hesabın var mı? giriş yap

  • sevdiğimiz bir "sanmak"tır, güzel bir sanmaktır. bir kere izlenen her film, daha fazla şey gösterir insana. lafı gevelemeyim. film izlemeden önceki halini tabula rasa farz et. 4 luni 3 saptamani si 2 zile'yi izlersin, çavuşesku dönemi romanyasıyla ilgili bilgi edinirsin, jfk izlersin, kennedy suikastı ile ilgili kafanda soru işaretleri oluşur. the doors izlersin, jim morrisson ilginç adammış dersin, i wanna hold your hand izlersin, 60'ların ortasında beatles'a yakın olmak nasıl bir hismiş anlarsın, man on the moon izlersin, andy kaufman'ı tanırsın, aptal kutusunun içinde nasıl iğrenç kalıplara karşı durulacağını görürsün, lenny'yi izlersin, "ayıp" denen şeyi sorgulayan bi adamı tanırsın, lord of war'ı izlersin, kan üzerinden köşeyi dönenleri kaydedersin, höstsonaten'i izlersin, aile içi ayrılıkların insanda nasıl iz bırakabileceği ile ilgili bir fikre tanık olursun, mean creek'i izlersin, belki de hayatından "önyargı" kavramı bir daha girmemek üzere çıkar. bunlar insana kültür katmıyorsa ne katıyor merak ederim. insana hiçbir şey katmadığı iddia edilen filmleri izlese bile, bir film manyağı, tüm "ceki çen" filmlerini 100 kez izlese bile çok güzel bir alt kültür girişi yapar, yine kültür kelimesini kullanmadan tanımlayamazsın o adamı, yine nefistir.

    ha çıkıp çok film izledi diye biri kendini yılların münevveri, duayen entelektüel sanıyorsa zaten gebeşin xxl big king versiyonudur ama bugün oturup 10.000 film izlemiş bi adam, başka hiçbir şey yapmasa, sadece çay içip, ıspanak yiyip film izlese dahi kültürlüdür, kendini kültürlü sanmakta da gani gani haklıdır. hele bir de insanlara tepeden bakmamayı becerebilmişse bu kişi, hem kültürlüdür, hem de insan-ı kamildir. artsın o insanlardan, görmek istiyoruz etrafta.

  • amma abartmışsınız amk. adam fake make yememiş, acil işi çıktığı için olay mahalinden ayrılmış. bi de dalga geçiyorlar.

  • hayatımda ezberlediğim en anlamlı şiir istiklal marşıdır. dünyanın bütün popüler bağımsızlık marşlarını anlamlarıyla okuyan biri olarak söylüyorum bunu. kansızlar anlamaz.
    edit: başlığı ben açmadım. başlığı açan arkadaş ezberlediği en saçma şeyin istiklal marşı olduğunu savunmuştu. ben de aksini iddia etmiştim. salak salak mesaj atıp durmayın.

  • bu ifadeyi tarif etmeye kelimelerim yetmiyor. sadece olaya psikolojik olarak bakacağım. bu yangının insanlarda, özellikle çocuklarda bıraktığı travmalar, yaralar kolay silinmeyecek. kocaeli depreminden sonra ev verildi. ama o dönem orada olanların kulağından yardım edin çığlıkları hala gitmiyor. kapıyı sert çarpsan deprem zannediyorlar.

    psikoloji diye bir bilim var ve travma, travma sonrası stres bozukluğu gibi kavramları bilmelerini beklemiyorum. ama lütfen yorumun da, cehaletin de bokunu çıkarmasınlar.

  • arkadaşlar bazı oyuncular vardır. koşmazlar, çok hareketli değillerdir hatta yavaş oyunculardır ama öyle paslar verirler, öyle şutlar atarlar ki deli dana gibi koşan adamlardan 4 kat fazla iş yaparlar.

    ha işte bu onlardan değil.

    bu sadece şişman.

  • içinde önemli ölçüde buddha'nın, dalay lamanın öyküsü bulunan ve doğu mistizmi, budizm üzerine kurulu; hikaye, film, üçleme.

    dikkat: buradan sonrası spoiler içerir.

    aslında yıllar yıllar önce izlediğim ancak şu aralar anlam verebildiğim film serisi bu.

    neo, samsara kavramıyla benzerlik gösteriyor. yani yaşam ve ölüm döngüsü var ancak onunki farklı bir döngü. bu seçilmişin döngüsü. adamımızın adı bir kere "neo" yani "yeni".
    ikinci filmde mimar ve merovingian karakteri neo hakkında bir çok bilgi veriyor bize, örneğin neo gibi daha önce de bir çok seçilmiş olduğundan; bu ne anlama geliyor? reenkarnasyon.

    budistler; yaşamı bir doğum, yaşam ve ölüm döngüsü olarak görürler ve siz nirvana'ya ulaşırsanız, bu döngüden kurtulursunuz. türkiye'de anlatıldığı gibi her yaşamda daha iyisine gelmiyorsunuz, amacınız her hayatınızda bir şeyler öğrenmek ve bu döngüden kurtulmak için ruhani bir deneyim elde etmek.

    neo, yani seçilmiş kişi de, daha öncesinde 5 kez gelen, ancak her seferinde bir türlü nirvana'ya ulaşamayan bir seçilmiş ve her seferinde yeniden gönderiliyor. sonucusunda "nirvana'ya ulaşıyor".

    budizm'de sekiz aşamalı asil yol kavramı vardır, bilgelik için gereken yoldur, bunlar;

    1- doğru bakış ve kavrama: gerçeği, doğruyu olduğu gibi görme, bilme veya kavrama
    2- doğru düşünce ve niyet: arzuya direnme, iyi niyet , öfke ve nefrete direnme, zarar vermeme niyeti, merhametli olma, etik (ahlaki) ve doğru davranış
    3- doğru konuşma: yalan ve yanlış konuşmamak, kötü söz söylememe, incitici söz söylememe, boş sözler söylememe
    4- doğru davranma: can almamak, canlılara zarar vermemek, hırsızlık-kandırma gibi şeylerden uzak durmak, merhametli davranmak, dürüst olmak
    5- doğru geçim (doğru yaşama biçimi-geçinme): gelirini düzgün şekilde sağlamak ve doğru işlerde çalışmak
    konstanstrasyon-disiplin veya zihinsel gelişim
    6- kendini geliştirmek için çaba: doğru olmayan halleri engellemek, doğru olmayan durumları terketmek, doğru hallerin ortaya çıkmasını sağlama ve onları koruma
    7- doğru farkındalık - düşüncelilik: bedenin, hislerin, zihnin anlaşılması
    8- doğru konsantrasyon: belirli bir noktaya zihnin yönlenebilmesi. (meditasyon bu amaçla kullanılır)

    benzerlikler şunlardır, madde madde;
    1- neo, aynı tibet budizmi'nde olduğu gibi dalay lama'ya benzer şekilde seçilmiş kişi olduğu düşünülerek hazırlanır. neo'nun rahibi morpheus'dur. morpheus ona matrix'ten çıkana dek ve çıktıktan sonra da "gerçeği, doğruyu olduğu gibi görme, bilme veya kavrama" konularında yardımcı olur.
    2- neo eğitimi boyunca "doğrular anlatılır". "arzuya direnme, iyi niyet , öfke ve nefrete direnme, zarar vermeme niyeti, merhametli olma" gibi.
    3- neo, kâhine her gittiğinde doğru konuşma konusunda bilinçlenecektir; "yalan ve yanlış konuşmamak, kötü söz söylememe, incitici söz söylememe, boş sözler söylememe" gibi.
    4- neo film boyunca kötüden, yanlıştan uzak durma eğiliminde olmaya çalışır. ajanlar yoldan çıkarmaya çalışır, doğru olanı yapmaya çalışır; "can almamak, canlılara zarar vermemek, hırsızlık-kandırma gibi şeylerden uzak durmak, merhametli davranmak, dürüst olmak" gibi.
    5- neo film boyunca doğrunun peşinden koşan, doğru yerde olmaya çalışan biri olarak görürüz; "gelirini düzgün şekilde sağlamak ve doğru işlerde çalışmak konstanstrasyon-disiplin veya zihinsel gelişim" gibi.
    6- neo film boyunca yanlış şeylerden uzak durur, nihayete erişmeye çalışır, morpheus'u kurtarmaya çalışması; "doğru olmayan halleri engellemek, doğru olmayan durumları terketmek, doğru hallerin ortaya çıkmasını sağlama ve onları koruma" gibi.
    7- "kaşık yok" olayı, ajanların, makinaların programlarını yani ruhlarını görebilme, morpheus'u ve tritiny'i kurtarmaya çalışması ve seçim anlarında doğru karar vermesi, yani "bedenin, hislerin, zihnin anlaşılması" gibi.
    8- ve film boyunca neo'nun amacı olan zion'u kurtarmaya çalışması, bu nedenle düşünmesi, yani "belirli bir noktaya zihnin yönlenebilmesi".

    neo film boyunca "bilgelik" basamaklarını tırmanır aynı budizm'de olduğu gibi.
    buddha gibi "öğretmen, bilge olma amacı yoktur", belki de zaten buddha olmuştur önceki hayatında ancak nirvana'ya ulaşması için "teslim olması" gerekiyordu, yani "tüm samsara arzularından kendini azat etmiş" olması gerekiyordu.

    film boyunca en büyük arzu şevkini ona mimar verir, kapıları göstererek ve der ki; "birinde zion'un kurtuluşu var, diğerinde ise matrix". yani birinde şan, şöhret, diğerinde aşk, sevda ve kendi çizeceğin yol var; neo ise matrix'i seçer ve ilk kez bir seçilmiş döngüyü kırar ve şan, şöhreti elinin tersiyle iter.

    daha bir çok budizm göndermesi bulunmaktadır..

    ...

    bu film üçlemesinde bir çok semavi din göndermesi de bulunmaktadır, hatta seraph gibi karakterler "tüm dinlerin öğelerinin bulunduğu" bir yere gidebiliyor. bu konular için ayrıca başka bir zaman, başka bir entry girilebilir.
    aslına bakarsanız; matrix, zion bütün insanlığın hikayesidir, yani bu denli kafa karıştırıcı olması şaşırtıcı değildir.

    ve son olarak; günümüzde senaristlere, yönetmenlere, yapımcılara "film nasıl yapılırı" anlatması gereken çalışmadır. böylesine iyi hikayesi olan bir filme son 21 yılda çok az denk geldim. film, sinema bunlar sanat işte.

    bu film izledikten sonra, üstüne bir de film hakkında düşününce ruhani bir haz almamak gerçekten elde değil.

    düzenleme: ufak tefek düzeltmeler

  • 40'a merdiven dayamış bir abinizden size öğüt.
    reddedilirsen "nasıl istiyorsan öyle olsun" de ve çek git. telefon numarasını sil, sosyal medyadan çıkar, kesinlikle aynı ortamda bulunma, selam falan da verme. arkasından konuşma tamamen hayatından çıkar, yokmuş gibi davran, reddettiyse bitmiştir. sizin için ölmüştür, o saatten sonra kuracağınız her türlü iletişim sizi küçük düşürmekten başka bir işe yaramaz.
    "naz yapıyor" diye düşünüp tekrar teklif eden veya yılışıklaşan adamın kendine saygısı yoktur. kendisine saygı duymayan kimseye saygı duymaz. arkanıza bakmadan gidin kesinlikle geriye bakmayın en azından karşınızdaki insan sizin hakkınızda "laftan anlamıyor mu?" diye düşünmesin ve saygı duysun.

  • bu geceki atibaya çıkarılan kırmızı karttan sonra üşenmedim ve şimdiye kadar sezonun bütün çalınmış penaltılarının tam vuruş anındaki capslerini aldım.

    arşive ulaşmak için tık.

    bu arşivdeki 30 penaltının (bir penaltıyı 2 kez almışım) hiçbirinde hiçbir futbolcu sarı kart görmemiştir ve hiçbir penaltı tekrar ettirilmemiştir.

    capsler de ortada.

    başka sözüm yok hakim bey.

    edit: benden izinsiz sağda solda, basın yayın organlarında kullananın annesi babası ölsün! hadi dedim ben diyeceğimi.

    (bkz: erdal bakkal yazar olsa gireceği entryler)*

  • adamın ingilizcesine laf etmiş herkes, ancak bir avukat olarak söyleyebilirim ki, türk mahkemelerinde en iyi türkçe bilen adam bile hakim karşısında suriyeliye dönüyor. heyecan diye bir şey var.

  • anlama güçlüğü çeken, ikiz gebelik sahibi bir hasta. bebeklerde gelişme geriliği var. olması gereken gebelik haftasından daha küçükler. bebeklerin beslenmesini gösteren kan akımları iyi ama yine de riskli bir durum. hastaya hastaneye yatış önerdim, kabul etmedi. durumum riskli mi dedi. evet dedim. işte bebeklerin anne karnında iyi gelişemediğini, olması gerekenden küçük kaldıklarını vs anlattım. yatarak takip olmanız gerekiyor dedim. hasta, evde daha rahat ediyorum dedi. 1 hafta sonra kontrole gelmek üzere gitti. ama içim hiç rahat etmedi. çünkü hastanın durumunun ciddiyetini anlayıp anlamadığından emin olamadım.

    içim içimi yedi dayanamadım. sistemden hastanın telefonunu bulup bugün için kontrole çağırmaya karar verdim. sabah kayıtlı telefonu aradım. bir erkek açtı.
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + he
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + haaa
    - kiminle görüşüyorum acaba?
    + ahmet
    - ayşe hanımın neyi oluyorsunuz?
    + kocası
    anlattım yine. bebeklerde gelişme geriliği var. bu riskli bir durum. aslında eşinize yatış önerildi ama kabul etmedi. bebeklerin kalp atışlarının düzenli olup olmadığını görmek için nst'ye bağlamamız lazım. kontrol için bugün acile gelebilir misiniz? diye.
    + namazdan sonra gelsem olur mu?(cuma namazı)
    - olur olur. (sen yeterki gel)
    + eşimin de gelmesine gerek var mı?
    - bebekler eşinizin karnının içinde ya. onları kontrol etmek için elbette bebekleri karnında taşıyan eşinizin de gelmesi lazım.

    söyleyeceklerim bunlar hakim bey! ben bu hastayı ya yatırırım, ya yatırırım öyle görünüyor.

    edito: müjde a dostlar:) hasta dün kontrole gelmişti. 35 haftalık olması gerekiyor ama bebeklerin bazi ölçüleri 31-32 hafta civarında. gelişmeleri iyice geri kalmış. hala durumum riskli mi? diye sorarken yatırdım hastayı. bugün doğum ağrıları ve doğumu başladı. sezaryen ile canlı! bir kız bir de erkek doğdu.