ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
10 şubat 2018 zaytung'un ekşi sözlük haberi
-
allah kimseyi kendi reklamını yapacak duruma düşürmesin, amen
gheorghe hagi
ileri düzey kopya çekme yöntemleri
-
öncelikle kopya çekmeye dönemin ilk dersinden karar verilmelidir. asla bu yazılıya çalışamadım bari kopya çekeyim diye düşünmeyin. daha önce de söylediğim gibi kopya çekmeye karar verilecek an sene başıdır. bu size gözlem yapmak için gerekli zamanı verecektir. dilerseniz şimdi yapılması ve yapılmaması gereken şeylere kısaca göz atalım.
yapılması gerekenler
ilk derslerde öğretmeni gözleyin. sınıftaki hareketlerine dikkat edin dersin ne kadarında ayakta ne kadarında kürsüde oturduğuna göz atın. dersle ilgili gözükün. kopya çekmeye yeltenmeyecek bir öğrenci izlenimi yaratın. güneş alan bir sınıfta iseniz cam kenarını değilseniz lambaların altını tercih edin. unutmayın ki küçücük kağıtlardan küçücük yazılar okuyacaksınız. ışığınızı iyi ayarlayın. oturduğunuz sırayı ilk günden kirletin. üzerine resimler yazılar yazın. aralarda kopya yazabileceğiniz boşluklar bırakmayı unutmayın.
yapılmaması gerekenler.
sınav sırasında her zaman oturduğunuz sırayı tercih edin. yerinizi değiştirmeyin. özellikle arka sıralardan kaçının. işini bilen bir öğretmen sınıfı kürsüden değil en arkadan gözleyecektir. bu durumda sizi onu göremezsiniz ama o sizi çok net görür. ideali önlerden ortaya yakın bir sıradır. asla yanınızdakine güvenmeyin. sıra arkadaşınız boynunda çanla gezen ve geviş getiren biri dahi olsa siz sadece kendinize güvenin. aşırılıktan uzak durun. hangi öğretmene hangi yöntemi kullanacağınızı önceden belirleyin. siz akıl almaz yöntemler denerken önünüzdeki öğrencinin kucağında kitap çatır çatır kopya çektiğini görürseniz üzülürsünüz.
şimdi birkaç taktik üzerinde duralım.
4 mart 2020 engin özkoç açıklamaları
-
üstedit: her şey bu konuşma ile başladı. @aydinlanayazan uyardı video eklememişim
erdoğan'ın bugünkü kılıçdaroğlu'na yönelik imada bulunduğu "haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, haindir" açıklamalarına cevaben chp grup başkanvekili engin özkoç çok sert açıklamalar yapıyor. canlı yayın bitince link paylaşacağım. mecliste konuşuyor şu anda. "müslümanların ölümüne neden olan bop eş başkanı şerefsizdir, onursuzdur, haysiyetsizdir" diyor ve bu ithamlar tüm konuşma boyunca devam etti devam ediyor. engin özkoç'un ifadelerinden birkaçı:
"şehitlere kelle diyen bir kişi haysiyetsizdir, şerefsizdir, onursuzdur, vatan hainidir."
" etrafta şeytanlaştıracak insan arıyorşeytani planlar yapıyor! şeytan mı arıyorsun? şeytanın ta kendisi sensin! baş şeytan abd ile işbirliği yapıyorsun! ordumuz, idlib'de gereksiz yere duruyor biz evlatlarımıza sahip çıkacağız!"
" şehit cenazeleri daha kalkmamış, şehit evlerinde haykırışlar dinmemiş, şehit haberleri gelmeye devam ediyor. haysiyetsizliğin, şeytanlığın, şerefsizliğin ve onursuzluğun resmini görüyor musunuz? türkiye'de şehitler gelirken, daha "başınız sağ olsun" demeyen, evlatları için "allah rahmet eylesin" demeyen kişi trump'a akıl vermiş de, putin'e akıl vermiş de, ekonomide şöyle yapmış da... o trump sana mektup gönderdi, aptal yerine geçecek lügatlar kullandı. sen o mektubu cebine aldın, trump'ın yanına gittin. sen atatürk'ten bahsediyorsun. atatürk kim, sen kimsin? atatürk türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunun lideridir, sen türkiye cumhuriyeti'ni itibarsızlaştıran akp'nin genel başkanısın. atatürk eğer bugün olsaydı, ne o trump o mektubu yazmaya cesaret edebilirdi ne de türkiye'nin cumhurbaşkanı türkiye'yi bu duruma düşürürdü. atatürk bugün olsaydı, suriye'de ne mehtmetçiğimiz şehit olurdu ne de o saray'dan değil gelir meclis'ten bu mücadeleyi yürütürdü."
edit: link
edit 2: sözlerle ilgili engin özkoç hakkında soruşturma başlatılmış link
engelli asansörüne binmek için koşmak
-
her sabah metroda şahit olduğum olay.
metronun kapısı açılıyor. önden bir kaç kişi 100 metre koşucusu gibi fırlıyorlar.
önceden bunların geç kalan insanlar olduğunu sanmıştım, sonra fark ettim ki asansöre koşuyorlar.
hani öyle bir koşuyorlar ki o hızla merdiven çıksalar asansörden daha önce çıkarlar yukarı zaten.
yaşlılar engelliler falan da bunların işinin bitmesini bekliyorlar asansöre binebilmek için.
engelli asansörüne binebilmek için bile hızlı koşmak gerekiyor bu ülkede.
seinfeld
-
seinfeld'i izledikçe bu zamana kadar izlediğim hiçbir sitcom'ın gerçek hayata yakın olmadığını fark ettim.
daha öncesinde friends'in 90'ların günlük yaşamına daha yakın bir dünya sunduğunu, modern family'nin ise modern aile hayatını (2009 - 2020) anlattığı için gerçek yaşamın direkt içerisinden olduğunu düşünüyordum lakin seinfeld'de işlenen her konu, günlük hayatta aslında birebir karşılaştığımız ya da karşılaşmamızın muhtemel olduğu şeylerden direkt olarak besleniyor.
izledikçe aslında diğer sitcomların ne kadar gerçek dünyadan uzak, kurgusal bir alanda ilerlediğini anlıyorsunuz.
misal, seinfeld'in çok ilgincime giden bir bölümü vardı: the parking space
bu bölüme adını veren olay ise şu: george, jerry'nin evinin yakınlarında boş bir park alanı buluyor. bulduğu alana arabayı park etmeye çalışırken ileri gidiyor, ve geriye doğru park etmeye çalışıyor. ancak george oradan çıktığında başka bir araba gelip, o park alanına direkt olarak arabanın ucuyla girdiği için park kavgası çıkıyor. kavgada ise sunulan argüman şu: 'çıktığın için bu park alanı benim hakkım'.
bu olayı ben çocukken annem, babam araba park ederken hep düşünürdüm, park ederken geriye çıkıp tekrar girerken başkası gelse ne olacak, kimin yeri şimdi diye ve seinfeld'de bunu görünce açıkçası komiğime gitmesiyle beraber bunun amerika'da o dönemlerde bir problem olduğunu öğrenmek şaşırttı.
park alanıyla ilgili bir diğer bölüm ise the parking garage.
bu bölümde yanlış hatırlamıyorsam jerry, george, elaine ve kramer, 4'ü beraber avm'ye gidiyorlardı. avm'nin içerisindeki otoparkta, önce aracı park ettikleri yeri, sonrasında ise o dönem telefon olmadığı için birbirlerini kaybediyorlardı. bu olay anlatılırken çok sıradan bir şekilde anlatılıyor, sanki o otoparkta gerçekten biri aracını kaybetmiş ve sizde onu izliyorsunuz gibi.
başka dizilerde aynı konu işlendiğinde, izleyiciyi güldürmek için binbir türlü öğe sıkıştırılabilecek iken seinfeld'de bu öğeler olmuyor ya da göze batmayacak şekilde, olayı değiştirmeyecek kadar az miktarda kullanılıyor.
george ile jerry'nin ilişkiler hakkındaki sohbetleri, kramer ve jerry'nin manav ile tartışma yaşayıp kovulması, elaine'in yeni restoran sahibinin çalıştırdığı tüm garsonların elaine'in tabiri ile 'taş gibi' olması nedeniyle işe alımda 'ayrımcılık' yapıldığını düşünmesi, amerika'daki yabancıların vize problemi yaşaması ve daha bir sürü şu an aklıma gelmeyen gerçek hayat içerisinde birebir aynısıyla karşılaşılabilecek olay anlatılıyor.
ve en ilginci de ne biliyor musunuz? dizideki işlenen olayların birçoğunun hala günümüzde karşılığı var. dönem ne kadar değişse de, özellikle toplum içerisinde yaşanan olaylar pek de değişmemiş. anlamlandırabiliyorsunuz.
sinema tarihinin ilk film afişi
-
28 aralık 1895'te, halka açık olan ve izleyiciden ücret alınan, tarihin ilk sinema gösteriminin afişidir. günümüzde sotheby's müzayede şirketi tarafından 160 bin sterline satılmış
bu sunumda gösterilen 10 adet kısa metrajlı film için buyrun:
1. la sortie de l’usine lumière à lyon
2. la voltige
3. la pêche aux poissons rouges
4. le débarquement du congrès de photographie à lyon
5. les forgerons
6. le jardinier (l’arroseur arrosé)
7. le repas (de bébé)
8. le saut à la couverture
9. la place des cordeliers à lyon
10. la mer (baignade en mer)
kaynak
ayrıca;
(bkz: lumiere kardeşler)
https://www.wikiwand.com/…/auguste_ve_louis_lumière
burak özçivit'in bunalıma girmesi
-
seri közün geç gelmesinden kaynaklanmıştır.
taksiciler aç kaldı mutlu musunuz
-
mis gibi hizmet veren uber sürücüleri de zamanında aç kaldı o zaman niye sesiniz çıkmadı?
il milli eğitim müdürlüklerinden ekşisözlük yazısı
-
biri saçma sapan bir tweet atınca #haddinibiltwitter demek gibidir.
oyum hala akp'ye çünkü
-
oecd istatistiklerine göre gelir adaletsizliğinde meksika'nın ardından ve amerika'dan önce 2. sırada olduğumuz bile ufak bir google araştırmasıyla bulunabiliyorken "utanmadan yalan söyleyebilen şeref yoksunu bir yaratık olduğum için" şeklinde ifadesi daha doğru olacaktır sanırım. ha havalimanı da sana girsin bu arada.
edit: tam da tahmin ettiğim gibi "gelir adaletsizliği demedim gelir adaletsizliğinin en çok azaldığı dedim" diye kıvıranlar da geldi. aynı raporada gini indeksine göre 1980lerden bugüne 0,43 olan gelir adaletsizliği parametremiz 0,41 olmuş. o kadar muhteşem bir şey ki bu aklınız almaz yani o kadar muhteşem. adeta akepe helikopterle fakirlere çuval çuval dolar saçsa ancak bu kadar etkili olur öyle bir rakam. lakin bu artış bile gelir adaletsizliğinde 2. olduğumuz gerçeğini değiştirmemiş ne hikmetse.
edit 2: link ve kendi adamın gol diyor linki
izmir
-
geçen hafta ziyaret ettiğim şehir. fena da gezmedim hani. bir ankara'lı olarak notlarım:
-şehir uygar beyler, yapacak bir şey yok. ankara'nın yiğidolarını aratmayacak insanların yoğunlaştığı semtler olsa da, şehirde genel olarak bayan arkadaşlarımız rahatlıkla istedikleri gibi gezebiliyorlar.
ankara'da benim bile şortla rahat gezemediğim semtler varken, burada 3 parmaklık şortla gezen hanımefendiler vardı. gene semtten semte değişir tabi ama, hoşuma gitti bu kendi işine bakmacılık.
-dediğim gibi laf atma, bıyık burma, apaçilik falan pek görmedim. en apaçi ben olabilirim.
-istanbul'un vapur keyfini daha kompakt olarak, istanbul gibi leş olmayan bir şehirde yaşama imkanı sunmakta. vapur yolculuğu da çok uzun değil zaten, tam kararında kalıyor.
-alsancak, kordon falan çogzel.
-efsane zannediyordum ama 3 gün boyunca çirkin kız görmedim lan. üstelik sen onlara bakınca onlar da sana bakıyor! biz böyle görmedik olum, elim ayağım karıştı ne yapacağımı bilemedim.
-alsancak'ta gece vakti çimlerde oturacak yer yoktu neredeyse, birasını kapan gelmişti. hayır ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı :' (
-toplu ulaşım ücreti ankara'nın yarısı. i.melih gökçek başgana selamlar.
-insanı güleryüzlü, selpakçıları laftan anlıyor, çingeneleri sevimli, tarihi bina bar olmuş lan daha ne olsun.
-sanırım maddeler halinde yazmayı seviyorum.
resmi olarak ciddi düşündüğüm bir şehir olmuştur izmir, şimdi o düşünsün!
zenginlik belirten semt isimleri
-
şehirden şehire değişebilen semtlerdir.
(bkz: ulus)
(bkz: gaziosmanpaşa)
istanbul'daki ulus ankara'daki gaziosmanpaşa'ya denk sayılabilecekken, ankara'daki ulus da istanbul'daki gaziosmanpaşa, nam-ı diğer gop'un izdüşümü olarak değerlendirilebilir.
bu bağlamda en standardı tabii ki bahçelievlerdir.
debe editi-büdütü: anket entrysinin buralara gelmesine şaşırmakla beraber listenin daha gerilerinde altına imzamı atacağım şu entrynin çok daha yukarılarda olması gerektiği kanaatindeyim.
(bkz: #46902393)
edit sebebi tabii ki 10 kasım.