ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
almanların mükemmel bir millet olması
-
çalışırken son derece disiplinli, kuralcı, ama eğlencede asla kural sınır tanımamalarından kaynaklanır.
bizde ise tam tersi amk çalışırken asla kural tanınmaz, iş eğlenceye geldi mi, kuralına göre eğlenmeye çalışırız, o yasak, bu günah vs. saçma sapan düğünlerimiz de buna güzel bir örnektir.
zenginlerin bilmediği zevkler
-
kışın buzz gibi yorganın altına girip yorganla beraber yavaş yavaş ısınmak.
la casa de papel
-
öncelikle bu pedro alonso (berlin) gerçekten de vefalı ve karakterli bir adammış. ülkemize geldiğinde gördüğü sevgi karşısında, on milyonlarca dolar versek dahi yapamayacağımız reklamı, tüm dünyada izlenen popüler bir dizide bizler için doğaçlama olarak yapmıştır. dizinin en sevilen karakterlerinden biri olarak, romantik bir akşam yemeğinde, aşık olduğu kadına "hayatımıza renk katmak için istanbul'a gideriz" demesi gerçekten de paha biçilemez bir selam bizler için. çünkü dizinin orjinal metninde istanbul geçmiyor.
eğer bu dizi abd veya fransız dizisi olsaydı, istanbul ismi anca bir terör saldırısı haberinde duyulurdu. işte bu yüzden bu adamın yaptığı şey çok değerli.
ayaklarım üşüdü diyerek klimayı kapatan plaza kızı
-
erkekler sıcaktan iç organlarını yaksın isteyen klima teröristidir bazıları.
(bkz: üşüd militanı)
edit: kadınların bir kısmı olarak, biz de sıcak ülkelere göçe zorlamak istiyoruz bunları. pes arkadaşım pes! ben de kadınım, ben de üşüyorum, ama şakaklarından boncuk boncuk terleyen yandaki erkek arkadaşı görünce, pısıp % 70 wool % 10 acrylic % 20 lycra bileşimli hırkamı üzerime geçirip çalışmaya devam ediyorum.
fatih tezcan'ın yıllık büyüme hesabı
-
çeyreğin dörtte bir olduğunu biliyor en azından.
(dolu tarafı)
bugünkü bilgi ile 2000 yıl önce yaşamak
-
kimse yazmamış hayret.
sizin ve günümüz insanının bağışıklık kazandığı mikroplara 2000 sene önceki insanlar henüz bağışıklık kazanmadığı için büyük ihtimalle yakınınızda olan herkesi hasta ederek öldürürsünüz.
taşköprü sarımsağı
-
anne tarafından taşköprülü biriyim. senede bir kere memlekete gider sarımsak ve köy ekmeği doldurur bagajı döneriz... size şöyle söyleyeyim, uzun süredir taşköprü'de bile orijinal taşköprü sarımsağı bulmak için araya eş dost akraba hatırı sokmak zorunda kalıyoruz çünkü taşköprü'de bile artık birçok üç kağıtçı çin tohumu kullanıyor... sizin mahalle arasında satılan arabalardan orijinaline ulaşmanız veya denk gelmeniz ne kadar mümkündür varın siz düşünün... bir de biz gidip kaynağından aldığımız halde bir servet ödüyoruz, siz yarı fiyatına mahallenize kadar gelmişine yarı fiyatını ödeyerek yediğinizi düşünüyorsanız afiyet olsun...
aşti'deki taksiciler
-
bir sabah aşti'den bahçeli'ye gitmek için binmem, evin önüne varınca bagajdan valizi indiren taksicinin "5 lira da valiz indirme parası aliim abi" demesi, kanın beynime sıçraması "sabah sabah ördek yakaladım skiim diyosun galiba" demem, "tarife böyle" demesi, "sekterr la" deyip valizi yüklenip eve girmem, arkamdan "iyilik de yaramıyo" gibi anlamsız bi cümle kurulması. "gaz dökün yakın" diye bi cümle vardı. tüm faşist duygularımla "evet" diyorum.
yalnızlık senfonisi
-
anladım sonu yok yalnızlığın
hergün çoğalacak
her zaman böyle miydi bilmiyorum
sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
bekliyorum bekliyorum bekliyorum
hadi gelin üstüme korkmuyorum
yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
bekliyorum bekliyorum bekliyorum
hadi gelin üstüme korkmuyorum
bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
yokluğunla ben başbaşayız nihayet
bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
yokluğunla ben başbaşayız nihayet
soz muzik sezen aksu
1 kg muzun 18 lira 99 kuruş olması
-
ben küçük bir çoçukken şehrimizde muz esnafı vardı.
evet, yanlış duymadınız, muz esnafı.
bir kişi dükkan kiralar ve orada yalnızca muz satardı. ara sırada bazılarının kivi de sattığı olurdu.
tıpkı manav gibi, ama yalnızca muz satılırdı.
o zamanlar muz, kivi falan şimdinin ejder meyvesi, pitahaya denilen nebatatlarından bile daha pahalıydı...
bu entriyi neden mi yazdım ? öylesine, eski günler aklıma geldi.
kriz zamanlarıydı o zamanlar. her şey pahalıydı. ama yine de mutluyduk.
şimdiye bakıyorum; yine her şey pahalı. hem de ateş pahası. dahası, bugün mutlu da değilim.
ben yeni türkiye'yi hiç sevmedim sözlük. hiç mi hiç sevmedim hem de.
george orwell
-
"kan ter içinde bir emekçinin, doğal düşmanı polisle çatıştığını gördüğümde hangi tarafı tuttuğumu söylememe gerek yok." demiş ne de iyi demiş...
george orwell
boş arsada bulunan bebeği emziren att
-
bebeği at emzirdi sanıp dumur olduğum haberdir.