hesabın var mı? giriş yap

  • sgk müfettişlerinin bu açık ihbarı değerlendirmesi gerekir. burada çalışan garsonlar sigortalı mı, öyleyse kazançları 8400 tl net üzerinden mi beyan ediliyor yoksa asgari ücretten gösterip sahtekarlık mı yapıyorlar ortaya çıkarmalılar.

    kadıköy işkur'a uğrayan işsiz kardeşlerim de doğrudan buraya başvuru yapabilir. nasıl olsa kimse iş beğenmiyormuş.

  • acil isler dışındaki (tutukluluğun gözden geçirilmesi vs) tüm duruşmaların ertelenmiş olmasına rağmen, anlaşmalı boşanma nasil acil sayılıp, tek celsede bosanma kararı verilmiş, merak etmekteyim.
    kanun önünde herkes eşitti değil mi? yarın sıradan vatandaş denesin bakalım, boşanma davası bu kadar hızlı sonuçlanacak mı?

  • özgürlük anıtı'nın, aslında ilk yapıldığında parlak kahverengi bir renge sahip olduğunu biliyor muydunuz? bu konuya gelmeden önce, heykel hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum.

    özgürlük heykeli, 1884 yılında fransa'da yapılmıştır. heykeltıraş frederic auguste bartholdi tarafından yapılan özgürlük heykeline, isabelle eugenie boyer adlı bir hanımefendi modellik etmiş. heykeli dikkatli incelediğimizde, sağ elinde bir meşale ve sol elinde ise bir tablet tuttuğunu görürüz. bu tabletin üzerinde 4 temmuz 1776, yani bağımsızlık bildirgesinin tarihi yazıyor. özgürlük heykelinin tamamı 93 metre uzunluğundadır ve bu heykeli ziyarete gidenler heykelin içinden meşaleye kadar 168 basamaklı bir merdivenden çıkabilirler.

    özgürlük anıtını madem fransızlar yapmış neden abd'de diye düşünyorsanız hemen söyleyeyim. fransa özgürlük heykelini, kuruluşunun 100. yılı olduğu için abd'ye hediye etmiş. abd'ye gönderilebilmesi için heykel 350 parçaya bölünmüş ve 214 sandık içinde new york limanına ulaştırılmış. böylece abd'nin new york şehrindeki liberty (özgürlük) adasına inşa edilen heykelin açılışı 28 ekim 1886 yılında yapılmış. 1984'ten beri ise unesco'nun dünya kültür mirası listesinde yer alıyor.

    bu eşsiz anıtın renginin nasıl değiştiğine gelecek olursak, heykeltıraş frederic bu anıtın dışını bakır bir levha ile kaplamış. 1886 yılında dışarıya inşa edilen bu heykel, hava ile temas ettiği için zamanla oksitlenmiştir. heykel bakırla kaplandığı için oksitlenme sonucu patina, yani bugün gördüğümüz mavi-yeşil renkte bir tabaka oluşur. ayrıca bakır ile kaplanan heykeller daha dayanıklıdır, çünkü alttaki metali korozyon veya bozulmalara karşı korur.

  • bana dediler ki; zeki alasya'nın cenazesine gittik siz yoktunuz neden gelmediniz? bilmiyorlar ki ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa hem de aynı mezarlıkta.. zeki alasya benim kardeşim bir parçam gibiydi nasıl böyle bir şey düşünürler? ben oraya gelsem bile kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim yani beni yine göremezdiniz.. zeki'yi defnettikden sonra metin akpınar ve orhan gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi? etmediniz ben söyleyeyim bizim aile kabristanlığına geldiler hem de koşa koşa annemi toprağa verirken oradaydılar definden sonra zeki'nin mezarına gittik kimsecikler yoktu peki siz oraya zeki alasya için mi gittiniz? yoksa gelen ünlüleri görmek için mi? gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için..
    aklıma nejat uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden:

    biliyorum cami avlusundaki bu kalabalık bana değil
    gelen ünlüleri görmek için
    aa o da burda şu da burda deyip
    beni musalla taşında unutanları görüyorum
    hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum...
    çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum...

    şener şen

  • babaannesi namaz kılarken ege (4,5 yaş) odaya girer, namazın sonlarına doğru:

    ege: babaanne bu şekerleri yiyebilir miyim?
    babaanne: ....
    ege: babaanne cevap versene! yiyebilir miyim?
    babaanne: ...
    ege: (sesini yüksetir) duymuyor musun, görmüyor musun beni? bana baksana babaanne!
    babaanne: (sağına doğru selam verir)
    ege: orada değilim, buradayım!
    babaanne: (soluna doğru selam verir)
    ege: ya o tarafta da değilim, tam karşındayım baksana!!!!

  • inen kedidir. merdivenlerin duvara birleştiği kısımdaki dekoratif taşların yer seviyesine paralel olması gerektiği sonucuna ulaşabilecek kadar zeki olan herkes bunu çözebilir.

    edit: resmin üst kısmındaki bölümün döşemenin üstü (yani katlarda üzerinde yürüdüğümüz kısım) olduğunu düşünen arkadaşlar olmuş, orda gözüken kısım bir üst katın döşemesinin alt kısımı (yani o katın tavanıdır) o açıdan bakılınca o şekilde görülmesi beklenen bir durumdur zaten. ayrıca entryde bahsettiğim taşlar merdiven süpürgeliğidir, her merdiven süpürgeliği o şekilde değildir bazısı bir bütün ve kesintisiz devam eden halinde, ancak bu fotoğraftaki gibi olanları için konuşursak o çıkıntıların uzun boyutlarının zemine paralel olması gerekmektedir. ki bu da fotoğrafta zeminin bizim baktığımız açıda olduğunu ve kedinin bize doğru geldiğini (kısacası indiğini gösterir). mimar değilim, lakin bir inşaat mühendisi olarak üç boyut algısı ve yapı ile ilgili bazı kavramlar açısıdan yeterli seviyede olduğumu düşünüyorum.

    ayrıca bir farklı husus ve yaklaşım da şudur: kedi ne iniyor ne de çıkıyor, çünkü bu sadece fotoğraftır, fotoğrafladaki görüntüler hareket etmezler. son olarak; zaten oynanmış ve sırf bu tartışmaya neden olması açısından dizayn edilmiş bir fotoğraf hakkında konuştuğumuzu da unutmamamız gerekir.

  • çift kaşarlı tostu gecenin köründe makineye atıp beklediğim esnada malum mesajı atınca diyetisyenim zannettim, sonra bir diyetisyenim olmadığını hatırladım.

  • çocukları british accent ile tanıştıran bir seriydi.
    90'lı yılların sonuydu sanırım. her sabah babam gasteciden -o zamanlar gasteci vardı tabi!- dergisini alır, bana getirir, sonra işe giderdi. ben de her sabah kendi özgür, hür iradem ile kalkıp ozmo'yu seyrederdim. parlak kağıtlara basılmış kitapları vardı. çıkartmalar vs. adeta "ingilizce çok güzel, gelsene" diye bağırırdı. hey gidi günler. 90'lar güzeldi lan. şimdi bir kez daha yad ettim. bir kere dergilerinden birini okula getirmiştim. sınıftakilerle okuruz, bakarız filan diye. hiçbiri bir halt anlamamıştı. ayılar! ben türkçe'ye tercüme etmiştim. lasjfla.
    bir de ozmo'yu hep muza benzetirdim çocukken. belki de muzdu hakkaten.

    son olarak, i can you can what can you do? demek isterim! hı? ne yapabildiniz lan bugüne kadar? 15 senedir naaptınız! geldiğimiz nokta caillou, pepe! hadi kayu uyarlama, bir nebze diyeceğim fakat, hangi çocuk spell edicek de yazıcak onu? bbc'nin 90'larda yaptığını 2015'te yapamamak da bize özgü bir şahanelik olsa gerek. işte o yüzden o bbc, sen terete'sin. kahrol.*