hesabın var mı? giriş yap

  • thy'nin yeni viral videosu.
    http://www.youtube.com/watch?v=rwc1ehpsjxw

    güyya eleman sevgilisine evlilik teklifi etmek ve güzel bir video çekebilmek için ülke ülke dolaşmış.
    bence asıl inanılmaz olan kızların bu videoyu facebook'ta ayyy ne güzeeeeel diyerek paylaşması.

    hadi geçtim thy reklamı oluşunu, adama sormazlar mı, üç ay boyunca bana yalan mı söyledin, madem bu kadar ucuzdu, önce evlenme teklifi etseydin de birlikte gezseydik diye. ben olsam kesin maraz çıkarırdım.

  • standartlar iyidir, buna karşı çıktığım yok ancak açık peynir satışına yasak getirmek nedir? bırakın kardeşim, iyi olan yenilsin! buna da halk karar versin.

    bu ülkede köylüler tarafından yapılan çok güzel peynirler var. her ne kadar biz 10-15 çeşit peyniri bilip tüketsek de artun ünsal'ın süt uyuyunca kitabına göre ülkemizde 200'den fazla çeşit peynir üretiliyor. kimi bölgelerde 50'ye yakın peynir çeşidi var. ancak köylünün durumu ortada -ne yazık ki- bu insanların sizin getirdiğiniz fabrika standartlarına uyması mümkün değil. bunu da çok iyi bildiklerini biliyorum.

    bu yöresel tatlar bizim ülkemizin zenginliği, önemli bir değeri. yeni getirilen düzenlemelerle bu ülkenin zenginliği, çeşitliliği öldürülüyor ve hatta ormanları gibi bilinçli olarak katlediliyor. renkler, tatlar, desenler tekelleştiriliyor; devlet özelleştiriliyor ve birilerine peşkeş çekiliyor. bunu nereden anlıyoruz? konuyla ilgili 19 yıl ülker'de çalışmış ve şimdilerde ambalaj sanayicileri derneği başkanlığını yapan kişinin açıklama yapmasından anlıyoruz.

    diren köy peyniri! direne direne yenileceksin!

    haber

  • olduğu gibi çevirmek yerine kendinden birşeyler katmış ve çok doğru bir çeviriye imza atmıştır. kar beyaz diye çevirse daha mı iyiydi.

    prince charming'i de beyaz atlı prens olarak çeviren aynı kişiyse double gold'u hak etmiştir.

    edit: apollo69 uyardı. güzel çeviriler ile dilimize yapılan katkılar tartışılırken "double gold" yazmak pek hoş olmadı gerçekten. çift altın madalya olarak değiştiriyorum...

  • aşkımı öldürüp tarihin tozlu sayfalarına gömen terbiyesiz. sen ki bu kadar güzel bakıp gülen türkiye standartlarının üzerinde ekstra çekici bir hatunken.. olum bunları söylerken kendimi ibne gibi hissediyorum. ne yaptın bana nil.. rüzgar.. her neyse.

  • başlığı açmak için girdiğimde zaten açıldığını gördüğüm olay.

    honda'nın stoklarda yok diyerek düşük ötv'den vatandaşın yaralanmasını önlediği, ama videolarda yüzlercesi görülen arabadır. honda'nın alçaklığının belgesidir, yetkili devlet kurumlarının acilen el atması gereken, ilgili bayiye yüzbinlerce liralık "stokçuluk" cezası kesmesi gereken olaydır.

    böyle alçaklık olamaz!!

    edit: "hava gezgini" bilgilendirmesi sonrasında aşağıda yazılan yasa maddesi ile de suç işledikleri zaten kesin durumda.

    kanuna eklenen ek-1/2. maddesinde3, üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler, piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunamayacağı hususu düzenlenmiştir. buna aykırı hareket edenler için 50.000 türk lirasından 500.000 türk lirasına kadar idari para cezası öngörülmüştür(kanun-18/ı maddesi).

  • 80 gençliğinin ilkokul yılları adetlerindendir.. pazar akşamları bizimkiler dizisi bittiğinde jenerik eşliğinde banyo yolu tutulur.. banyo çabuk yapılır ki, spor studyosu'na yetişilebilsin.. spor stüdyosu'nun tümünü izlemek kısfmet olmaz, uyunur...

  • işlek caddede büfe değil benimki. "badanacılık".

    oysa ne heveslerim vardı benim, ne heveslerim. türkiye derecelerim mi yoktu, olimpiyatlara mı katılmamıştım, daha lise sıralarında herkes tarafından geleceğin akademisyeni gözüyle mi bakılmıyordu bana... sonra okula geldim. okuldan kaynaklı da değil aslında ya, bölüm diyeyim. bilenler var, psikoloji okuyorum. ama bezdim. ben ne kadar hayat dolu ne kadar yerinde duramayan bir insandım da deliler gibi istediğim bölüme gelince delilendim?

    nasıl oldu anlamadım. ama kafama girdi.

    badanacı olmak istiyordum lan. cidden. bunu istiyordum ben.

    internetten boya kartelalarına, fırça modellerine, badana tekniklerine bakmaya bir türlü doyamıyordum.

    zonguldak'ta bi' evimiz var bizim. babaannemlerin evi işte. ne yaptım ettim ikna ettim dedemi bu yaz. aldım fırçalarımı. ince iş fırçam en incelerindendi, korniş kenarlarını rahat rahat boyayabilmek için. önce mutfağın tavan boyasını yaptım. o rulo fırçayı kullanmak konusunda çok acemiydim, yüzüme patpatpat diye tavandaki boya dökülüyordu, ben mutluluktan neredeyse kahkaha atıyordum. sonra mutfağı "istanbul pembesi" denilen bir renge boyadım. sen hiç boya kartelası inceledin mi? şiir gibidirler. roma sarısı vardır mesela, bizans kırmızısı vardır. mutfağın boyası bittiğinde oruç halimle hışırım çıkmıştı ama nasıl da mutluydum lan. aradan 3 hafta geçmiş ama şimdi düşününce bile çok özledim. sonra ver elini salon. aman o pervazların ince işi, aman o priz kenarları, ahh. nerede o akademik kariyer isteyen silverleaf, nerede? nerede o kitapların arasından zorla alınan kız?

    ben değil miyim tavandaki boşluklar badanayı kötü gösteriyor diye önce onlar için alçı hazırlayıp, onunla kapatıp sonra üzerine çift kat boya çeken? eski karpuz lambaları çıkarıp avize delikleri açıp yeni lambaları takan, elektrik bağlantısını yapan kimdi?

    ben bir inşaat ustası olmalıydım ve görünen o ki psikolog olacağım. derdini alıp gelenlere "al bu malayı bütün yaralarını alçıyla kapa" mı diyeceğim ben, ne yapacağım lan?

    bir gün bir ev alacağım ama.

    ev bomboşken içinin komple badanasını yapacağım. bir günde bitmez elbet. ama acelem de yok. bir gün biter. akşam ev bomboş. bir iskemleyi balkonuma çekeceğim. evimin ilk eşyası da teleskop. bu da benim hayalim. teleskopu yerine kuracağım, radyoyu açıp termostan bayat çay içeceğim. bir gecem böyle geçsin başka bir şey istemem.

    akademik kariyermiş.