hesabın var mı? giriş yap

  • emek ve cabanin kurali. mukemmel olmak icin daha fazla zaman ayirma, daha fazla emek ve caba gerekir.

    bu onermeyi destekleyebilecek dunyanin en buyuk sporcularindan birinin sozlerine kulak verirsek
    michael jordan: "kariyerim boyunca 9000'den fazla başarısız atış yaptım, 300'den fazla oyun kaybettim, 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. işte başarımın sırrı..."

  • olm bi şey soracam, millet berbere gidemiyor diye tıraş makinelerine fahiş zam yapan kesim ile millet evinden çıkamıyorken oyun konsollarına ek vergi getiren devlet arasında ne fark var lan ?

    edit: tanim: ekonomik olarak zorda olan hukumetin getirdigi ek vergi.

  • kafası çalışmayan adamların yönettiği ülkede yaşamak harbiden zulüm ya. ne güzel hes uygulaması geliştirdin, bu uygulamaya bir sekme daha ekle o da yasak muafiyet barkodu olsun. polis amcalara gösterildiğinde çalışma saatleri, işyeri ve ev ikameti şakkadanak çıksın. ofis çalışanı ve ofis dışı çalışan diye de ayır ki ofis çalışanı iznim var diye alakasız yerlere gidip gezemesin.

    edit: imla

    edit2: polisin kendi telefonunda barkodu okutarak adresi görmesinin kişisel verilerin korunması kanununa aykırı olduğu yönünde geri dönüşler oldu. ben konunun uzmanı değilim ancak adresin de kapı numarası detayına kadar görünmesi gerekmiyor. büyük şehirlerde ilçe, küçük şehirlerde ise mahalle detayına kadar görüntülenebilir. kaldı ki toplum sağlığının tehdit altında olduğu durumda bu tarz istisnalar olabilir. zaten e-devletten alınan belgede kapı numarası detayına kadar yazıyor o belge polise gösteriliyor.

  • akşamın hüznü ve gecelerin yarattığı bunalma halini, sanıyorum lisenin ilk yıllarında, şu an dünyanın başka yerlerinde hava aydınlık, yani her yer karanlık değil! dünyanın başka yerlerinde insanlar çimlerde oturuyorlar ya da sahillerde güneşleniyorlar şeklinde bir düşünce ile aşmıştım. ya hüzünden geberecektim ya da gece yaşadığım kaygılar derinleşip kaygı bozukluğuna yol açacaktı. şu an komik gelen bu teselli, lise yıllarında hayatımı kurtarmıştı diyebilirim. ayrıca: doğru tespittir. bunu daha uzun vadeli olarak hayatımızda da düşünebiliriz. bugün her şey olan yarın hiçbir şey olacak. en boktanı da bu zaten. bana oradan birkaç anlam kırıntısı meyhaneci.

  • diplomatik nezaketsizliktir. direkt olarak johnson da tayyip'in elini omzundan çekmeye çalışıyor, çünkü bu karşı tarafa üstünlük kurma gösterisidir ve bunun bir parçası olmak istemiyor.

    neyse hiç şaşırtmıyor dünya liderimiz.

    edit: bunu zaten olması gereken bir şey olarak görenlere şöyle söyleyeyim. ikili görüşmelerde evet vücut dilleri bu amaçla kullanılıyor. ancak hiç bir şekilde olayla haberi olmayan birine yapılması nezaketsizliktir. arkasından kulak da yap o zaman. hatta nah çek. adamın haberi yok ne oluyor bitiyor. bak zekayı kullanınca iyi ve kötü ayrılabiliyor.

  • 2018 yılı içerisinde ocak ayında gerçekleşen olay. birilerinden bir yerlerden talimat geliyor. personel alınacak diye. kimseden habersiz sessiz sedasız personel alım yönetmeliği bölge müdürlüklerine gönderiliyor. başvurudaki tek kriter 18 yaşını doldurmuş olmak ve 30u geçmemiş olmak. kpss aranmıyor, dil aranmıyor. bölüm eğitim aranmıyor hiçbir kriter yok nerdeyse. dediğim gibi tek kriter yaş. başvurular ise sadece ptt şubelerinden dilekçe yoluyla yapılıyor. başka hiçbir türlü başvuru kabul edilmiyor. işe alım ile ilgili yönetmeliğin linkini paylaşacağım sizinle.
    bu 2000 personel alımı acil istihdam olarak nitelendirilmiştir. personel alım bilgisi o kadar gizli ve el altından yürütülüyor ki kulaktan kulağa ancak internet sitelerine 31 ocak tarihinde düşüyor ama nasıl başvuracağın konusunda hiçbir bilgi yok. ve işin komik tarafı son başvuru tarihi 31 ocak. bu işe alınacak 2000 kişi kim neden bu kadar gizli saklı personel alımı yapıldı merak konusu umarım benden başka cesareti olan birileri bu konuyu dile getirir de o 2000 kişi ifşa olup açığa çıkar.
    yönetmelik

    google personel alım arama sonuçları.
    başı cemaatlerden yeterince ağrımış bir millet olarak bugün ptt'de olan şey yarın diğer kurumlarda olur sonra niye işsizim diye ağlamasın kimse.

    düzenleme: bazı arkadaşlar yalan yanlış bilgi verdiğimi söylemeye çalışıyor 2017/2 personel alımlarında kpss şartı ile mülakatı dahi geçip alımı gerçekleşmeyen insanlar tanıyorum hatta onlardan 2 tanesi ocak ayı içerisinde tekrar başvuruda bulundu ve başvuruları geçersiz sayıldı. biraz araştırmaktan üşenmeyin duyum ile hareket edecek yaşta kimse olduğunu düşünmüyorum burada.

  • j.k. rowling'in yazdığı ve sonunda david yates'in rezil bir filme imza atarak bitirdiği fantastik seri.

    hollywood yönetmenleri ve senaristlerinin orjinali bilinçli olarak ve amaçsızca bozma gibi bir alışkanlıkları var. sanki kendi yazamadıkları senaryolar için yazarlardan intikam almak ister gibiler. bir kitap okursunuz, detaydaki ve akıştaki bir çok özellik nedeniyle seversiniz ancak filme aktarımını izlediğinizde özellikle sevme nedeniniz olan güçlü özelliklerin tamamının değiştirildiğini görürsünüz. harry potter da bir yerden sonra bunlardan birisi oldu. sayısız örnek verilebilir ama şimdilik iki örnek vereceğim.

    asaların kilitlenmesi ve ardından gelen tersine büyü etkisi yani priori incantatem. ateş kadehi kitabında mezarlıkta harry ve tom riddle ilk defa karşılaşırlar ve aralarındaki düelloda asaları birbirlerine kilitlenir. bu noktada tom riddle aslında ikinci hatasını yapmıştır. ilk hatasını biraz önce açıklamışken ikinci hatayı yine harry üzerinden yapması gerçekten ironik. harry'yi öldürmek için evlerine gittiğinde annesinin bir tür hayatına karşı hayat da diyebileceğimiz fedakarlık-sevgi büyüsü yaptığını anlamıştı tom riddle. gerçekten büyük bir büyücü burası kesin. yani lily potter ölürse mühürlenmiş bir tür büyüyü tamamlamış olacaktı ama kadın da aradan bir türlü çekilmiyordu. o an işte hatalı bir karar vermiş, lily potter'ı öldürmüş ve tabi bilgisinin getirdiği egoyla karşısındaki koruma büyüsünün limitlerini çok düşünmeden harry'ye öldürme büyüsünü yapmıştı. tabi sonunda bedenini de kaybetmiş ve yıllarını yitirmişti. işte mezarlıkta yani o evden sonraki ilk karşılaşmalarında yine benzer bir hata yaparak harry ile düello yapmak istiyor. ancak bu sefer evde olanlar kadar bilgi sahibi değil, harry ile asalarının aynı çekirdeği paylaştığını biliyor muydu tom riddle ? bence bilmiyordu. bilseydi vazgeçer miydi ? bence yine vazgeçmezdi. işte düelloda ilk büyüleriyle birlikte asaları kilitlenmiş ve henüz yeni bedene kavuşmuş ve ruhsal dengesizlikler yaşadığı kesin olan tom riddle'ın asası bu mücadeleyi kaybetmiş ve tersine büyü etkisi ortaya çıkmıştı. bu mücadele riddle bedenini kaybetmeden önce yaşansaydı aynı akıbetle muhtemelen harry karşılaşacaktı. ancak iki asa arasındaki bu mücadelenin galibinin harry'nin asasının olması tüm serinin gidişatını değiştirecek ve tom riddle'ın bir türlü harry'yi eline de fırsatlar geçmesine rağmen öldürememesine neden olacaktı.

    yukarıda koca bir paragrafla anlattığım bu olayı kitaptan öğreniyoruz. bu bir tür fenomen. çok nadir rastlanan ve özel bir olay. zevk alıyorsunuz okurken bunu öğrenmiş olmaktan. hayalgücüne hayranlık duyuyorsunuz. sonra filmi izliyorsunuz ve asasını kaldıran herkesin asalarının kilitlendiğini görüyorsunuz. neden ? diyebiliyorsunuz sadece, neden ? neden sıçıp batırmak zorundasınız her şeye ?

    dumbledore. sakinlik abidesi. kendine güvenin kalesi. dumbledore olay yerindeyse kitapta özellikle rahatlıyor ve işlerin bir şekilde yoluna gireceğini düşünüyorsunuz, öyle etkisi olan bir karakter. düellolarında sakinliğinden ödün vermeyen ve deha seviyesinde zeki olan bu adam aynı derecede nazik ve eğlenceli de bir tip. harry ile olan bir konuşmalarında ona bir gece çok sıkışmış bir şekilde uyandığından ve tuvalet için koridora çıktığında içinde muhteşem tuvaletlerle dolu bir odaya denk geldiğinden bahsediyordu. sonra da ne yazık ki bir daha o odayı bulamadığı için çok canının sıkkın olduğunu söylüyordu. kastettiği o henüz bilmiyor olsa da ihtiyaç odasıydı aslında bu ve bunun gibi öğrenciler ve öğretmenlerle dialoglarında asla gerilmeyen ancak otoritesini bilgisi ve hareketleriyle herkese kabul ettiren muazzam bir adam dumbledore. kesinlikle de biraz deli.

    peki filmde nasıl dumbledore ? ilk 3 filmden sonra, nevrotik, kısmen paranoyak, tezcanlı, öğrencilere bağıran çağıran, düellolarında yere düşen, rezil olan, çaresiz kalan yaşlı bir adam. kitabı birazcık bilen bir adamın (1. 2. ve 3. filmin yönetmenleri) dumbledore'u böyle aktarmasının imkanı olmadığını izlediğimiz için biliyoruz. o halde sonraki filmlerde neden böyle oldu ? ya bu karakteri çok bilmiyorlardı ki bu olanaksız çünkü rowling bile devamlı sete falan geliyor senaryoya yardımcı oluyordu. ya da dumbledore bir sebepten bulunduğu tahttan indirilip fanilerin arasına düşmesi planlandı. ancak öyle kötü düştü ki öyle kötü düşürüldü ki filmi izleyen herkesin dumbledore ile taşak geçtiğini farkettiler. melez prens filmiyle biraz toparlamaya çalıştılar ve dumbledore öldü. muazzam ve akıl almaz bir sçış.

    spesifik bir sçışa da şöyle bir örnek vereyim. muazzam bir yönetmenlik ve senaryo hatası. 4. filmde amaçsız bir çalı labirente girer şampiyonlar. amaçsız diyorum çünkü kitapta bu labirentte sayısız büyülü yaratık ve canavarlarla karşılaşıyorlar ve onlardan kurtulmaya çalışıyorlar. filmde ise çalı labirent sadece hareket ediyor. fleur, cedric ve krum o çalılardan unicorn yapar üzerine biner uçarak kupaya giderler. harry bile çalıları yakıp biçim değiştirerek istediği yere gidebilir. ancak sebepsiz bir biçimde şampiyonlar çalıdan korkuyor. çünkü yönetmen öyle olmalarını istiyor çünkü yönetmen bu evreni anlamamış. anlamadığını aslında düellolardan biliyoruz çünkü özellikle 4. filmden sonraki düellolarda asalar tabanca gibi kullanılıyor. sıkıyorlar. ancak büyücü düellolarında, eşyalara biçim değiştirtilir, masalar hareket ettirilir, ateşler yakılır, yılanlar atılır, heykeller canlandırılır...vs yani çevreyi kullanır hepsi. ama bunu anlamadıkları için ve asaların sadece ateş eden silahlar olduğunu düşündükleri için şampiyonları hareket eden büyük çalıların durduracağına kanaat getirmiş olmaları çok da şaşırtıcı değil. ama neyse. dumbledore'a açıklattırılan bu görevde dumbledore diyor ki "labirentte insanlar kendini kaybedebilir" gibi bir laf ediyor. yani aklınızı yitirebilirsiniz, benliğinizi yitirebilirsiniz...vs gibi. labirentin böyle bir özelliği var mı ? yok. peki aklını yitiren var mı ? var. kim ? krum. neden ? dumbledore bu lafları söylerken arka plandan labirentin içinden moody çıkıyor asasını cebine koyarak; krum'a o arada imperius laneti yaptı çünkü ve o anda da krum farkedip arkasını dönüyor. saçmalığı farkettiniz mi ? labirentin böyle bir özelliği olmadığını biliyoruz, o sadece hareket eden bir çalı o kadar. peki dumbledore neden böyle bir şeyden bahsetti ? çünkü dumbledore karakteri burada senaryodan çıkıp birazdan olacaklara anlam veremeyecek izleyicilere krum'un değişimini açıklamaya çalışıyor. labirent yüzünden olacak gibi ucu açık bir olta atıyor. resmen skandal.

    3. filmin yönetmeninin yani alfonso cuaron'un tüm filmleri yönetmesini isterdim. çalışkan ve yaratıcı ama aynı zamanda da tatmin edici bir tarzı olan yönetmen.