkadaş arasında eş-dost sohbetlerinde değil. tv'de, üniversite konferansında, uluslararası toplantılarda vs.

    hop hop hoplamayacaksın o zaman.

  • derin derin dusunmeye baslamadan once birkac dortlugunun okunmasi gerektigine inandigim alim.
    zihni ve kalbi 'kalaylar'.

    "niceleri geldi , neler istediler,
    sonunda dunyayi bırakip gittiler.
    sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi?
    o gidenler de hep senin gibiydiler..."

    ayrica sevmenin olcusunu de tanimlayan adamdir.. olcusuz sevmektir: canla basla.

    "benim halimden haber sorarsan,
    bir cift sozum var sana, yurekten
    sevginle girecegim topraga,
    sevginle cikacagım topraktan."

    (bkz: ilahi ask)

  • vay benim babam sen sigarayı nerden buldun ya
    üç gündür ilk kez güldürmüştür

    link

    edit:
    -dayı sen at biz sana malbora vericez

    edit: dayı maalesef eşini kaybetmiş.
    1.5 litre su ve bir tabaka tütün ile hayata tutunmuş

  • islamcı teröristlerin sorusu. zeki alasya iyi ki masondu. senin gibi çocuk sikip kendini mi patlatsaydı?

  • sene 1922 iken, abdülmecit'in torunu münire sultan hanımın konağının yerine yapılmıştır maçka palas.. mimarı guilio mongeri bey, levanten bir ailenin varisi olarak istanbul doğumludur ve türk mimarisinin birinci dönemi olarak adlandırılan akımın öncülerinden biridir.. maçka'yı yaparken de milano saraylarından etkilenmiştir a, bey değil mi yapar efendim..

    maçka palas, dönemin sosyal yapısı itibarıyle de, bir cemaat hayatına ev sahipliği yapmıştır, ki bu coğrafyada sıkça rastlanan bir hadise değildir bu.. haniya bir entelektüel komün diyebileceğimiz "maçka palas cemaati"nde kimler yoktur ki?.. bir yanda kerime nadir romanının tashihlerini yaparken, öte yandan celal bayar'ın oğlu bey kitapları kaldırarak ağırlık çalışmakta; üst katta bir devrim mağduru olan rus aristokratı albay gorodetzki bey çift kale eskrim ve tenis çalışıp -ki türk eskrim ve tenis tarihinin bir nömreli ismidir; hatta kızı mila da kendi kazandığı tenis madalyaları koleksiyoncusudur ya-, kimce ordu nişanına bakıp ağlarken, hemen yan komşusu roni margulies bıyıklarını uzatıp elsa'sını aramaktadır.. aynı esnada, binanın doğu cephesinde mesnevi türkçe söylenmektedir ağır aksak, ve ve elbette abdülhak hâmid, bey yani..

    efendim, abdülhak hâmid bey, ziyaretçilerini maçka palas'da hep cuma günleri kabul buyurmuştur.. bu meşhur edebî, ah mon cher toplaşmaların da hiç değişmeyen bir oturma düzeni mevcuttur ya, öyle elini kolunu sallayan eli kolu sallanan bir yere oturamaz kuzum.. misal halid ziya ve cenap şahabeddin'in hâmid beye en yakın koltuklarda oturması palas'ın bir geleneğidir.. ve fakat ibnülemin teşrif etmişse o mümtaz cuma günü, bey abdülhak'ın en en dibine oturması farzdan kabul edilmiştir.. diğer onur konukları olan ubeydullah efendi, mithat cemal kuntay, sami paşazade sezai, faruk nafiz çamlıbel gibi mutena zatlar da locaydı, balkondu, kanepeydi kendi aralarında kura çekerek üleşmişlerdir; sonra gelsindir muhabbet, gelsindir sohbet oh ne âlâ memleket.. bu cuma ayinlerini bize tanıklıklarıyla anlatan taha toros beydir, lakin münevver ayaşlı hanım da hadiseye el atmıştır sonrasında..

    münevver han'fendi göre, bu toplantıların günü çarşambadır.. hatta çarşambaların değişmez konuğu da tarhan'ın derin bir gönül bağı duyduğu necip fazıl'dır, üstelik necip beyin geç kaldığı veya gelmediği günlerde, hâmid beyin bedbaht olarak, "ah gelmedi, niçin gelmedi? o gelmeyince içim sıkılıyor" diye yakındığını da biliyoruz efendim münevver hanımın anılarından.. ah ayrıca, yahya kemal beyin de bu çarşambalara iştirak ettiği ve lakin şairin, maçka palas'da kendini 'taşralı' hissederek, sıkıntı içinde kıvrandığı da bir tevatür olarak kulağımızda hâlâ duruyor azizim..

    hâmid beyin, sevgili lüsyen'niyle olan tutkulu kavgaları da maçka palas'ın tarihinde yer etmiştir; zaten kendi de son nefesini, bu dört kapılı destanın ortasındaki pirinç karyolasında vermiştir.. lakin lüsyen hanım, refikinin vefatından sonra bir süre daha maçka'da oturmaya devam etmiştir, balkonda mayo ile güneşlenmeyi pek sevmektedir çünkü.. e hal böyleyken, apartmanın gençleri arasında bir rontçuluktur alıp başını gitmeye başlamış, hadiseden enikonu bunalan ebeveynler, palas'ın emektar sahibi mösyö caivano'ya lüsyen hanımı şikayet etmişlerdir.. aldığı uyarıları hiç sallamayan hanım lüsyen ise, güneş banyolarına devam etmiş, lakin sonunda mösyö caivano tarafından apartmandan çıkarılmıştır..

    bu evlere şenlik tarih, şimdilerde guccilerin haccilerin eline düşmüştür ya ne diyelim, hangi gamdan çalalım bey.. bey sana diyorum kalk kalk, gamsız herif..

  • work and travel ile yurtdışına giden bir arkadaş, otelde çalışmaktadır.

    biri çağırır ve "iron (ütü)" ister.
    bizimki gider, ayran getirir.

    bunu gören adam sinirlenir,
    eliyle bir şeyi ütülermiş gibi yaparak "iron! iron!" der.
    bizimki ayranı çalkalar.