hesabın var mı? giriş yap

  • tabldotu bile farklı diğerlerinden. ulan hayatınızda bir kere dürüst olun yahu. komik bile değilsiniz.

    edit: sevgili siyasal islamcılar, baktığınızı görmekten acizseniz bana mesaj yollamayın. hepinize tek tek cevap verecek değilim.

    ilk ve son kez yazıyorum, kuvvetle muhtemel elindeki tabldot porselen. ilk bakışta plastik ya da köpük sandım ama parlıyordu. diğer fotoğrafta görüldüğü üzere öteki tabldotlar askeriye usulü, tenekeden. hiç yoksa yine ayrıcalık geçilmiş. gereksiz bir pr çalışmasından ibaret!

  • amerika'da popçu olmak da zor. tek başına şarkı söyletmiyorlar adama. illa bi esmer rapçi sağdan soldan yanaşıp 2-3 laf edicek. la bırak.

  • yüzlerce mühendis yüzlerce teknik personel yüzlerce amirin olduğu bir kurumun karışmış olduğu milyarlarca liralık kaza. yine bir tatil günü yine tcdd kazası. yapmıyorsanız özelleştirin kardeşim. devletin kesesinden ekmek elden su gölden lojmaniniza kadar devletten sömürüyorsunuz ama iki treni idame ettiremiyorsunuz. yazıklar olsun size!

    lan zaten çankırı'ya giden tren sayısı belli. sinyalizasyonu geç lan bari whatsapp grubu kurun birbirinizden haberiniz olsun.
    edit: ayrıca ankara'da tcdd'nin işlettiği başkentray 19:45'de seferleri bitirmeye başladı. ankara'da ego otobüslerinin yetersiz olduğu ve salgın hastalık varken toplu taşımayı rahatlatmak yerine kısmışlardır. ben artık art niyet aramaya başladım. başkentrayın da ellerinden alınması lazım bu tembellerin. ama iş kendilerine gelince eryamanda şeker fabrikasının en merkezi lokasyondaki yeni yaptıkları lojmanları jet hızıyla bitirmişler. önünün yollarını da karayollarına yaptırıyorlar. burası karayollarının görev sahası olmamasına rağmen karayolları müthiş hizmet ediyor kardeşlerine.

  • ülkemiz şöyle kalsın isteyenlerin torunlarının iddiası.

    ebedi başkomutan gazi mustafa kemal atatürk sayesinde böyledir.

    biliyoruz dedeleriniz, neneleriniz sevr antlaşmasından kurtulduk diye kahroldular, mezarlarında ters döndüler fakat yapacak bişeyleri yoktu türkler kazandı!

    edit: sevr'in hangi zor şartlar altında imzalandığını araştırmamızı öneriyor :)) sen şu anki türkiye cumhuriyeti toprakları hangi zor şartlar altında kuruldu onu araştır. o şartlar altında iken dahi gazi onlarca fabrikayı bu milletin hizmetine nasıl sundu onu araştır. cehalet ayıp değildir, cehaletten kurtulmamayı istemek ayıptır.

    edit: sıradan bir cahil. iki gün sonra silmiş. bunlara alıştık. alışkın olduğumuz için de capsler kenarda bekliyordu.

    caps 1

    caps 2

  • "micheal jackson taklidi yapayım diyen arkadaşıma yap dediğimde ölü taklidi yaptı o gün bu gündür görüşmüyorum. "

  • özellikle yurt dışına çıkıldığında yaşanan şey.

    mesela bazı ülkelerin bize oldukça uzak ve anlam veremediğimiz birtakım kuralları var.

    bunlardan bazılarını sıralamam gerekirse(bana en ilginç gelenleri):

    - singapur'da ilginç bir sakız yasağı var: zamanında tipitip dediğimiz sakızları üreten şirketin ürünlerine olan karşıtlık zamanla ileri bir boyut kazanmış. 1994'ten beri de bu ülkede sadece doktor tavsiyesiyle sakız edinilebiliyor.

    - italya'da güvercin beslemek yasak: italya'ya gittiğinizde ise bir güvercin besleme yasağıyla karşılaşacaksınız. güvercinler oldukça dışkılayan canlılar olduğu için, dışkıları italya'da bolca bulunan tarihi eserlere fazlaca zarar veriyor. cezası da 400-500 euro arası değişiyor.

    - fransa okullarında ketçap kullanılmıyor: fransa'nın okul kantinlerinde ketçap kullanımı yasak. yani herhangi bir okulun kantini veya yemekhanesinde ketçap bulmanız imkansız. amaçları ülkelerinin mutfak kültürünü muhafaza etmek.

    - yunanistan'da bir oyun yasağı mevcut: yunanistan'da halka açık yerlerde playstation, xbox vb. konsol oyunları oynamak yasak. çıkarılan kumar yasası kapsamında internet kafeler bile basılarak bilgisayarlar toplatılmış. artık yasağın etkisi yavaş yavaş kırılıyor olsa da yunanistan'da internet kafe bulamamaya hazır olun.

    - washington'da lolipop bulmanız oldukça zor: washington'a gidip bir lolipop yemek isterseniz bu pek mümkün olmayacak. abd eyaletinin lolipop yasağının nedeni, lolipopun çocuklar için tehlikeli olması ve gırtlak borusunu tıkadığı için çok sayıda ölüme neden olması.

    - singapur'da "asansörlere işememe" kuralı oldukça katı: yine singapur'a gidiyoruz. göreceğiniz en ilginç şeylerden biri de singapur'daki asansörlerde "işemek yasaktır" tabelasıyla karşılaşmak olacak. buradaki asansörler, böyle bir durum karşısında hemen kapısını kilitleyip alarmlarını öttürmeye hazır şekilde programlanıyor.

    - japonya'da bahşiş vermek hiç hoş bir davranış değil: japonya'da bahşiş vermek hiç ama hiç iyi karşılanmıyor. çoğu ülkede bir iyi niyet göstergesi olarak kabul edilen bahşiş, garsona biraz hakaret gibi algılanıyor. durumdan haberdar olmayıp bahşiş bırakırsanız da durumu size uygun bir dille açıklıyorlar.

    - çekya'da bira banyosu yapabilirsiniz: eski adıyla çek cumhuriyeti, yeni adıyla da çekya'da bira banyosu yapılıyor. çekler bunun sinir sistemine oldukça iyi geldiğini ve rahatlatıcı etki yaptığını söylüyorlar.

    bu gibi daha nicesi vardır. fırsat buldukça ve yeni bir şeyler öğrendikçe editler gelicek.

  • komutan, acemiliğin ilk zamanlarında askerleri gazinoya toplayıp konferans verir.

    k: arkadaşlar hepiniz kısa dönemsiniz, bu vesileyle sizlerin bazı hususları daha çabuk anlayacağınızdan şüphemiz yok. askerlikte çoğunlukla kullanacağınız kelimeler emret komutanım, emredersin komutanım ve sağol olacaktır. misal vermek gerekirse ( o esnada izmirli bir arkadaşı işaret eder) sen kalk bakalım.

    a: buyrun battal bey.
    k: ne battal beyi olm tekmil verip emret komutanım diyeceksin.anladın mı?
    a: tamam hojam bir daha baştan alalım kusura bakmayın.
    k: olm mal mısınız? a.k

  • ara ara aklıma geliyor, sosyal medyada eski videoları önüme düşünce izlemeden geçemiyorum. "huysuz'u televizyonda izlemiş efsane nesil" olarak onun eksikliğini her geçen gün daha çok hissediyorum galiba.

    bugün ilginç bir röportaj izledim. seyfi dursunoğlu, orhan kural'ın sorularını yanıtlıyor. belli ki programın çok bâriz bir toplumsal farkındalık misyonu var, bu kapsamda çeşitli konularda huysuz'un görüşleri alınıyor. ancak bunu yaparken sohbetin son derece sığ bir hal alması -buraya cuk otursa da "cringe" demek istemiyorum ama- tuhaf mı desem, bir olmamışlık hissi mi uyandırıyor desem, hadi tuhaf diyeyim, bi' tuhaf geldi bana. şöyle ki:

    1- orhan kural, oyuncu bedia muvahhit ve kankası vasfi rıza zobu hakkında bir anekdot anlatıyor, neymiş efendim, bir gün arabayla giderlerken vasfi rıza'nın tuvaleti gelince bir yerde duruyorlar, adamcağız uygun bir yer ararken zaman geçiyor, sonra hâcetini gideriyor ama aceleden önünü ıslatıyor, bedia muvahhit de durumu fark edince, vasfi rıza açıklama yapmak zorunda kalıyor ve "sorma bedia, dışarı çıkınca yağmur başladı" diyor, bedia muvahhit ise muzipçe "tabi sen onu buluncaya kadar mevsimler değişiyor" diyor. hani böyle izleyicide, "eee, bu ne şimdi, ne gereksiz" hissi uyandıran bir anekdot. huysuz bile zoraki bir gülümsemeyle "daha edepli bir şey anlatmanızı tercih ederdim, en azından yaşıma hürmeten..." diyor asjfsflk.

    2- yine bir diğer saçma konu başlığı, fenerbahçeli eski futbolcu alex'in heykelinin dikilmesi hakkında. orhan kural diyor ki, "250 bin şehit verdik çanakkale'de, onlar için bir anıt yapıldı, bir de buraya brezilya'dan bir futbolcu geldi, türkiye'yi sömürdü, özel jetiyle 250 bin dolara gitti, bir de arkasından onun için bir heykel yapıldı, acaba çanakkale'de 250 bin şehidin kemikleri sızlamadı mı? herkes için heykel yapılmalı mı?" diyor. huysuz da "ne alaka aq" dercesine bakıyor önce. sonra güzel bir cevap veriyor: "çanakkale'deki heykeli devlet yaptırdı, futbolcunun heykelinin parası, herhalde bağlı olduğu spor kulübünden verildi, yani bunlar çok özele giriyor, ben bu sualinizi çok zekice bulmadım." diyor. daha ne desin adam, harika bir cevap...

    3- bir başka konu başlığı ise futbol, orhan kural futboldan hoşlanmıyor belli ki ve huysuz'u bu konunun içine çekerek "bir futbol maçı seyretmenin topluma bir tek faydası var mı?" diye soruyor. huysuz yine ustaca cevaplıyor ve: "o zaman şunu da söyleyebilirsiniz, senin yaptığın show'da ne var ki insanlar bunu izliyor dersiniz, onun arkasından bu gelir, futbolcu da kimsenin yapamadığını yapıyor, zevkleri münakaşa edemeyiz beyefendi." diyor. cevabın inceliğine bakar mısınız?

    bir noktada artık huysuz açıkça "beyefendi sen hoşlanmadığın şeyi, niye başkalarına zorla empoze ediyorsun? bu galiba profesörlüğün verdiği bir şey..." diye çıkışarak aslında tüm röportajın gizli niyetini açığa vuruyor. sorulan sorulara çanak cevaplar vermiyor yani, o kadar takdir ettim ki anlatamam.

    geneli son derece kabız ilerleyen sohbetin bazı anlarıysa eğlenceli diyaloglara sahne oluyor, şöyle ki;

    o.k.: vücudunuzu bağışladınız, çok hoşuma gitti.
    s.d.: niye vücudum sizi bu kadar enterese ediyor ki?
    o.k.: yani istifade... ben de düşünüyorum.
    s.d.: istifade etmeyi? (gülüşmeler)

    - & -

    o.k.: hayatınızda kürk giydiniz mi?
    s.d.: kürk?
    o.k.: kürk, hakiki hayvan kürkü?
    s.d.: hayır, giymedim.
    o.k.: giymediniz, çok teşekkür ederim.
    s.d.: yani hayvanlara acıdığım için değil, o parayı verip kürk alamadığım için. (gülüşmeler)

    şimdi ikisi de rahmetli oldu tabi, aralarında 6 ay bile yok.

    yaşadığı çengelköy'ü tanımlarken "sakin, sessiz, âsûde bir yer, burnumun dibinde insan yok, kalabalıktan nefret ediyorum." diyen huysuz'un ölümünden birkaç ay sonra mezarını ziyaret etmiştim. henüz kabri düzenlenmemişti, sadece başucunda bir tahta parçasına adı yazılıydı, hepsi bu. hemen yol kenarında, gelen geçene lâf atacakmış gibi duran bir mezarı vardı...

    onca sahne, show, televizyon, kabare, kalabalıklar, alkışlar... hepsinden uzakta... her kabir gibi sakin, sessiz, kendi deyimiyle "âsûde"... fakat yol kenarında olmasından mütevellit burnunun dibinden sıklıkla insanlar geçiyor. şimdi bundan, hayattayken olduğu kadar şikayetçi değildir umarım. :)

    bir huysuz geldi geçti bu dünyadan, ince bir ruh, kristalize bir zekâ idi.

  • maç sonu ligtv'ye röportaj için kaç tane türk oyuncu geldi ama 24 kasım öğretmenler gününü kutlayan bir tek kuyt oldu. bizimkiler öküz, öküz.