ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kayseri'de acil a rh+ ihtiyacı
-
erciyes üniversitesinde yatmakta olan oğlum atlas lösemi, acil a rh+ trombosit kan ihtiyacımız var, 0505 492 17 36,
debe edit: atlas'a kan verildi ve bir ünite kan da yine losemi başka bir çocuğa verildi, süpersin sözlük. 70 e yakın çakı gibi kan gönüllüsünüde listeme ekledim. losemi servisinde kan ihtiyacı olduğunda daha hızlı ihtiyaç karşılanacak inşallah. siz iyisinizde siyasiler kötü, varolun. konu kendini imha edebilir.
*losev'i de hatırlatayım burdan açtırılmayan bir hastanesi var sözlük. üyede olabilirsin, bağışta yapabilirsin, etrafına hatırlatabilirsin. türkiyenin bu hastaneye ve losev'e ihtiyacı var. losev
*buda var ekşi sözlük donör oluyor kampanyası
domuz eti
-
hahahaha ulan bunu yiyerek siyasal islamdan intikam aldigini dusunen ergen var.
yagli bir ettir.
game of thrones
hrisantos
-
nam-ı diğer "hristo", gerçek ismi hiristo anastadiyadis olan 1898 doğumlu istanbullu rum suç figürü. çocukluğundan itibaren ağabeyi koço ile birlikte suç batağına bulaşmış olan hrisantos, yaşı ilerledikçe karmanyolacılığa da (şehir içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk) başlayıp, etrafında dönemin ünlü haydutlarından organize bir suç çetesi oluşturdu. o yıllarda beyoğlu'nda cesareti ve nezaketiyle hatırı sayılır bir hayran kitlesi de oluşturmayı başaran bu seri katil, 13 polis başta olmak üzere toplam 21 kişiyi öldürdü. hrisantos, sabıka kayıtlarına ilk geçtiğinde 16, öldüğünde ise 23 yaşındaydı. kendisi, meşhur "boğazkesen cinayeti"nin de katillerinden birisidir. istanbul emniyeti'nin başına bela olan bu katili öldüren ise, 1955 senesinde 59 yaşındayken vefat eden ünlü emniyet amiri muharrem alkor'dur. alkor, tanınmış sinema ve dizi oyuncusu selda alkor'un da babasıdır. bu ilginç olay, yeşilçam yapımcılarının da iştahını kabartmış ve 1952’de "istanbul kan ağlarken" ve 1969 senesinde "3 namus bekçisi" isimli filmlere konu olmuştur. ayrıca muharrem alkor, vefatından 3 sene evvel yayınladığı "hrisantos’u ben öldürdüm" isimli kitabında, hrisantos olayını bütün detaylarıyla anlatmıştır.
https://seyler.eksisozluk.com/…-konu-olmus-hikayesi
http://www.pufterem.com/…l-kabadayilari-fotogaleri/
https://onedio.com/…nin-en-unlu-kabadayilari-333622
http://www.hurriyet.com.tr/…til-hirisantos-38380764
http://www.haberler.com/…-hrisantos-8600599-haberi/
post-rock
-
üzerine çok fazla spekülasyon yapılmış, estetik, sanatsal, kendi duruşu içinde değil de, dinleyicisinin çizdiği kümülatif imaj ile yargılanmış müzik türü. şimdi, simon reynolds kalemini hex üzerine oynatırken, dinlediği, algıladığı ve yorumlaması gerektiği müziği mevcut janrlardan ayırmak için, o ayrılığı göz önüne getirebilmek için post-rock terimini türetti. ileri dönemlerde bu türetimin müzik sahasında ne tür ayrılıklara, infiallere, çelişkilere, tartışmalara yol açacağını düşünmemişti ve tartışmaların bu boyuta geleceğini öngörmemişti. post-rock'ın göbeğinde yattığı sorunsal, bir müziğin janrlaştırılması, bunun sınırlarının çizilmesi ve o sınırların tek boyutta olmaması değil, -- bu bambaşka bir tartışmanın mevzusudur -- notalardan, bunların permütasyonundan-kombinasyonundan ortaya koyulan birikimli bir metanın insanların kimliklenmesini sağlayabilmesi, hatta bunu dayatabilmesidir.
insanları ekonomik durumlarına göre belirli sınıflara ayırmak, hepimizin malumu, kaçınılmaz, acı bir gerçek. mevzunun acı kısmı, işbu somut olarak varlıksız bir kast sistemini yaratmak değil, bu kast sistemine göre insanların yapması gerektikleri şeyleri, zevklerini, yapabileceklerini, yapamayacaklarını, ne olması gerektiklerini aloke etmek. buradan çıkarılacak şey şu ki; post-rock'ı, progresif rock'ı dinleyecek insanın belirli bir gelir düzeyini aşmış olması, belirli bir sosyal statüye ulaşmış -- mümkünse bunun üstünde olması -- psikolojik durumunun buna elvermesi ve sair toplumsal normların bu kişiye post-rock, progresif rock dinleme hakkını vermesi gerekiyor. bu kuramın üzerinden devam edersek; asgari ücretle çalışan bir garson, ne kadar istek duysa da, dürtüsü olsa da, mevzu bahis türlerden haberdar olsa da, bu türleri dinleme muvaffakiyetine ulaşamıyor, zira sosyal sınıfının dinlediği ortak tür arabesk olarak aloke edilmiş.
bu örneği biraz daha distopik bir boyuta çekersek; janrlaştırma ve janrları sosyal sınıflara atama durumu, hali hazırda gelişmekten olan sosyo-modern bir toplumun yakın geleceğinde, bürokrasinin içine dahil edilebilir ve kast sistemi daha da somut hale getirilebilir. bu uygulama aracılığı ile, sosyal bariyerler daha sağlam hale getirilip, insanların her biri ile iletişimi kolay şekilde engellenebilir. -- işbu segmentasyon sair şeylerle de yapılabilir, ama janrlar, hali hazırdaki çizilmiş sınırları ile, bu iş için ziyadesiyle uygun görünüyor -- bu tür bir ayrımdan çıkabilecek şey şu ki;
1- asgari ücret: arabesk, türkçe pop, tezgah altı disko
2- açlık sınırı: elit türkçe pop, türkçe rock
3- yoksulluk sınırı: burası bayağı kozmopolit, türkçe rock'tan heavy metal'e kadar uzanan bir skalayı barındırıyor
4- bunların üstü: jazz, blues, klasik, neo-klasik, post/prog. rock
gibi bir sınıflandırma yapabilir, bunu huxleyan bir toplumda yaşatabiliriz. henüz, kan bağı ile, genler ile aktarılabilen bir sınıflandırma sistemimiz olmadığına göre, bu tür sınıflandırmalar pek ala kullanılabilir.
bu tür bir janr dağılımını ideolojilerin üzerine de yapabiliyoruz, tabii ki. sol kanat diye tabir edilegelen kısmın, sıklıkla -- kimileri sürekli -- yeni türkü, ezginin günlüğü dinlediğini görmek mümkün. işin daha acı yanı, bu grupları 7/24 dinlemenin kendilerinin politik-aktivist kimliklerine katkı yaptıklarını düşünüyorlar. aktivist kimliklerini bulamamış, nasıl politik olabileceğini kavrayamamış insan güruhlarının, bu tarz hal ve davranış bütünlüğü içinde, kendilerini bu şekilde politik göstermesi de, ideolojilerin şovenist taraflarının müziğin kanatlarına yıkıldığının bir işareti.
hülasa, insanları bir müzik türü üzerinden kimliklendirmek, kişiliklerini belli kalıplara sokmak, yeni ayrılıklar ve horgörüler dışında, göründüğü üzere bize bir şey kazandırmıyor. post-rock'ın şu zamana kadar -- tamamen beşerî faktörlerden dolayı -- edindiği elitist bir duruşu var. lakin, janrlaştırmaya, ülke sınırlarının çizilmesi ciddiyetiyle ve bu kesinlikle bakmanın mantık sınırları çerçevesinde olduğunu düşünmüyorum.
uçak kalkarken hissedilen şey
-
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45.
oh kalktı oç.
kalktıktan sonra düşmez dediler.
dağa falan çarpmasak bari.
titretme oç.
allahım büyük günahların çoğunu işledim. sana da yeterince ilgi göstermedik.
sanane sağdaki erciyes dağından? önüne bak, düzgün sür piç.
pitot tüpü tıkanmış mıdır?
motorun gücünü kapattı heralde. ses kesildi.
eheh hostesler gülüyor. bişey yok.
türbülanslar uçağı düşürmezmiş. ama yine de yakalanmasak iyi olur.
bu ne lan. köy yolunda gidiyo gibi. şu koltuğa tutunayım. *
bu dergiler de eğlenceli değil amk. en son saate baktığımdan beri 2.5 dakika geçmiş.
aşağı bakıyormuş gibi yapayım. korkmuyorum.
ansnkim.
korkmadım.
hostesler de güzel değil.
bi açıklama yapsana oç. ne zaman ineceğiz.
uçakta ünlü de yok. düşsek kimsenin sikinde olmayız eheh.
manyak mısın lan. şu an dünyada kaç uçak havada biliyo musun.
bu düşmesin de.
aha inişe geçiyor. zaten bi kalkarken bi inerken tehlikeli.
pisti tutturur heralde. keşke thy olsaydı. onun pist görüş mesafesi daha uzundu.
koy amk tekerleklerini artık.
aha koydu. frene de bas.
oh yavaşladı.
bi daha bineni ziksinler.
kariyer.net
-
bizim şirketin arada sırada "öylesine" ilan verdiği site. bazen girip bakıyorum, bizim şirket kah mimar arıyor kah mühendis. ulan ofise bakıyorum herkes yerli yerinde, mühendisler şantiyelerde... en son patrona sordum: "bulunsun kızım, belki birisi pat diye bırakıp gider işi. şantiye başı boş mu kalsın? hemen 6 ay önceki ilana başvuranları aramaya başlıyorum, daha hızlı yürüyor işe alım süreci" dedi.
"bilmemkaç tane işe başvurdum dönen olmadı" veya "filanca ilana 1 sene önce başvurmuştum yeni aradılar" diyen arkadaşlar bunu bi düşünsün derim ben. özellikle inşaat sektöründe çalışanlar...
ekşi itiraf
-
uzun yıllar bir depresyon halinde yaşadım. hem de belki en güzel yaşlarda yirmilerimde. ve bunu ben dahil kimse farketmedi. benimle aynı evde yaşayan insanlar da.
hiç saçımı taramıyordum mesela duş almak bile büyük bir meseleydi. ne giydiğimi önemsemiyordum hiç kıyafet almıyordum.
yolda önüme bakarak ve çok hızlı yürürdüm. ne hiç kimseyi görmek isterdim ne de görünmek.
şimdi 30 yaşındayım. yeniden doğmaya çalışıyorum bu dünyaya. yeniden yürümeye. en zoru da kendimi sevmeye çalışıyorum. umarım bu sefer başarırım.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"bizim zamanımızda elimize erkek eli değmezdi" diyen babaanneler; siz 13 yaşında evleniyormuşsunuz zaten, 5 yaşında da elletmeyiverin bi zahmet.
babadan işitilen en komik azarlar
-
lise zamanlarım. o zamanlar semtte çok kavga çıkıyordu. yine bir bayram günü kavga çıkmıştı gece. kavgadan sonra baktım t-shirt kan olmuş. birinin burnu falan kanamış üstüme gelmiş herhal. neyse, evdeki herkesin yatmasını bekleyip eve girdim. gece iki falandı saat. girer girmez t-shirt'ü çıkarıp kapıya astım banyoya gittim. eli yüzü yıkadım yattım. unutmuşum t-shirt'ü kapıda. sabah babam işe giderken yakalamış. baktım bir el beni dürtüyor. uyku sersemi yakalanmak da çok fena.
-: hşşş, bu ne bu?
madboy: ne?...
-: niye kanlı bu?
madboy: benim kanım diil...
-: katil piç! akşam görüşücez senle.
attı suratıma t-shirt'ü gitti.
kadınlara çekici gelen erkek meslekleri
kent'in 2015 ramazan bayramı reklamı
-
27. saniyede "tr" logolu plakanın görülmesiyle çekim hatasının yapıldığı reklam. tr logosu 1995 yılında karayolları trafik yönetmeliğiyle hayatımıza girmişti.
işte o an
alternatif link