hesabın var mı? giriş yap

  • eğitim çavuşu iken başımdan geçen bir diyalog:

    ilk ders...

    ben: sizi, bir üstünüz çağrıdığında önce adınızı sonra soyadınızı daha sonra da memleketinizi söyleyeceksiniz. ali veli konya gibi...bu sizin künyenizdir. anlaşıldı mı?

    askerler: anlaşıldı.

    ben: güzel. sen! buraya gel ve bir künye yap.

    asker: ali veli konya

  • bold pilot ; 90 lar turkiyesine damgasini vurmus ve 1996 gazi kosusunda kirmis oldugu rekor halen gecilememistir.

    biraz hikayesine bakalim isterseniz. tjk kayitlarina gore 21 nisan 1993 dogumlu bold pilot in orjini baba (persıan bold (ıre) anne rosa palumbo (gb) / ımperıal flıng (usa) dir. filmin fragmaninda da gordugunuz uzere halis karatas i efsane yapan atlardandir. turk atciliginin onde gelen ailelerinden atman ekurisine ait olan bu safkan ingiliz ati ilk yarisini 28 mayis 1995 te istanbulda kazanir. aslinda hikayenin onemli kismi o yillarda genc ve gelecek vaadeden bir jokey olan halis karatas la bulusmasidir. karatas la olan iliskisi gercekten cok farklidir. hatta atin sahibi ozdemir atman in kizi begum atman la da bu at sayesinde yakinlasir ve arkadas olurlar ve arkadasliklari ilerleyen zamanda evlilige kadar gider. jokeyler ve atlar arasinda bazen boyle ozel iliskiler vardir. mesela selim kaya ve kafkasli da bunlardan biridir. kafkasli da cok buyuk bir sampiyondu fakat jokeyi selim in de dedigi gibi cok fazla kosturuldu ve ne yazik ki atlar sahiplerini secemiyor.

    biz bold pilot in hikayesine geri donecek olursak ; yaris hayati boyunca 30 kez start alan bu safkan 21 kez birincilik ,4 ikincilik , 2 kez ucunculuk , 2 kez de dordunculuk aldi ve sadece1 kez tabela disinda kaldi. tabi kazandigi en unutulmaz yaris hic kuskusuz rekorlari alt ust ettigi ve halen kirilamayan 1996 gazi kupasi kosusuydu ki at yarisi tarihimizin efsane yarislarindan biridir. ali kayakit in muthis yorumuyla olay bambaska bir boyuta gelir. at yarisiyla ilgilenipte bu yarisi izlemeyen yoktur en dis kulvardan bold pilot geliyor diye bagiran ali kayakiy i unutmak tabiki mumkun degildir.

    1996 gazi kupasi kosusu

    yine bold pilot in 1996 yilinda duzenlenen uluslararasi bogazici kosusunda alman ekuriye ait galtee yi gecisi inatla pes etmemesi rakibinin ataklarina direnip vazgecmemesi ve son 50 metrede attigi sprintle kazandigi yaris efsaneler arasindadir.

    1996 uluslararasi bogazici kosusu

    ote yandan bold ,gazi disinda ankara , basbakanlik , sakarya , ismet inonu , fevzi cakmak gibi ingiliz atlarina mahsus ne kadar onemli kosu varsa hepsini en az 1 kez kazanmistir. yaris hayatini
    buradan inceleyebilirsiniz. son kosusunu ise 98 yilinin agustos unda kosar ve aygirliga ayrilir. aygirlik kariyeri yaris kariyeri kadar basarili olmasa da 45 tane yavrusu olur. aralarinda kendisine benzeyen daha dogrusu kendi basarilarina yaklasabilen pek yavrusu yoktur. bu arada şunu da belirtmek lazim ki filmde bold pilot i canlandiran at kendisi gibi kapkara olan oğlu ganesh tir.

    bold pilot sahada oldugu 30 yarisin 28 inde halis karatas la start alir. bold onu o bold u ayri bi yere tasir. hatta yanlis hatirlamiyorsam halis karatas bir programda bold un burnunun hafif yamuk oldugunu , kucukken yanindan ayrilmak istemedigi icin onunla birlikte disari cikmak isterken burnunu kapiya sıkıstırdıgıni anlatmisti. aralarinda ki hikaye gercekten cok ozel ve bu hikaye aslinda filmde de gorebileceginiz gibi cok iyi bitmedi. halis karatas ve bold pilot arasindaki iliski atin sahibi olan ozdemir atman in kizi begum atman la yakinlasmasini sagladi ve evlendiler. 2 cocuklari oldu. fakat begum hanim 2014 te elim bi hastalik sonucu hayata veda etti. esinin olumunden bir kac ay sonra duzenlenen 2014 gazi kupasi kosusunu halis karatas kazanirken finişi gectiginde atin ustunde ayaga kalkip alyansini operek galibiyetini esine hediye etmisti. hani filmlere konu olacak hikaye derler ya hakikaten oyle ve filmi de yapildi. 7 aralik ta vizyona girecek bu film umarim hepimizin beklentilerini karsilar ve salondan mutlu ayriliriz.

    seni hic unutmayacagiz sampiyon.

  • az once bir program seyrettim. genc bir dalgic, soyle bir sey soyledi "ailemin en buyuk hayali dunyayi gezmekti, ben cocukken evimizi satip bir tekne aldilar ve ben denizi o zaman sevdim."

    dusundum sonra, biz asla boyle ailelere sahip olamayiz ve bir gun aile oldugumuzda biz de boyle aileler olamayiz. hayallerimiz "gelecegimizi garantiye almak" uzerine kurulu.

    hayallerimiz "evlenmek, ev almak, arabayi degistirmek, daha cok para kazanmak, pirlanta yuzukler almak, koltuklari degistirmek" ekseninde donup duruyor. ıcimizden gercekten hayal kurabilenleri de "akli bir karis havada" diye diye el birligiyle vazgecirebiliyoruz.

    hayattan aldigi keyif "hep daha fazlasi" uzerine kurulu olan insanlar olarak dogmuyoruz ama boyle yontuluyoruz, sekillendiriliyoruz ve ne yazik ki cocuklarimiz da boyle sekilleniyor.

    gercekten hayal kurmuyoruz, hayal kuramayan insan hayattan keyif alamaz. biz gelecegimizi garantiye almaya calisirken kendimizi unutuyoruz ve bence bize cok yazik oluyor.

  • -bence de en önemlisi elle yemek, yani kibarlık yapıcam diye bazen levye ile odun ile dövüyorlar. halbuki elden yiyince tadı çok farklı...

  • durum güncellemesi sahibi esra

    "merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer.."

    altındaki yorumlar:
    erdem : kuyruksuz kedi, tuzsuz çekirdeğe benzer.
    emre : tuzsuz çekirdek, mürekkepsiz mürekkep balığına benzer
    halil : mürekkepsiz mürekkep balığı, karınca yemeyen karıncayiyen-e benzer
    erdem : karınca yemeyen karınca yiyen, patlıcansız karnıyarığa benzer
    emre : patlıcansız karnıyarık, tekerleksiz bisiklete benzer
    halil : tekerleksiz bisiklet,kanatsız kuşa benzer
    emre : kanatsız kuş, kafeinsiz kahveye benzer
    erdem : kafeinsiz kahve, pirinçsiz pirinç pilavına benzer
    emre : pirinçsiz pirinç pilavı, kurşunlu kurşunsuz benzine benzer.
    erdem : kurşunlu kurşunsuz benzin, çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytine benzer
    emre : çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytin, katı sıvı sabuna benzer
    erdem : katı sıvı sabun, merhametsiz erkeğe benzer
    emre : merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer
    esra : allahım benim nası arkdaşlarım var ne yaratıcı ne üretken maşallaahh :))
    emre : kaç la kaç sahibi geldi

  • ramazan ozturk un kirilma noktasi adli programinda bu hafta gittigi yer. ruf askerlerinin bu bolgeye girip kendilerine asker toplamaya calistiklari asker olmak istemeyenlerin kollarini, bacaklarini acimasizca kesip oylece biraktiklari, 100 gun icinde 2.000 kisinin oldugu, elmas yatagi ayni zamanda dunyanin en fakir ulkesidir. bu askerlerden korkup onlara katilmayi kabul edenlere esrar vererek uyusturup kendi halkini oldurten, kadinlarina tecavuz ettiren bu ruf askerlerinin cogu simdilerde halkin icinde yasamaktadir. sierra leone halki bunlarin bu sekilde iclerinde yasamalarini kabul etmek zorunda birakilmistir. bu olaylar cok uzun yilar once degil 1998-1999 yillarinda olmustur. ama nedense kimsenin ruhu duymamistir. yaklasik 3 yil oncede bu kimsenin nedenini bilmedigi (!) ic savas bitmistir. gunde 1 dolar kazanabilmek icin 8 saat tas kirmak ya da kum ayiklamanin gerektigi icler acisi bir afrika ulkesidir.

  • "oğlum 7 aylıktı, nisan ayı...

    benim evi sanırım, ev gibi hissettiğim zamanlar. nereden hatırlıyorum; salonun bir köşesinde saksı çiçekleri var. rahmetli kayınpederim benimle yaşıyor, yarı felçli. çok şık bir adam. zar zor yürüyor, titreye titreye iniyor merdivenlerden, pastaneye gidip çay içiyor, dönüşte mutlaka bir çiçek alıp geliyor. çok zarif bir adam, yattığı yerler nur dolsun. belki karısına, çocuklarına çok çektirmiş ama beni seviyor. ben de onu.

    salonun bir köşesinde oğlumu emziriyorum ve telefon çalıyor. oğlumu koltuğa bırakıp telefona bakıyorum. telefonda ablam;

    -babam iyi değil, yoğun bakımda. doktor, çocuklarını çağırın dedi. gel...

    diyor. gel dediği yer, istanbul dışında. ama o an aklımda sadece "babam iyi değil" cümlesi yankılanıyor, bu istanbul dışılık endişesi dışında. eşim evde, ne olduğunu soruyor, anlatıyorum ağlamadan. "babam iyi değilmiş, ablam çağırıyor, babam yoğun bakımdaymış" dedikten sonra salıyorum çeşmeleri. hiç hareket yok. "bakarız" diyor.

    "bakarız..." işe gidiyor, deli tavuk gibi dolaşıyorum evde, ne yapacağımı da bilmiyorum. hapisanede gibi yaşıyorum zaten, tek başıma bakkala markete gidemezken, şehir dışına çıkma endişesi sarıyor her yanımı. "babam gidicem, doktor çocukları gelsin demiş, niye bekliyorum ki?" diye kara kara düşünüyorum. hava bir açıyor, bir kapıyor. ablam bir daha arıyor;

    -gelmeyi düşünmüyor musun? durum ciddi, beyin kanaması geçirdi ve durumu çok kötü!

    annemlerde kimse yok, sanki kocaman şehirde tek başıma kalmışım gibi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette, rutin yaşamaya çalışıyorum. oğlumu emziriyor, altını değiştiriyor, gülen yüzüne bakıp, gülmeye çalışıyorum. ama, kafam allak bullak. bir şey eksik ? saat, akşam sekize doğru eşim geliyor. sormuyor hiç, şaşırmıyorum ama daha fazla dayanacak halim yok.

    -ben gidicem!

    diyorum. o mutfağa girip, bir bardak rakı doldurup içiyor ve;

    -bekle!

    diyor.

    bekliyorum... saat 12'ye doğru, çıkıyoruz evden, o? o zil zurna sarhoş, ben korkak... benimle gelmesini istemiyorum, çünkü, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyorum. hem zaten gezmeye de gitmiyorum ki. babam, babam iyi değilmiş, doktor çocukları gelsin demiş. belki bir daha görmem... korkuyorum... oğlum kucağımda, o, söylene söylene çıkıyoruz. yarım saat geçiyor belki babam yok artık, bilmiyorum... bir şey eksik...

    bilet bulamıyoruz. eve dönüyoruz. o, o söyleniyor... bir şey eksik. belki babam? bilmiyorum kocaman bir eksik var ve gittikçe büyüyor. ağlaya ağlaya eve giriyorum. oğlum kucağımda uyuyor. onu yatağına yerleştirip yatak odasına geçiyorum. o, o hala sarhoş ve daha da öfkeli. yatağın ucuna oturup, yüzümü ellerimin arasına saklayıp sessizce ağlıyorum. kapının sesini duyuyorum, içeri attığı adımlar karışıyor sessiz ağlayışıma. tam önümde duruyor ve hala bir şey eksik. bir eliyle kolumdan tutup ayağa kaldırıyor beni... karşı karşıya duruyoruz. gözlerim kızardı biliyorum, yanıyor çünkü. hala eksik, hala eksik...

    bir adım atıyor geriye, elini saçlarıma uzatıyor. oda loş, gözlerini seçemiyorum, gözlerim yanıyor. eksik, eksik... saçlarımı kavrıyor elleri, işte o an göz göze geliyoruz. gözlerinde, hayasız bir parıltı var, içinde ateş var ve öfke. kavradığı saçlarımın kökleri acımaya başlıyor, yanmaya... suratımın orta yerine bir tokat iniyor...

    -gecemi mahvettin!!

    hayatımda ilk defa duydum bu sesi aslında. kafama yumruk attığında. hani şu çizgi romanlardaki "çtönk!!" sesi varya, işte onu duydum kafamda.

    "hayatımı mahvettin" dedi içimde bir ses. işi bittikten sonra, odadan hırsla çıkarken o. eksik bir şey var bu hikayede ki, hala eksik..."

    bu hikayenin ekisiğidir sefkat. daha belki kaç hikayenin. o yüzden gördüğüm zaman aptala döner, çocuklaşırım...

  • haklı bir açıklamadır. halkın yarısı işsiz olduğundan öğleden sonra uyanıyor zaten. yaz saati-kış saati ayrımı yapamıyorlar haliyle.