hesabın var mı? giriş yap

  • türkiyeli kızın yağmurla tanışmasıyla yakından uzaktan alakası yoktur.
    türk bebek olsa, annesi astronot kıyafeti giydirir öyle çıkarırdı.

  • kimseyi gaza getirmek istemem fakat kendi adıma söylemek gerekirse bir daha bonus card kullanırsam anamı avradımı yedi sülalemi ak gençlik siksin.

  • "oglum yavaş.. oğlum yavaş. boğdun arabayı bas biraz. yavaaş..virajlı burası sakin sakin.. bas oğlum biraz bomboş yol burda bascan. oglum yavaş acelemiz yok ki ya sakin sakin git."

    bizde böyle.

  • aynı psg'de olduğu gibi, arsenal'in başındaki başarısı da, kulüp içerisindeki kültürü ne kadar değiştirebileceğine bağlı olan teknik adam.

    arsenal'de son 10 senede kulübe bir salgın hastalık gibi yayılmış olan bir rehavet kültürü var. takım sahibi kroenke'nin saha içi başarılar yerine finansal başarıya odaklanması ve kulüp içerisinde tek adam olan arsene wenger'in, başarıya yönelik bir hırs kültürü yaratmak yerine, ilk 4'e girmekle yetinen bir rehavet kültürünü ortaya çıkarması, arsenal'in son 10 senedeki en temel problemiydi.

    arsenal içerisinde, oyuncusundan, antrenörüne, yöneticinden, hocasına hiçkimsenin saha içi başarı bağlantılı hedefleri ve bu hedeflere ulaşamadıkları takdirde ödeyecekleri bir fatura olmadı. bu rehavet kültürü, oyuncular üzerindeki baskıyı azalttığı için oyuncuların kendilerini göstermelerine fırsat veriyormuş gibi olsa da, hedef ve yönlendirmeden yoksun oyuncular, kendilerinden beklenen gelişmeyi bir türlü gösteremediler. arsenal taraftarı, walcott, wilshere, ramsey, ox gibi yeteneklerin, yıllar boyu oyunlarının üzerine hiç bir şey koyamayışlarını izlemek zorunda kaldı ve yeni nesil iwobi ve bellerin gibi oyuncuların da aynı duraklama dönemlerine girişlerine de bu sezon şahit olduk. ox'un, klopp'un yönetimi altında bir anda bambaşka bir oyuncuya dönmüş olması, arsenal içerisinde nasıl bir rehavet kültürünün yerleştiğinin bir göstergesi gibi.

    yeni teknik direktörün tanıtıldığı ilk basın toplantısında, arsenal ceo'su ivan gazidis, teknik direktör seçimindeki 3 kritik faktörden birisini, "a record of developing players through detailed tactical instruction and cultural demand" olarak tanımladı. yani, detayli taktiksel yönlendirme ve oyunculardan daha fazlasını isteyen bir kültür yaratma isteği, emery'nin seçilmesindeki önemli faktörlerden birisiydi.

    emery, futbol dünyasındaki en detaycı adamlardan birisi ve her oyuncusuna saatler süren video görüntüleri vererek, hem kendilerini geliştirmelerine hem de rakibi çözmelerine yardımcı olduğu biliniyor. zaten, sevilla ve valencia dönemlerinde de, bir üst seviyeye çıkardığı oyuncuların sayısına bakarsanız, bu adamın yöntemlerinin işe yaradığını görebilirsiniz. arsenal, hiç bir zaman city ve united gibi kulüplerin finansal gücüne ulaşamayacağı için elindeki malzemeye level atlatmak, kulübün birinci önceliği olmak zorunda.

    emery'e şu an en sık yöneltilen eleştiri, "psg ile şampiyonlar ligi alamadı" eleştirisi ve bu argümanın 2 problemi var.

    birincisi, psg yönetimi, emery'e oyuncu geliştirme vizyonunu uygulama fırsatını hiç bir zaman vermedi. psg'nin içerisinde de, aynı arsenal'de olduğu gibi, yönetim ve lauren blanc tarafından yerleştirilmiş, oyuncuların şımartıldığı bir rehavet kültürü var. hatta, sezon başında, emery, formasyonu 4-3-3'ten, 4-2-3-1'e çevirmek istediğinde, oyuncuların yönetime giderek bu değişikliği istemediklerini soylediklerini ve yönetimin de emery'i veto ettiğini biliyoruz. bu yüzden, psg-emery ilişkisi daha sezon başında bitmişti bile diyebiliriz. daha ilk günden başlayan oyuncu-hoca güç çekişmesi, çok pahalı ve şımartılmış oyuncuların lehine sonuçlanmıştı. ilginç olan, psg'nin yeni hoca olarak, emery'nin asabi versiyonu tuchel'i seçmiş olması. arsenal'e benzer bir şekilde, psg de, rehavet kültürünü ortadan kaldırmayı deneyecek ve bunu yapmak için yıpranan emery yerine, taze kan tuchel ile devam etme kararı aldılar.

    yukarıda bahsettiğim eleştirinin 2. problemi, şampiyonlar ligi'nin yapısını görmezden gelmekten kaynaklanıyor. ne kadar paranız olursa olsun, hangi oyunculara sahip olursanız olun, şampiyonlar ligi şampiyonluğunu "olmazsa olmaz" bir hedef olarak koyamazsınız. eğer, bu kupayı alamamak, başarısızlık olacaksa, o kulübe hiç bir hoca dayanmaz. man city, dünyanın en iyi hocasına ve sınırsız kaynağa sahip ama geçen sene monaco'ya, bu sene de liverpool'a elendiler. bu, guardiola'nın kötü bir hoca olduğu anlamına mı geliyor? hayır. şampiyonlar ligi, bu seviyede kazanma alışkanlığı olan takımların her zaman avantajlı olduğu bir turnuva. bok gibi paranız olması, hiç bir zaman real madrid, barcelona ve bayern'i yeneceğinizin garantisi olamaz. real'in, organizasyon olarak 100 senede öğrendiğini, bir hocadan 2 senede kulübünüze enjekte etmesini beklemeniz de pek gerçekçi olmaz.

    emery'nin arsenal'deki şansı, şımarık ve tembel bir kadrodan daha çok, rahata alışmış ancak istekli bir grup bulacak olması. geçen sezon içerisinde, oyuncuların sahada ne yapacaklarını bilmemelerinden şikayet ettikleri basına sızdı ve yeni dönem ile beraber böyle bir sorunları olmayacağına eminim. emery'nin eski öğrencisi joaquin'in de "emery, bana o kadar çok video verdi ki, evde popkorn kalmadı" sözleriyle çok güzel açıkladığı üzere, arsenalli oyuncuların eğitim ve yönlendirilme ihtiyaçlarının karşılanacağı kesin gibi. burada asıl kritik mesele, takımın bu yeni kültüre nasıl adapte olacağı ve oyuncuların bu bilgi yüklemesine verecekleri reaksiyon. bana göre, emery'nin psg macerası, onun açısından yanlış bir seçimdi. lejyonerleri alıp kupa alma işi, başka bir hoca türünün uzmanlık alanı (tuchel bile o türe giriyor mu bilmiyorum). bu yönüyle, kendisinin arsenal'e daha iyi uyum sağlayacağını düşünüyorum. kısa vadede başarılı olup olmayacağını, oyuncuların ona uyum sağlayıp sağlayamayacağı belirleyecek ve bu gerçekleşmezse, arsenal yönetimi ve taraftarı, umuyorum wenger'e gösterilen sabrın yüzde birini emery'e de gösterir.

  • ziraat bilmine dair iç burkan bir detay bu.

    gidiyorsun pazara, diyalog hep şöyle.

    -abi biberler acı mı?
    +karışık.

    ya da alıyorsun tatlı denen biberi, hop içinden mutlaka bir sürü acı çıkıyor.

    aga, niye bunu ayrı üretmiyonuz? lan teknoloji kurbağadan domates üretme seviyesine gelmiş, biberler hala karışık.

  • platonik aşkın bünyeyi aptal ettiği durumlarda akla gelebilitesi olan bir durumdur.. karşı cins (genelde hatun olur bunlar) pek bi güzeldir, iyi kalplidir, lakin bir türlü etkileyemezsiniz, diliniz tutulur, açılamazsınız vs... sonra planlar yapmaya başlarsınız, "nasıl dikkatini çeksem?" "ne yapsam da bana aşık olsa?" diye kafa yorarsınız (ya da sadece ben yoruyorum).. çok yaratıcı bünyenizin aklına "hayatını kurtarırsam kesin bana aşık olur" fikri gelir (çok film izliyorsunuz gözümden kaçmadı).. sonra hızlı hızlı gözünüzün önünden sahneler geçmeye başlar..

    boğuluyordur.. imdat çığlıklarına yetişip sahile kadar taşırsınız.. suni solunum filan (sizi gidi sizi).. sonra hayata döner ve size sımsıkı sarılır.. evet! başardınız!!

    karşıdan karşıya geçiyorsunuzdur okul çıkışında.. bir anda hoşlandığınız kişi yola atlar.. hızla gelmekte olan kamyonun acı fren sesiyle birlikte çevik bünyeniz onunla birlikte karşı kaldırıma düşer.. bütün arkadaşlarınızın gözü önünde olmuştur bu olay bir de! karşı cins kişisi size minnettardır, sıkı sıkı sarılır.. o da nesi? aşık mı olmuş ne? bravo! başardınız!!

    teröristler okulu basmıştır!! hoşlandığınız karşı cinsi rehin almışlardır.. siz de çaresiz durumdasınızdır.. sonra ağzınızdan o sözcükler çıkar.. "onu bırakın beni alın.." aşkınızın gözlerinden süzülen damlaların anlamını hepimiz anladık sanırım.. mekandan sağ salim çıkarsanız pembe panjurlu ev fantaziniz için para biriktirmeye başlayabilirsiniz, kefilim..

    birlikte yemek yiyiyorsunuzdur.. bir anda zat-ı muhteremin boğazına bir şeyler kaçar... hemen sırtına vurursunuz, olmadı ters çevirirsiniz... hastaneye kaldırırsınız.. evet!! hastanede gözlerini açtığında başında siz varsınızdır!! o aşık olmayacak da kim olacak?

    bu örnekler uzar da uzar...

    lakin hayat acımasızdır.. hoşlandığınız karşı cinse çıkma teklif etme arifesinde, gözünüz ondan başkasını görmezken bir anda bir fren sesi duyulabilir ve kolunuzdan kenara çekilme durumu söz konusu olabilir (başıma geldi ordan biliyorum).. akabinde " hele hölö, ben senden hoşlanıyorum" demeyiniz.. zaten gözünde saf salak aşık imajı çizmişsinizdir, gözünün önünü göremeyen bir bünyeye aşık olmasını beklemeniz bünyenizi daha da yıpratır..

    boşverin gitsin yahu! hayat devam ediyor.. ne güzel kuşlar böcekler! hayat kurtarmayla aşık olacaksa hiç olmasın değil mi ama? sizden iyisini mi bulacak?
    karşılıklı olan sevgi bütün bu fantazilere layıktır.. gerisi sözlüğe başlık olur.. hatırlanınca dalga geçilir..