hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle tavuk suyuna çorba tadında bir entry giremeyeceğim için bu başlığın takipçilerinden özür dilerim.

    efendim, maalesef 10 aylık kızımı iki gün önce havale geçirdiği için hastaneye kaldırdık. ateşten kasılmış, dudakları morarmış kızımın başında damar yolu açmaya çalışan, oksijen veren, soğuk kompres yapan insanlar falan... manzara tarif edilemez, allah kimsenin başına vermesin. neyse... iki gün hastanede yattıktan sonra bir kaç saat önce eve geldik. kızım şimdi yan odada annesinin kucağında mışıl mışıl uyuyor... herşey yolunda... dahası ateşini her kontrol ettiğimde ateşinin 36,5 derece ve buna yakın bir değer gördüğümde sevinçten ateş ölçeri kıçıma sokasım geliyor. o derece. ben ömrümde mutluluk nedir hiç tatmamışım meğerse be...

    evet, gülümsetmek kelimesinin hafif kaçtığının farkındayım. belki yanlış başlığa yazmışımdır. aramaya inandım ama benzer bir şey bulamadım. "öyle bir sevinmek ki sevinçten ateş ölçeri kıçına sokmak" diye bir başlığa da sözlüğün ihtiyacı olmadığını düşündüm. sevincime verin, idare edin.

  • bir suru ilginc, tuhaf seyle dolu kosk.

    yazilanlara ek olarak diger bilgi ve rivayetler soyledir: kara-deniz her yeri gozetleyebildiginiz (ama hicbir yerden gozukmeyen) bu koske silah ve uyusturucu getiren gemiler koskun yerini bilmedigi icin o bolgeye yaklasinca isiklarla sinyal verirmis. sinyali alan pavilides adamlarini gonderir alisverisi yaptirirmis.

    bahcesinde insa edilmis tas bir yapi vardir, burada pavilides'in ibadet ettigi soylenmektedir. pavilides kisa boylu oldugu icin bu tas yapi oldukca kucuktur, bircok kimse icine girmek icin egilmek zorunda kalir.

    bahcede bulunan kucucuk amfi tiyatro seklinde dizayn edilmis bir alanin ortasinda, sesinizin yanki yapmasini saglayan bir tas oldugu dogrudur. ama tasin uzerinde koske dogru belli bir acida durmaniz ve alanin etrafinin cok dolu olmamasi gerekmektedir, aksi takdirde yanki olamayabilmektedir. gercekten de bir avukatin hitabet calisabilecegi mukemmel bir duzenektir. sesinizin geri gelmesiyle kendinizi korku filmlerindeki gibi hissedebilirsiniz.

    calisma odasinda binlerce kitap vardir ve cogu birbirinden farkli konudadir. calisma odasindaki sandalyenin ozelligi, oturmaya basladiktan sonra sertlesmesi ve yaklasik bir saat gectikten sonra oturulan yerin duvar sertligini almasidir. bu haliyle pavilides'in uyuyakalmasini onledigi soylenir. yine ayni odadaki perdenin ozelligi ise ses gecirmez kapi niteliginde olmasidir. gercekten de perdeyi biraz araladiginizda bile birden bire disaridan gelen sesler saskinliga neden oluyor.

    evdeki deprem odasi olarak bilinen cocuk odasi binaya sonradan ilave edilmistir. iki oda arasindaki gecis kismina dikkatle bakilirsa sonradan eklendigi acikca bellidir. pavilides cocuklari cok severmis ve ozlem duyarmis, o nedenle cocuk misafirleri icin sonradan ayri bir oda yaptirmis.

    evdeki denge heykeli ise ufak bir depremde bile dusmekle kalmaz, koskun her yerinde esit derecede duyulan bir ses cikarirmis. heykelin altindaki ortu kaldirildiginda heykelin bir kez dustugu ve dustugu yeri deldigi gorulebilir.

    pavilides'in evdeki tek resmi ayni zamanda dunyadaki tek resmidir. bu resimde kafasinda fotr sapka, agzinda yanan sigara ve yuzundeki alayci gulumsemeyle yakisikli bickin delikanli portresi cizmektedir.

    pavilides'in koskunde iki yatak odasi vardir. bir odada, onunde ibadet ettigi, arka tarafi her acidan gosteren kucuk (avuc ici kadar) aynali bir sus vardir. degisik acili bu aynalarin amaci pavilides ibadet ederken arkadan gelecek herhangi bir tehlikeyi aninda gormesini saglamaktir. diger yatak odasinda ise iki yatak birlestirilmistir (iki kisilik buyuk bir yatak yerine). bunun nedeni gerektiginde yataklarin kolayca birbirinden ayrilmasi ve arkadaki gecide hemen girilebilmesidir. rivayete gore pavilides kactigi zaman bu tunelden gecmis, onceden yaptigi plana gore tunelin ortasinda bulunan bombayi patlatarak ne tarafa gittiginin ve tunelin nereye ciktiginin anlasilmasini imkansiz kilmistir. yine rivayete gore italya'daki bir mafya toplantisi sirasinda arkadaslari tarafindan oldurulmustur.

  • lan it oğlu it sen erkek doğmuşsun da ne olmuş? kendin gibi şerefsiz bir erkek evlat yetiştirecektin de olmadı diye mi kıydın o bebeğin canına. lan ne kadar gaddar oldunuz be, adi mahluk seni.

  • tabii ki de migros ya da carrefour'dur. bim'e, a101'e kaçanlar sigara ve alkolsüzlükten zaten ölmüş demektir. evet.

  • bir iki istisna hariç hiçbir işe yaramayan kitaplardır.

    kişisel gelişim kitapları, gençlik serileri ve romantik romanlar yayınevlerinin üç temel lokomotifidir. bu kitapların satılacağı hedef kitle bellidir. bu popülaritenin bir getirisi olarak geçtiğimiz yıllarda özellikle abd'de bu kitapların arkasında gerçek yazarların olup olmadığı tartışıldı. "ghost writers" dediğimiz "hayalet yazarlar" tarafından yazılıp yazılmadığı gündeme geldi. burada asıl vurgulanmak istenen bu kitapların masa başında kitlelere neyi satacağını iyi bilen profesyonel ekipler tarafından yazıldığı ve uydurulmuş sahte bir kimlikle yayımlanmasıydı. hatta bazı yayınevleri bunu hiç saklamadı. dizisiyle meşhur olan vampir günlükleri serisinin son kitapları yazarın ismi adı altında hayalet yazarlar tarafından yazılıp piyasaya sunuldu.

    kişisel gelişim kitapları da bu sürecin bir parçası. neyi, nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyan birine satılacak en önemli şeyin umut olduğunun farkındalar. tabiri caizse bu umut tacirleri, güya okuyucuya rehber olması için yazılmış kişisel gelişim kitaplarında sizi "kimse beni anlamıyor" hissinden kurtaracak ve özgüveninizi tazeleyecek cümleleri alt alta diziyorlar. bir de eskiden bu kitapların dili az çok belliydi. negatif olanı bertaraf et, pozitif olana odaklan, kendi yapabileceklerine inan gibi özetlenebilirdi. artık teknik taktik olayını bayağı ilerletmişler, direkt okuyucuya hitap ederek sanki o kitap özel olarak onun için yazılmış gibi hissettirebiliyorlar. özüne baktığınızda ise bu kitapların çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmadığını görürsünüz. "e, hani beni değiştirip daha iyi hale getirecekti?" dediğinizde ise cevap hazırdır:

    "siz okuduktan sonra oradakileri uygulamıyorsanız kitap size hiçbir şey yapamaz."

    bu duyup duyabileceğiniz en basmakalıp cevaptır. en iyi kaçış yoludur. bir insanın yaşama biçimini ve düşünce yapısını değiştirmek inanılmaz zordur. çok az insan bu değişimi yaşar. eğer bir kişi bu değişimi yaşayacak noktaya gelmişse o ilhamın ya da motivasyonun ne olduğu önemli değildir. bazen ailede ya da çevrede yaşanan bir olay, unutulmayan bir anı, bir hikaye, bir şarkı, bir tablo ya da böyle bir kitap. değişime hazır biri herhangi bir şeyden ilham bulabilir. bu değişimin tesadüf eseri kişisel gelişim kitaplarına denk gelmesi bu kitapların başarısını ispatlamaz.

    aynısı bu kişisel gelişim kitaplarının iş versiyonları için de geçerlidir. iş hayatında başarılı isimler uzun uzun nasıl zengin olduklarını yazarak daha da da zengin olmanın yolunu bulurlar. siz "x iş adamının kitabını okuduktan sonra hemen piyasaya atılıp onun yaptığı gibi zengin oldum" diyen kaç kişi duydunuz? zaten zenginler, bir de bu kitapları başkalarına yazdırıp milyonlarca satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

    hayatlarımızı etkileyen milyonlarca değişken varken insanları ve insan davranışlarını kategorize edip sınırlandırmaya çalışan, formüllere döküp çıkış yolu sunan bu kitapların birini değiştirebilme ihtimali ne kadar gerçekçi? her hayat kendine özgüyken birinin kendi tecrübelerini evrenselmiş gibi addetmesi ne kadar mümkün? doğal olarak bu kitaplara karşı birçok yazı ele alınıp yararları ve zararları tartışılıyor. hem akademik hem köşe yazılarında birçok eleştiri yöneltiliyor. forbes popülaritesine rağmen bu kitaplara yöneltilen eleştirileri üç gruba ayırıyor.

    kötü etki: ilk grup bu kitapların yanlış ve zararlı tavsiyeler vermesine, sahte umut aşılamasına, insanların kendilerini daha kötü hissetmesine ve hatta profesyonel yardım almalarının önüne geçmesine yönelik sorunları gündeme getiriyor. psikolojik destek alması gereken kişilerin bu kitaplarla vakit kaybettiğini belirtiyorlar.

    plasebo etkisi: bir şeylerin yoluna girmesi ya da sizin öyle hissetmeniz okuduğunuz kitaplardan dolayı değil, daha önce böyle olduğuna dikkat etmediğinizden. sadece siz o ana kadar fark etmediniz. şimdi ise bir şeylerin değiştiğini ya da iyiye gittiğini yeni fark ettiniz ve bu da o kitabı okuduğunuz döneme ya da sonrasına denk geldi. değişim zaten vardı ama fark edilmesi zaman aldı.

    sıfır etki: bu kitaplardaki tavsiyeler o kadar basit ya da günlük hayatın bir parçası ki zaten bildiğiniz/benimsediğiniz şeyler, o yüzden okunan kitabın hiç etkisi olmuyor. sağduyu ile rahatlıkla tahmin edebileceğiniz tavsiyelerle dolu kitabı okumanın size hiç faydasının olmamasını ifade eden bir kavram.

    peki bütün bunlara rağmen kişisel gelişim kitapları yazılmaya ve satılmaya neden devam ediyor? umut. bu kitaplar umut pazarlıyor. şu makaleye göre sadece 2018'de insanlar kişisel gelişim için 10 milyar dolar harcamışlar. burada çok büyük bir piyasadan söz ediyoruz. ilk aşamada umut aşılıyorlar. ikinci aşamada da buna inandırıyorlar. geriye "hayalet yazarlar" dediğimiz masa başındaki ekibi gizleyip ortaya tek bir yazar ismi atmak kalıyor. o tek isim kitabın inandırıcılığını artırıyor. anlatılan şeylerin gerçekten o kişi tarafından yaşanmış olabileceğini ve doğrudan okuyucuya seslendiği hissini veriyor. kitapları daha samimi, daha gerçekçi kılıyor. bilimsel makale gibi her cümlesi ölçülüp tartılarak yazılmış bir kitap okuyucuda "benim duygularımı anlayamaz" hissi uyandırabilir. oysa bir kişi size yaşadığı tecrübelerini aktarıyorsa sizinle empati kurduğunu hissederseniz.

    bir de türk yayınevleri bu kitapları çevirme konusunda hiç zaman kaybetmiyor. new york times çok satanlar listesine ucundan kıyısından giren her kitabı hemen çevirip iç piyasaya sunuyorlar. okuyuculara da abd'li ekiplerin abd'liler için yazdıkları tavsiyeleri türkiye şartlarında kendilerine uydurmaya çalışmak kalıyor.

    bu kitapların bize verdiği naçizane tavsiye şudur: kişisel kitapları okuyan değil, yazan taraf olun. yazabiliyorsanız yazın. okumakla elinize bir şey geçme ihtimali %1 falan. oysa yazarak zengin olabilirsiniz.

  • ister şov olsun ister gerçek, kızı öldürülmüş bir babadan aklıselim içinde davranmasının kesin bir koşul olarak beklenmesi, öyle davran(a)madığı zaman da "yetti be, şaşırtıcı, şovmen, sinirli, alkolik" diye eleştirilmesi gerçekten garip.

    yahu bir insan çıldıramaz mı, deliremez mi? sözkonusu neden yeteri kadar büyük değil mi sizce...?

    inşallah sizin dediğiniz gibi şovdur da zavallı adam o derece acı içinde değildir.

  • nice cüneyt arkın, emel sayın, kadir inanır, tarık akan ve gülşen bubikoğlu filmlerinde farkında olmadan işlenmiş olan sendrom.

  • özellikle şu kısmının altını çizmek isterim:

    "montrö, karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. montrö, türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir."

    akp bir şekilde bu sözleşmeyi iptal edecek veya baypas edecek bir adım atarsa suriye'de amerikayla bir olup güney sınırımızı yol geçen hanına çevirmesine benzer ama 100 katı daha vahim sonuçları olacak olaylara zemin hazırlamış olur.