hesabın var mı? giriş yap

  • maalesef bugün yaşadığım olay. günlerce tek başıma evde durduktan sonra karantina öncesi kapsamlı bir market alışverişi yapayım dedim. 4 tane aşırı tatlı kıza aşık olup eve döndüm. yazık gerçekten.

  • acemi veya değil çoğu sürücüyü tırstıran, hatta evinin yolunu değiştirmeye mecbur bırakan sürücü aktivitesi.

    ancak bazen bu aktivite için vites, debriyaj, fren ve hatta el freni dahi yeterli olmamaktadır. çözüm adeta bir herkül gibi arabayı yokuşta kas gücü ile kaldırmaktan geçmektedir.

    true story

    fulya'nın ünlü yokuşlarının birinde kafa kafaya gelinen bir aracın öküz sahibi ile kavga etmekten kaçınan ben, adamla levye savaşına girmektense aracımı kenara doğru çekerek elemana yol verdim. yoluna gitmesini beklediğim kekan yanımdan geçerken saçma sapan sözler söyleyince bastırmaya çalıştığım kroluk damarım kabardı ve ani hareketler ile yokuş aşağı kendimi hafifçe bırakıp ilk sola dönüp ani bir hareket ile tekrar yokuşa verdim burnumu. araç otomatik vites olunca bu tür durumlarda daha rahat oluyor insan. neyse; gaza basmama rağmen aracın kıpırdamaması bir süre sonra dikkatimi çekti. bu bir süre dediğim çok da uzun bir süre değil tabi. el frenini çekip tekrar denedim, sonuç aynı. arkadan gelen beyaz duman ve aracın gazı yedikçe çıkardığı ilginç sesler eşliğinde sağ arka sabit olmak şartıyla sola doğru yönlenmesi durumun anlaşılmasına sebep olmuştu.

    evet, arabanın sağ arka çamurluğu anlık kro reflekslerimin farkına varmamı engellemesinden ötürü kaldırıma takılmıştı ve sağ arka teker hafiften boşa dönmekteydi. yokuşun ortasında çük gibi kalmanın ötesinde yavaş yavaş trafik oluşmakta ve "bu mal bu arabayı nasıl bu hale getirmiş lan?" diye fısıldaşmalar da duyulmaktaydı.

    neyse ki sevgili yokuş trafiği sakinleri çeşitli önerilerini sunmaya başlamışlardı ki benim gözüm yokuşu yavaşça çıkan, duruşuna kurban olduğum, bıyıklı bir amcaya takıldı. asıl fikir kesinlikle ondan gelicekti. olayı çöze çöze çıkıyordu yokuşu. belli ki matematiksel denklemleri ve gerekli kas gücünü hesaplıyordu. tekerin altına taş sokma fikrinin çeşitli sebeplerden ötürü elenmesinin ardından artık yokuşu çıkan amca ile aynı şeyi düşünüyorduk. amcanın da yanıma gelmesi ile gerekli psikolojik desteği yakaladım. hiç konuşmadık. sadece birbirimize baktık. arabaya bindim. kontağı kapattım, vitesi park'a aldım ve el frenini son kez çektim. sonuçta naim süleymanoğlu benim belime geliyordu ve kilolarca ağırlığı "hıpppps" diyip kaldırabiliyordu. bakışlar üzerimde yoğunlaşmıştı ve "yooo yooo saçmalama" dediklerini hissediyordum. sağ arkaya geçtim. amca tatktik vermeye bile gerek duymadan sadece "bismillah" dedi. yaradana sığınıp kaldırdım aracın arkasını. beklediğimden çok daha kolay olmuştu. bunun da gazıyla hepten yüklendim arabanın arkasını ve aracı kaldırımdan kurtarmakla kalmayıp, düzledim de. işte o anda bugün hala fulya'da hatırlanan, ingiliz taraftarların direkte patlayan şut sonrası verdikleri uuuuuuvvvvvvvvv tepkisine benzer bir tepki yükseldi.

    balkonlardan gelen alkışlar eşliğinde bindim arabama ve yokuşu yavaş yavaş tırmanmaya başladım. ancak biliyorum ki o amca olmasaydı, o bana güvenmeseydi bunu başaramazdım.

  • fırını pişirme derecesinin üzerine çıkarıp iyice ısıtmanız lazım ki, harç sönmesin. ısı, hamurun içine yayılır ve harcı kabartır. siz 180'de pişmesi gerekiyor diye, fırını 180'de tutarsanız, kapağı aç koy derken o ısı zaten 160-170'lere düşüyor. harç da içeride yeteri kadar ısıyı bulamadığı için yükselemiyor. 200'de ısıtıp, keki attıktan sonra dereceyi düşürmek gerekiyor. fan ayarı varsa bir müddet sonra onu da en düşüğe getirip, üzerinin yanmasını engelleyebilirsiniz.

    edit: herkes kek uzmanıymış gördüğüm kadarıyla ama pek şeker insanlar :) keki nasıl kabarttığınız inanın umurumda değil, mesaj kutuma yüklenmenize gerek yok. :) kekin kabarmaması ile ilgili birçok sebep var, ısı da onlardan biri sadece. kek, ekmek vs. içerisinde gördüğünüz küçüklü büyüklü gözenekler var ya hani, işte onlar ısının harcın içerisinde dolaşmasından ötürü oluşmakta, ısı faktörü yapbozun parçalarından biri, o kadar. tek koşul bu demiyorum, kabartmak için bunu da deneyebilirsiniz diyorum. kabarmış kekli günler diliyorum. :)

  • sacma salak sozlukte baslik acacagina çocuğuna dogru duzgun eğitim ver de arkadaslarina siddet uygulamasin. bu cocuk olmamis. hayvan degil insan yetistirin. iyi yapmis oteki cocugun annesi. cocugun babasi da gelip sana temiz bi dayak atarsa tam olur.

  • nüfus yoğunluğu az bu en büyük etken, sürü bağışıklığı gelişmiş olma ihtimali yüksek bu şartlarda. ayrıca insanların dışarıda kalma süreleri ve kalabalık ortamlarda bulunmak zorunda olma süresi daha kısadır. dünyanın en kalabalık ve en uzun şehir içi ulaşım hatlarından birine sahip şehirler ile kıyaslamak da ne bileyim yani.. elma armut gibi.. nispeten büyük şehirlerden bile sadece bir kaç istisna var, düşük olan. bu saçma tespitle neyin güzellemesi yapılmaya çalışılıyor anlamadım, bu tarz salgınlar en çok büyük şehirleri kalabalıkları sever, neyin kafasındasınız bunları yazdığıma bile inanamıyorum.

  • dudak ucuklatir. ebru gundes'in hakki 500t'ye binmektir aslinda ama hayatin adaletsizligi o ki, 500bin liralik alisveris yapiyor.

  • anlamadığım nokta hangi ırktan olduklarını öğrendiklerinde neden duygusallaşıp gözyaşı döktükleri. şimdi ben %60 alman olduğumu falan öğrensem, sadece vay babayn kemiğine der şaşırırım.

  • - ben pelin'e aşığım hacı!
    - ben de
    - ben de
    - ben de
    - ben de
    - biz de (bunlar ikiz)
    - ben de
    - ben de
    - bende (türkçe dersi zayıf bunun)
    - ben de
    - ben de
    - bön dö (şişman evet)
    - ben de
    - bin die (ergenlik dönemi ses inceliği muzdaribi)
    - ben de...

  • video: pembe mezarlık - model

    yorum:

    pembe mezarlık ne amk kaç yaşında insanlarsınız siz?

    çürük çilek kokusu ne ? şekerden tabut ne amk ? koca koca adamların yaptığı şarkıya bak anlamıyo millet diye yardırın amk kelimeleri yanyana.

    aha bende yazıyorum

    turuncu bir müezzin gördüm rüyamda

    aşık müminler keşkülden musalla taşında

    gezinirken avluda bir anda

    doldu ciğerlerim birden çürük hurma kokusuyla.

    çürük çilek ne amk yaaa!

  • çilemin çilesine sıçayım. içim cayır cayır yandı öyküsünü okurken...

    kadına sahip çıkmayan, arkasında durmayan ailesine de sıçayım!

    yeni evlilik, gebelik, loğusalık, bu dönemlerde insanın kafası karışık olur. bilirim, yaşadım.
    gencecik bi kız, evlendiği şerefsizden hamile kalmış. belli ki kafa gitmiş, insiyatif kullanıp ayrılık kararı vermekten; arkasında durmaktan aciz...
    şikayetçi oluyor, terkediyor, ama bi şekilde hep geri dönüyor... belli ki ayrılığıyla ilgili aile desteği de görememiş...

    "kızım bu şerefsizden adam olmaz, gel dön evine. torunumuzun da senin de başımızın üstünde yeriniz var" deselerdi böyle mi olurdu?

    sanmam...

    eşinden dayak yiyen arkadaşım oldu benim. eve kitleyip evire çevire dövdü kızı adam... kız karakola gittiğinde "kocanı çağıralım, barışın. evlilikte olur böyle şeyler" cevabını aldı. ısrarla adli tıbba sevkini istediğinde (darp raporu alacaktı) gene aynı cevapla karşılaştı...

    eve döndü, ailesi fiske vurmadıkları kızlarının dövülmesinden rahatsız; ama boşanırsa toplum önünde yiyeceği "yollu" damgasından daha bi rahatsızdı.. önce ses etmediler, sonra onlar da başladı goygoya...

    bi de izmirli bu aile. olay izmirde oluyor yani, kırsalda bi yerde değil.

    çilem'in çilesine sıçayım hasılı. sanki toplum, aileler, kolluk kuvvetleri, yargı filan topluca kadının alehine işbirliği içindeler.. sıçtımının düzeni, hep kadınların ümüğüne çöküyor!

    ha bi de aklıma gelmişken;
    (bkz: yıkayınca çıkmıyor nevin size bakıyor)

    duruşmada ceket giy kız çilem. ceketin düğmesini ilikleyene iyi hal indirimi yapıyolar