hesabın var mı? giriş yap

  • bilinç; bilinçlilik hâli (system conscious/sys cs) bir kimsenin çevresinde olup bitenleri zihnen yorumlaması ve her şeyin gerçekçi düzeyde farkında olmasıdır.

    ingilizce'de consciousness; (bilinç) kelimesinin; 'kendinin varlığına duyarlı veya farkında olmak' şeklinde tanımı ilk kez 1620 yılında, 'being conscious = bilinçli olma(k)' tanımı ise ilk defa 1678 yılında verilmiştir. kelime kökenini latince'de 'bilmek ve bilgileri diğerleriyle birleştirmek' anlamına gelen conscius ((con-scio) sözcüğünden almaktadır.

    almanya'da da bilinç ve bilinçli olmak fiili anlamına gelen bewust –'bewusststein sözcükleriyle yaklaşık aynı dönemde dolaşıma girmiştir.

    bilinç, pozitif bilim perspektifinden fiziksel ve kimyasal süreçlerin yan ürünüdür. ancak birkaç bin yıldır bilincin yapısını inceleyen filozofların ve bilim insanlarının araştırmalarına rağmen mahiyeti tam olarak çözülemeyen bilinç kavramı gizemini korumaktadır. bu nedenle çok tartışmalı bir mesele olan bilinç kavramına ilişkin detaylı bir tanım vermek pek kolay değildir, bilinci tüm bileşenleriyle çözmek, iç yüzünü tam olarak anlamak ve anlaşılır kılabilecek şekilde açıklamak da zordur. bilimsel zeminde yapılan yüzeysel bir değerlendirme bilinci genel hatlarıyla kavramak için faydalı olabilir:

    “kişi(ler), gerek zihinsel süreçlerinin anımsanabilir, gerçeklik sınamasına (reality testing) uyumlu, anlamlı ve bulunduğu koşullara uyum sağlayabilecek kelimelerden oluşan cümleleri, gerek düşünsel süreçlerini ve gerekse ifadelerinin iletişimsel açıdan yönlendirebilirliği kriterlerine bakılarak, bilinçli sayılırlar."

    freud'a göre, insanın bilinçliliği, bilinçötesi yaşantılara kıyasla çok daha dar ve yüzeysel bir fonksiyondur. bilinçlilik için çok miktarda psişik enerji gerekir ve bu enerji ruhsal süreçlerden sağlanır. herhangi bir anda, zihin genelde tek bir şeyle meşguldür, fakat zihin sürekli sabit değildir; bir fikirden diğer bir fikre veya bir anıya geçişler de yapılır (mobility).

    bilinçli algı sisteminin işleyişi bir radar gibidir dolayısıyla dış dünyadan alınan uyarı akışı nedeniyle zihin, önemli bir olay ya da tehlike içeren bir sinyal algıladığında, 'bilinçötesi'nden fikir ve anı şeklinde destek alabilir. bilinçötesi deneyimlere dair gereksinim bittiğinde, zihin tekrar normal fonksiyonlarına devam eder.

    freud, prensip olarak, bilinç kavramını, motor etkinliği kontrol eden, iç ve dış dünyalardan gelen uyaran ve dürtüleri kaydedip depolayan; buna paralel psişik enerjinin dağılımında çok önemli bir göreve sahip 'dikkat duyu aygıtı' şeklinde değerlendirmiştir.

    bilinç, üstte ele alınan veriler ışığında bilinçötesi ya da yaygın tabirle bilinçaltı veya bilinçdışından bağımsız değildir. öyle ki alman yazar goethe de spinoza'dan referansla bilinç ve bilinçötesini; "yaratıcı düşüncenin oluşumu için gerekli ve insan zihninin ayrılamaz iki bileşeni" diye tanımlar.

    bu yüzden bilinçötesinde de biraz bahsetmek gerekli diye düşünüyorum.

    bilinçdışı = bilinçaltı= bilinçötesi ingilizce 'unconscious'un türkçe karşılığıdır. 'bilinçdışı' sözcüğü daha popüler olsa da freudyen ilkelere bağlı psikanalistler, 'bilinçötesi' terimini kullanmayı tercih ederler. bu iki kalıp arasında kavramsal açıdan pek bir fark yoktur. bilinçötesi fazında işlevsellik, bireyin bilincinin kontrolü dışında otomatik seyreder.

    bilinçötesi'nin varlığının somut delillerle ortaya koyulması ve ispatlanması mümkün değildir. daha çok sezgisel bir alandır. ama sembolik rüyalar, nevrotik semptomlar, hipnotizma, post hipnotik telkin (post-hypnotic suggestion), çoğul kişilikler (multiple personalities), günlük yaşantılar sırasında oluşan ve genel anlamda freud sürçmesi diye de bilinen dil sürçmeleri (fehlleistung) -unutkanlıklar; otomatik yazma fenomeni (automatic writing) ve bunlara benzer durumlar bilinçötesinin varoluşuna kanıt olarak gösterilir. bu tipte istem dışı refleksler sırasında bilinçsel kontrol devreden çıkmıştır. psikotik akıl hastalıkları bilinçötesi fenomenlere dair deneyimlerin yaşantılandığı klinik tablo şeklinde tanımlanır.

  • aşırı gerçekçi bir bilgisayar oyunu. yapay zekası o kadar gelişmiş ki karakterler bile gerçek olduklarını düşünüyorlar. uygarlıklar kuruyorlar, maden işliyor, ticaret yapıp, teknoloji geliştiriyorlar. hatta bazıları onlarla oynayan oyuncuya tapıyor bile. oyunun da belli sınırları var tabi. mesela oyundaki harita dışına çıkınca nefes alamıyorlar. ilerlemeleri çevresel koşullardan dolayı aniden güçleşiyor. bunun nedeni oyunun sınırlarına ulaştıklarında aslında tümüyle kurgusal bir evrende yaşadıklarını öğrenip umutsuzluğa düşmelerini engellemek. oyuncu arada canı sıkıldığında doğal afet falan gönderip eğleniyor. tam tersi karakterler birbirini öldürmeye çalıştığında anında kitap, peygamber falan geliyor. eldeki peygamber upgrade'i bitince fetullah, cübbeli falan gönderiyor. aslında farklı ülkelerin ve kıtaların farklı oyuncular tarafından yönetildiği multiplayer bir oyun da olabilir bu (mesela amerikanın sahibi iyi oynuyor). ama ne olursa olsun oyuncu bir gün oynamaktan sıkılacak ve fişi çekip tatile, kız arkadaşına falan gidecek.

    (bkz: işte biz o gün tükeneceğiz)

    edit: aklıma şimdi geldi de zaten dna'mız da kodlama şeklindeydi dimi lan? valla bizi çok pis kodladılar olum, demedi demeyin.

    kaynaklar:
    (bkz: the sims)
    (bkz: truman show)
    (bkz: matrix)
    (bkz: age of empires)
    (bkz: kıçım)

  • adam pencere yanında oturmaktadır, yanındaki yaşlı hanımdan müsade isteyerek tuvalete gider, dönüşte yaşlı hanım adamın yerine oturmuştur ve aralarında şu dialog geçer:

    - hanfendi yerime oturmuşsunuz.
    - ah be evladım, ben de seni indin sanmıştım. *

  • dalgın müsterinin duragı kacırdıgını anladıgında,heyecanlanarak telaslı bir bir sekilde minibüs söförüne;
    -pardon söför bey müsait bir yerde iner misiniz?
    diyerek sorması ve akabinde söförün ayar veren cevabı;
    -niye abla sen mi sürecen
    demesiyle ablanın yasadıgı dumur,iste budur.

  • bugünlerdeki gibi izlemek istediğiniz maçın bir tık uzağınızda olmadığı, futbolun fiziksel gücü, gegenpress’i ya da katı takım savunmasını övmediği günlerde ortaya çıktı bu adam. messi’nin aklıma kazınan ilk görüntüsü şu apaçi yeşili reklamsız barça formasıyla ara sıra oyuna giren 30 numaralı çekingen halidir.

    o günlerde benzersiz tekniği ve oyun görüşü ile geleceğin en iyisi olabileceği mesajını herkese vermişti lakin futbol o sahneye çıktığı günden itibaren çok hızlı değişmeye başladı. bu değişimin ilk adımı onun başrolünde olduğu guardiola barçası ve her ne kadar guardiola bu isimlendirmeden hoşlanmasa da tiki taka idi. pep onu figo, rui costa, aimar, ronaldinho, rivaldo gibi büyücülerden evirip değişim çağına adapte etti. bu adaptasyonla messi hem geleneksel futbolun güzelliklerini bizlere sunarken hem de takım oyununa zarar vermek bir yana takımın beyni oldu.

    amma velakin futbolun değişimi burada duracak değildi. futbol değişim geçirirken messi ilk tokatı onu dünyanın en iyisi yapan ve bugüne kadar çalıştığı tek elit hoca olan guardiola’nın gidişiyle yedi. sonrasında makyözleri xavi ve iniesta’nın yaşlanması ve bu tandemin bozulmasıyla ikincisi geldi. bu dönemin sonunda uğruna çok daha başarılı olabileceği ispanya milli takımını reddettiği mavi beyazlı formayla 2014 dünya kupası finali'nde almanya'ya mağlup olarak yenilikçi futbola karşı tüm gücüyle dirense de başarısız oluyordu.

    neyse ki apaçi kankası neymar ve adam ısıran luis suarez ile ölümcül bir üçlü oluşturup*yeniden kafa tutu messi ve pep ile elde ettiği başarılarını tekrar edebildi. o 169 cm'lik zayıf fiziğiyle sanatını icra etmeye devam ederken tüm rakipleri topa daha sert vurmaya, sahada ayak basmadık yer bırakmamaya, ikili mücadelelerde devrilmeyecek kas gücüne ulaşmaya çalıştı.

    günümüzde futbol leon goretzka'ya şu dönüşümü yaşatan, messi ile aynı fizikteki futbolcuları ancak sahanın kenarlarına bek olarak hapseden, çalım atmak yerine pas üçgenleri kurarak rakibi geçmenin tercih edildiği bir oyun ama ben messi'yi izlerken hala 2000'lerin sonlarında gibi hissediyorum. premier lig'in sistematik takımlarını ve nba'e benzeyişini, geleceğin en büyük yıldızları olarak görülen haaland ve mbappe'nin saman alevi gibi parlayıp sönen ve ağzımıza bir parmak bal çalan kaka leite'nin tekniğinin onda birine sahip olmadıklarını gördüğümde messi'ye daha da sarılıyorum.

    işte bugün benim 2000'lerim son kez bir dünya kupası maçına çıkacak ve final oynayacak. karşısında da modern futbola dört dörtlük uyan ve bu çağın ilk temsilcisi ronaldo'nun büyük hayranı olan mbappe olacak. bırakalım futbolun messi'ye bir dünya kupası borcu var martavallarını. messi bugün yıllarca karşısında mücadelesini verdiği futboldan söke söke aldığı onca kupa ve ödülün ardından koleksiyonunda eksik olan son parçayı da koparmak için oynayacak.

    futbolun messi'ye bir dünya kupası borcu yok, messi'nin geleneksel futbolu hatırlayan ve bu oyuna aşık olan biz futbol anarşistlerine bir dünya kupası borcu var.

    dileğim messi bu kupayı kazanacak ve bizlere "benden bu kadar, yaşım geldi de geçiyor. bu sizin için kazandığım son zaferdi. bugünden sonra saf yeteneğin yok sayıldığı gol beklentisi gibi istatistikleri, half space'lere yapılan koşuları, 180 cm'den kısa oyuncuların hor görüldüğü amerikan futbolundan hallice oyunu izleyeceksiniz. benim ve öncüllerimin büyüsünü bir daha görebilmek için canlı yayınları değil 480p'lik youtube videolarını açın, adios." diyecek.

    maç sonu edit: tebrikler goat. kitabının son sayfasında entryde de bahsettiğim mbappe’ye büyük bir yer ayırdın. bugünden sonra hem çeyrek finalde hüsrana uğrayan eski dostun neymar’a hem de bugün canını dişine takan mbappe’ye bir şampiyonlar ligi kazandırmak da sen borcun olsun. mayısta bu yüce insanlarla aynı amaç uğruna seni izlemek dileğiyle…