hesabın var mı? giriş yap

  • sevildiğine bi türlü ikna olamayan, dünyanın kendi etrafında dönmesini isteyen, seansı bitip de psikoloğun başka hastayla görüşmesini kabullenemeyen ve bu durumda bile kendini aldatılmış hisseden kişilik.

  • az once mutfaga gittigimde tezgahta duran kesilmis kasarlari gorunce 10 dakika once yedigim tostun aslinda sade tost oldugunu bir simsek cakmasiyla anlamis olmam..olsun yagli sicak ekmek de guzel..

  • kestirmeden soyle tanimlayayim,

    yuvarlak ramazan pidesini alin, dorde bolun. bu ekmeginiz olacak. icine turkiye'de yarim ekmegin arasinda konulanin 4-5 kati kadar et doldurun. uzerine de marul, domates, salatalik ve alisilageligin disinda beyaz ve kirmizi lahana, beyaz peynir ve pepperoni koyun. sos olarak da acili, korili, yogurtlu-mayonezli bir seyler konulabiliyor.

    bunun bu kadar ucuz olmasinin nedeni, almanya'daki ucuz et fiyatlarinin da otesinde, doner diye ittirdikleri seyin sonucta turkiye'deki salam tarzi bir sey olmasi. dukkanlarda bazen asiyorlar donerin fabrika recetesini. %70 dana eti, %20 tavuk eti, %10 sacma sapan bir suru tadlandirici falan. et dedikleri de elbette kasaptan aldigimiz turden olmak zorunda degil. sonucta adamin buzdolabindan cikardigi henuz pismemis doner bile beyaz-kahverengi tuhaf bir renkte oluyor ve yediginiz sey de hamurumsu salam.

    almanya'da en iyi doner, eti fabrikalardan almayip kendisi saran donercilerden yenir. bunlardan harbi biftek tadi alirsiniz.

  • maniyerizm dendiğinde akla gelen ilk aşkım el greco, kendisini de bu kompozisyona yerleştirmiştir. hatta yetmemiş oğlunu da resmetmiştir. cenazenin hemen arkasında, izleyiciye bakan yüz el greco'nun yüzüdür. sol aşağıda eliyle kontu gösteren çocuk da oğlu. ayrıca çocuğun mendilinde ''domenicos theotocopoulos bunu 1578'de yaptı'' yazısı vardır. fakat resim 1588'de yapılmıştır. 78 tarihini vermesinin sebebi oğlunun doğduğu yıl olmasıdır. yani kendisinden 3. şahıs olarak söz eden el greco "yaptı" derken resmi değil, oğlu jorge manuel'i kastediyor.
    resimde kırmızı haçlı kıyafet giyenlerin askeri santiago tarikatı'nın üyeleri olduğu biliniyor.

    el greco'nun kendinden sonrakilere bıraktığı miras en çok bu eserinde anlaşılır. ilk fark ettiğimde aşkımda ne kadar haklı olduğumu anlamıştım, kontun zırhından, onu gömen azizlerin yüzleri yansır. hatırlatırım tarih 1588, adam zırhtan yüz yansıtıyor. yine içlendim.

  • hepsini okudum. emrah aslan isimli vatandaşımız sorunu kendi açısından çözebildiği halde ülkesinin ve insanlarının da hakkını savunmak için konunun peşini bırakmamış. kendisine bu onurlu davranışı için kendi adıma teşekkür ederim.
    umarım medya ve konudan haberdar olan herkes onun gösterdiği duyarlılığı gösterebilir ve konunun takipçisi olur.

    “sulh şartlarımız şuydu: türkiye cumhuriyeti'ni, vatandaşlarını ve yargı erkini aşağılayan zihniyete daha fazla ortak olmamak adına; suzuki yetkili satıcısı ..otomotiv ve suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş tarafından “üreticinin geri dönüşüme göndermesi gereken defolu parçaları ülkemiz de dahil olmak üzere “üçüncü sınıf ülke” addettikleri ihracat pazarlarına gidecek araçlarda tüketerek üretimlerine dahil etmesi” tutumunu reddederek kınadıkları konusundaki resmi bir mektupları suzuki global'e iletilecek, suzuki yetkili satıcısı .. otomotiv ve suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş tarafından dava konusu bedel ve tüm tazminatlarımızın karşılığı olan tl tutarının: %40'ı lösev'e, %40'ı çare derneği'ne, %20'si bedensel engelliler dayanışma derneği'ne bizim adımıza yatırılarak makbuzları sunulacak, suzuki motorlu araçlar pazarlama a.ş; hala bayilerinde paslı ayıplı olarak satılmaya devam edilen 2023 model sıfır araçlar da dahil olmak üzere, şu an aynı sıkıntıda olan tüm suzuki tüketicilerinin araç koltuklarını yenileri ile değiştirmeleri amacıyla geri çağırmaya tabi tutacak.”

  • ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."

    yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.

    "ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.

    biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.

    "kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.

    biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.

    elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.

    aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: "hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.

    sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.

    benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?

    elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
    adettendir editi: beşiktaş'lıyım.

  • bu hatun muhteşem yüzyıl polemiği ile ilgili başbakana öyle bir ayar vermiş ki helal olsun dedirten cinsten: "memlekette bu kadar sorun varken , bunu gündeme getirmek niye anlamadım" ... "bu anlatılanların gerçeği yansıttığına inanmıyorsa ellerinde çok büyük imkanlar var, bildikleri gibi bir dizi çeksinler biz de izleyelim". herkesin iktidarı yaladığı bu günlerde ferahlatıcı bir ayar bu. yılmaz güneyle zamanında niye evlendiğini anlamış bulunduk.

  • candan erçetin'in kliplerinde "bu dünya böyledir, biz bunları çok zaman önce yaşadık, gördük, dertler gelir geçer" der gibi yaptığı gülümsemesi.