hesabın var mı? giriş yap

  • kieslowski'nin en güzel filmidir. o tüm sinemasına yayılan naiflik bu filmde doruk noktasına ulaşmıştır. ardından gelen üç renkte de aynı doğruyu takip ederek grafiğin devamlılığını sağlamış olsa da, bu filminin yeri her zaman ayrı. irene jacob'un harika oyunculuğu, ışığın harika kullanımı, görüntülerin mükemmelliği, müziklerin eşsizliği derken birden "izlediğim en güzel filmlerden biri" mertebesine de ulaşır.

    --- spoiler ---

    geri dönüşüm kutusuna şişe atmaya çalışan yaşlı kadın bu filmde yürümeye başlıyor. sanırım elindeki torba market torbası ve atmaya çalıştığı şişe de içinde; dolu olarak.

    kieslowski'nin üç renkte sembolize ettiği fransız devrimi bu filmde yaşlı kadının yürümesiyle başlıyor. ardından şişeyi kutuya atana kadar geçen özgürlük, eşitlik, kardeşlik dolu bir alegorinin başlangıcı bu film.

    veronica sevgilisi antek'e onu ziyaret edeceğini söyler. antek oda numarasını verir: 287. veronique ise kuklacıdan kaçarken girdiği otelde 287 numaralı odayı alır. veronica'nın verdiği sözü veronique tutar. bu kadar kesin bir bağ ile bağlıdırlar birbirlerine. filmde en çok hoşuma giden detay bu olmuştu. filmin temel direğini, yani paralel hayatlar fikrini bundan güzel anlatmanın bir başka yolu da yoktur kanımca.

    *****
    gösteri sırasında çok hasar aldık ve alıyoruz. ama biz elimizi sobaya uzatıp yaktıktan sonra hatasını anlayıp sakınacak bir tıpkımız var mı?

    neden ki?

    --- spoiler ---

  • bi gün, kurstan bir arkadaşım, işyerim civarından geçerken aklına geliyor beni arıyor, hatırımı soruyor. gelsene diyorum, bir çayımı iç, hem görüşmüş oluruz. bir duraksıyor, nefes alıyor, yok diyor, başka zaman. ısrarımı seveyim, hazır diyorum gelmişsin buraya kadar, çık işte yukarı. tamam geleyim de, şey diyor, az önce soğan yedim ben, çekiniyorum o yüzden. saçmalama diyorum, lafı bile olmaz, biz her gün yiyoruz n'olacak allasen. ikna kabiliyetimi yitireyim. neyse, çıkıyor bu yukarı. sarılıyoruz. ben bayılmışım. allah'ım böyle bir koku olamaz. çocuk sürekli anlatıyor, ben daimi gülümsüyorum filan ama, hoşbeşten fırsat bulunca ilk şunu soracağım: soğanı tarlasıyla birlikte mi yedin arkadaşım sen? o nasıl bir soğan yemektir? renkten renge giriyorum, imkanı yok o kokuyu defedemiyorum abi. taktım bi kere. sanki karşımda bizim hüseyin değil de, bir baş soğan oturuyor. kendisi oradan buradan laflarken ben hüseyin'i ince ince kıyıyorum, pembeleşinceye kadar kısık ateşte çeviriyorum. o koku gitmiyor. bi yarım saat sonra kalktığında tekrar sarılıyorum. yaşama sevincime.

  • yele tarağı, lastik kaşağı, kök fırça, bakım fırçası, fırça başlıklı nal temizleyicisi ve çıkartılabilir iç parçalı kutu olmak üzere 7 parçadan oluşan mükemmel set.

    karşıma ilk kez geçtiğimiz pazar günü beşiktaş'taki tchibo mağazasının önünden geçerken çıktı bu muhteşem ürün.

    gerçekten mağazanın pazarlama ekibini tebrik etmek gerek çünkü memlekette o kadar çok at var ki eminim talebi karşılamakta zorlanmışlardır.

    ben de küçük bi şımarıklık yaptım ve hemen edindim, her gece fırçalanıyorum. tavsiye ederim.

  • bir tartışmada bilerek ya da bilmeyerek karşı tarafın görüşünün çarpık bir yorumlamasını yapıp, bu yorumlama üzerinden eleştiri üretmeye verilen isim.

    örnek olarak "sen evrime mi inanıyorsun? maymundan mı geldin?" cümlesini ele alabiliriz. bu cümlede iki tane straw man tarzı çarpıtma vardır. birincisi evrim teorisinin bir "inanç" olduğu varsayımıdır. ikincisi (ve belki de daha meşhur olanı) ise evrim teorisinin "insanın maymundan geldiğini" savunduğunu iddia etmektir.

  • dunyadaki en guzel seylerden biridir. bunu, dun aksam saclarimi maşa ile bukle bukle yaptigi icin diyorsam n'olayim.

  • henüz 8 yaşında falandım sanırım. alt komşumuz tehlikeli bi hamilelik geçirmişti, sürekli yatması gerekiyordu. bi şekilde 9 ay geçti ve bir çift çocuğu oldu, tek yumurta ikizleri. zor bir doğum olduğu için bi de bebeklerde ufak bi enfeksiyon riski olduğu için hala hastanedeydiler. neyse annemle hastaneye gittik doğumdan bir hafta sonra. bebekler odada annelerinin yanındaydı. isim bileklikleri dikkatimi çekti. hiç sormamıştım ''isimlerini ne koydunuz?'' diye. birinde ''ufuk'' birinde ''mahmut'' yazıyordu. içimden kendi kendime ''ne ayarsız isimler vermişler öyle yahu'' diye geçirdim. ilerde bu ufuk mahmut'a kesin artistik yapar, dalga geçer ''ismine bak vöğeeeaa'' der diye düşündüm. bi de ufuk çok fazla ağlıyordu itici gelmişti bana. annemle komşumuz teyzenin muhabbeti iyice koyulaştığı sırada isim bilekliklerini değiştirdim. o kadar çevik bir şekilde yapmıştım ki bunu nefes nefese kalmıştım. zaman geçti bütün komşuluk ilişkileri bitti. yıllardır görmüyorum o aileyi. başka bir ile taşındılar. kısaca çocukların akıbeti hakkında hiç bir fikrim yok. ama onları bi şekilde bulup yanlış isimlerle büyüdüklerini söylemek ve özür dilemek istiyorum sözlük, özellikle sonradan olma mahmut'tan.

  • kerimcan durmaz'ın ayda 5 bin tl kazandığını düşünen sözlük yazarlarını göstermiştir.