hesabın var mı? giriş yap

  • çok iyi film. açıklayalım.

    yönetmen kristoffer borgli bir önceki filminde de benzer temaları işliyordu. çağımızın insanı, sosyal medya, yaratılmış sahte imajlar vs. bu filmde gerçeğin önkoşulu olarak bir rüya evreni yaratıyor ama bu evreni inşa ederken onu gerçeğin önüne koymuyor. yani gerçeğe bir metafor, sembolik bir düzlem olarak yarattığı şeyi gerçeğin üstünde konumlandırmıyor. işte tam da bu yüzden çok değerli bir film yapıyor. çünkü bu tip kurgularda genellikle 2. düzlem her zaman gerçek düzlemin üstünde yer alır ve kahramanı (aynı zamanda seyirciyi de) genellikle bir kaçış romantizmiyle muğlak bir sonucun içinde bırakır. oysa borgli sessiz, sakin bir üslupla, hiç gürültü yapmadan, oldukça temiz bir anlatı kuruyor ve izleyicisini her hangi bir gösterme, şartlandırma refleksine maruz bırakmadan onu okuyup, anlayabileceği çok temiz bir alan açıyor.

    borgli'nin ne kadar iyi bir film yaptığını anlamak için senenin altın palmiyeli filmi triangle of sadness'a bakmak yeterli. orada #146048505 şu entryi yazmıştım film için. işte östlund'un yapmak isteyip yapamadığı (ya da yaptığı düşünülen şeyler için ödül aldığı) ve adeta ucube bir sirk gösterisine dönüştürdüğü filminin hem uzak akrabası hem antitezi olarak ondan çok daha iyi, çok daha net, çok daha güçlü bir bir iş çıkarıyor kristoffer borgli. simge, imge, gönderme bombardımanına tutulmuş bir perdenin, gücünü bu baş döndürücülüğün, dinmezliğin, alan bırakmazlığın, kalabalığın yıldırıcı saldırısından alan triangle of sadness ne kadar balon ve hileli bir filmse, dream scenario izleyicisine tanıdığı, açtığı mutlak düşünme, solukanma alanıyla o kadar iyi bir film.

    günümüz ilişkileri, sosyal medya, sahte personalar, ilişkiler vs gibi birçok konuda eleştiri kanadı açarken gerçeğin ucu çoktan kaçmış kantarını inatla koruyan ve kollayan bir yapı var filmde. gerçeği, tüm o rüya evrenine rağmen asla bırakmayan, hakikatin gereksindiği omurgayı sağlam tutan, yönünü, derdini, ifadesini asla dağıtmayan çok güçlü bir şuuru var yapıtın. pusulası hiç şaşmıyor neredeyse. bir gösterme budalalığına soyunup, bir yaratıcı ukalalığıyla ucu bucu olmayan ve aslında oradan kendine yöneltilebilecek eleştirilere karşı güvenli bir alan kurgulamayan net bir meydan okuma bu. kolaya kaçmadığı şey bence izleyici tarafından hafife alınıyor yönetmenin. zor olan böyle bir evren yarattığında onun çıkış noktasını (yani esas gerçeğini) yitirmeden diğer evrenle doğan ilişkiyle ortaya çıkacak sonucu doğru konumlandırmaktır. yönetmen istese rüya evrenini ona tanıdığı sonsuz olasılıkla başka bir sürü hayret, dehşet verici şey serpiştirebilirdi filmine ve bunun ekmeğini yiyebilirdi. yaptığı şey cidden bu olasılığın cezbine yenik düşmemek ve bilenler anlayacağı üzre bu kamaşmayla anlatıya karşı sadakatini korumak. buradaki minimalizm kesinlikle bir göz boyama ya da kaçak dövüşme hali değil. bizatihi gerçeğin içinde barındırdığı dehşeti gönderge bombardımanıyla normalleştirmeye karşı dehşetin sahip olduğu acımasızlığı hafifletmeyen bir saf tutma hali.

    yarattığı düş evreniyle günümüz dünyası içinde sürekli değişen, dönüşen, her açıdan aşırılaştırılmış (ve aşırılaştırılması bizatihi sürdürülmesinin önkoşulu olmuş) linç, hayranlık kültürünü hem gerçekle, hem sembolik olanla doğru bir ilişki içinde kurgulayarak birçok zamane yapıtının içine düştüğü kafası karışık, muğlak ve sözde çoksesli olma haline yenilmeden kendine dair o pürüzsüz tanımlamayı yapmayı başarıyor ayrıca.

    cage'in şaşmaz bazı oyunculuk tikleriyle geçmişe dair tanıdık personaları huzura çağırdığı iyi oyunculuğu da karakterin hem safiyane şekilde narsisist, aynı zamanda bir çocuk alıklığına sahip alınganlığa sahip kompozisiyonu da metnin niyetini daha da görünür kılmada büyük katkı veriyor.

    son olarak daha da netleştirmek için michel gondry, woody allen gibi yönetmenlerin filmlerinde yaptığı denemeleri hatırlamakta fayda var. genellikle bu yönetmenler kurdukları bu tip evrenlerde gerçeği tamamen dışlayan, unutan bir biçimin izinden giderler. bunu yapmaları kötü ya da yanlıştır demiyorum. anlatıları için seçtikleri şey bu tam olarak, tıpkı ruben östlund'un filmlerinde seçtiği yol gibi. işte o anlatıları hatırladığımda borgli'nin soyunduğu işin değerini daha iyi kavrıyorum.

    kısacası yılın en iyi filmlerinden.

  • ebesinin amı artık.

    akbank internet’in kurumsal mobil girişinde az önce şifre değiştirirken karşıma çıkan uyarı. bireyselde de böyle mi bilmiyorum.

    bu kriteri tutturacağız diye şifreleri sağa sola yazıyoruz daha büyük güvenlik açığı oluyor.

  • bu kadıncağızı nasıl bu kadar büyüttünüz de reklam filminde özcan deniz'le görünce hayal kırıklığına uğrayıp veryansın ettiniz anlamış değilim lan.

    sonuçta tırıvırı şarkılar yapıp ekmeğine bakan bi popçu kişisi değil mi bahsedilen?

    tamam, kendi janrı içinde hoş, dinlenip geçiliyor işte de ne ara, kim tarafından ve ne amaçla bir ella fitzgerald muamelesi görmeye başladı lan ben orayı kaçırdım? yani hangi noktada coca cola reklamında özcan deniz ile oynaması üzüntü yarattı? bir seveni ufak da olsa bi çıtlatırsa çok memnun olurum...

    en nihayetinde reverans - feveran - bumerang - referans kafiyesinden şarkı yapıp cayır cayır söyleyen bi insandan bahsediyoruz değil mi? bu yukarıda okuduklarım da aynı sıla için söylenenler herhalde, farklı kişilerden bahsetmiyoruz?

    allah'ını seversen şu sözlerin yazarından söyleyeninden ne umdun da ne bulamadın güzel kardeşim benim, bi açıkla da bilelim? bildiğin çocuk şarkısı değil mi olmm bu, hem de kötüsünden, manyak mısınız siz bi de kadını üzüp hastanelere düşürmüşünüz...

    --- spoiler ---

    önüne gelene eğilip reverans
    bende karşılığı ağır feveran
    üzerim seni çocuk
    bakmam gözyaşına
    döner bumerang
    al sana referans

    --- spoiler ---

  • merhaba, ben vedat milor.

    gurme değilim ama yazdığım ve çizdiğim hemen her şey yemek ve yemeğin şarapla olan uyumuyla ilgili. ama takip edenlerin de bildiği üzere, bunlarla da sınırlı değil; elimden geldiğince ve bilgim el verdiğince, konulara sosyolojik ve iktisadi açılardan bakıp, daha genel bir tablo çizmeye ve neden sonuç ilişkilerini de ortaya koymaya çalışıyorum.

    tv’deki programım sona erince sosyal medyaya daha çok zaman ayırma şansım oldu. birçok takipçim ile artık düzenli etkileşime girebiliyoruz. ekşi sözlük’ten de böyle bir etkinlik için davet gelince açıkçası heyecan duydum. ister şekeri bol, isterse de acılı veya asiditesi yüksek olsun, sorularınızı cevaplamayı dört gözle bekliyorum.

    kanıt

    edit: sorular için çok teşekkür ederim. her soruyu cevaplayamadığım için kusuruma bakmayın. ekşi sözlük gerçekten değerli bir topluluk. inanın bana birçok gazetecinin röportajda sorduğundan daha derin ve ilginç sorular sordunuz. yakında tekrar bir arada olmak dileğiyle...

    sorularınıza verilmiş yanıtları görmek için şu bağlantıyı kullanabilirsiniz: (bkz: merhaba ben vedat milor sorularınızı cevaplıyorum/@vedat milor)

    not: soru cevap etkinliğini mobil ve web tarayıcınızdan takip edebilirsiniz.

  • bel fıtığından ameliyat olmuş ,üç ay rapor verdiklerinden evde yatıyordum. eşim, akşam işten dönerken mukavva bir kutu getirip açtığında , daha bir haftalık yavru kedi, avucuma oturdu. adını kaşmir koyduk.
    o tarihten bu yana 20 yıl kadar geçti. birlikte yaşlandık. çok şey gördü . 1999 depreminde ataköy semtinde korkudan üç gün gizlendi. 6 aylıkken yatağımıza işedi. kastrasyon yaptırdık. siyam kedileri yün yemeği severlermiş. 2002 yılında yün iplik yuttu,veteriner zor kurtardı.
    evimizin bu küçük bireyi ,doğası gereği biraz vahşi ve huysuzdu. “ kırık kuyruk” denilen bir kısa kuyruğu vardı. bu yüzden görenler biraz şaşırıyordu. yabancı biri ile bağırarak konuşursak o da bizimle birlikte muhatabımıza bağırarak miyavlardı. nankör değil sadıktı.
    son bir yıldır ,diş taşı yüzünden zor günler geçirdi. taşları temizlemek için narkoz verilmesi gerekiyormuş, uyanamaz dendi-biz de öyle düşündük- taşlar temizlenemedi. kuru mamadan konserve mamaya geçildi. yaşlanma nedeniyle kemikler gücünü kaybetti,kaslar eridi. atlamayı bırakın zor yürür hale geldi. inatla çişini kumuna yaptı. temizliğine özen gösterdi.

    son üç gün yemedi,içmedi. enjektörle verilen sıvıyı bile tükürdü. sonra dünyayı terketti.

    50 yıl sigara içip bıraktığımda ne haldeysem, şimdi de aynı haldeyim. 20 yıl ,dile kolay…

    tanım : dün ölen kedimizin adı.